X

Başka bir “Notting Hill” hikayesi: Notting Hill Karnavalı

Will Thacker seyahat kitapları satan bir yayınevinin sahibidir. Kendisini biliyor musunuz? Bilmeyenler için devam edelim.

Bir gün dünyaca ünlü Hollywood oyuncusu Amerikalı Anna Scout, Will’in dükkanına kitap almak için uğrar. Burada hatırladınız değil mi?

Hala anlamayanlar için artık genel kültür 101 niteliğinde bir bilgi vermiş olayım. Hugh Grant ve Julia Roberts’ın oynadığı, Notting Hill’de çekilen, semtle aynı isme sahip filmden Notting Hill’den bahsediyoruz.

Notting Hill bu sene Londra’ya taşınana kadar benim için özünde çok sevdiğim bir film, arka planında ise nezih bir bölge, güzel beyaz ya da açık renk boyalı binalar, Portobello Road, tatlı kafeler demekti. Yani daha turistikti. Bu sene ise tanışıklığımız ilerledi ve 26-27 Ağustos tarihlerinde gerçekleşen Notting Hill Karnavalını dünya gözüyle bir göreyim dedim.

Festival 1966’dan beri geleneksel olarak yapılıyor ve Ağustos’ta bu 2 gün resmi tatil ilan ediliyor. Festivali İngiliz Batı Hint topluluğu düzenliyor. Dünyanın en büyük sokak festivallerinden biri ve siyahi İngiliz kültürünün en önemli etkinliklerinden biri.

Karnavalın 2 farklı kökü var ve günümüzdeki festival anlamına 1975’te Leslie Palmer tarafından organize edildiğinde kavuşuyor. Çünkü bu genç öğretmen bir sokak karnavalını kostüm ve bando olmaktan çıkartıp gezici ses sistemleri, regi grupları, jeneratörler, daha geniş bir festival alanı gibi unsurlarla zenginleştiriyor. BBC radyo da karnavaldan canlı yayın yapınca karnaval popülerleşiyor.

Bu seneki festival son 6 senenin en yüksek polis katılımıyla yapıldı, tam 13.000 polis. Festivale 1 milyon kişinin katıldığını düşündüğümüzde (geçen sene 2 milyon kişi katılmış, yani bu sene tenha bile sayılır) bu rakam çok da fazla gelmedi bize. Polisler kurşun geçirmez yeleklerini giyip Pazar günü tüm gün devam eden sağanak yağmura rağmen mesailerine devam ettiler. Çünkü karnavalın geçmişi sabıkalı. Festivalin tehlike oluşturan kısmı çeteler. Bıçaklanmalar her sene manşetleri süslüyor. Bu sene sadece 1 bıçaklanma vakasıyla tamamlandı ama 370’ten fazla tutuklanma olduğu ve 30 polis memurunun zarar gördüğü haberler arasındaydı. Buna rağmen muadilleriyle karşılaştırıldığında dünyanın en güvenli sokak festivallerinden biri olduğu söyleniyor. Aslında uzun yıllar boyunca Londra’da yaşamış Danimarkalı bir arkadaşımızın belirttiği gibi festival aslında ve maalesef “white people” için tehlikeli değil.

Güvenlik sadece polislerin meselesi değil. Festival alanı gerçekten çok büyük. Biz bir kısmını ancak çıkışta görebildik hatta. Kalabalığın belli güzergahların dışına taşmasını engellemek için Portobello Road gibi alanlar kapatılmıştı. Aynı şekilde çoğu dükkan, mağaza, süpermarket de en çok kazanabilecekleri günde risk almamak için kapanmayı tercih etmişti. Örneğin Tesco… Buna rağmen Starbucks, Nero, Sainsbury gibi kahraman markalar hizmet vermeye devam ettiler. Asıl şaşkınlığımızı Notting Hill’de oturan herkesin kendini evlerine kapatması ya da semtten uzaklaşmasıyla yaşadık. Evlerde herhangi bir hayat belirtisi yoktu. Birkaç evde insanlar pencereden çıkıp festivale şöyle bir baktılar ve pencerelerini kapadılar. Hatta uzaylı istilasına hazırlanır gibi evinin önünü insanlar kapısında oturmasın, dikilmesin vs diye suntalarla çevreleyenler bile vardı. Genel durum böyleyken, bazı akıllı ev sahipleri de krizi fırsata çevirmeyi denediler. Nasıl mı? Evlerinin tuvaletini ücret karşılığı kullanıma açarak. Festival ekibi geçen senelere göre ciddi sayıda tuvalet kabini temin etse de bir süre sonra tuvalet önlerinde sonsuz kuyruklar oluşmaya, etrafta kesif kokular baş göstermeye başladı. Tuvaletlerinin kullanımını 2 Pound’a yaptıran ev sahipleri festival bitiminde temizliği nasıl çözdü bilmiyoruz, düşünmesek de olur sanki. Zaten bir süre sonra erkekler kabin vs dinlemeden buldukları her yere işemeye başladılar.

Diğer bir girişim fikri de festival makyajcılarıydı. Festival makyajı adı altında bir simli far, bir mavi ruj, üç beş de pırıltıyı isteyenin yüzüne uyguladılar, paraya para demediler. Çiçek taçları Taksim’den daha ucuza alırım değil mi?

