Uplifers yolculuğu “hayat” verdi: “Ben Hayat”

Hayat kelimesi kutsaldır. Hayat demek nefes demektir, hayat demek can demektir, hayat demek enerji demektir, hayat demek aşk demektir, çocuk demektir, gülümsemek demektir, biraz ağlamak demektir sonra, bazen hüzünlenivermek demektir… Özlemi vardır hayat kelimesinin, özlem yerinde durduğunda “ayrılık” geliverir sonra, biraz buna endişe katarız, kaybetme korkusu katarız, yepyeni bir bebeğin mis gibi kokusunu katarız, “kalbimizi” katıveririz… Öyle anlarımız olur ki, “hayat durdu” deriz değil mi? Dünya duruverir mesela, terk edilmişizdir, yeniden elini tutamamak, belki boynuna sarılamamak vardır. O çok sevdiklerimizin ölüm haberini almak ve her şeye rağmen yine “yaşamak” yani yine hayat olmak vardır…

Ben bugün bu yazımda sizlerle hayat yolculuğumuzu, karşımıza çıkan olasılıkları, bunların önümüzde açtığı kapıları, bizler artık şansım bitti, hayat bitti, seçeneklerim bitti demişken aslında güneş gibi dünyamıza doğuveren “yeni yolları” biraz incelemek istiyorum. Tarafsızca, yargılamadan ama yine en derin noktasına kadar sorgulayarak yani yaptıklarımızı seçimlerimizi ve “bakış açımızı” bir kez önümüze alıp o sakladıklarımıza ve hatta belki de kendimize bile itiraf edemediklerimize bakarak…

Uplifers sitesinin ilk kurulduğu dönemlerde, ben henüz kendi yolculuğumun derin karanlıklarında boğulmuşken, benim yolum bir kişi ile kesişti. Belki ismini duyduğunuz belki şu anda okuduğunuz bu satırlarda ismini ilk kez göreceğiniz sevgili Eda Günay… O zamanlar o da, ben de hangi yollardan geçeceğimizi can-ım Uplifers platformunun ayrı ayrı hayatlarımızda ne ifade edeceğini bilmiyorduk. Ben bir gün ilk kez çokça sevdiğim moda ve styling konularında yazmaya başladım. İlk yazım buradan sizlere sunuldu ve o kadar çok sevindim ki, o günü hala dün gibi hatırlıyorum… Adeta havalara uçmuştum… İnsanın kendi adını bir yerin üzerinde görmesi çok değişik bir histi, hem de bu kadar mükemmelliyetçiyken, bu kadar kendi değerimi anlayamazken, emek verdiğim hiçbir şeyi bu dünyaya yakıştıramazken ve hatta “herhangi bir kişi bu yazıyı okumaya bile zaman ayırmıyordur ki” diye düşünüp giderken…

Hikaye bu ya, yollarımız yoga ile kesişti, ben eğitmenlik kursumda derine ve daha derinlere indikçe yazmak isteğim daha da arttı. Artık moda yazılarına hayatımıza yoga katmak yoga öğretisini anlamak ve yoga felsefesine göre düşünebilmek girdi… Ben yazdıkça yazma isteğim daha da arttı. Hala herhangi bir okuyucunun gerçekten “değer verip de” okuyabileceğini bile düşünemiyordum… Düşünün bir kere haftada saatlerce zamanınızı ayırıyorsunuz ama kendiniz bile “okumaya değer” görmüyorsunuz… Nasıl bir öz-değer yoksunluğu denizinde boğulduğum, nereye kadar battığım ve hala neden yazmaya devam ettiğim konusunda hiçbir fikrim yoktu…

Ardından hayatıma dans ve bir ilişki girdi. Sorunlar girdi, yorgunluklar girdi, huzursuzluklar girdi, sevgi girdi, aşk girdi, kaybetmek girdi… Yol öyle bir hale geldi ki yoga yetmedi, moda yetmedi, dans yetmedi, ilişkileri yazmak geldi… Ne yapıyorum geldi, neden yapıyorum, hayatı nasıl algılıyorum, ayrılıklar, geçmişten günümüze taşıdığımız endişeler, huzursuzluklar, “sen öyle yaptın ben böyle yaptım” suçlamaları, özlemler, geçmiş ilişkilerden dönüp dönüp gelen hayaletler, isteyip de olduramadığımız evlilikler, ayrılsak da “ah” dediğimiz keşkeler, pişmanlıklar… Kısacası hayat “hayat olmuştu” şimdi…

