X

Biyofilinin kaynağı: Yaşayan sistemlere neden çekim duyuyoruz?

İnsan doğal ve sosyal bir varlık. Bunlardan herhangi birinde dengenin bozulması insanı derinden etkileyen sorunlara yol açabiliyor. Modern diye adlandırdığımız yaşamlarımız artık bizi kendi doğamızdan uzaklaştırıp makineleşmeye ve her gün aynı şeylere maruz kalmaya itiyor. İnsan güneşin doğuşu ve batışını izlemediği, yeşilin tonlarını görmediği bir günde nasıl sağlıklı kalabilir ki?

Kendi doğamıza neyin uygun olup olmadığını sorgulamadan, çoğunluğa uyum sağlamak adına sürekli bir yaşam mücadelesi çerçevesinde kendimizce kurduğumuzu sandığımız bir akışa kapılıyoruz. Tüm bu zoraki yaşam telaşında günler geçiyor ve gitgide kendimize ve hayata yabancılaşıyoruz. İçimizde bir yerde yüzümüzü doğaya dönme ihtiyacını bastırıyoruz, bastırdıkça unutuyoruz, unuttukça “yabancılaşıyoruz.”

İşte tam da hayatıma yabancılaştığımı hissettiğim bir anda halimi sorgulamaya başladım. Hissettiğim tüm duyguları Marx’ın birkaç çalışmasında buldum. Yıllar önce benim hislerimi kaleme almıştı. Çünkü sistem çok netti; başlangıcı, gelişmesi ve sonucu belliydi. Bu sistemin adı kapitalizmdi.

Karl Marx çalışmalarında iki tür yabancılaşmadan söz eder. Bunlardan ilki, doğadan kopuş anlamındaki yabancılaşmadır: “İnsan, doğadan koparak kültürel-toplumsal alanda kendine ikinci bir doğa kurmak anlamında, doğaya yabancılaşır. Bu insan oluşu açıklayan niteliğiyle olumlu karşılanan yabancılaşmadır, zorunlu bir süreç olarak anlaşılır.”

“İkinci yabancılaşma ise, bizzat kapitalist pazarın ve kapitalist toplumsal sistemin yarattığı yabancılaşmadır. Bunun sonucu olarak insan kendi doğasına yabancılaşır. Böylece insan kendine, kendi emeğine, ilişkilerine, dünyaya ve yaşama yabancılaşır. Kapitalist pazarın bir unsuru olarak işleyen çarklardan biri haline gelir. Bu kavramın en önemli kullanımında kavram, insanların insan doğasının hallerine yabancılaşmasına atıfta bulunur.

Marx yabancılaşmanın kapitalizmin sistematik bir sonucu olduğunu öngörmektedir. Kapitalist üretim süreci, insana özgü olan çalışma veya insanın özünü oluşturan emeğin kendi yeteneklerini ortaya çıkarmasını engelleyen baskıcı ve zorlayıcı bir içeriğe sahiptir. Kapitalist toplumda zorunlu bir faaliyet olan çalışma, insanın yeteneklerini sınırlandırmakta, sefalet, tükeniş ve umutsuzluğu güçlendirerek insanın kendi varlığının reddine ve kendisine yabancılaşmasına neden olmaktadır. Üretim sürecinde makinenin bir parçası haline gelen emek, neyin ne kadar üretileceğinin bilgisinden yoksundur ve kendi yaratıcı potansiyelini gerçekleştiremez.’’

 

Her şey bir farkındalıkla başlar. Özüme yabancılaştığımı ve doğada daha fazla vakit geçirmek istediğimi fark ettiğimde bunun da nedenini bulmaya çalıştım. Doğayı seyretmenin verdiği huzur, çevremde ağaç, çiçek, hayvan, insan görmenin verdiği güven ve içsel bir iletişim duygusu ile doldum. Çoğumuz bu duyguları fark ederek yaşıyoruz; evlerimizi çiçek bahçesine çeviriyoruz, kullandığımız mobilya, eşya, kıyafetin doğal ürünlerden yapılmasına özen gösteriyoruz çünkü içten içe organik nesnelerle bağ kurma eğilimindeyiz. Bu eğilimi araştıran bilim insanlarına göre bizler “doğal olarak” tabiata ilgi duyarız. Doğanın fiziksel görünümü, yeşil arazileri, karlı dağları, mavi denizi ve gökyüzü bizlere ilgi çekici gelir. Evrimsel psikoloji alanında insanın bu tutumu biyofili hipotezi ile açıklanır. Biyofili hipotezi, insan benliği ve diğer yaşayan sistemler arasında içgüdüsel bir bağ olduğunu öne sürer. Bu hipotez, Edward O. Wilson’ın Biophilia adlı kitabıyla gündeme gelmiştir.

Biyofili, yaşama ve yaşayan sistemlere karşı duyulan sevgidir. Bu tanımın ortaya atılmasından çok önce Antik Yunan filozofu Aristoteles de “doğa sevgisi” ile “iş birliği” kavramlarını özdeşleştirmiştir. Günümüz insanı ise bir yanda doğa ile iş birliği yapmak isteyen özü, diğer yanda ise onu bu özden koparmaya çalışan sistem arasında kalmıştır.

Yaşadığımız hayatın bizi daha da yabancılaştırmasına izin vermeden yüzümüzü doğaya dönmeye devam. Herkese bol biyofilili günler dilerim!

Maceralarımı Instagram hesabımdan takip edebilirsiniz.

Kaynak:
wikipedia
sosyolojisi.com

İlginizi çekebilir: Dönüşüyorum, o halde varım: Dönüşümünüze yardımcı olacak 14 öneri

Semanur Aksoy: Üniversite yıllarında birçok AB projesinde görev alarak dünyayı gezmeye başladı. İzmir’de üniversiteyi bitirdikten sonra iş hayatı onu önce Meksika’ya sonra da İstanbul'a götürdü. 2011 yılında yoga ile tanıştı ve bu hayatında bir dönüm noktası oldu. Kurumsal hayatın onun içindeki boşluğu besleyerek büyüttüğü bir dönemde ara verdi ve önce iki ay, daha sonra da yedi ay sırt çantası ile Güney Amerika seyahatine çıktı. Amazonların şifalı bitkileri ile tanıştı; bunun da yoga gibi hayatında olumlu anlamda bir kırılım yarattığını anladı. Yoga yolculuğuna Reiki, Access Bar ve Thai Beden Terapistliği gibi şifalı dokunuşları da ekledi. Mandala tasarımlarını tekstil ile buluşturarak kendi markası Let’s Boho’yu yarattı. Şimdilerde gezgin kimliğinden arta kalan zamanını geçirmek için yerleştiği Fethiye’de, yoga, nefes, meditasyon ve Thai Beden Terapi içerikli bireysel dönüşüm rehberliği ve kendi markasını yaratmak isteyenlere marka danışmanlığı yapmaya devam ediyor.

Yeni yıl hediyelerinin vazgeçilmezi Sosyopix ile anılarınızı ölümsüzleştirin

Sevdikleriniz için hediye seçmek bazen uzun uzun düşünmeyi gerektirir. Çünkü aslında aradığımız şey, sadece bir eşya değildir; bir duyguyu, bir anıyı, bir hatırlamayı karşı tarafa hissettirmektir. Tam da bu yüzden fotoğrafla kişiselleştirilmiş hediyeler, her zaman daha çok dokunur. Tek bir kare, bir gülüşün ardındaki hikayeyi yeniden canlandırır; yıllar önce çekilmiş bir fotoğraf bile açıldığında ilk günkü kadar sıcak hisseder. Sosyopix işte tam da bu noktada, o paha biçilmez anılarınızı estetik ve yaratıcı dokunuşlarla unutulmaz kılıyor.



Kişiselleştirilmiş takvimlerle zamanı anlamlandırmak

Yeni yıl, hayatımızda yeni sayfalar açmak demektir. Bu nedenle kişiselleştirilmiş takvimler, sadece günleri takip ettiğiniz bir araç olmaktan öteye geçer; umut ve güzellikle dolu bir yılın sembolü haline gelir. En güzel fotoğraflarınızla hazırlanan masa veya duvar takvimleri, sevdiklerinizin her gününe anlam katar. Her sayfa, sadece bir tarih değil, hatırlanan ve paylaşılan özel bir anı olarak kalır. Takvimi her çevirdiğinizde, geçmişin güzel anılarını hatırlamak ve geleceğe dair küçük bir mutluluk hissi yaşamak mümkündür. Bu küçük ama etkili detay, hediyenizi hem estetik hem de duygusal olarak unutulmaz kılar.



Anıların dokunulabilir hali: Fotoğraf baskıları



Bir zamanlar telefon ekranına sığdırdığınız, galeri arşivlerinizde kalan en mutlu kareleri bu yılbaşı yeniden keşfetmenin tam zamanı. Sosyopix fotoğraf baskıları, en özel anlarınızı sıcaklığını ve kalitesini koruyarak dilediğiniz formda hayat bulduruyor. İster yaz tatilinde o hiç bitmesin dediğiniz gün batımı karesini, ister kış tatilinde çekilmiş kar manzarasını seçin; retro tarzda ya da şık bir çerçeveyle hazırlatabilirsiniz.Çalışma masasında duran küçük bir fotoğraf, sizi kış tatilinin huzuruna veya yılın en güzel anılarına götürebilir. Bu yıl sevdiklerinize sadece bir hediye değil, birlikte paylaşılan özel anıları ve mutluluğu hediye edin.

Anıların estetik hali: Fotoğraf albümleri

Fotoğraf albümleri, her dönem popülerliğini koruyan ve hiçbir zaman değerini kaybetmeyen hediye seçeneklerinden biridir. Çünkü bir albüm, yalnızca fotoğrafları bir araya getirmez; aynı zamanda belirli bir dönemin, bir ilişkinin ya da bir yolculuğun hikayesini saklar. Sayfaları çevirdikçe hatırlanan detaylar, yeniden yaşanan duygular ve geçmişten gelen sıcaklık, bu hediyeyi zamansız bir klasik haline getirir.

Kişiye özel tasarlanan fotoğraf albümleri, hem estetik hem de duygusal yönüyle güçlü bir hediye seçeneği sunar. Kapak dokusundan sayfa düzenine, renk seçiminden yerleştirdiğiniz küçük notlara kadar tamamen size ait bir anlatım oluşturma fırsatı verir. Bu, sadece bir hediye değil; kendi elinizle hazırladığınız bir zaman kapsülüdür.



Anıları duvarlara taşıyan çerçeveler

Mutlu anıları saklamanın tek yolu albümlerde biriken fotoğraflar veya fotoğraf baskıları değildir; bazen evin en görünür köşesine yerleştirilen bir çerçeve de aynı etkiyi yaratır. Ölümsüzleştirilen anları çerçeveleyerek yaşam alanlarınıza sıcaklık ve derinlik katarken sevdiklerinizin her baktığında o ana yeniden dönmesini sağlar. Farklı boyut seçenekleri sayesinde ister küçük bir köşeyi canlandırabilir ister salonunuzun atmosferini değiştirebilirsiniz.  Duvarlara zarar vermeyen yapışkanlı çerçeveler ise kolay kullanımıyla, yalnızca bir dekor değil; her gün gülümseten bir anı sunar. 

Bi’kutu anı: Özel hediye kutularıyla yeni yıl coşkusu

Yeni yıl ruhunu tek bir kutuda toplamak istiyorsanız, özenle hazırlanmış hediye kutuları bunun için ideal bir çözüm sunar. İçerisinde not defterleri, yılbaşı ruhunu yansıtan kupalar, kokulu mumlar ve daha pek çok özel hediye, kutuyu açan kişinin yüzünde sıcak bir tebessüm bırakır. Böylece hediyeniz yalnızca bir kutu değil, birlikte paylaştığınız anıların sıcacık bir yansıması olur.

Siz de bu yıl, sıradanlığın dışına çıkarak sevdiklerinizin yüzünde unutulmaz bir gülümseme oluşturmak istiyorsanız, Sosyopix’in sunduğu bu kişiselleştirilmiş dünya tam size göre. Hatıralarınızı canlandırın ve onlara, her baktıklarında sizi hatırlatacak, zamana anlam katan dokunuşlar hediyeler sunmak isterseniz aradığınız her şey Sosyopix’te!





İlgili Makale