X

Başar Can Kıvrak ile yeni albümü hakkında

Konservatuvar müzik mezunu olmama rağmen , yıllardır kültür sanat mecralarında edebiyat ve tiyatro haberleri yazıyorum. Çocukluk ve ilk gençlik arkadaşlarım birbirinden kıymetli işlere imzalar atarken, torpilli yazı demesinler diye onlardan bahsetmeye çekiniyorum. Ama bazı işlerin de daha görünür olması gerektiğine inanıyorum. Bilkent’ten sınıf arkadaşım Başar Can Kıvrak’ın ilk ve özgün albümü “Schumann Director’s Cut” da bunlardan biri. Yıllar sonra Müzik Fakültesi koridorlarının dışında Zoom ekranında buluşuyor ve aradan geçen yıllarda neler yaptığını konuşuyoruz. Ada Müzik imzalı albüm tavsiyem bir yana, 9 Nisan’daki Süreyya Operası’ndaki konsere de yerimi ayırıyorum.

Siz de ayırın derim naçizane ve keyifli okumalar dilerim.

Sence ailede bir müzisyen olması, çocuğun müziğe yönlenmesinde etkili oluyor mu?

Etkisi pozitif de negatif de olabiliyor. Benim ailesinde hiç müzisyen olmayan çok iyi piyanist arkadaşlarım var. Ben ise ailemde müzisyen olmasına rağmen mesela çok geç başladım müziğe. Onların işin çok içinde olması ve zorluklarını biliyor olması da benim müziğe yönlenmeme haklı olarak çok sıcak bakmadılar, ben biraz kendim inisiyatif aldım diyebilirim. Ama genele bakıldığında konservatuvarda aileden görerek müziğe yönlenmiş çok insanla karşılaşabiliriz gerçekten de… Etkisi var ama belirleyici değil diyebiliriz.

İnisiyatif alıp, piyano eğitimine başlıyorsun. Upuzun bir yol… Bu yoldaki hocalarından bahsedebilir miyiz biraz?

On yaşında kendi bulduğum ilk hocam olan Ozan Bilen’in ardından, Güzel Sanatlar Lisesi’nde Emre Şen ile devam ettim. O zamanlar çok gençti, benim gözümde bir idoldü ve beni Bilkent’e yönlendiren de kendisi oldu. Bilkent’e başladığımda da Namık Sultanov ile başladım ama bir yıl sonra onlar ailecek Amerika’ya göçtüler. Ben de piyano hayatımın en uzun ve hala görüştüğüm hocam Gülnara Aziz ile çalışmaya başladım. Lisansı da onunla bitirip, 2008’de Moskova Çaykovski Devlet Konservatuarı’nı kazanarak orada da diğer idolüm olan Eliso Virsaladze sınıfından mezun oldum. Altı sene onunla çalıştım. Dünyada önde gelen Schumann yorumcularından biridir ve muhtemelen benim için onunla Schumann üstüne derinleşmek çok kıymetliydi.

Akademide, özellikle de klasik müzikte usta-çırak ilişkisini nasıl yorumluyorsun? Türkiye’de kurulan usta çırak ilişkilerinin ardından Rusya’da buna devam etmeyi de deneyimledin değil mi?

Evet. Benim için hocalar çok önemli ve hoca öğrenci ilişkisini usta çırak ilişkisiyle ilişkilendiriyorum ben de… Rus ekolü müzikal boyutta bana bütünüyle uzak değildi çünkü uzun yıllar çalıştığım Gülnara Aziz de Moskova Konservatuvarı’ndan mezundu ve ben üniversite yıllarımda da Rus bestecilerine, kültürüne ve ekolüne hayranlık duyuyordum, bu anlamda benim için sıra dışı bir deneyimdi. Ama zorlandım da… Rusya meşhur soğuğu ile bilinir ama soğuğuna gelene dek birçok başka zorluğu da olan bir ülke aslında. Sert bir sistem barındırıyor içinde, oldukça zor şartları vardı. Bizim kültürümüze göre insan iletişimi çok farklı, uyum sağlamak kolay olmadı.

“İçimde birçok farklı hoca var”

 

Farklı hocalarla çalışmak mı tek bir ekolden gelmek mi daha verimli peki?

Farklı hocalarla çalışmak yaklaşım farklarını göstermesi ve yorumculukta zengin bir yelpazeye ulaşmak açısından çok yararlıdır. Ama farklı hocalarla çalışmak yerine tek ekolle devam edip çok büyük kariyere ulaşan piyanistler de var tabii ki ama ben içimde birçok hoca barındırmayı, farklı ekol ve ülkeler öğrenmeyi seviyorum sanırım. Her ne kadar Gülnara Aziz ve Eliso Virsaladze aynı ekolden geliyor olsalar da… Her birinin yaklaşımı birbirine taban tabana zıttı ve dersi işleyiş biçimleri kendilerine özgüydü.

Mezuniyetinin ardından sen de bir eğitimci oldun? Nasıl bir hocasın sence?

Önce Bilkent’te çalıştım bir müddet, orada hem piyano öğrencilerim vardı, hem de oda müziği derslerine giriyor ve eşlik yapıyordum. Şimdi Yaşar Üniversitesi’nde çalışıyorum. Nasıl bir hoca olduğuma gelince bunu öğrencilere sormak gerek. (Gülüyor.)

Ama kendim cevaplayacaksam, detaycı derdim. Bazen bunu öz eleştiri olarak da söylüyorum bunu, fazla kaçabiliyor detaycılığım. Çünkü kendi çalışım gibi gösteriyorum öğrencilere ama bu onları bütünden de uzaklaştırabiliyor, bunu dengelemek gerekiyor.

Müfredatla ilgili bir gözlemin var mı?

Aslında var. Çalıştığım kurumlardaki müfredatla ilgili bir eleştirim var diyemem ama Moskova’da çok zor bir dersimiz vardı. Şancılara eşlik dersi… Piyanistlerin çok zorlandığı bir dersti bu. Bu dersin piyanistler açısından hayati olduğunu düşündüğüm için Türkiye’de de olmasını isterdim. Eksik demek belki katı olur ama insan sesi en doğal ses olduğu için ve piyanoda buna ulaşmanın önemli olduğunu düşündüğüm için, ikisinin birleşmesi, şancılarla beraber çalmak piyanistlerde de doğal olmayan bir enstrüman olmasına rağmen sesin yapabileceği cümle yapısını içselleştirmesine yardımcı olacaktır. Bu sebeple bizim ülkemizde de bu yaklaşım öncelikli olsun dilerdim.

Bir yandan aktif olarak konserlerin devam ediyor, sahneye nasıl hazırlanıyorsun?

Benim hiçbir ritüelim yok, tabii yıllar önce konserin kendisini bir ritüel gibi görüyordum. Bu da stresi çok arttıran bir şey aslında. O yüzden artık stresten uzak, fazla üstüne düşmeden, hayatın doğal akışına bırakarak, elimden geldiğince bu düşünceden koparmamaya çalışıyorum konserlerimi…

Hiç unutamadığın bir sahne anın var mı?

Var. Moskova’da ilk sınıf konserimi unutamam. Özel bir anıydı benim için ve o sınıfın bir parçası olmak da çok heyecan vericiydi.

“Schumann’ı tekrar yaşatmak”

Schumann albümü kaydetmeye nasıl karar verdin?

Az önce hocamdan bahsetmiştim. Schumann’ı ilk kez orada algılamadım ama çünkü ruhsal anlamda kendimi bildim bileli en sevdiğim besteci Schumann’dı. Bir klasik müzik dinleyicisi olarak en yakından anladığım ya da anladığımı sandığım besteci o olmuştu. O yüzden albüm teklifi geldiğinde ilk Schumann’ı düşünmem kaçınılmaz oldu.

Bir de bu albümün şöyle bir değeri de var benim için. Tesadüfi bir biçimde Schumann’ın öldüğü gün 29 Temmuz ‘da başladık kayıtlara. Onu yaşatmaya devam etmiş gibi hissettim.

Eserleri neye göre seçtin?

Doğruyu söylemek gerekirse repertuar seçimim biraz uzun sürdü. Albümün merkezinde 3 numaralı piyano sonatı mevcut ve bu sonatın Schumann yazdıktan sonra yayıncı tarafından çıkarılmış kısımları var, günümüze de bu şekilde eksik çalınarak gelmiş, ben onları buldum, orjinal haliyle çalarak kaydettim. Zamanında 5 bölüm olarak yazılmış, 3’e indirgenmiş, hatta 2 varyasyon konmamış, Schumann son kertede 4’e yükseltmiş, bu haliyle Schumann’ın ilk bestelediği zamanlardaki tüm eskizleri göstermek istedim.

“Director’s Cut’ta bestecinin bilinmeyen yanına ışık tuttum”

Albümün ismi de buradan geliyor olmalı?

Evet çünkü filmlerde yönetmenlerin kestiği yerler vardır, perde arkası olarak gösterilir, biz de bu albümde yayıncının sonradan kestiği yerleri görüyoruz.

Duyusal bir belgesel bir nevi.

Doğru. Schumann’ın eserlerindeki çalınmayan tarafları gün yüzüne çıkarmak istedim.

Albümün diğer eserlerine gelince, onları az bilindiği ya da nadir çalındığı için değil ama hem çok sevdiğim hem de Schumann denilince ilk akla gelen Karnaval, Senfonik Etüdler gibi çok bilinen eserlerinin arasında biraz gölgede kaldıklarını düşündüğüm için seçtim. Bunlar, Nachtstücke, Opus 111 Fantasiestücke  ve Opus 8 Toccatta. Tocatta’yı piyanist olarak bir meydan okuma olarak seçtiğimi itiraf edebilirim.

Albüm kitapçığı da oldukça açıklayıcı… Schumann’ın his dünyasını da göstermek istemişsin sanki.

Klasik müzik albümlerinde pek yapılmayan bir şey denemek istedim. Ansiklopedik bilgiler yerine değerli yazar İlkay Yıldız ile birlikte, daha duygu odaklı ve kolay anlaşılır, dinleyicinin bağ kurmasına yardımcı olacak edebi metinler hazırladık.

Çünkü Schumann’da çok katmanlı bir yazı stili var. Ne kadar sade duyulursa duyulsun, maviden daha açık maviye giden ses paletinin genişliği mevcut. Bestecinin psikolojik geriliminden ötürü ani nüans değişimleri ve karakteristik iniş çıkışlar duyulabiliyor. Müziğinde 2 karakter var. Florestan ve Eusebius. Florestan tutkulu, Eusebius daha hülyalı. Bunlar Schumann’ın belki de kendinden yola çıkarak yarattığı 2 karakter. Tüm külliyatında bu karakterler hakim, bu iki uç karakteri dengeleyen daha akılcı karakter ise Meister Raro. Schumann’ın Robert’inden ve Clara’nın Ra’sından bir araya gelen bir karakter bu.

Bu albüm bana da Schumann’ı anmak için bir fırsat oldu sanırım.

“Yeni projemizde 150. doğum yılında Ravel’i anacağız”

Albüm mü konser mi?

Cevabı zor ve çok güzel bir soru. Galiba konser diyeceğim, anlık olduğu için ama uzun süre yaşıyor olması bakımından tabii ki albüm. Hatta Ada Müzik ile birkaç kez konuştuk diye hatırlıyorum ama yapmıyordu, belki gelecekte yapabilirsem sınırlı sayıda da olsa plak basmayı çok arzularım.

Son olarak da yakın gelecekteki albüm konserlerini öğrenebilir miyiz?

İlginç bir şekilde, albüm konserlerini albüm çıkmadan 4-5 ay önce Süreyya Operası’nda yaptım. Aslında lansmanların önce olması Schumann ‘ın garip hayat öyküsüne çok yakıştı sanki. (Gülüyor.) Şu an başka konserlere hazırlanıyoruz. Ravel yılı içerisindeyiz ve Emre Yavuz, Gökhan Aybulus ve ben Ankara, İzmir ve İstanbul’da Ravel’in tüm solo piyano eserlerini bir konserde seslendireceğiz. İlki de 9 Nisan’da Süreyya Operası’nda olacak. Akabinde tekrar Schumann albüm konserlerine de dönerim sanırım.

Albüm künyesi:

  • Albüm Adı: Robert Schumann: Director’s Cut
  • Besteci: Robert Schumann
  • Recording: Özgür Özkan Mete July 2023
  • Recording Supervisor: Özgür Ünaldı
  • Mix-Mastering: Özgür Özkan Mete 2024
  • Editing: Kıvılcım Konca
  • Piano: Steinway & Sons
  • Piano Tuner: Murat Caf
  • Ada Classical Music Director: Mehmet Gökhan Bağcı
  • Photographer: Arthur Diot
  • Designer: Şadi Akbudak, Atilla Karabay
  • Copywriter: İlkay Yıldız

İlginizi çekebilir: Solist Ne Diyor?

Günsu Özkarar: 1987 Ankara doğumluyum. 2008 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Viyola Ana Sanat Dalı’ndan mezun oldum. Ardından İsviçre’de Hocshule der Künste Bern’de yüksek lisansımı tamamladım. Yüksek lisansım sırasında Orchester der HKB, Schweizer Jugend Sinfonie Orchestra, The Women Orchestra of Switzerland’da çalarak, Christopher Warren­Green, Bruno Weil, Daniel Klajner, Jos van Immerseel, Kai Baumann gibi orkestra şefleriyle Avrupa’nın farklı şehirlerinde konserler verme deneyimi edindim. Tatjana Masurenko, Michael Kugel, Ruşen Güneş, Çetin Aydar, Danel Quartet, Marco Misciagna, Michel Michalakakos, Apple Hill Quartet, Siegfried Führlinger gibi hocaların ustalık sınıflarına katıldım. The World Youth Orchestra, The World Orchestra, Greek Turkish Youth Orchestra, Bilkent Youth Symphony Orchestra, Bilkent Youth Virtuosos, Jungenc Philharmonic Orchestra, AIMA Festival Orkestrası gibi ensemble/ orkestralarda ve Young Euro Classic, Schloss/Beuggen International Music Fest, Schlern International Music Fest, Bayreuth Youth Talented Artists ́s Music Fest, The Turco-British Association Bach Günleri, Datça Uluslararası Müzik Akademisi, T.R.N.C. Malta Dostluk Günleri, Klasik Keyifler Oda Müziği Festivali, Uluslararası Istanbul Müzik Festivali, Uluslararası D - Marin Klasik Müzik Festivali, AIMA Ayvalık Müzik Festivali ve Cervo International Music Fest gibi etkinlik ve festival konserlerinde yer aldım. İstanbul’a taşındıktan sonra CRR, AIMA Orkestrası, Orkestra Sion’da çalıştım. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Doçent Beste Tıknaz Modiri ile Sanatta Yeterlilik çalışmalarımı tamamlayarak, Okan Üniversitesi’nde öğretim görevliliğine başladım. Bitirme tezim “Tarihsel Süreçte Gelişen Viyola Ekolleri” kitap olarak yayınlandı. Trio Pax, Trio Tını gruplarının yanı sıra Okan Üniversitesi Orkestrası’nda üç yıl öğretim görevlisi olarak çalıştım. Psikoloji ve edebiyat her zaman ilgi alanım oldu. Çeşitli yaratıcı yazarlık kursları ile birlikte psikanaliz de gördüm ve bu sürecin ardından farklı dergilerde yazılarım yayınladı. Şimdi Milliyet Sanat, SanatAtak dergilerinde düzenli yazmaktayım ve Mayıs'ta İkinci Adam Yayınları’ndan çıkacak Küflü Virgül isimli ilk öykü kitabımı beklemekteyim.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale