X

Bedenin konuştuğunda duyabiliyor musun?

Geçen hafta gülümsediğimiz maskelerin ardında bıraktığımız kendimizden bahsetmiştik. O sessizliğin içinde, duyulmayı bekleyen hisler olduğunu konuşmuştuk. Peki, o maskeyi indirmeye, gülümsemeyi bir kenara bırakıp gerçekten hissetmeye niyet ettiğimizde ne olur? O cesareti gösterdiğimizde karşımıza ilk ne çıkar?

Çoğu zaman kelimeler değil, duyumlar çıkar.

Boğazımıza gelip yerleşen o tanıdık düğüm. Sebebini bilmediğimiz halde midemize oturan o kramp. Günün sonunda omuzlarımıza çöken ve sanki bütün dünyanın yüküymüş gibi hissettiren o ağırlık… Aklımız modern hayatın hızına yetişmeye çalışırken, bedenimiz geride kalan her şeyin faturasını tutar. Bedenimiz, aklımızın susturduklarını ve ruhumuzun görmezden geldiklerini bize inatla fısıldar.

Beden, duyguların canlı tuvalidir

Bugün toplum olarak sürekli “yapmak”, “koşturmak”, “başarmak” üzerine kurulu bir düzende yaşıyoruz. Bu hızın içinde durup hissetmek bir lüks, hatta bir zayıflık gibi pazarlanıyor. Duygularımızı erteledikçe, onları halının altına süpürdükçe yok olacaklarını sanıyoruz. Ama onlar yok olmazlar, sadece form değiştirirler.

Psikolojide buna psikosomatik rahatsızlıklar diyoruz. Bu, süslü bir kelimeden ibaret değil; ‘psike’ yani zihnin ve ruhun, ‘soma’ yani bedeni nasıl doğrudan etkilediğinin en net hikayesidir. Düşünün ki binlerce yıl önce atalarımız vahşi bir hayvanla karşılaştı. Beden hayatta kalmak için bir alarm düğmesine basar: “Savaş ya da Kaç!” Bu düğmeyle birlikte kana, anında enerji vermesi için kortizol (stres hormonu) ve adrenalin pompalanır. Kalp daha hızlı atar, kaslar gerilir, bütün sistem kendini tehlikeye karşı korumaya alır. Bu, kısa süreli bir tehlike için mükemmel bir tasarımdır.

Peki ya bugün tehlike, bir kaplan değil, yetişmeyen bir proje, trafikteki bir tartışma ya da sürekli bastırdığımız bir hayal kırıklığıysa? Örnekler aklınıza gelen pek çok şeyle daha da artırılabilir. Bedenimiz aradaki farkı bilmez. O, stresi stres olarak algılar ve alarm düğmesini sürekli basılı tutar. İşte o zaman, bir zamanlar hayatımızı kurtaran o kortizol ve adrenalin, vücutta gereksiz yere ve sürekli dolaşan birer zehir gibi etki yaratmaya başlar.

Sürekli “savaş ya da kaç” modunda yaşamak, bağışıklık sistemimizi zayıflatır, sindirimimizi bozar, kan basıncımızı yükseltir ve uyku düzenimizi altüst eder. İşte o bitmek bilmeyen baş ağrıları, o inatçı egzama, o hazımsızlık, o kronik yorgunluk hali, bedenin sürekli basılı kalan alarm düğmesinin, yani ruhun taşıdığı ama bizim adını koyamadığımız yüklerin fiziksel faturasıdır.

Kendinle randevu: Duyguları beden üzerinden okuma egzersizleri

Peki, bu günlüğü nasıl okuyacağız? Kendi bedenimizin dilini nasıl çözeceğiz? Bunun için karmaşık ritüellere veya uzun saatlere ihtiyacımız yok. Sadece biraz niyet ve kendimize göstereceğimiz minicik bir şefkat yeterli. İşte o ilk adımlar:

  1. Sadece bir anlık mola: Günün en koşturmalı anında, belki bir e-postaya cevap yazarken, belki de bir toplantı arasında… Sadece durun. Hiçbir şey yapmayın. Gözlerinizi kapatıp sadece bir tane, evet sadece bir tane derin nefes alın. Uzun bir şekilde o derin nefesi yavaşça verin. O bir nefes, hızla giden bir trenin imdat frenini çekmek gibidir. Dünyayı bir anlığına sessize almaktır.
  2. İçeriye bir yolculuk: O bir anlık molada, bir yolcu gibi bedeninizi gezin. “Şu an bedenimde neler oluyor?” diye sorun. Dikkatinizi omuzlarınıza verin, bir gerginlik var mı? Karnınıza odaklanın, bir sıkışma, bir boşluk hissi var mı? Ellerinize, ayaklarınıza bakın… Sadece fark edin, yargılamadan.
  3. Tanımadığın misafire isim vermek: Fark ettiğiniz o duyuma bir nitelik verin. Bu bir “ağırlık” mı? Yoksa “iğne batması” gibi mi? “Soğuk bir boşluk” mu, yoksa “sıcak bir alev” mi? Ona “kaygı” ya da “öfke” gibi büyük isimler vermek zorunda değilsiniz. Sadece hissin kendisini tanımlayın. “Sırtımda, kürek kemiğimin arasında dolaşan bir sızı.” Bu kadar basit.
  4. Yargısız bir sohbet: Şimdi en şefkatli adımı atma zamanı. O hisse bir düşman ya da bir sorun gibi değil, size bir mektup getirmiş bir postacı gibi yaklaşın. Merakla sorun: “Bana ne anlatmaya çalışıyorsun? Şu an neye ihtiyacın var?” Belki omuzlarınızdaki ağırlığın ihtiyacı beş dakikalık bir dinlenmedir. Belki midenizdeki o burkulmanın ihtiyacı, söyleyemediğiniz bir ‘’ hayır’’dır. Cevap hemen gelmeyebilir, önemli değil. Önemli olan, soruyu sorma cesaretini göstermektir.

Dönüşüm: Bedenin bilgeliğine cevap vermek

Yıllarca bize bedenimizi kontrol etmemiz, disipline etmemiz, onun “kusurlarını” düzeltmemiz öğretildi. Onu arızalanınca tamir edilmesi gereken bir makine gibi gördük. Oysa bedenimiz, bizim en bilge danışmanımız, en yakın dostumuzdur. Onun sinyallerini birer arıza olarak değil, birer rehber olarak görmeye başladığımızda her şey değişir. Bedenimizin fısıltılarını duyduktan sonra, ona şefkatle cevap vermek, sinir sistemimizi regüle etmek ve iyileşme sürecini başlatmak için atabileceğimiz somut adımlar vardır. Kendine dönmek, bazen şunları yapmaktır:

  • Bedeninle hareket etmek: Omuzlarda biriken stresi atmak için dans etmek, zihni sakinleştirmek için tempolu bir yürüyüş yapmak ya da sadece esnemek. Amaç rekabetçi bir egzersiz değil, bedende sıkışan enerjiyi özgür bırakmaktır.
  • Nefesine geri dönmek: Gün içinde birkaç kez bilinçli ve derin nefesler almak. Nefes, sinir sistemimizin en hızlı sakinleştiricisidir. Bizi anında “savaş ya da kaç” modundan çıkarıp “dinlen ve sindir” moduna taşır.
  • Doğayla bütünleşmek: Çıplak ayakla toprağa basmak, bir ağaca yaslanmak, denizin veya gökyüzünün mavisini izlemek. Doğa, bizi yargılamadan kabul eden ve sinir sistemimizi doğal olarak dengeleyen en büyük şifacılardan biridir.
  • Güvenli bağlar kurmak: Sevdiğiniz, sizi anlayan bir dostunuzla yapacağınız samimi bir sohbet, kahkahalarla geçen bir an veya sadece sevdiklerinize sarılmak. Güvenli sosyal bağlar, bedenimize “yalnız değilsin, güvendesin” mesajını verir.
  • Gerektiğinde destek almak: Kendi kendimize çözemediğimiz düğümler için bir uzmandan destek istemek, en büyük güç göstergelerinden biridir. Bir terapist, bu yolculukta size güvenli bir alan sunabilir ve kendi içsel haritanızı çıkarmanıza yardımcı olabilir.

Kendine dönmek, soyut bir hedef olmak zorunda değildir. Kendi dilini öğrenmek ve ona ihtiyacı olanı vermek, en derindeki yaraları bile iyileştirecek olan o sihirli anahtardır.

Unutmayın; bedeniniz, susturduğunuz duyguların günlüğünü tutar. Onu okumayı öğrendiğinizde, kendi hikayenizi yeniden yazarsınız.

Yolunuza ışık olması dileğiyle…

İlginizi çekebilir: Gülümseyip susanlara bir yazı

Mert Bağ: Merhabalar, ben Mert Bağ. Erken yaşlarda ilk olarak voleybol branşını hayatıma kattıktan sonra basketbolla tanıştım ve uzun yıllar basketbol ve voleybol branşlarında çeşitli takımlarda oynadım. 2012 yılında aktif sporculuk hayatımı bırakarak, Marmara Üniversitesi Spor Yöneticiliği bölümünü bitirdim. Üniversitedeyken pazarlama, iletişim ve psikoloji alanlarında daha çok uzmanlaşmaya çalıştım ve birçok farklı spor branşını da tecrübe etme şansı buldum. Kısa bir süre spor pazarlaması alanında çalıştıktan sonra, 2017 yılından itibaren insan bedeni üzerine egzersiz, nefes, fiziksel ve zihinsel beden travmaları gibi alanlarda yurt içinden ve yurt dışından eğitimler alarak bu alanlarda çalışmaya ve kendimi geliştirmeye devam ediyorum. Kendi bedensel travmalarımı çözmek adına çıktığım bu yolculukta çok fazla farklı keşiflerin içerisinden geçtim ve insanı anlamaya dair her bilimsel alanın içerisinde dolanmaya çalışıyorum. O yüzden burada yazmaya, sizlerle paylaşmaya çalışacağım şeylerde kendi geçtiğim yollardan, bu yolda karşılaştığım farklı öğrencilerim ve danışanlarımla tecrübe ettiğimiz deneyimlerden, araştırmış olduğum farklı konulardan bahsetmek olacak. Bir gün psikoloji ile ilgili bir yazıya denk gelmişken, bir sonraki yazıda egzersiz, bir sonrakinde biyolojiden, bir başka yazıda nefesten bahsetmiş olabilirim sizlere, insanın işleyişi ve bağlantılı olduğu veya yoldayken karşılaşmış olduğum ne varsa bütün bu deneyimleri sizlerle paylaşacağım. Bu uzun ince karışık bir adamın insanı, işleyişi ve evreni keşfetmek adına çıkmış olduğu bir serüven, bu serüvenin içerisinde durağımız şu anda burası. Burada olmaktan umarım siz de keyif alırsınız.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale