Yoga felsefesini benimsemek üzerine: Yoga sihirli bir değnek değildir, bir süreçtir

Yoga yapınca ne oluyor? Yoga yapınca unicorn gibi sokaklarda gezmiyoruz hiçbirimiz… Ya da bir anda sihirli bir değnek gelip hayatımıza sınırsız huşu bırakmıyor. Hatta yoga yapan kişi bir uzaylı da değil. “A! Filanca yoga yapıyor, zaten ondan da bunu beklerdik” gibi marjinal bir durum içinde olmak da yogayla ilgili değil. Esnekliğinizle ya da kilonuzla da ilgisi yok yoganın. Yoga sadece bir yöntem esasında. Formül de burada… 

Günlük hayatımızın kaosunda, insanın doğası gereği sahip olduğu iç sesine göre değil de hep “diğerlerinin” olması gerekenlerine göre biçimlendirdiğimiz hayatlarımızda, kendimizi değerli hissetmemiz için bir şeylerle meşgul olmamız gerekiyormuş hissine kapılabiliyoruz çoğu zaman. Hemen sosyal medyada maruz kaldığımız sosyal aktiviteler gelebiliyor akla ilk olarak. Son zamanlarda baktığımızda yoga böyle bir hal aldı. Bu hali de çok normal bulduğumu söylemeden geçemeyeceğim. Çılgın gibi tüketimin olduğu, her şeyin altında bir ticaretin döndüğü çağımızda yoga bundan nasibini almasa belki de hakikaten uzaylı olabilirdik…

Yoga bir usul aslında. İnsanlık varolduğundan beri yayılan tüm öğretiler gibi bakmak lazım yogaya. Günümüzde maruz kaldığımız sadece tepetaklak duruşlarla da ilgili değil yoga yani. Ama maalesef zamanımız o kadar dar ki; yoganın -konumuz yoga olduğu için yoganın, aslında genel bir çıkarım- ne olduğuna bile bakamıyoruz. Kulaktan dolma, ondan duyma bundan sorma bilgilerle bir yargı oluşturuyoruz kendimize, kendimizce. 

Ama yoga felsefesini benimseyince bir şeyler oluyor, evet. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmuyor sizin için. Konfor alanı diye kulaklarınızın duymaya alışık olduğu o noktadan çıkınca hele… Olanlar oluyor. Ve o öyle bir anda da olmuyor. Acılar, sevinçler, olmazlar, olamazlar… Zihin asla durmayacak. Ki bu başka bir konu. İleriki yazılarımda detaylı değineceğim. 

Aslında olan sadece tüm öğretilerde olduğu gibi sade ve sadece ve her şeye rağmen iyi insan olmaktan ve bu süreçten geçiyor. Tüm alışkanlıkların değişmesi seni bambaşka bir insan ve hayata davet ediyor aslında. Tabii ki bu yol eskiye kıyasla daha zor, daha çok acıtan bir yol. Ama yürüdükçe yoldaki güzelliği görebiliyor gözler artık, daha güzeli koklayabiliyor insan… Derdimiz ayağımıza batan taşın bıraktığı his mi? Yoksa taşlara basarak geçip göreceğimiz muhteşem manzara mı? Ve bu manzarayı henüz görmeyenlere bir an önce gösterme isteğiyle yanıp tutuşmak mı? Yani derdin hep, başkasınınkinden büyük nasıl olsa… Sen hangi derdi dert edinmeyi seçiyorsun?

Hadi 2020’ye girdiğimiz bu günlerde, kendimize biraz daha vakit ayırmaya niyetlenelim. Ve hemen bir yerden başlayalım… Aklımıza ilk gelenden. Öyle kocaman planlar yapmaya vakit ayırıp, ritüellere gömülmektense bir şeyleri yapmaya başlayalım, bir yerden başlayalım… Ne demiş atalarımız; akıllı düşünürken, deli dağları aşarmış…

İlginizi çekebilir: Tüketim toplumunda para birimi zaman: Duygularımızı nasıl tüketiyoruz?

Şebnem Pınar
Merhaba! Yazılarımda benim 'anlama yolculuğumu' okuyor olacaksınız. Beni anlamak için yazan birisi olarak tanımlamak da isteyebilirsiniz. Şimdi daha önceden edindiğiniz tüm varsayımları ve okurken ... Devam