Ve işte ben ilk defa bu noktada sizleri duymaya başladım. Bana o kadar çok mesaj ulaştı ki, ben burada yazdıkça ben sadece kalbimden geçenleri anlattıkça, ben ağladığım bir konuyu içimi dökmek için olduğunca tartıştıkça, kendi kendimi burada her kelimemle yargıladıkça, belki yazının başında suçlayıp sonunda affedebildikçe, çekip gittiğim bir ülkeyi anlatırken aslında ne derece korkmuş olduğumu da haykırdıkça, itiraf ettikçe, ben daha saf hale geldikçe, işte o zaman sizlerin kelimeleri bana ulaştı… “İyi ki varsın” dedi bir kişi, “ben de aynını yaşadım” dediniz, “nasıl bu derece açık açık anlatabiliyorsun” diye sordunuz, “kalemimi kağıdımı alıyorum her gün ne yazmış diye bakıyorum” diyeniniz oldu… “Çok ağladım” bu ne biçim yazı diyen de oldu, “buna nasıl dayandın” diye sorabilen de… Sadece her gün seni okuduğumu bilmeni isterim diyebilecek kadar cesur olan da vardı, artık söylemezsem çatlarım diye düşünerek “Pınar ben senin yazılarını çok seviyorum” diyen de. Soru soranlar oldu sonra “Pınar Abla” olarak anlatmaya çalıştıklarımız, sevgimizi ifade edelim mi, itiraf edelim mi, yargılanır mıyız, ayrılmalı mıyım? Seviyorum ama üzülüyorum” diye soran da…

Şu anda bazılarınızla arkadaş olduk, düzenli olarak yazışıyoruz, kitaplarımızı paylaşıyoruz, telefon ile konuşuyoruz, hal hatır soruyoruz, hayatımızı paylaşıyoruz… Nasıl oldu bunların hepsi? Bizler nasıl bu noktaya geldik inanın ben hem çok mutlu hissediyorum hem de biliyorum ki bu kapıların hepsi yani “sizin o güzel kalpleriniz bana açıldı” ve bu ancak ben kendi kalbime safça bakmaya cesaret edebildiğimde gerçekleşti…

İşte tüm bu hikaye, Uplifers yolu ile dünyaya ilham olan ışık, “Ben Hayat” ile bu Ağustos ayında hayat buldu. Bu proje benim için çok özel bir projeydi, çok istediğim bir akışın ilk taşını oluşturdu… “Ben Hayat” burada belki okuduğunuz belki okuyamadığınız ama özenle seçilmiş olan ve kısacası burada özetlemeye çalıştığım yolculuğu yazılarımla yorumladığım bir eser… Evet tüm içerik Uplifers’da yayınlandı, ve şimdi “Ben Hayat” isimli kitabımda toplandı. Buradan henüz açıklayamayacağım ama kalbimin en derinlerine dokunan bir niyet ile birçok güzel kalbe yol olacak…

O yüzden bu yazı bir teşekkür yazısıdır. Öncelikle sevgili Eda Günay’a Uplifers gibi muhteşem bir platformu bu dünyaya kazandırmış olduğu için, sonrasında siz sevgili yüreklere her gün benimle atan benimle olmak için sevgiyle aktığını bildiğim o muhteşem güzel kalplere, bu kelimeleri okumak için yorulan gözlerinize ve en önemlisi “hayat” zamanınızdan beni için ayırmış olduğunuz her saniyenize binlerce teşekkür ederim… Bu yolculukta “Ben Hayat” olmaya giden yolda iyi ve kötü her anıma minnetle, benimle adımlarca veya bir adım bile yürüyen her kişiye, olaya, bugün sesini duyamasam da yüzünü göremesem de kalbimde olan tüm çok sevdiklerime, dostlara, eski hatıralara, yaşanmışlıklara kısacası “hayata” sonsuz teşekkürler…

“Ben Hayat”, ben sana teşekkür ederim…

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam