X

Zor zamanlarda sizi sıkıntıdan kurtaracak 7 basit seçim

Atatürk Havaalanı’na yapılan saldırı beni o kadar etkiledi ki, saldırıyı takip eden 2 gün boyunca; yayın yasağının imkân verdiği ölçüde olup bitenlerin detaylarını öğrenmekle ilgilendim. Doğal olarak üzüldüm, çaresiz hissettim ve öfkelendim.

Beni en çok kızdıran şey çaresizlikti. Böyle bir olayda “Elimden hiçbir şey gelmiyor” hissi gerçekten tepemin tasını attırıyor! Bu öfke giderek konuyla ilgili sorumluların sorumsuz açıklamalarına kayıyor ve odağımı benden uzaklaştırıp “ötekilerin” kabahatlerine yöneltiyordu.

Sonra yaptığım çalışmaları ve aldığım eğitimleri anımsadım. Bu konudaki sorumluluğun kimde olduğunu hatırlattım kendime: “Şu anda nasıl hissettiğinin tek bir sorumlusu var; o da sensin!”

Sorumluluk bende, çünkü öyle hissetmeyi farkında bile olmadan ben seçiyorum! Oysa farkında kalıp akıllıca seçimler yaptığımızda hayat sadece kendimiz için değil, herkes için farklı akmaya başlıyor. Gandhi söylemiş ya; “Dünyada görmek istediğin değişimin kendisi ol” diye. Buna hemen şimdi seçimlerinizle başlamaya ne dersiniz? Hadi buyurun; hemen şimdi uygulayarak hayatınızı değiştirebileceğiniz 7 basit seçim:

1. Diyet yapın

Yiyeceklerden değil, ruhunuzu zehirleyen toksinleri tüketmeyi bırakmaktan bahsediyorum. Mesela haberleri izlemeyi bırakmak size ne kaybettirir? Kimse bana; ‘Dünyaya olan bitene kulaklarımızı mı tıkayalım? Bunca acı olaya gözlerimizi kapatınca hepsi yok mu olacak?’ falan diye hamasi sorular sormasın. Emin olun siz haberleri seyrettiğinizde de o acılar kaybolmuyor ve onlardan haberdar olarak hiçbir şeye etki etmiyorsunuz. Kaldı ki 5 yıldır TV ve dolayısıyla haber izlemeyen bir adam olarak ülkede ve dünyada olan bitenden, en az her akşam haberleri izleyenler kadar bilgim var. Aradaki tek fark benim seçmediğim görüntü ve söylemlerin zihnime girişine izin vermiyorum.

  • Suriyelilerin dramını bilmek için bir gemi dolusu boğulmuş cesede bakmanız veya
  • Yaşadığımız savaş ortamının acılarını bilmek için zavallı bir şehit annesinin dövünerek ağlamasını izlemeniz ya da
  • Ülkeyi saran cehaletin ne boyutta olduğunu bilmek için “Aymaz uzmanların” haber analizlerini dinleyip siyasetçilerin meydanlarda küfür-kâfir nasıl da birbirlerine “giydirdiklerini” görmeniz gerekmiyor.

Seçtiğiniz haberlerin, sadece ve sadece seçtiğiniz (bilgi sahibi olacağınız) kadarının zihninize girmesine izin vermeniz hiç beklemediğiniz kadar olumlu sonuçlar yaratacak.

Benzer bir diyeti sosyal medyaya da yapmaya ne dersiniz? Telefonu yarım metre tepeden tutup dudak büzerek poz verilen “selfie”lerden vazgeçip anda ve etrafınızın farkında kalmak mesela. Ya da gün batımı manzarasını panoramik formatta çekip bir an evvel Facebook’ta paylaşmaya çalışmaktansa sevgilinizin elini tutmak veya “Dostlarla keyifli bir yemek” yazıp leziz sofra görsellerini paylaşmak yerine gerçekten o yemeğin ve dostluğun keyfini çıkarmak…

Bir deneme yapmaya ne dersiniz?

1 hafta boyunca cep telefonu ve bilgisayarınızdan sosyal medya kullanımını günde 1 saat ile sınırlandırın.

