X

Bizim acilen bazı insanları affetmeye ihtiyacımız var

Affetmek; söylemesi çok basit ama gerçekleştirmesi bir o kadar zor bir eylem. Bazen birini affetmeyi canı gönülden istesek bile bunu yapmak çok uzun bir zamanımızı alabiliyor.

Affetme eylemi sonucunda; belki çok daha huzurlu hissedeceğiz, omzumuzdaki o yüklerden kurtulacağız, belki çok çok daha özgür bir insan olacağız. Ama karşımızdaki insana veya gerçekleşmiş bir duruma karşı içimizde oluşan bir duygudan ötürü duyduğumuz öfke; diğer tüm duyguların önüne geçip, daha büyük bir şeye dönüşebiliyor.

Bundan birkaç sene evvel, yakın bir arkadaşımla; affedemediği ve hatta affetmek dahi istemediği bir insan üzerine konuşuyorduk. Ona; neden affetmeyerek bu yükü omzunda taşımaya devam ediyorsun, bunu kendine neden yapıyorsun diye sorduğumda bana şu cevabı vermişti: ‘’Çünkü affetmek istemiyorum. Şu an içinde bulunduğum bu durumun sorumlusu o insan ve ben onu affederek yüceltmek istemiyorum.’’

O zaman baktığımda, belki de o an için hayatımda olan veya olmayan herkesi içtenlikle affettiğimi düşünecek olmalıyım ki; onu anlamamıştım 🙂 İnsan öncelikle neden bunu kendisi için bir işkenceye dönüştürür anlam verememiştim. En nihayetinde affederek yola daha huzurlu ve içimiz rahat bir şekilde devam edebiliriz. Ama birçoğumuz hayatı bu yönde zorlaştırmaya ayarlanmış gibiyiz. Affetmenin karşımızdaki insan için değil, yalnızca bizim iyiliğimiz için olduğunu idrak edip bu konforu kendimize yaşatabilsek belki de kendimizin görmekte güçlük çektiğimiz yanlarımızın farkına varıp bambaşka bir kapı aralayabiliriz içimize doğru… Ve çok daha şeffaf bakabiliriz dünyaya. Ama bu, benim de hala üzerinde çalışmakta olduğum bir konu.

Bir zamanlar aynı yolu özenle yürüdüğüm ama sonra değer duygularımızın değiştiği, yollarımızın artık ayrılması gerektiği bazı insanları, yaşadığımız tüm iyi ve kötü hatıralar ile birlikte olmaları gereken yerde, anılarımda bırakıyorum. Bunu yapabiliyorum. İçimdeki onlara dair olan tüm şefkat duygumla… Onlar için kalpten en iyisini dileyerek. Ama söz konusu tamamlanamayan, bir şekilde yarım kalmış, karşıdakine aktarılamamış duygular ise; bunu yapmakta hala güçlük çekiyorum. Çünkü kendimi karşımdaki kişiye, olduğum halimle anlatmaya en hazır hissettiğim zamanda görmezden gelindim, çünkü duygularımı, hislerimi ifade etmeme fırsat verilmedi ve çünkü hissettiğim duygular bir dağ gibi kocaman olup içimde patladı.

Hayatımın birçok anında kendimi; acaba orada onu demeseydim yaşamım nasıl şekillenecekti, burada böyle tepki vermeseydim hayatımda neler değişirdi gibi soruları sorarken buluyordum. Ta ki tüm bunların yalnızca bana zarar verdiğini fark edene kadar… Sonuçta o anda içeride her nasıl hissediyorsak, dışarıya da bunu yansıtıyoruz ve her şey her zaman olması gerektiği zamanda, olması gerektiği şekilde gerçekleşiyor…

Hayatımın en mutlu anlarından birini yaşadığım bir gün; çok değer verdiğim bir insan nihayet korkularını, tüm karanlık yanlarını bir kenara bırakarak bana gelmişti… Beni; hissettiğimiz her duyguyu birbirimize açıkça anlatabileceğimiz bir alana davet etmişti. Bu benim için o zaman bile ifade etmesi güç ama beni heyecandan havalara uçuran bir andı. Şimdi bile hala o anı tebessümle anımsıyorum. Hayatımda belki de ilk defa -en yakın arkadaşım hariç- bir insana karşı kendimi olduğum en yalın halimle ifade edebilecek kadar hazır hissediyordum. (Çünkü normalde duygularımı bu kadar açıkça ifade edemem.) Ama o yine, korku ve endişe duyduğu şeylerden bahsetmeye başladı. Tüm bunlar onun yaşamında öyle büyük bir yer kaplıyordu ki; benim ne hissettiğime, en küçük duyguma bile hiçbir zaman kulak vermedi. Her zaman beni geçiştirdi ve hislerimi değersizleştirdi. Bu da bende o anda bir çeşit duygu patlaması olarak kendini gösterdi. Çünkü bencildi…

Hayatımın en çok bu döneminde suçluluk hissettim. Acaba o gün, ona karşı bu kadar katı davranmasaydım, ona daha şefkatli bir yerden yaklaşıp, iyileştirici birtakım cümleler kurabilseydim şimdi çok daha farklı bir yerde olur muyduk ve buna benzer soruları kafamda aylarca döndürüp durdum. Onun hayatıma ansızın girip; ‘’Kendine değer vermeli ve sevdiğin şeylerin peşinden koşmalısın.’’ Dedikten sonra bir anda ortadan kaybolmasını affedemiyordum… Belki de hala affedemiyorum.

Ama biliyorum ki; bizim her şeyden önce, kendimizi affetmeye ihtiyacımız var. Olan oldu, biten bitti ve geçmişte her ne yaşandıysa yaşandı… Olmuş veya bir sebepten dolayı olmamış bazı durumları değiştirebilmek için sihirli bir değneğe sahip değiliz. Gelen her yeni gün; önce kendimizi, sonra insanları ve sonra da tüm dünyayı sevebilmemiz için yepyeni bir şans. Buna izin vermeliyiz…

Geçenlerde ‘affetmek’ ile ilgili dinlediğim bir podcast’te şöyle diyordu; ‘’Affetmek, yalnızca incinmişlik duygusunu bırakabilmek demektir. Bağışlamak dediğimiz olay ise; bizi inciten kişiyi bağışlamaktır. Yani bizi inciten kişiyi bağışladığımızda onun bizimle yeniden bağ kurmasına izin veririz. Ancak bazı kişiler affedilmiş ve bağışlanmamış olabilir. Affetmek gerekli olan bir şey, fakat bağışlamak insanın kendi tercihine kalmış bir durumdur. En önemlisi de; insanların kendilerini affedememelerinin en büyük sebebi, geçmişte yaşadığı incinmişliğin acısını bırakamadığı için hala kendini suçlamasıdır.’’

Ve hatta başkaları tarafından incitilmiş çoğu insan; kendilerini sevgiye asla layık görmediği için birisi onlara değer verip sevdiği zaman önce şaşırır; ardından onları seven insanları da tıpkı kendilerine yaptıkları gibi acımasızca değersizleştirmeye çalışırlar. Belki de birçoğumuz hayatımızda en az 1 kez böyle insanlarla karşılaşmışızdır. Ama karşımızdaki insanların bize nasıl davrandığı bizim değerimizi değiştirmez. Sadece buna inanmak bile; başta kendimizi, sonra da başkalarını affedebilmek için çok daha kolay bir yol gibi görünüyor.

Dr. Edward M. Hallowell, ‘Affetmek Üzerine’ adlı kitabında şöyle der: ‘’Affetmek; başkalarına verdiğiniz bir hediye gibi görünse de aslında kendinize verdiğiniz bir hediyedir.’’ O nedenle; bakış açımızı değiştirip, bunu karşı tarafa yönelik yapılan bir iyilik olarak görmekten vazgeçtiğimizde, belki de gerçek bir affedişi başlatmış oluruz. Hem kendimize hem de bizi inciten insanlara dair… Çünkü neden omuzumuzdaki bu yükle daha fazla yürümek isteyelim ki?

İlginizi çekebilir: ‘Sürece güven’: Hayatın getirdikleriyle barışık yaşamak

Hediye Başar: Selamlar, ben Hediye! 28 yaşındayım. Akdeniz Üniversitesi Biyoloji Bölümü mezunuyum. Doğayla iç içe olmak, gökyüzünü izlemek, kuş seslerinin içinde huzurlu bir yürüyüş yapmak benim için bir tutku... Aynı zamanda çocukluğumdan beri yazı yazmak da öyle. Bu tabii ki profesyonel olarak yaptığım bir şey değil. Ancak kendimi ne zaman sıkışmış hissetsem, yazı yazarak çıkıyorum içinde bulunduğum o durumdan, bu şekilde rahatlıyorum. Bana iyi gelen, ruhumu besleyen bir yanı var. Şu anda Almanya'da yaşıyorum. Özel bir kurumda engelli bireyler ile gönüllü olarak çalışıyorum. Onların bakımı ile ilgileniyoruz ve birlikte el becerilerini geliştirici aktiviteler yapıyoruz. Onlarla yolum kesiştiği için kendimi çok şanslı ve mutlu hissediyorum. İnsanların hayatlarına bir şekilde, bir yerden dokunmayı seviyorum. Bu yüzden kendimi gönüllü olmaya adadım. Üniversiteden mezun olduktan bir süre sonra yurtdışı serüvenim başladı. Yolları, yolculukları ve o akışta karşılaştığım her şeyi seviyorum. Evrenin getirdiklerini öğrenmeye ve anlamaya çalışıyorum. Nil’in bir şarkısında da söylediği gibi; ‘’Hayatın, sana başkaları tarafından yansıtılmayan bir aslı var, onu dinle deniz kabuğu dinler gibi!’’ Buna olabildiğince kalbimi açıyorum. Kendi yaptığım pratiklerle yoga ve meditasyonda derinleşmeye çalışıyorum ve profesyonel anlamda buna devam etmeyi istiyorum. Kişisel yolculuğumda beni kendimle buluşturan, yoluma ışık tutan ve şu anki ‘Ben’ olmamı sağlayan her şeye, herkese ve özellikle her daim elimden tutup; yapabileceklerimin sınırsızlığını gösteren o küçük kız çocuğuna minnettarım. Biliyorum ki içimizdeki potansiyelleri keşfetmek için hayatta her şey mümkün! Sevgiler...

Yeni yıl hediyelerinin vazgeçilmezi Sosyopix ile anılarınızı ölümsüzleştirin

Sevdikleriniz için hediye seçmek bazen uzun uzun düşünmeyi gerektirir. Çünkü aslında aradığımız şey, sadece bir eşya değildir; bir duyguyu, bir anıyı, bir hatırlamayı karşı tarafa hissettirmektir. Tam da bu yüzden fotoğrafla kişiselleştirilmiş hediyeler, her zaman daha çok dokunur. Tek bir kare, bir gülüşün ardındaki hikayeyi yeniden canlandırır; yıllar önce çekilmiş bir fotoğraf bile açıldığında ilk günkü kadar sıcak hisseder. Sosyopix işte tam da bu noktada, o paha biçilmez anılarınızı estetik ve yaratıcı dokunuşlarla unutulmaz kılıyor.



Kişiselleştirilmiş takvimlerle zamanı anlamlandırmak

Yeni yıl, hayatımızda yeni sayfalar açmak demektir. Bu nedenle kişiselleştirilmiş takvimler, sadece günleri takip ettiğiniz bir araç olmaktan öteye geçer; umut ve güzellikle dolu bir yılın sembolü haline gelir. En güzel fotoğraflarınızla hazırlanan masa veya duvar takvimleri, sevdiklerinizin her gününe anlam katar. Her sayfa, sadece bir tarih değil, hatırlanan ve paylaşılan özel bir anı olarak kalır. Takvimi her çevirdiğinizde, geçmişin güzel anılarını hatırlamak ve geleceğe dair küçük bir mutluluk hissi yaşamak mümkündür. Bu küçük ama etkili detay, hediyenizi hem estetik hem de duygusal olarak unutulmaz kılar.



Anıların dokunulabilir hali: Fotoğraf baskıları



Bir zamanlar telefon ekranına sığdırdığınız, galeri arşivlerinizde kalan en mutlu kareleri bu yılbaşı yeniden keşfetmenin tam zamanı. Sosyopix fotoğraf baskıları, en özel anlarınızı sıcaklığını ve kalitesini koruyarak dilediğiniz formda hayat bulduruyor. İster yaz tatilinde o hiç bitmesin dediğiniz gün batımı karesini, ister kış tatilinde çekilmiş kar manzarasını seçin; retro tarzda ya da şık bir çerçeveyle hazırlatabilirsiniz.Çalışma masasında duran küçük bir fotoğraf, sizi kış tatilinin huzuruna veya yılın en güzel anılarına götürebilir. Bu yıl sevdiklerinize sadece bir hediye değil, birlikte paylaşılan özel anıları ve mutluluğu hediye edin.

Anıların estetik hali: Fotoğraf albümleri

Fotoğraf albümleri, her dönem popülerliğini koruyan ve hiçbir zaman değerini kaybetmeyen hediye seçeneklerinden biridir. Çünkü bir albüm, yalnızca fotoğrafları bir araya getirmez; aynı zamanda belirli bir dönemin, bir ilişkinin ya da bir yolculuğun hikayesini saklar. Sayfaları çevirdikçe hatırlanan detaylar, yeniden yaşanan duygular ve geçmişten gelen sıcaklık, bu hediyeyi zamansız bir klasik haline getirir.

Kişiye özel tasarlanan fotoğraf albümleri, hem estetik hem de duygusal yönüyle güçlü bir hediye seçeneği sunar. Kapak dokusundan sayfa düzenine, renk seçiminden yerleştirdiğiniz küçük notlara kadar tamamen size ait bir anlatım oluşturma fırsatı verir. Bu, sadece bir hediye değil; kendi elinizle hazırladığınız bir zaman kapsülüdür.



Anıları duvarlara taşıyan çerçeveler

Mutlu anıları saklamanın tek yolu albümlerde biriken fotoğraflar veya fotoğraf baskıları değildir; bazen evin en görünür köşesine yerleştirilen bir çerçeve de aynı etkiyi yaratır. Ölümsüzleştirilen anları çerçeveleyerek yaşam alanlarınıza sıcaklık ve derinlik katarken sevdiklerinizin her baktığında o ana yeniden dönmesini sağlar. Farklı boyut seçenekleri sayesinde ister küçük bir köşeyi canlandırabilir ister salonunuzun atmosferini değiştirebilirsiniz.  Duvarlara zarar vermeyen yapışkanlı çerçeveler ise kolay kullanımıyla, yalnızca bir dekor değil; her gün gülümseten bir anı sunar. 

Bi’kutu anı: Özel hediye kutularıyla yeni yıl coşkusu

Yeni yıl ruhunu tek bir kutuda toplamak istiyorsanız, özenle hazırlanmış hediye kutuları bunun için ideal bir çözüm sunar. İçerisinde not defterleri, yılbaşı ruhunu yansıtan kupalar, kokulu mumlar ve daha pek çok özel hediye, kutuyu açan kişinin yüzünde sıcak bir tebessüm bırakır. Böylece hediyeniz yalnızca bir kutu değil, birlikte paylaştığınız anıların sıcacık bir yansıması olur.

Siz de bu yıl, sıradanlığın dışına çıkarak sevdiklerinizin yüzünde unutulmaz bir gülümseme oluşturmak istiyorsanız, Sosyopix’in sunduğu bu kişiselleştirilmiş dünya tam size göre. Hatıralarınızı canlandırın ve onlara, her baktıklarında sizi hatırlatacak, zamana anlam katan dokunuşlar hediyeler sunmak isterseniz aradığınız her şey Sosyopix’te!





İlgili Makale