Bilgi, başarı için yeterli mi: Bilmek ve yapmak arasındaki fark

Bilgi sizce tek başına bir şeyleri başarmak için yeterli midir? Bir üniversite profesörü şöyle bir hikaye anlatıyor:

Üniversitede profesörken, öğrencilerini öğretmede kullandığım materyaller hakkında dürüstçe fikirlerini belirtmeleri için davet ettim. Derslerden keyif alıp onlara önem verseler de, duyduğum tekrar eden bir gözlem şöyleydi: insana dair konuları muhasebe ve finans gibi konulara göre daha kolay algılıyorlardı.

Bu gözlem yüzüme genellikle bir gülümseme getirirdi çünkü muhteşem bir ironiyi ortaya çıkarıyor. Öğretimin temelinde yer alan insan davranışları tam da bu algıları sık sık şekillendiriyor. Davranışsal çalışmaların nicel alanlardaki zorluğa sahip olmaması, ironik olarak, konunun karmaşıklığının da bir işareti denilebilir. Yüzeyden bakıldığında insan davranışları basit ve kolay görünebilir ancak onları etkili şekilde uygulamak bambaşka bir konudur.

Bilmek ve yapmak arasındaki fark

Bakış açısı ve algılama şekli ve ayrıca insanların çatışmaları şiddetlendirme şekilleri “noktalama” adı verilen bir probleme sebep oluyor. Yani bu fenomene göre yanlış anlaşılmalar, insanların olayları kendi bakış açılarına uygun bir şekilde yorumlamalarından kaynaklanıyor. Teoride bunu anlamak pek zor değil ama uygulamaya geldiğimizde kişinin kendi bakış açısı ve karşıdaki kişinin bakış açısını benimsemesi genellikle çok zor oluyor.

Teorik anlama ve pratikteki uygulaması arasındaki bu bağlantısızlığa ben bilme-yapma ayrımı diyorum. Sadece insan davranışı çalışmalarına da özel bir konu değil. Hatta hayatın neredeyse her anında geçerli. Şu evrensel gerçeği kabul edelim; beslenme, spor ve uyku gibi sağlıklı yaşam tarzı tercihlerini korumak sağlık için çok önemlidir. Bu bilgi yaygındır ve tartışmasızdır ama kaç kişi bunu günlük uygulamaya geçirir?

Burada problem, bir şeyi bilmenin onda uzmanlaştığımızı sanmamızdan kaynaklanır. Güçlü bir fikirle karşılaştığımızda onu anlamanın yaşamımızı doğal olarak iyileştirdiğini hissetmek kolaydır ancak gerçeklik çok daha zordur. Sadece bilmek anlamlı bir değişim yaratmaz, uygulamak yaratır. Bu uygulamanın da çoğunlukla efor, düzenlilik ve davranışları değiştirme arzusu gerektirdiği bir gerçektir.

Davranışsal değişimler neden bu kadar zordur?

Davranışsal değişim hem iç hem de dışsal sebeplerden dolayı zordur. İçsel olarak alışıldık örüntüleri bozmayı gerektirir ve bu da efor ve kişisel farkındalığa sahip olmanızı gerekli kılar. Dışsal olarak ise çevremiz ve kültürümüz genellikle pozitif değişimlere karşı çalışır.

Örneğin başka bir kişinin bakış açısını edinmek iyi bir hedef gibi görünebilir ama uygulaması zordur, özellikle de çatışmayı empatiden daha önemli gören ortamlarda. Örneğin sosyal medya algoritmaları ayrışmaları desteklerler çünkü etkileşime sebep oluyor. Böylesi bir ortamda bakış açısını edinmenin değerini görmek zor olabilir.

Bu bilme ile yapma arasındaki boşluğu oluşturur: bir prensibi anlamak ve onu uygulamak tamamen farklı şeylerdir. Neyse ki davranış bilimi bu aralığı kapatmak için bize gereken araçları sunar.

Bilgiyi eyleme dönüştürmek için 5 strateji

Davranışsal değişimler için evrensel bir çözüm olmasa da araştırmalarda bilgiyi düzenli uygulamaya çevirmek için bazı stratejiler elde edilmiş. Bu beş yaklaşım davranış biliminden köken alıyor ve bir başlangıç yapmanıza yardımcı olabilir.

İradeye değil alışkanlıklara odaklanın

Duke Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre günlük aktivitelerimizin %40’ından fazlası bilinçli kararlardan değil, alışkanlıklardan kaynaklanır. Yani uzun vadeli davranışsal değişimler sadece irade ve motivasyona bağlı değillerdir ve bu ikisinin elimizden kaçma ihtimali yüksektir. Bunun yerine arzulanan davranışları alışkanlıklara dönüştürmeniz gerekir çünkü bu otomatik davranışlar zihinsel efor gerektirmez.

Küçük başlayın

Evrim ve beyim kimyamızdan dolayı insanoğlu ciddi değişimlere karşı doğal yoldan dirençlidir. Özellikle de bu değişim çok ağır olduğunda. Bu nedenle küçük, kontrol edilebilir eylemler ile başlamak gerekir. Örneğin saatler süren bir spor yapmak yerine günde sadece üç şınavla başlayın. Burada hedef beyninizin direneceği sürtüşmeleri engellemektir.

Küçük kazançlar bir momentum kazanır ve zaman içerisinde bu mikro alışkanlıklar ciddi değişimlere sebep olur.

Zamanlama ve konuyu iyi belirleyin

“Daha empatik olacağım”, “daha fazla okuyacağım” gibi belirsiz hedeflerin anlamlı değişimlere yol açma ihtimalleri düşüktür. Davranış bilimine göre daha açık olmak başarı ihtimalini arttırıyor. Bunun yerine hedeflerinize açık bir zamanlama ve içerik koyun:

  • Başkalarının bakış açısını edinmek yerine şöyle deyin: “Akşam yemeğinde eşime gününe dair olup bitenleri soracağım ve deneyimi onun gözünden yaşamaya çalışacağım.”
  • Daha fazla okuyacağım demek yerine “her gece yatmadan 15 dakika kitap okuyacağım” deyin.

Buna “alışkanlıkları demirlemek” adı veriliyor ve var olan alışkanlıklara yeni birisini eklemliyorsunuz. Örneğin aile yemeğinde her gün bakış açısı benimsemeyi deneyebilirsiniz ve böylece arzulanan davranışı hali hazırdaki akşam yemeği rutinine demirlemiş olursunuz.

Çevrenizi optimize edin

Çevreniz yeni alışkanlıkları edinme yeteneğinizi ciddi şekilde etkileyebilir. Çevrenizi inşa ettiğiniz alışkanlıklara göre yapılandırmak o eylemi daha kolay hale getirir.

Örneğin akşam yemeğinde eşinizle anlamlı sohbetlerde bulunmak istiyorsanız, ilginç konulara dair bir liste tutabilir ve sorular hazırlayabilirsiniz. Bu çevresel işlem sohbet başlatmanın bilişsel yükünü azaltır ve onu uygulamayı daha kolay hale getirir.

Ödülleri benimseyin

Hemen sonucunu gördüğünüzde davranışsal değişimleri gerçekleştirmek daha kolay hale gelir. Burada temel zorluk, iyi alışkanlıkların faydasının genelde uzun vadede görünmesi iken, kötü alışkanlıkların anında ödül sağlamasıdır. Bu nedenle iyi alışkanlıklarla birlikte gelen belli belirsiz kısa vadeli ödülleri fark edip takdir etmeyi öğrenmeniz gerekir.

Bu nedenle kendi küçük kazançlarınızı kutlayın. Örneğin avucunuzu sıkın ve “Yaptım!” deyin. Bu tür küçük hedeflere sahip olmanız, örneğin bir kahve içmeniz veya sevdiğiniz diziden bir bölüm izlemeniz faydalı olur. Ancak ödül anlamlı ve kontrollü olmalı, böylece kendisi bir kötü davranış haline gelmemeli. Zaman içerisinde bu dış ödüller, alışkanlığın getirdiği uzun vadeli ödülleri beklemeden motivasyon sahibi olmanızı sağlayacaklardır.

Farkındalıktan eyleme giden yol

Sağduyulu değil mi? Keşke öyle olsaydı. Eyleme geçmek elbette sağduyulu bir iştir ancak bunu yapabilmek pek de yaygın değildir.

Çok kapsamlı bir liste olmasa da içinizden gelebilecek direncin üstesinden gelmenize yardımcı olacak ve eyleme geçmenizi sağlayabilecek beş madde saydık. Öğrettiğim fikirler konsept olarak basit görünebilirler ancak onları gerçek yaşama uygulamak sabır, sebat ve genelde bakış açısında bir değişim gerektirir.

Bilmek ilk adımdır. Gerçek zorluk ve ödül yapmaktadır. Bu yazının kendisi aslında bir test gibidir. Artık bilme aşamasına geldiğinize göre yaşamınızı dönüştürmek için eyleme geçmeniz gerekiyor.

Kaynak: psychologytoday

İlginizi çekebilir: Herhangi bir alanda ustalaşmak için uygulanan 100 saat kuralı nedir?

Uplifers
Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!