Bir hafta boyunca her gün akıllı telefonunuz ve bilgisayarınızdan sosyal medyaya girdiğiniz toplam süreyi günlük 60 dakikayla sınırlayın; yarım saat sabah ve yarım saat akşam. Saatleri siz belirleyin ama kendinize dürüst olun; günde bir saati aşmak yok!

Bir haftanın sonunda da lütfen yazın:

  • Duygusal durumunuzda ne değişti? Hiç haber izlemediğiniz ve sosyal medyayı 1 saat ile sınırladığınız bu bir haftanın sonunda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Geçen haftaya göre fark nedir?
  • Gün içinde ne kadar zaman kazandınız? Bu zamanı, zihinsel ve duygusal açıdan besleyici/geliştirici ne gibi aktiviteler için ayırdınız/ayırabilirsiniz?
  • Çok güçlü bir şekilde sosyal medyada paylaşmak istediğiniz o anı, kayda alıp paylaşmak yerine; içinde kalıp değerlendirdiğinizde nasıl hissettiniz?

2. Gereksiz olandan kaçının

Gereksiz olan şeylerin başında beyninizin sürekli sorgulayıp yargılayan tarafı geliyor. Bazı konuları sorgulamamız ve içindeki dersi almamız önemlidir. Bununla birlikte “Benim hakkımda ne düşünüyorlar?”, “Salak durumuna düşer miyim?”, “Ya beni sevmezlerse” vb. birçok saçma sorgulama sürecinin bize hiçbir faydası olmadığını biliyoruz. Düşünün; yukarıdaki soruların hangisine sizi cesaretlendiren ve harekete geçiren bir cevap verebildiniz ki?

Ya da karşımızdakinin saçını, kılığını, iletişim biçimini, sesini, bakışını, gülüşünü yargılayıp eleştirdiğimizde ne kazanmışız? Alışık olmadığımız yaşam biçimlerini küçümsemek, tu kaka etmek, itmek neyimize yaramış?

O halde zayıflatan sorgulardan ve gereksiz yargılardan uzak durmak için doğru soruları sormaya başlamakta fayda var:

  1. Bu durumda/ilişkide/konuşmada karşımdakinin neye ihtiyacı var?
  2. Ben bu ihtiyacın ne kadarını karşılayabilirim?
  3. Ben tam olarak ne istiyorum?
  4. İstediklerimin ne kadarına gerçekten ihtiyacım var ve ne kadarı benmerkezci istekler?
  5. Bu durumu herkesin iyiliğine çevirmek için hangi kaynaklara sahibim (bilgi, kişi, deneyim vb.)?

Her durumda sorabilirsiniz bu soruları. Örnek olması açısından Atatürk havaalanı saldırısından sonra toparlanmak için bu 5 soruyu nasıl kullandığımı anlatayım:

  1. Saldırıya uğrayanların kana ve yardıma ihtiyacı var. İstanbul dışındaki dost ve akrabalarımın güvende olduğumu bilmeye ihtiyacı var.
  2. Her iki ihtiyacı da karşılayabilirim: Düzenli olarak kan verdiğim için beklemem gereken bir süre var, bu konuda bu gece bir şey yapamam. İstanbul dışındaki dostlarımın güvende olduğumu bilmeleri için Facebook’un devreye soktuğu “Güvendeyim” uygulamasını kullandım ve ayrıca yakın akrabalarımla telefonlaştım.
  3. Huzur istiyorum, barış istiyorum, güvende hissetmek istiyorum, mutlu olmak istiyorum, insanlar rahat, huzurlu, sağlıklı ve mutlu olsun istiyorum.
  4. Bunlara gerçekten ihtiyacım var. Hepsini sağlamanın tam anlamıyla benim elimde olmadığı gerçeğini kabul etmek stresimi azaltıyor. Bununla birlikte kişisel olarak yapabileceğim şeyler var.
  5. Bu durumu herkesin iyiliğine çevirmek için kişisel olarak yapabileceklerim arasında; bilgi ağının bir parçası olarak o gece ve devamında ihtiyacı olan kişi ya da kurumlara verebileceğim desteği vermek ve bu gibi durumlarda psikolojik anlamda insanların daha güçlü hissetmeleri için bildiklerimi bir makale olarak paylaşmak (ki şu anda o makaleyi okuyorsunuz).
  6. Düşüncelerinize dikkat edin (Negatif duyguların üstesinden gelin)

Daima anımsayın: Nasıl hissettiğinizi belirleyen en önemli şey nasıl düşündüğünüzdür. Korktuğunuz, öfkelendiğiniz ya da üzüldüğünüz anlarda ne düşündüğünüzü sorun kendinize ve o düşünceleri olumluya çevirin. Diyelim ki; çalıştığınız yerdeki o sünepe yönetici asistanı ya da mendebur müdür yardımcısı canınızı sıktı ve öfkenizi bir türlü atamıyorsunuz. O anda ne düşünüyorsunuz? “Bana bunu nasıl yapar?”, “Kendini ne sanıyor ki?”, “Ah şu kredi borcum olmasaydı tükürür yüzüne, basardım istifayı”…vs.

Fark edin! Cevap veremediğiniz için, istifayı basamadığınız için, karşı tarafın egosuna kapıldığınız için aslında kendinize kızıyorsunuz ve aslında o anda kızdığınızı düşündüğünüz kişinin etkisi altında olmanıza neden olan tek şey sizin kendi düşünceleriniz.

Ve lütfen dikkat! Negatif düşünce “pattern”leri sıklıkla kendimizle ilgilidir: Ya kurban rolünde ya gizli suçlu olarak ya da kendimize acımak suretiyle genelde kendimize odaklanırız. Üzgün, kızgın ya da korkmuş hissettiğinizde bunu anımsayın ve kendinizi kendinizle ilgili düşünürken yakalayın.

Odağınızı;

  • O anda yaptığınız bir işe,
  • Varsa evinizdeki kediye veya köpeğe,
  • Mesela hep yapmak istediğiniz ve o maaşlı işe bağımlılığınızı kesecek olan ve erteleyip durduğunuz o projenize çevirdiğinizde

Sizi sıkıp duran o negatif düşünceden eser kalmayacak.

4. Katkıda bulunun

Odağın önemi yazılarımda çok sık tekrarladığım bir şey. Tony Robbins’ten öğrendiğim bu bilgiyi ne kadar tekrar edersem edeyim önemini vurgulamak için daha da fazla tekrar etmem gerekiyormuş gibi geliyor. Daha önce anlattığımdan biraz daha farklı ve basit anlatayım:

Eğer odağınız SÜREKLİ kendinizdeyse, (“Bu neden benim başıma geliyor?”, “Şu kadar para kazanmalıyım”, “Bugün şu işleri bitirmeliyim” vb.) muhtemelen orta vadede işler sizin için pek de iyi gitmeyecektir. Oysa eğer odağınızda sizden başka biri(leri) varsa işler bir anda değişir.

Eğer; arkadaşınız için, komşunuz için, aileniz için, toplum için, ülkeniz için ve hatta hatta sokakta bulduğunuz kanadı kırık bir kuş veya acıkmış bir kedi yavrusu için bir şeyler yapıyorsanız kötü hissetmeniz mümkün değildir. Büyük harflerle kocaman yazarak tekrar etmeme müsaade edin lütfen: KENDİNİZDEN BAŞKASIYLA YÜREKTEN İLGİLENİYORSANIZ KÖTÜ HİSSETMENİZ MÜMKÜN DEĞİLDİR.

Bu yüzden hayatta ne yapıyorsanız yapın, bütünün faydasına yaptığınızdan ve birilerine, bir yerlere, bir şeylere katkıda bulunduğunuzdan emin olun.

5. Sevin

Eşinizi, çocuğunuzu, köpeğinizi, arabanızı, doğayı, yolculuğu, komşunuzu, işinizi, eski okul arkadaşlarınızı, yeni tanıştıklarınızı, trafikte size yol veren aracın şoförünü, yaya geçidinde durup güvenle karşıya geçmelerini izlediğiniz insanları, evinizi, sabah akşam selamlaştığınız mahalledeki bakkalı… Sevecek o kadar çok şey var ki, aramamız bile gerekmiyor. Sadece sevgimizi hissetmek ve hissettirmek için küçük eylemlerde bulunmamız yeterli:

  • Bakkala sabah “Hayırlı işler” diye seslenip el sallamak,
  • Marketteki o sinir olduğunuz suratsız kasiyere “Nasılsın?” diye sormak,
  • Yeni tanıştığınız birine, laf olsun diye değil, gerçek, samimi ve yürekten bir iltifatta bulunmak,
  • Ofisteki çalışma arkadaşlarınıza bir kavanoz kurabiye götürmek,
  • Hayatınızdaki özel insana hiç beklemediği bir anda küçücük bir sürpriz yapıp “Seni seviyorum” demek.

Zor mu? Sadece birkaç kelime ve bir iki ufak jest. Sonra da keyifle izleyin; sevginizi vermeye başladığınız anda her şey nasıl değişiyor. O suratsız kasiyer kızın yüzü nasıl aydınlanıyor; kurabiyeleri gören mesai arkadaşlarınızın ve dolayısıyla ofisin enerjisi nasıl yükseliyor, eşinizin gözü nasıl ışıldıyor.

Bunu yaparken de bir zahmet gülümseyin.

6. Gülümseyin

Gülümsemenin vücudunuza eşsiz yararları olduğu gibi aynı zamanda bulaşıcıdır da.

O kadar çok faydası var ki, bu başlı başına yazı konusu olur. Kaynak da göstererek kısaca sıralayayım, dileyen dönsün detaylara kaynağından baksın.

Endorfin

Oxford, Binghamton, Liverpool ve Amsterdam VU üniversitelerinden 8 öğretim görevlisinin, Royal Society için birlikte yaptıkları bir araştırmanın sonuçları, gülümsemenin ciddi oranda endorfin salgılamamıza yol açtığı ve böylece stresle birlikte endişeyi de azalttığını gösteriyor.

Gülümseme bulaşıcı

Sosyal medyada paylaşılan birçok video var görmüşsünüzdür. Siz gülümseyerek endorfin salgılayıp stresinizden kurtulurken, aynı şeyi etrafınızdakilerin de yapmasını sağlıyorsunuz. Almanya’da Tübingen Üniversitesi’nde yapılan araştırma bunun gerçek olduğunu kanıtlıyor. Araştırma okumak istemiyorsanız bu videoyu seyredin. Size meydan okuyorum; videonun sonunu falan beklemenize gerek yok; büyük bölümünüz 1. dakika dolmadan gülümsemeye ve sonrasında bir yerlerde de gülmeye başlayacaksınız!

Zorla güzellik olur!

Kansas Üniversitesi, Psikoloji Departmanı’nda yapılan bir başka araştırmanın sonuçlarına göre stresli ortamlarda yüzlerine gülümseme konduran denekler, nötr bir yüz ifadesi takınanlara oranla kalp atışından salgıladıkları hormonlara kadar her anlamda çok daha düşük stres belirtisi gösteriyorlar. Biliyorum zor zamanlarda gülümsemek zor ama gülümsediğiniz anda hem sağlığınızı koruduğunuzu hem de o zorlukları kolaylaştırdığınızı hatırlamak size yardımcı olabilir.

Bağışıklık sistemi

Gülümsediğinizde vücudunuzun hastalıklarla savaşmak üzere çok daha fazla akyuvar ürettiğini biliyor muydunuz? Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de enfeksiyon bölümünde yatan çocuk hastalar üzerinde yapılan ilginç bir araştırma var: İsmini “Smiling Hospital Research Team” (Gülümseyen Hastane Araştırma Ekibi) tanımının kısaltmasından alan ve masalcılar, kuklacılar ve eli işi sanatçılarından oluşan “SHORT” ekibi çocukların yanına girmeden 30 dakika evvel alınan kan değerleriyle ekip ayrıldıktan bir saat sonra alınan değerlerin karşılaştırılmasında bağışıklık sisteminin bu süreç içinde güçlendiğine dair önemli sonuçlara ulaşılmış.

Dahası var!

Gülümsemek sizi daha güzel gösterir, karşınızdakine güven verirsiniz, gülümsediğinizde daha rahat hissedersiniz, aynı zamanda sizi daha çekici kılar. Liderlik yeteneklerinizden pazarlama ve satış becerilerinize, ilişkinizden müzakere yetilerinize kadar her konuda çok daha başarılı olursunuz.

Aranızda hâlâ somurtan kaldı mı? Sanmıyorum ama yine de şunu hatırlatmam çok önemli: Gülümsemeye sabahleyin aynada başlayın, anlaştık? 🙂

7. Her şeyi kontrol edemeyeceğinizi kabul edin

Yukarıdaki şemaya bakın. Bu şemada bir “stres alanı” var. Bu stresli bir durumu temsil ediyor. Stresli durum her ne olursa olsun; o alana girdiğinizi hisseder hissetmez kendinize üç cevabı olan tek bir soru sormanız gerekiyor:

Bu durumda ve şu an içerisinde benim etkileyebileceğim ya da kontrolümde olan ne var?

Cevapları 3 başlıkta vereceksiniz:

  • Hiçbir şekilde kontrol/etki edemeyeceğim şeyler.
  • Bir miktar etkim/kontrolüm altında olabilecek şeyler.
  • Tam anlamıyla kontrolüm altında olanlar.

Kontrol edemeyeceğiniz şeyleri zihninizde tanımladığınız anda o telaş ve panik duygusunun kaybolduğunu fark edeceksiniz. Bir miktar da olsa kontrol edebileceğiniz şeylerinse sizi biraz olsun rahatlatabileceğini söyleyebilirim. Böylece tam anlamıyla kontrol edebileceğiniz eyleme kolaylıkla odaklanabileceksiniz.

Örnekleyelim: Şirketinizin ve/veya kariyerinizin büyüyerek devam etmesi için çok ama çok önemli bir toplantıya katılmanız gerekiyor. Özenle hazırlanıyor, sunumunuzun üstünden geçiyor ve yola da normalden daha erken çıkıyorsunuz. Çok önemli bir gün bugün ve hayatınızı direkt olarak etkileyecek muhteşem bir sunum yapmak için hazırsınız; tatlı bir heyecanla yola koyuluyorsunuz.

Hiç beklenmedik bir şey oluyor. Günün o saatinde asla tıkanmayan, hiçbir geçişinizde trafik sıkışıklığına rastlamadığınız o bölgede, her ne olduysa trafik kilit ve adım ilerlemiyor. Toplantı saati yaklaştıkça ve dakikalar kat ettiğiniz metrelerden daha hızlı akmaya başladıkça o stres alanına giriyorsunuz. Öyle bir nokta geliyor ki, toplantıya zamanında ulaşamayacağınızı artık biliyorsunuz.

Hemen soruyu sorup cevapları verelim: Bu durumda neyi kontrol edebilirim, neyi edemem?

  • Bir büyü yapıp da trafiği açmam mümkün değil, dolayısıyla bu konuda endişelenmenin anlamı yok.
  • Duygu durumumu ve ruh halimi değiştirmek için bir iki şey yapabilirim. Şu bangır bangır çalan rock müziğini biraz daha rahat dinlenebilir, sakin ama yine de neşeli bir müzikle değiştirmek, küçük de olsa birkaç şeye etki edebileceğim bir eylem: Radyoyu kurcalamaya başladım bile!
  • Tam anlamıyla kontrolüm altında olan durum ise toplantı yapılacak mekânda beni bekleyenleri gecikeceğim konusunda bilgilendirmek.

Güle güle stres! Formül de uygulaması da son derece basit!

Lütfen dikkat; yazdığım 7 maddenin çok önemli bir ortak özelliği var: Hepsi birer seçim. Sadece ve sadece siz seçer ve uygularsanız işe yarayacak seçimler. Sizden ricam seçimlerinizi dikkatli yapmanız çünkü hatırlayın: Bugün yaptığımız seçimler, gelecek nesillerin deneyimleri olacak.

Bana ulaşmak isterseniz her konuda tolga@powercoaching.us adresine yazabilirsiniz.

V. Tolga Hancı: Doğma büyüme İstanbul'lu Tolga, 20 yıllık reklamcılık kariyerini danışmanlığa, ve oradan da koçluk ve eğitmenliğe dönüştürmüş bir yüksek performans stratejisti. Çalıştığı kişi ve kurumların; hayatın her alanında sınırsız potansiyellerinin % 100'ünü kullanarak, daima yüksek performansta kalabilmeleri için stratejiler üretiyor. Power Coaching'in ve Anthony Robbins Türkiye oluşumlarının kurucu ortağı. Birlikte çalışacağı kişi ve kurumların hedef ve hayallerini merak ediyor ve şöyle söylüyor: "İstiyorsan yaparsın! Asıl soru şu: Harekete geçmek için ne kadar isteklisin?"

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale