X

Bir kasım ayı daha: Hayatın içinden tesadüflere ve ALS hastalığına dair

Nasıl bir yazı yazmak istediğimi, konusunun ne olmasını istediğimi, bu satırları yazmaya başladığımda henüz bilmiyordum doğrusu. Aslında aklımda birbirinden oldukça farklı konular da vardı yazıya dökemediğim, daha önce başlamış olduğum yazılar da vardı sonunu bir türlü getiremediğim.

Tam da bu satırları yazmaya başladığım sırada aklıma geldi bu yazımın paylaşılacağı gün. 14 Kasım Perşembe. Bir aksilik olmadığı sürece yazılarım yıllardır perşembe günleri paylaşılıyor. Ve yine bir perşembe günü tam da benim için yılın en değerli günlerinden birinde paylaşılacaktı bu haftaki yazım…

14 Kasım, yani sevgili anneciğimin doğum günü! İyi ki doğmuşsun anneciğim, sana sımsıkı sarılabilmek için neler vermezdim…

Hayatta olsaydı bugün 75 yaşında olacaktı anneciğim ama eminim hastalığının başladığı güne kadar nasıl neşe dolu, nasıl bakımlı, nasıl genç ruhluyduysa, bugün de yaşasaydı tüm bu özelliklerinden hiçbir şey kaybetmezdi. Ne iyi niyetinden ne de sevgi dolu yüreğinden…

Annem çok sevilen bir çocuk doktoruydu, kendisi o kadar iyi bir doktordu ki, birçok hastası büyüyüp ebeveyn olup anneme kendi evlatlarını getirmişlerdi. Düşünsenize nasıl bir mutluluktur bu. Bebeklikten, çocukluktan beri tedavi ettiğiniz, elinizde büyüyen bir evladınız, kendi çocuğunu da size emanet ediyor…

Hastalığıyla birlikte bırakmak zorunda kaldığı mesleğinden sonra bizleri arayıp ‘Çocuğum annenizi çok özlüyor, yeni doktoruna değil annenize gelmek istiyor.’ diyen anneler bile olmuştu.

Anneliğinin yanı sıra en iyi dostumdu da aynı zamanda. Her şeyimi anlatmakla kalmaz, tavsiyelerine de başvururdum (her daim uygulamasam da), adeta bir akranımmış gibi. Bir tek benim için değil ki abim için de Emoş’umuz öyleydi. Ya dostlarının, ya ailesinin gözünde? Her şeyi şipşak halledebilen, her derde deva fikirleri olan, öngörülü bir kadındı anneciğim…

Derler ya dünyaya bin kere gelsem yine annemi seçerdim, benimki de tam o hesap işte. 1 milyon kere de gelsem ben yine onu seçerdim. Ettiğimiz onca kavganın, tüm didişmelerimizin, birbirimizi tüm delirtmelerimizin yeniden olacağını da bilsem hiç vazgeçmezdim kendisinden…

Aslında anneciğimi anlatmak için bu satırlar değil, belki de kitaplar gerekir; tıpkı annem ile ilgili bir yazı yazacağımı söylediğimde bir arkadaşımın konu annense sayfalar doldurursun sen dediği gibi.

Ama ben annemle yaşadığımız iyi kötü günlere değinmektense, annemi bizlerden alan, tam 10 yıl önce bir farkındalık yaratmak için dünyayı kasıp kavuran buz kovası hareketiyle zihinlerimize yer edinen o hastalıktan biraz söz etmek istiyorum bugün sizlere. Kendisi ALS…

Buz kovasının yanı sıra, dünyanın gelmiş geçmiş en başarılı bilim insanlarından biri olan Stephen Hawking’in 50 yıldan fazla bir süre mücadele ettiği hastalık olarak da bilinmekte ALS.

Amyotrophic lateral sclerosis, motor nöron hastalığı ya da bir diğer bir adı Lou Gehrig’s disease; omurilik ve beyin sapıomurilik  adı verilen bölgede motor nöronların kaybı ile oluşan bir hastalıktır. Yani daha yalın bir anlatım ile, beyin ve omurilik arasındaki elektrik kaçağı/temassızlığı da diyebiliriz.

Tıp dünyasının en zorlayıcı hastalıklarından biri olan ALS’nin temel nedeni bulunamadığından olsa gerek, ne yazık ki henüz bir tedavisi de bulunmuş değil.

Hastalığın başlaması iki türlü olup, ilkinde el ve ayak gücünüzü yitirmeniz ile ilerlemektedir. Bu şekilde hastalık hayatınıza girmişse eğer, bir tık daha şanslısınız diyebiliriz (bu hastalıkla mücadele ederken ne kadar şanslı olabilirseniz) çünkü el ve ayaklardan başladığı takdirde yaşam süreniz daha uzun olabilmektedir.

Hastalığın diğer şekli olan Bulbar ALS’de ise ilk etapta yüz kasları, konuşma ve yutma etkilenmektedir. Geneli ele alacak olursak bu tip ALS ile savaşan hastaların ömürleri ne yazık ki oldukça kısa oluyor.

Aslında ALS ile ilgili annemden dolayı araştırdığımız, öğrendiğimiz o kadar çok bilgi oldu ki; İsrail’de kök hücre tedavisi ile ALS hastalığının ilerlemesini önleyebilme ihtimali olan deneyden tutun, trakeostomi borusu değişimine, ventilatör temizliğinden dünyanın tek onaylı ALS ilacı olan Rilütek’e…

Kalbi temiz olan, başkasının hayatına kasıtlı bir zarar vermekten kaçınan tüm insanların ve yakınlarının bu hastalık ile tanışmamalarını istediğim gibi, bu hastalık ile ilgili daha çok farkındalık yaratılmasını ve insanlar tarafından daha çok bilinmesini istediğimi de söylemeden geçemeyeceğim. Tabii şunu da eklemek istiyorum, tıp dünyasının bile kara deliği olarak bilinen bu hastalığı bizlerin ne kadar algılayabileceğini de gözden kaçırmamak gerekir.

ALS ile ilgili tüm detayları bu satırlarda sıralamaktansa, bu hastalık ile ilgili gördüğüm ve beni şaşırtan bazı tesadüflere değinmek istiyorum şimdi.

Mesela o meşhur buz kovası farkındalığına annem ile ben de destek vermek istemiştik de, hatırlamadığım bazı sebeplerden ötürü gerçekleştirmemiştik. Bu meydan okumayı o zamanki erkek arkadaşım yapmıştı ve ondan 1 sene sonra annem de, adını yalnızca Ice Bucket Challenge ile duyduğum, ancak o zamanlar hiçbir bilgimin olmadığı ALS’ye yakalanmıştı.

Belki bizimkisi çok büyük bir tesadüf değil ama ya şimdi yazacağıma ne dersiniz?

Çok sevdiğim oyuncu Özge Özpirinçci, ekranda en iyi uyumunun olduğu Buğra Gülsoy ile oynadığı 2017 yapımı Acı Tatlı Ekşi adlı filmde bir ALS hastasını oynamıştı ve bu hastalık ile ilgili araştırmalar yapıp ALS hastaları ile bir araya gelmişti. Filmin gösteriminden 5 yıl sonra Özge Özpirinçci’nin babasının ALS’ye yakalanması peki?

Ya da bilemiyorum ne kadar tesadüf olarak görürsünüz ancak, Stephen Hawking’in ALS’ye yakalandığı 21 yaşında, doktorların birkaç yıllık ömrü var demesinden tam 55 yıl sonra hayata gözlerini yumması? Ve bu ölümün tam da 14 Mart Tıp Bayramı’nda gerçekleşmesi…

Bir de anneme pamuklar gibi bakan bakıcısının annemin vefatından hemen sonra yine bir ALS hastasına bakıcılık yapması ve ne yazık ki o hastanın da ALS ile mücadelesinin aşağı yukarı annemin savaşı kadar sürmesi…

Yukarıda sıraladığım bana göre bu tesadüfler hayata dair bazı sorgulamalar içerisine sokuyor yine beni. Peki siz ne düşünürsünüz, hayat gerçekten tesadüflerden mi ibaret, yoksa yaşadığımız ve söylediğimiz her şey gelecekten gelen benliklerimizin ileride yaşayacaklarımıza dair bize bir yansıtması mı dersiniz?

Dilerim zihnimde yer edinmiş tüm bu tesadüflerin yerini en kısa zamanda hastalığın tedavisi alır.

Son olarak eklemek istediğim, Stephen Hawking’in hayatını anlatan ve beni gözyaşlarına boğan The Theory of Everything (Her Şeyin Teorisi) adlı filmi izlemediyseniz, tahmin edersiniz ki kesinlikle öneririm.

Sağlıklı huzurlu günlerde buluşmak dileğiyle…

İlginizi çekebilir: İyi günler de eski aşka dahil mi?

Gizem Okut: 1986 yılında İstanbul'da doğdum ve Kıbrıslı'yım. 2010 yılında DAÜ'de Turizm ve Otel İşletmeciliği bölümünü bitirdikten sonra Londra'da moda yazarlığı da dahil olmak üzere moda ile ilgili kurslara katıldım. Bir buçuk senelik bir Londra macerasının ardından tatil için gittiğim İstanbul'da ailemle kalmaya karar verdim ve İstanbul'da çeşitli firmalarda Stil Editörlüğü, Sosyal Medya Yönetimi, Müşteri İlişkileri gibi farklı pozisyonlarda çalıştım. 2016'da Kıbrıs'a geri dönmem ile birlikte üniversite yıllarımda staj yaptığım ve ülkenin en eski otellerinden olan Dome Hotel'de Misafir İlişkileri ve Sosyal Medya Yönetimi pozisyonlarında 2 yıl çalıştım. Daha sonra turizm sektörüne ait olmadığıma karar vererek ani bir kararla birbirinden tamamen farklı sektörlerde, birbirinden farklı işlerde çalıştım ve çalışmaya da devam ediyorum. Yazı yazmak, kitap okumak, müzik dinlemek, plajda vakit geçirmek gibi vazgeçemeyeceğim hobilerimin yanı sıra, seramik objeler yaratmak, bahçe ile uğraşmak, farklı tarifler denemek gibi hobilerim de mevcut. Şu hayattan istediğim üç şey; sağlık, barış, huzur.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale