X

Yazı yazmanın şifalı gücü: Yazmanızı kolaylaştıracak 4 ipucu

Yaşamın zorlu deneyimlerinde sadece tek bir haritaya dayanarak çözüm üretebilmek her zaman mümkün olmayabilir. Hayat aslında parçalardan oluşmaz, bizler onu bölümlere ayırarak daha başa çıkılır hale getirmeye çalışırız. Hangi durum olursa olsun onu bir bütün olarak algılayabilmemiz için çeşitli alanlardan yararlanmak, yanılsamalarımızı net görmemizi ve bütünsel bakabilmemizi sağlayacaktır.

Negatif yaşanmışlıklara karşı “yazı yazmanın şifası” da yaşam haritalarından birisi olarak karşımıza çıkar. Travmatik ya da üzücü bir deneyimi kâğıda aktarmak, kişinin yaşadığı güçlüğü detayları ile keşfetmesini ve onu şekillendirmesini sağlayabilen bir metottur. İstenmeyen deneyimi ciddiye alarak onu yazmak, bir anlamda hayatımızı da onurlandırmamızı sağlar.

Yeni araştırmalar, yazı yazmanın tehlikeli hastalıklarla mücadele eden insanlara fiziksel faydalar sağlayabileceğini öne sürmektedir. Bu araştırmaların öncüsü olan psikologlar James Pennebaker ve Joshua Smyth, duygular ve stres hakkında yazmanın bağışıklık sistemini güçlendirebileceğini savunmaktadır. Smyth tarafından 1998’de “Journal of Consulting and Clinical Psychology” dergisine yazılan makalede, yazmanın bir fark yarattığını ancak bu farkın içerik; biçim ve ayrılan zaman ile sıkı bağları olduğu dile getirilmiştir. Smyth, duyguları ister konuşma ister yazma yoluyla tek başına açığa vurmanın sağlığı iyileştirmek için yeterli olmadığını; yazmanın iyileştirici gücüne dokunmak için, insanların yazıyı, duygularını daha iyi anlamak ve onlardan öğrenmek için kullanması gerektiğini vurgulamaktadır.

Hikâye anlatma metodunda bir kişinin eylemlerinin sorumluluğunu alması için “ben” ifadesini kullanması teşvik edilir. Hikâyenin, kişinin davranışının ayrıntılarına odaklanan bir başlangıcı, ortası ve sonu vardır. Sık sık “ben” ifadeleri ile yazılan ve “yapmalı”, “yapabilir” kalıpları kullanılan metinlerin fayda sağlayamadığı ortaya konulmuştur. Burada hikâyeyi anlatan, kurban zihniyetinde takılıp kalma riski ile karşı karşıyadır.

Yazılan ya da dile dökülen hikâye, hayatta kalanın kimliğinin bir parçası haline gelirse, kaç kez anlatılırsa anlatılsın sadece bir “ruminasyon“, yani düşüncelerin tekrarlayıcı bir şekilde zihinde dönüp durması çıkmazına yol açabilir. Bu durumda da aktarımın iyileştirici özelliğinden faydalanmak kolay olmaz. Terapötik etki için yazmak, hayatta kalanın kendi içinde bağlantılar kurmasını gerektirir. Dışında sandıklarından uzaklaşıp içinde neler olduğuna bakmaya çalışmak ve kendini keşfetmektir amaç. Yazmanın iyileştirme gücü kâğıt kalemde değil, yazarın zihninde yatar.

İster şiirsel ister düzyazı şeklinde olsun yazı yazmak hastalık, bağımlılık, stres yönetimi, anlam arayışı, şükretme pratiği, rüya çalışması vb. pek çok alanda ön açıcı sonuçlar doğurmaktadır. Bu sürecin şifalı gücüne detaylı bir açıdan bakacak olursak…

1. Yazmak, bir şeyleri anlamamızı sağlar.

Ne yapacağımızı bilmediğimizde, kelimeleri kâğıda dökmek somut bir his uyandırır. Çoğu zaman her şey siyah ve beyazdır. Yazmak kendi kendinle sohbet ederken gri alanları fark etmemizi sağlar. Önümüzdeki boş kâğıt; endişelerimizi, korkularımızı ve umutlarımızı ortaya çıkarabilmek için kullanacağımız yaratıcı bir alana dönüşebilir.

2. Yazmak, bırakmamıza ve asla cevap bulamayacağımızı kabul etmemize yardımcı olur.

Duygularımızı yazarak keşfetmek, tüm sorularımızı ve olası cevaplarımızı bize erişilebilir kılar. Zaman içinde somut ilerleme kaydederiz. İnceleyebilir, yeniden ayrıntıları görebilir ve sonunda keşfetmek için çalıştığımız şeyin ötesine geçebiliriz.

3. Yazmak zihinsel ve fiziksel sağlığımızı iyileştirir.

Araştırmalar, rahatsız edici konular hakkında yazmanın bağışıklık sistemimizi güçlendirdiğini ve duygusal sağlığımızı iyileştirdiğini; bunun da hayatımıza birçok yönden fayda sağladığını kanıtlıyor. Yazmak bize olumsuz duyguları anlamak, işlemek ve serbest bırakmak için bir alan açar.

4. Yazmak bakış açımızı değiştirir.

Terapötik anlamda yazı yazmanın en popüler hali günce tutmak olarak dayatılsa da kendi romanında kaybolan herkes, yaşananların kurgusal bir versiyonunu yazarak da duygularını bambaşka bir perspektiften yeniden tanımlayabilir. Alternatif bir son, detaylardaki farklılıkların bütüne olan etkisi hikâyeyi tamamen değiştirebilir. Yazar kendini sınırlamadan başka bir anlamda hikayesini en baştan yaratabilir. Böylece yaşananlara farklı bir bakış açısı ile bakabilmenin de yolu açılacaktır.

Belki de asıl işimize yarayacak olan; etkileyici, metaforlarla dolu, edebi yönden kusursuz bir metin yazmak değil de sadece basitçe hayatı aktarmaktır. İster günce ister kısa deneme ister bilimsel araştırma ya da sosyolojik bir makale olsun ne yazarsak yazalım; orada zihnimiz de kelimelerle ortaya saçılır. Kendi hayat deneyimimize sahip çıkabilmek için yazı yazarken bazı yöntemler kullanabiliriz…

Adım 1: Konuyu belirleyin (Kazanım: Kabul etme)

Kişisel anlamda yazı yazmanın ilk adımı, anlatının etrafında örülebileceği tek bir konuyu veya temayı belirlemektir. Yazınız aracılığıyla irdelemek istediğiniz belirli bir duyguyu, mücadeleyi veya travmayı ele alabilirsiniz. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli şey; bazı ağır travmatik anılarla ilgili bu çalışmayı yapabilmek için uzman yardımı almanın gerekli olabileceğidir.
Yazarken; zayıf noktalarınızla yüzleşmeyi, onlara meydan okumayı veya travmayı bir parçanız olarak kabul etmeyi gerektiren o eşsiz gücü yakalama şansını da kendinize vermiş olursunuz.

Adım 2: Konuyu geliştirin (Kazanım: Yansıtma yoluyla üst biliş ve farkındalık kazanma)

İyileşmek için yazmaya çalıştığımızda ana konu her zaman içe dönük bir nitelik taşır. Korkular ve endişeler size içkindir ancak ne zaman ki onları paylaşmaya başlasanız yalnız olmadığınızı görürsünüz. Bu nedenle, yazmanın ikinci aşamasında biraz araştırma yapmak ve benzer durumlarda başkalarının ne yaptığını ne hissettiğini veya nasıl üstesinden geldiğini bulmak sürecinize katkı sağlayacaktır. Bu sizi, benzer koşullar altında aynı duyguyu hisseden diğer herkese bağlar. Dahası, durumunuzun tekliğine takılıp kalmak yerine bu evrensel bağı kurduğunuzda yazınız daha zengin hale gelir. Bütüne bağlı olduğunuzu görmek ve hissetmek eşsiz bir deneyimin de başlangıcıdır.

Hayatınızın anlatısını bu şekilde kontrol etmek, yazma süreci için gerekli olan “eleştirel düşünmeyi” de gerektirecektir. Özel olanı evrensel olanla bağlayan bir yoldur bu. Denemenizi/anılarınızı ya da şiirinizi yazarken, evrenselden başlayabilir ve özele ulaşana kadar onu parçalayabilirsiniz. Alternatif olarak, özelden gidebilir ve evrensel olana doğru inşa edebilirsiniz. Ya da isterseniz ikisini paralel anlatılar yoluyla birbirine bağlayabilirsiniz. Burada yansıttığınız her şey sizi farkındalık alanına davet edecektir.

3. Adım: Yazın ve gözden geçirin (Kazanım: Topluluk oluşturma)

Yazarken yalnız yapılan bir icra alanındayızdır. Deneyimlerinizi anımsarken ve derinlemesine düşünürken, onları çerçevelendirirken kendi başınıza olduğunuzu hissetmemiz doğaldır. Ancak bu faaliyette; bir bilgilendiren ve bir de ondan etkilenen bütün bir ‘insan ve süreç ağı’ oluşur ve ne yazarsak yazalım, aklımızda her zaman bir okuyucu vardır.

Yazmak aynı zamanda topluluk oluşturmanın da bir egzersizidir. Bir anı/kişisel kompozisyon yazmak bu bakımdan özellikle güçlüdür, çünkü hayatınızın samimi yönlerini paylaşarak bir topluluğa güvenmeye başlayabilirsiniz. Özellikle travma mağdurları için bu topluluğun güvenli bir alan olması gerekir. İyileşme süreci zaman alır ve en önemlisi, samimi ve besleyici bir topluluğun desteğine ihtiyaç duyulabilir.

Tabii ki bu zorunlu değildir. Yazıya dökülen hiçbir satırı paylaşmak zorunda değilsiniz ama eğer yazarken kendinizi somut bir bağlantıda hissetmek istiyorsanız artık günümüzde internet aracılığı ile birçok çevrimiçi yazar grubuna kolayca erişilebilirsiniz. Halka açık olanlar yerine özel grupları tercih edebilirsiniz. Diğer yazarlarla bağ kurmaya çalışmak bir zayıflık belirtisi değildir. Bu bağ isteği sadece; yardım teklif edildiğinde kabul etme gücüne sahip olduğunuzu ve netliğinizi gösterir.

4. Adım: Yayınlayın (Kazanım: Sahiplenmek)

Hikayesini aktaran kişi, yazma süreci boyunca deneyiminin tüm kusurlarını ve duygusal çalkantısını yayınlama gücünü içinde hissedebilir. Bunu istememek de istemek kadar doğaldır. Yazıya dökmek kırgınlık, gizli kalmış keder, korku, suçluluk, utanç veya acı gibi duyguları saklandıkları yerden dışarı çıkarabilir. Yargılanma korkusu hiçbir manevi sıkıntı çekmeyenler için bile gerçektir.

Çoğu zaman dış değerlendirme ile nasıl başa çıkılacağını ancak kendimizi oraya sunarak öğrenebiliriz. Reddedilmeye ve eleştirilere rağmen yazmaya ve yaşamaya devam edebilmek, sürekli kendisini mağdur olarak tanımlayan birini daha güçlü bir kişiye dönüştürebilir. Yazarın okuyuculardan gelen geri bildirimleri işleme biçimi, gerçek hayatta reddedilme veya övgü ile nasıl baş ettiğini de kendisine gösterebilir. Yazıyı ve hatta hayatı sahiplenebilmek için tüm negatif tepkilere rağmen vazgeçmemek ve kendini daha da geliştirebilmek yararlı bir adım olabilir. Unutulmaması gereken paylaşmanın her zaman isteğe bağlı olduğudur.

İstediğiniz herhangi bir yazı tekniğini (deneme, öykü, diyalog, mektup, makale, şiir vb.) seçebilir ve hatta o tekniğin kalıplarıyla sınırlı bile kalmadan kendi yaşamınızı yazı yazarak iyileştirmenin yollarını keşfedebilirsiniz. Mağdur psikolojisinden çıkıp hayatta kalmayı başaran kişiye her zaman dönüşebilirsiniz. Tercihinize göre bazen kendinizle bazen profesyonel birinin yardımıyla bazen de topluluğunuzla bu yolu deneyimleyebilirsiniz. Her durumda hayatınızın yeniden inşasına katkı sağlayacak bir beceri avuçlarınızın içinde sizi beklemekledir.

Kaynaklar:
Sandra Marinella- Write To Heal From Trauma, Loss and Illness
Rosanna Bakari- How to Use Writing As a Healing Tool
Elliot Calleira- 10 Ways to Make the Most of the Healing Power of Writing
Bridget Murray- Writing to heal
Melissa Tydell- How Writing Helps Us Heal
Uddipana Goswami- How to heal through life writing

İlginizi çekebilir: Belirsizlikle daha kolay başa çıkabilmeniz için 7 öneri

Şerife Günaydın Karaköse: Yazar Şerife Günaydın Karaköse, 1980 Adana doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Çağ Üniversitesi Özel Kamu Hukuku Yüksek Lİsansı'nı bitirmekle hukuk dünyasına girdi ve avukatlık mesleğine de halen devam ediyor. "Three", "The Shadow House","Happiest Hour","Uzaya Kaçan Küpe" ve "Keyfi Yanılsamalar" isimli kitapları hem Amazon hem de Barnes and Noble da online olarak yayımlandı. Yazarın denemelerini aktardığı www.allbyourselves.blogspot.com adlı bir blogu mevcut; aynı zamanda @mind_index Instagram profilinde de sanattan bilime, felsefeden psikolojiye kadar pek çok konu hakkında da içerik üretiyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale