Bir varmışız bir yokmuşuz, sadakati ararken kaybolmuşuz

Sadakatsizliği çoğunlukla mutsuz ilişkilerin, uyumsuz birlikteliklerin ve kaybedilen ahlaki değerlerin bir sonucu olarak konumlandırırız. İnsanları aldatmaya iten nedenleri açıklamak için çeşitli duygusal ve gelişimsel faktörleri irdeleriz. İlişkinin yürümeyen yönlerini sorgular, bazen de suçu sadakatsiz ebeveynlerin yarattığı çocukluk dönemi travmalarında ararız. Oysa güncel bilimsel çalışmalar, bu bakış açılarının yetersiz olduğunu ve ihanette genlerin, gen anktivitelerinin ve hormonların da büyük rol oynadığını ortaya koyuyor.

Yapılan araştırmalar ve hayvan deneyleri, özellikle oksitosin ve vazopressin adı verilen iki hormonun ve bu hormonların üretimlerini kontrol eden genlerin, cinsel davranışlar üzerinde söz sahibi olduğunu gösteriyor. Konuya ilişkin en önemli ipucu ise küçük kemirgenlerle gerçekleştirilen bilimsel çalışmalardan geliyor: Çok eşli, sadakatsiz dağ fareleri ile tek eşli tarla farelerinin hikayesinden…

Bir varmışız bir yokmuşuz, sadakati ararken kaybolmuşuz

Bir dağ faresi ile tarla faresi masalı

Oksitosin ve vazopressinin beyindeki rolü ile ilgili çığır açıcı çalışma, o sırada Maryland Üniversitesi’nde görevli olan C. Sue Carter tarafından gerçekleştirildi. Carter, tür olarak birbirlerine çok yakın olup, üreme açısından farklılıklar sergileyen iki fare türünü, dağ faresi ile tarla faresini araştırdı. Gözlemlerine göre, dağ fareleri birden fazla eşle rastgele çiftleşiyor ve babalar yavruların büyütülmesine katkıda bulunmuyorlardı. Tarla fareleri ise aksine seçtikleri tek bir eşle uzun süreli ilişkiler kurarak yuvalarında yavrularının bakımına yardımcı oluyorlardı.

Carter, bu iki benzer türün birbirinden tamamen farklı davranışlar sergilemesine yol açan asıl nedenin oksitosin ve vazopressin olduğunu keşfetti. Aradaki temel fark şuydu: Tarla farelerinin beyinlerindeki haz merkezlerinde çok sayıda oksitosin ve vazopressin alıcısı varken, dağ farelerinde ise hem oksitosin, hem de vazopressin alıcılarının sayısı çok daha düşüktü. İşin daha da ilginç yanı, tarla farelerinde bu alıcıların işlevi bloke edildiğinde, tek eşli çiftleşme, yuvada eşin yanında kalarak sadakat gösterme ve yavrularıyla ilgilenme süreci de sekteye uğruyordu. Ancak, cinsel aktivite etkilenmiyor ve tarla fareleri, dağ farelerine benzer şekilde, rastgele cinsel ilişkilerde bulunuyorlardı.

İnsanlarda oksitosinin etkileri

Farelerin ardından insanlarda yapılan bir diğer araştırmada ise, gönüllü erkek katılımcılara birlikte oldukları partnerlerinin ve beraber çalıştıkları iş arkadaşları kadınların fotoğrafları gösterildi. Hemen sonrasında tüm katılımcılara burun spreyi ile oksitosin hormonu verildi. Ardından katılımcılara tekrar aynı fotoğraflar gösterilerek partnerlerini ne kadar çekici buldukları soruldu. Deney süresince katılımcı erkeklerin beyin MR’ları çekilerek yaşadıkları fizyolojik değişimler de kaydedildi.

Sonuç olarak, erkeklerin oksitosin verildikten sonra partnerlerini diğer kadınlardan çok daha çekici buldukları beyin MR’larında belirlendi. Böylece oksitosin hormonunun tek eşlilikteki önemini doğrular nitelikte, sadece partnerler üzerinde etkili olduğu, yabancılarda ya da arkadaş çevresinde çekiciliğe neden olmadığı keşfedildi.

Bir varmışız bir yokmuşuz, sadakati ararken kaybolmuşuz

Farklı bir çalışmada ise, oksitosin hormonunun erkeklerin, çekici kadınlardan uzak kalmalarını sağladığı ortaya çıktı. Tek eşli ilişki yürüten 57 heteroseksüel erkek üzerinde yapılan bu araştırmada, burun spreyiyle oksitosin verilen erkeklerin, placebo alan kontrol grubundaki erkeklere kıyasla, tanımadıkları çekici kadınlarla aralarındaki fiziksel mesafeyi daha fazla tuttuğu görüldü. Yani, “sadakat hormonu” oksitosin, tek eşli erkeklerin çekici kadınlara karşı daha iradeli davranmalarını sağlıyordu.

Sadakati kalpte ararken hormonlarda bulmak

Şüphesiz, aldatmaya katkıda bulunan çok çeşitli faktörler var ve mevcut genel kanı, genetik varyasyonların davranışları kısmen etkilediği yönünde. Ancak sayısı gün geçtikçe artan bilimsel çalışmalar, aşkın kimyasından sonra aşkta bağlılığın kimyasını da çözmek üzere emin adımlar atıyor. Nitekim, sadakati kalplerde olduğu kadar genlerde ve hormonlarda da aramamız gerektiğini biliyoruz artık.

Günümüzde henüz genetik analizlerle ya da fizyolojik testlerle kişilerin “sadakat kimliğini” belirlemek mümkün değil. Ama kim bilir, belki de günün birinde hormon reseptörleri ve ilgili gen profilleri tespit edilerek partnerlerin çapkınlık seviyeleri ölçülebilecek ve ilişkiler bu test sonuçlarına göre yön sürecek. Hatta hormon düzeyleri “sadakat haplarıyla” kontrol edilerek insanların tek veya çok eşli hayat sürmeleri bile belirlenebilecek.

Araştırmalara göre hiçbiri imkansız değil. Siz yeter ki merak etmeye devam edin ve bilimle kalın.

 

İlginizi çekebilir: Gıdıklanmanın ardında yatan bilimsel gerçekler

İpek Even
Alman Lisesi’nden mezun olduktan sonra, İstanbul Üniversitesi’nde moleküler biyoloji ve genetik alanında lisans eğitimi aldı. Aynı alanda, Boğaziçi Üniversitesi ve Belçika’daki Leuven Üniversitesi’nde yüksek ... Devam