Acele etmeyi neden bırakmalıyız: Yavaşlamayla gelen huzur

Geçen yazımda yavaşlamanın öneminden, yavaşlayamadığımız ânlarda verdiğimiz tepkinin, ya her şeyi bırakıp hiçbir şey yapmamak ya da bir hamster gibi acele etmenin kısır döngüsüne kapılmak olduğundan bahsetmiştim. Bugün bu “aceleci olma” haline biraz daha derinden bakmanın önemli olduğu kanısındayım.

İçinde yaşadığımız zamanın gereği ister istemez hepimiz bir şeylere yetişmemiz gerektiği bakış açısını taşıyoruz. Bunu için varolan tüm enerjimizi, o hedefe ulaşmak için kullanmaktan çekinmiyoruz ve günün sonunda pilimiz bitmiş halde kalıyoruz. Her şey böyle çok basit görünüyor olsa da “yetişme” ve “geri kalma” korkusu altındayken maalesef ki her zaman bu sağduyuyu göstermeyebiliyoruz. En azından ben, bu sağduyuyu her zaman gösteremeyenlerden ama çabalayanlardanım.

Neden acele etmeyi bırakmalıyız?

Acele ettiğimizde, hedefimize acele etmediğimizde ulaştığımızdan daha büyük bir farkla ulaşmış olacağımıza dair büyük bir yanılgı içindeyiz. Kendi deneyimimden yola çıkarak söyleyebilirim ki, bu her seferinde çok az farkla sonuçlanıyor. Yetişmeniz gereken bir randevunuz olabilir ve aracınızla yüksek hızla, makaslar atarak, emniyet şeridine girip çıkarak yetişmeye çalışabilirsiniz. Tüm bunları yaparken yoğun enerji harcadığımızı, kaza yapma riskimizi, yüklü bir trafik cezasıyla karşı karşıya kalma ihtimalimizi, vb. düşündüğümüzde sonunda kazandığımızı sandığımız bu on beş dakikayı gerçekten kazanmış mı oluyoruz sorusuyla karşı karşıya kalıyoruz. Astarının yüzünden pahalıya patladığı durumlar söz konusu olabiliyor.

Bu demek değil ki sizin için yaşamsal öneme sahip durumlarda acele etmeyin. Burada ifade etmeye çalıştığım durum, bunun yaşam şeklimize dönüştüğü durumlar. Sürekli bu şekilde uyarılma halinde olan bir bedende uzun vadede bazı istenmeyen durumların ortaya çıkması muhtemel.

Gitmeniz gereken yere birkaç dakika geç kaldığınızda olacaklardan korktuğunuz için yoğun bir çaba gösteriyorsanız, o zaman bu korkunuzun ne derece gerçek olduğunu değerlendirmeniz faydalı olabilir. Bunun için şu adımları uygulayabilirsiniz:

Acele etme dürtüsü içinizde uyandığında ya da uyanmaya başladığını fark ettiğinizde bir dakika hareketsiz şekilde nefesinize odaklanmanız bu dürtüyü kontrol altına almanızı büyük ölçüde sağlayabilir. İkinci adımda: Acele etmezsem, en kötü ne olabilir? Acele edersem, en iyi ve en kötü ne olabilir? Objektif bir şekilde değerlendirebiliriz. Bu yaklaşım duruma uzaktan ve net bir şekilde bakmanıza yardımcı olabilir.

Tüm bunları yaptıktan sonra eğer hâlâ geride kaldığınızı ve programınızdan saptığınızı düşünüyorsanız, o zaman yaşamınızda öncelik verdiğiniz durumların tekrardan bir değerlendirmesini yapmanız gerekebilir. Mesela hedefinizle uyum içinde olmayan işleri tekrar organize ederek başlayabilirsiniz. Belki bunun için öncelikleri yeniden belirlemek, acil ve gerekli işler şeklinde bir ayrıştırma yapmak kolaylaştırıcı olabilir. Ya da kısa aralar vererek etkili çalışma sağlayabilirsiniz.

Bazen çözüm o kadar basit oluyor ki, gözümüze denemeye bile değer görünmeyen öneriler aradığımız çözüm olabiliyor. Böyle bir durum söz konusuysa burada da yine kendimize objektif gözlerle bakmanın elzem olduğunu düşünüyorum.

İlginizi çekebilir: Yavaşlamayla gelen farkındalık: Yaşamın hızına yavaşlayarak karşılık verin

Birsen Ertan Yükseltürk
1981’de Aydın’da doğdu. Bilkent Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. University of California, Los Angeles’ta (UCLA) Uluslararası Ticaret Yüksek Lisansını tamamladı. Yurt ... Devam