Festivalin resmi kıyafeti Kim Kardashian taytıydı. Hani bir ara 90’lar modasıydı. Çok da çirkin bir modaydı, hepimizin harcanmış bir kısa taytlı fotoğrafı arşivde vardır. O taytın uzunu, kısası zayıf şişman herkesin üstünde adeta bir üniforma gibiydi. Bu kostümü festival temasına uyan yanarlı dönerli bir makyajlı birleştiren kadınlara, vücudunda 3 gram kas varsa onu göstermezse ölecek üstsüz ve donu dizinde erkek profili eşlik etti. Tabii dansçılar kadar renkli başka kostümler de yok değildi.

Gelelim festivale. Pride’da olduğu gibi burada da bir geçit töreni, çeşitli noktalarda kurulan sahneler, bol bol sokak lezzeti, kostümler, danslar, müzikler, showlar, performanslar var. Geçit töreni tek bir noktada olmuyor, bu yüzden tek bir noktada dikilmenin faydası yok. Bu arada gerçekten ezilme tehlikesi var. Biz bir evin merdivenlerinde insanların durduğunu görünce sinsice oraya sığındık. Evin sahibi dev bir siyahi amca kapıya çıkıp tipimize bakıp kalabileceğimize karar verince oldukça iyi bir noktadan geçit töreninin bir kısmını izleyebildik. Geçit töreninde ses sistemi markaları, Samba okulları vs gibi markalar otobüs ya da tır gibi üstü açık araçlarla DJ eşliğinde ilerliyorlar. Bu markaların arkalarında genelde Samba kıyafetleri benzeri kostümlü bir dans grubu oluyor. Onları da festival katılımcıları takip ediyor. Çalan müziğe bağlı olarak bu kitle ya hafiften dağılıyor (bir sonraki geçişe kadar) ya da coşarak bir yığın oluşturuyor.

Sahnelerin hiçbirine girmemiz mümkün olmadı. Öyle bir kalabalıktı.

Yemek ve içki konusunda seçenekler sonsuz. Bu arada mutlaka yanınızda nakit taşıyın. Nakitsiz bir şeyler yemek ancak açık dükkanlarda olabiliyor. Sokak yemekleri ve bira, rom, kokteyl gibi içkiler sadece nakitle satılıyor. Tavuk ve et ızgara, yanına sebze ya da falafel/tortilla gibi yemekler festivalin favori yemekleri. Hatta ızgara olayı bir ara çığırından çıktı ve gökyüzünü ızgara et dumanı kapladı. Ortalığın çöpten yıkıldığını ve her yerin tavuk koktuğunu sanırım söylememe gerek yok.

Öğleden sonra alkolün ve uyuşturucunun etkisiyle bayılan ya da yerde kriz geçiren ağırlıklı olarak kadın insanlar görmeye başladık. Polisler bu sorunu da çözmeye çalıştılar. Yine de her yerde satılan ve hangi marka, hangi oranda kullanıldığını bilmediğiniz alkollü karışımlardan almamakta, daha güvenli olması için kapalı kutu bira tercih etmekte fayda var.

Festivalin resmi bitiş saati 18.00. Daha doğrusu polis “dağılın” anonsu yapıyor ve 19.00 gibi kalabalık yavaş yavaş dağılıyor. Biz izdiham olacağı için 17.00 civarı festival alanından gidelim dedik. Ama o kadar kalabalıktı ki, çıkışa zor geldik. Zaten civardan kalkan metro, otobüs gibi toplu taşıma araçlarında da aynı izdiham ve gecikmeler vardı. Bu yüzden Oxford Street’e giden bir otobüse binip, oradan aktarma yaparak eve ulaştık. Eve vardığımızda da tahmin ettiğimiz gibi tavuk kokuyorduk.

Notting Hill Karnavalı şimdiye kadar gördüğünüz hiç bir festivale benzemiyor, benzemeyecek de bundan eminim. Fakat insanın ömründe sadece 1 kere görmesi yeter.

 

İlginizi çekebilir: Londra’da yaz: Küresel ısınmaya sevgiler!

Didem Tekin: 1985 Hatay doğumluyum. Anadolu Üniversitesi Reklamcılık ve Halkla İlişkiler bölümünden mezunum. Türkiye’nin büyük global reklam ajanslarında yaklaşık 11 sene kadar müşteri ilişkileri departmanında farklı pozisyonlarda çalıştım. 2017 yılında, klasik anlamda reklamcılığı bırakmaya karar vererek, sene sonunda About Us isimli organizasyonu kurdum. Reklam geçmişimi kullanarak markalarla yetenekli insanları buluşturduğum ve iletişim çözümleri sunduğum bir iş yapıyorum. Yeme, içme ve seyahat kendimi bildim bileli en büyük tutkum. Seyahatlerimi planlarken, sıradan tavsiyeleri okuyup, farklı bir yolculuk yaratmaya çalışmayı hiçbir zaman sevmedim. Bu yüzden buradayım, gezdiğim yerlerin birilerine farklı bir bakış açısı sunmasını sağlamak istedim. Onlyforeaters isminde, yeme içmeye dair deneyimlerimi paylaştığım, mütevazı bir Instagram hesabım var. Yurt dışı seyahatlerimi planlarken “nereye gitsem?” yerine önce “ne yesem?”i düşünürüm. Bu yüzden daha çok yiyebilmek için spor yapıyorum.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale