X

Açılmayan kapılar ve aşılmayan duvarlar: Hayatın bize çizilmiş sınırları gerçek mi?

Dibi yosun tutan denizlerle ilgilenme, sen dağları seyret! Yenik düşüyorsan özlemlerine aldırma, kalbindeki o uçsuz bucaksız sevgiyi hisset! Işıklar sönmüşse ve karanlıksa, ona da aldırma, ay ışığını seyret! ” – Mevlana Celaleddin Rumi

Hayatta “alındığımız” durumların en başında gelir; açılmayan kapılar ve aşılmayan duvarlar… Bir kere kocaman sınır çizilmiştir önümüzde. Çaldığımızda cevap alamamışızdır, hayat bize istediğimizi vermemiştir… Sonra aşmak isteyip de o duvarları aşamamışızdır, hayat bizlere yine o aşmak için gerekli olan gücü vermemiştir yine istediğimiz bize kısmet olmamıştır…

Nereye gitmek istediğimize bağlı kalmak yerine neden bu engelle karşılaştığımıza bunu hak edip etmediğimize bunun adil olup olmadığına ve aşmanın ne kadar zor olduğuna odaklanırız.

Evet, itiraf edelim alınırız, layık olmadığımızı düşünürüz ya da yeterince iyi olmadığımızı belki biraz daha hiddetlenebiliriz. Bize haksızlık yapılmaktadır, hayat bir tane kapıyı bile önümüzde açacak kadar adil davranmamaktadır. Bizler kurban oluruz, diğerleri, hayat ve var ise Yaradan suçludur… O kapılar açılmamıştır, o duvarlar aşılmamıştır…

Ben bugün bu yazımda sizlerle öyle içimizde kocaman “alınganlıklar” olarak yatan bu gerçekliklere biraz daha yakından bakalım istiyorum. Hayatta bu çaldığımızda açılmayan kapılar aşmak isteyip de aşamadığımız duvarlar küsüp geri döneceğimiz kadar mı orada durur?

Hani o bizim kocaman alınganlıklarımız biraz daha farklı bakmayı gerektiren bu durumlarda gözlerimizi çoktan kör etmiştir işte… Yeniden denemek mümkün müdür, bir kez çaldığımızda açılmayan kapıyı bir kez belki iki kez belki defalarca daha çalmak alınganlık etmekten daha mı zordur? Peki, aşılamayan duvarların etrafından dolanmayı denedik mi alınganlık yapmadan önce biraz daha yükseğe sıçramaya çalışmak başka bir çözüm yolu sunabilir mi?

Anında sarılırız korkularımıza ya yapamazsak ya olmazsa ya gerçekleşmezse… Ve işte kocaman engelimiz önümüzdedir, bizim için kurulmuştur bile.

Ben işte bugün sizlerle birlikte bu gerçekliğe samimi bir ayna tutalım istiyorum, bakalım bizler alınıp da arkasını dönüp gidenlerden miyiz yoksa her ne olursa olsun bu “görünen” sınırların aslında “gerçek” sınırlar olmadığına kanaat getirenlerden mi?

Bu hafta okuduğum ve bu konuda beni daha çok düşündüren bir bölümü paylaşmak istiyorum, bakalım sevgili Mark Nepo Uyanış adlı eserinde bize kendi tecrübesini nasıl aktarıyor:

 …Montreal’de bulunan botanik bahçelerine ve Asya dışındaki en büyük bonzai çeşidini görmek üzere sabah erkenden kalkmış, caddelerden uzakta, yüzlerce dönümlük geniş, yemyeşil, ama oldukça sade Çin Tapınak Bahçesi’ne doğru yürümeye başlamıştık. Burası aslı 1600’lü yıllarda Çin’de yapılmış, 1990 her bir taşı tek tek Montreal’e taşınıp yenilenmiş bir yerdi.

Devasa kapıya yaklaştığımızda kapının kilitli olduğunu gördüm. Burayı görmek üzere 600 kilometre uzaktan, bir başka ülkeden gelmiş ve içeriye girmek için her türlü şeyi göze almış biri olarak panikledim. Oysa Robert olaya doğulu bir bilge tavrında varsayımları değişkenlik gösteren bir bilmeceymiş gibi yaklaştı. Robert bahçenin aşılmaz gibi görünen dış duvarları boyunca yürümeye başlayınca çok sinirlendim. Ama o yüksek duvar boyunca yavaşça ilerlemeye devam etti. Bahçe çok büyük bir alana yayıldığından, onun duvarın sonuna kadar yürüyüp yürümeyeceğini merak etmeye başlamıştım ve bu düşünce beni huzursuz etmişti.

İlk görüş alanımızın dışına çıktığımızda, aniden duvarların ortadan kaybolduğunu gördük. Aslında bahçenin duvarı olmadığı, gördüğümüz yapının, girişteki ön cephe için yanıltıcı bir görünüm sergilediğini anlamıştık. Böylece uçsuz bucaksız açık alanda bizi karşılayan yürüyüş yoluna adım atmış olduk. İlk bakıldığında kaç kapı kapalı ve parmaklıklarla çevrilidir? Gerçek bir hayat sürmek için önümüze çıkan fırsatların kaçında engel yok? Her şey kendimizi ve zihniyetimizi o geleneksel bakış açısından kurtarmaya bağlıdır.

Sizce “sınır” diye bir şeyin olmadığına inandığımızda önümüzde herhangi bir sınır çizilebilmesi mümkün müdür?

İlk karşılaştığımız engelde dehşete düşeriz. Anında sarılırız korkularımıza ya yapamazsak ya olmazsa ya gerçekleşmezse… Ve işte kocaman engelimiz önümüzdedir, bizim için kurulmuştur bile. Neden orada olduğumuza odaklanmak yerine engelin kendisine odaklanırız. Nasıl aşabileceğimize odaklanmak yerine engelin varlığının verdiği huzursuzluğa ve “moral bozukluğuna” odaklanırız. Nereye gitmek istediğimize bağlı kalmak yerine neden bu engelle karşılaştığımıza, bunu hak edip etmediğimize, bunun adil olup olmadığına ve aşmanın ne kadar zor olduğuna odaklanırız. Bizler işte “yola devam etmek” kararlılığı yerine önümüzde duran engele takılıp kendi kendimize muhteşem sınırlar çizeriz… Kapıyı çaldım açılmadı, duvarı aşmaya çalıştım aşamadım der kestirip atarız… Benim sınırlarım bu engelden öteye geçmeme izin vermiyor deriz…

Ya engele değil de gideceğimiz noktaya odaklansaydık? Bu hikayede gördüğümüz üzere sadece nasıl devam edebileceğimize neyi farklı yapabileceğimize ve bu engeli nasıl aşabileceğimize odaklansaydık sonuç aynı mı olurdu? Sizce “sınır” diye bir şeyin olmadığına inandığımızda önümüzde herhangi bir sınır çizilebilmesi mümkün müdür? Bu hikayede görmüş olduğumuz gibi sınırları kabul edip engellerin görünen varlığına yanıltıcı illüzyonuna kapılıp vaz mı geçeceğiz? Yoksa kapıyı çalmaya duvarların etrafında bir çözüm yolu aramaya yani “gideceğimiz” yolun eninde sonunda bizi bekliyor olduğuna inanmayı mı seçeceğiz?

Bugün bu yazımı okuyorsanız buraya erişinceye kadar birçok engeli aştınız bile demektir. Sınırlar, engeller, aşılmayanlar, açılmayan kapılar sadece “cümle içinde” kullandığımız kelime kalıplarından ibarettir, bunun dışında görmekte olduğumuz karşımıza çıkan “engel’” yoktur, sadece gerçekten bakmayı bilelim, yeter ki bizler nereye gittiğimizi her daim hatırlamaktan, solumaktan ve yaşamaktan vazgeçmeyelim…

Sevgili Mark Nepo’ nun yorumladığı gibi “her şey” kendimizi ve zihniyetimizi o geleneksel bakış açısından kurtarmaya bağlıdır.

 

İlginizi çekebilir: Aklımızın sınırları bizim sınırlarımız olur: Ya hayat sınırsızsa?

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale