X

Bizi yaralayan ve hafızamıza kazınan aşklara neden tutuluyoruz?

Yeni yazımın konusu ne olsun diye düşünüyordum ki birden aklıma bu toksik ilişkilere olan hayranlığım geldi.

Bahsettim mi bilmem, yeni bir diziye başlayacağımda özellikle son zamanlarda hep kararsız kalıp eski dizileri izlemeye başlamış olarak buluyorum kendimi. Halbuki bir tek Netflix’te en az 30 tane izlemek isteyip de hala başlayamadığım dizi vardır inanın. Diğer platformlardan bahsetmiyorum bile düşünün…

Benim bu durumlarda çoğunlukla kendimi izlerken bulduğum dizi elbette ‘Friends’ oluyor. Bu dizi ile ilgili yıllar önce yazdığım yazıyı buradan okuyabilirsiniz bu arada. Belki de 5000 kere izlemiş de olsam, her repliğini ezbere de bilsem, yine de tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanı misali benimle Friends arasındaki ilişki. Tamam tamam, mübalağa sanatı yapmış olabilirim ama inanın 50 kereden az izlememişimdir ben bu diziyi.

Geçen gün ne izlesem diye düşünürken, aniden ‘Küçük Sırlar’ aklıma geldi. Oradaki esas başrol kızı ve oğlanı değil de, tam bir toksik ilişki yaşayan Arzu ve Ali’nin aşkıydı hep beni çeken. Diziyi, verildiği yıllarda izlemiştim ve yıllar sonra aklıma gelmişti yeniden. Tamam hatırlıyordum inişli çıkışlı bir ilişkilerinin olduğunu ama merak ettim doğrusu, yıllar önce neydi bu aşkta beni bu kadar çeken? Belki şu an bambaşka duygular hissedecektim diziyi izleyince. Hadi dedim, aç izle bakalım o kafada mısın hala, yoksa artık olgunlaştın, huzurlu ve sakin ilişkileri izlemek isteyen Gizem mi var şu an karşında?

Sonra başka bir şey belirdi zihnimde. Bugüne kadar izlediğim yerli yabancı bütün dizi ve filmlerde, beni en çok heyecanlandıran, her sahnesini defalarca izlediğim, en çok birlikte olmalarını istediğim ikili kimdi?

Blair & Chuck…

Chuck & Blair…

Birliktelikleriyle toksik ilişkinin kitabını yazan bu iki şahane karakter Gossip Girl dizisinde, dizinin esas kızı Serena ve aşklarından çok daha fazla ilgi çekmişti, yalnızca benim için değil, dizinin tüm izleyicileri için…

Toksik ilişkinin günümüzde tanımını bilmeyen kalmamıştır diye düşünüyorum, ancak en yalın haliyle yazmam gerekirse; partnerlerin duygusal ve fiziksel sağlığına zarar veren, huzurlu ortam sunmak yerine yıpratıcı bir ortamda, bir girdabın içerisinde savrulmalarına yol açan ilişki türüdür toksik ilişki.

Oldu mu sizin hayatlarınızda böyle bir ilişki peki?

Bir söz vardır: Her insan toksik ilişkiyi hayatında en azından bir kez tatmıştır ya da ‘henüz’ tatmamıştır…

Hadi itiraf ediyorum, bu cümle tamamen benim uydurmam. Ama sizce de doğru değil mi?

Peki neydi özellikle de biz kadınları, bu toksik ilişkilere böylesine sürükleyen şey?

Belki de ekrandaki o mutlu sonlardı bizi böyle yapan, olamaz mı? Olabilir…

Çocukluğumdan beri izlediğim Friends dizisindeki Chandler ve Monica’nın ilişkisini hep hayatımda istemiş olmama rağmen, ben değil miydim Rachel ve Ross aşkına hayran olan? Aralarında o kadar şey yaşandığı halde, ikisinin de hayatına çok daha iyileri girdiği halde, başkalarıyla değil birbirleriyle birlikte olmalarını istedim hep.

İlişki denilince Sex and the City’yi unutmamak lazım tabii. Tüm zamanların en toksik adamı, yani Mr. Big için söyleyecek onlarca kelime olmasına rağmen, belki de bu karakteri tek bir kelimeyle anlatabiliriz.

Narsist!

Doğrusunu söylemek gerekirse, tüm toksik karakterler arasında bir bu beye hiç mi hiç ısınamamıştım. Carrie ile Aidan karakterini yakıştırmıştım ben hep. Neydi Big’de beni bu derece rahatsız eden, onu hiçbir zaman sevememem ve herkesin aksine onun kötü bir insan olduğunu düşünmem, şahsen ben de bilmiyorum. Halbuki o da diğerlerinden farksızdı. Aslında farksız demek de ne kadar doğru olurdu? Sanırım Big’in diğerlerinden farkı, hep kendi istediği zamanlarda Carrie’nin hayatına girmesiydi ve tabii ki kendisi istediği kadar…

Belki de onu diğerlerinden ayıran da buydu. Kendisi istediği kadar…

İlişkileri her seferinde onun istediği yönde ve onun istediği kadar gelişiyordu, ne yazık Carrie’ye… Tam da Firdevs Hanım’dan bir aptal kelimesini hak etmişsin be Carrie. Bize de ‘büyük aşk’ diye izlettiniz ya yıllarca, asıl ona ne demeli?

Biliyor musunuz, bunca zaman sonra, tam da bu satırları yazarken, sanırım ben anladım tüm bu dizilerdeki toksik ilişkilere olan takıntımın sebebini.

Çünkü empati kuruyordum ilk andan beri, aldatılan, ihanete uğrayan, en önemlisi ‘hayatının aşkı’ diye göklere çıkarılıp da bir anda hayatı yerle bir edilen tüm o kadınlarla. Bakın aslında iki hafta önceki yazımda bahsettiğim konudur belki de bunun sebebi. Detay vermeyeyim, okursanız ya da okuduysanız zaten ne demek istediğimi anlayacaksınız…

Ha ben aldatıldım mı, asla! Tabii bildiğim kadarıyla.

İşte o kadınların çektikleri acılar var ya, hele bir de tüm o erkeklerin ilişkinin ilk zamanında yaptıkları o lovebombingler yok mu her defasında beni benden alan…

Fark ettiğim bir şey de ne oldu biliyor musunuz?

Gerek ekranda, gerek gerçek hayatlarda, sizin iyileştirdiğiniz (bu birçok anlamda aslında) kişinin size bana iyi geliyorsun, senin yanında kendimi iyi hissediyorum ve daha iyi bir insan oluyorum dediği sırada, aslında onun size iyi gelmediğini fark ettiğiniz an. İşte en kötüsü de bu bence. Kendinizden ve karakterinizden uzaklaşıp, birini iyileştirirken ondaki negatiflikleri kendi ruhunuza mıknatıs gibi çekmeniz ve de çok daha fazlası…

Bırakın, bırakalım sorunlu insanları iyileştirme çabamızı ve hayatındaki problemleri kendi başına, kendi yöntemleriyle aşabilmiş olan insanları hayatlarımıza alalım artık. Ne dersiniz?

Ruhunuzu iyileştirebildiğiniz, huzur dolu günlerde buluşmak dileğiyle…

İlginizi çekebilir: Yazıyorum; bazen heyecanla, bazen hayal kırıklığıyla ama hep hissettiğim gibiYazıyorum;

Gizem Okut: 1986 yılında İstanbul'da doğdum ve Kıbrıslı'yım. 2010 yılında DAÜ'de Turizm ve Otel İşletmeciliği bölümünü bitirdikten sonra Londra'da moda yazarlığı da dahil olmak üzere moda ile ilgili kurslara katıldım. Bir buçuk senelik bir Londra macerasının ardından tatil için gittiğim İstanbul'da ailemle kalmaya karar verdim ve İstanbul'da çeşitli firmalarda Stil Editörlüğü, Sosyal Medya Yönetimi, Müşteri İlişkileri gibi farklı pozisyonlarda çalıştım. 2016'da Kıbrıs'a geri dönmem ile birlikte üniversite yıllarımda staj yaptığım ve ülkenin en eski otellerinden olan Dome Hotel'de Misafir İlişkileri ve Sosyal Medya Yönetimi pozisyonlarında 2 yıl çalıştım. Daha sonra turizm sektörüne ait olmadığıma karar vererek ani bir kararla birbirinden tamamen farklı sektörlerde, birbirinden farklı işlerde çalıştım ve çalışmaya da devam ediyorum. Yazı yazmak, kitap okumak, müzik dinlemek, plajda vakit geçirmek gibi vazgeçemeyeceğim hobilerimin yanı sıra, seramik objeler yaratmak, bahçe ile uğraşmak, farklı tarifler denemek gibi hobilerim de mevcut. Şu hayattan istediğim üç şey; sağlık, barış, huzur.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale