X

Avrupa güncesi: I amSTERDAM!

Amsterdama Gideceklere Tavsiyeler

Geçen yıl bu zamanlar Hamburg’ta yaşarken, “o kadar yakınımızda ki, gitmezsek çok ayıp olur” diyerek çıktık Amsterdam yollarına. Kimse diğeri olmadan gitmek istemediği için Ağustos’u bulmuştu gitmemiz. Eğer hava bizim gittiğimizdeki gibi sürekli kapalı ve yağmurlu olmazsa -ki mütemadiyen yağışlı bir havaya sahip kendisi-, gitmek için ideal zaman yaz ayları, şehirde özgürce kaybolabilmek için.

Hollanda’nın başkenti olmuş bu şehir, 12.yy’da Amstel Nehri kıyısında bir balıkçı köyü olarak kurulmuş ve günümüzün en kalabalık ve en önemli kentlerinden biri konumuna gelmiş.

Merkezinde bulunan Dam Meydanı, destinasyon noktalarımızın hep başlangıç noktası oldu bizim için. Çünkü meydanın bir tarafından kanalların arasına karışıyorsunuz, bir tarafından kafelerin ve “coffee shop’ların bulunduğu sokağa dalıyorsunuz, bir taraftan da alışveriş aksında kendinizi İstiklal’de yürüyor hissediyorsunuz.

Meydanda kalmak isterseniz de, gün boyu faal olan kalabalığın içinde kostüm giyerek ve şov yaparak para toplayan, bizim “Avrupa’nın dilencileri” dediğimiz kişileri izleyebilir, capoeira yapan bir grup Brezilyalı görebilir, meydana bakan kafelerde kahvenizi yudumlayabilir, etrafınızda bulunan tarihi yapıları seyre dalabilirsiniz.

Eğer başka bir şehirde gitmediyseniz de, Madame Tussauds Müzesi’nde ünlülerle eğlenceli pozlar verebilirsiniz. Biz Berlin’de gittiğimiz için buradakine girmedik, o yüzden içi hakkında daha detaylı bilgi veremeyeceğim.

Öyle bir şehir ki Amsterdam, hem tarihi kent dokusunu merak eden araştırmacılara, hem Van Gogh’un eserlerini ve benzer müzeleri yerinde görmek isteyen sanatseverlere, hem de çılgın gece hayatı ve yasallaştırılmış “coffee shop”ları merak eden gençlere -çoğunlukla- kapılarını açmış durumda.

Bunun haricinde, kanallar ve üzerinde sıralanmış 17. yy mimarisine ait kültleşmiş binaların bulunduğu akslar boyunca özgürce yürümeniz olmazsa olmayacaklardan. Özellikle gece olunca şehir o kadar romantik bir görüntü alıyor ki, sırf bu an için bile yalnız gitmemeye değer, keyfi  o zaman tam olarak çıkıyor.

Gezilecek yerler olarak başlıca önerilerim ise, Van Gogh Müzesi, Vondel Park, yeni konut bölgesi olan, Amsterdam’ın mimarisinin modernize edilmiş halini görebileceğiniz Borneo (gittiğinizde kendi hayalinize en uygun evi seçiyor halde bulabilirsiniz kendinizi!) ve tabi ki Red Light District… Bunun yanı sıra gezilecek birçok müze de mevcut şehirde; Anne Frank Museum, Devlet Müzesi olan Rijksmuseum, Ressam Rembrandt’ın evi Rembrandthuis gibi…

Bunun yanında laleler ve lale soğanları, Hollanda porseleninden objeler ve yel değirmenleri şehrin simgesi olmuş ve hediyelik eşya raflarında yerlerini almış durumda.

Kentin dünya markası haline gelmiş biralarını (Heineken, Amstel, vb) da denemeden gelmeminizi tavsiye ederim.

Birkaç küçük uyarı:

  • Kaldığınız otellerde kesinlikle üst katlara yiyecek taşımayın, yoksa sabah uyandığınızda fark ettiğiniz, birkaç küçük ziyaretçiniz (evet fare!) olabilir.
  • Eğer “coffee shop”lara uğramayı ve bir şeyler denemeyi düşünürseniz, yanınızda mutlaka denemeyen birisini bulundurun. Kime nasıl etki yapacağı belli olmayabiliyor.
  • Şehirde bisikletlerin sayısı neredeyse kent nüfusu kadar ve büyük bir kısmı kent içi ulaşımda bisikleti tercih ettiği için, şehre ilginç bir bisiklet trafiği hakim. Yaya olarak ulaşım sıkıntısı çekmeniz, her an önünüze birinin bisikletini kırması olası, aman dikkat!
  • Günün ilk treniyle erkenden gidebilmek uğruna parti sonrası uyumadan sabah trenine yetişmeye kalkmayın, zira ilk gece hepiniz “1-2 saat dinlenip gece buluşuyoruz!” cümlesini kurduğunuzu sabah 10’da uyanarak pişmanlık dolu bir panikle farkedebilirsiniz.
  • Son trene güvenip dönüş planları yapmaya kalkmayın, her an birisi trenin önüne kendisini atmak suretiyle sizin o seferi kaçırmanıza ve gece boyunca bir Türk dönerci bulup 10 kişi sabahlamanıza sebep olabilir.
  •  Eğer onların dilinden anlaşmanız gereken bir durum olursa, kelimenin hemen İngilizce ve Almanca’sını düşünün, ikisinden de birer hece alıp birleştirin. Muhtemelen Felemenkçe’sini söylemiş olacaksınız!
  • “I amsterdam” logosunda fotoğraf çektirmeyi unutmayın;)

 

 Yazarın diğer yazıları için tıklayınız. 

Gökçen Gökyer: Gökçen Gökyer - Gündüzleri bir Yüksek Şehir Plancısı, geceleri ise bir blogger, bir köşe yazarı. İYTE'de lisans, ODTÜ'de master, HafenCity Universitat'da Erasmus yaptı. Birçok ülke, birden fazla kıta gördü. Hayatta tat alınması gereken her şeyi itinayla araştırır, bulur, bulduğunu da duyurur; yazar.. Network kurmak ise temel hayat duruşudur. Senin de gelmen o yüzden önemlidir, beklerim: gokcengokyer.blogspot.com ;)

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale