Yalnız olmak ve yalnız hissetmek arasındaki ince çizgi: Yalnızlık tercihiniz mi kaderiniz mi?

Kalabalıklar içinde kendinizi yalnız hissettiğiniz zamanlar mutlaka olmuştur. Özellikle de büyük bir şehirde ya da İstanbul gibi bir metropolde yaşıyorsanız… Peki, zaman zaman ‘Keşke biraz yalnız kalabilsem!’ dediğiniz anlar? Paylaşılamayan yalnızlıklar? Yalnız kalmanın verdiği o özgürleştirici ve rahatlatıcı muhteşem his? Sosyalleşemeden duramadığımız, başkalarına ihtiyaç duyduğumuzda hissettiğimiz yalnızlık hissi ile yalnız kalma ihtiyacı arasındaki farklılık nereden geliyor hiç düşünmüş müydünüz? ‘Keşke yanımda biri olsaydı!’ cümlesinin ifade ettiği yalnızlık hissiyle ‘Keşke biraz yalnız kalabilsem!’ cümlesindeki yalnızlık ihtiyacını birbirinden ayırabilmek ve anlamlandırabilmek için önce yalnızlığın ne olduğunu anlamak gerekiyor. 

İnsanoğlunun sosyal canlılar olduğu ve ruh sağlığımızı koruyabilmek için çevremizdeki diğer insanlarla iletişimde olmamız gerektiği kaçınılmaz bir gerçek. Harvard Üniversitesi‘nde yapılan ‘Mutluluk Araştırması’ kapsamında 75 yılda yüzlerce katılımcıdan toplanan verilerden elde edilen sonuçlara göre bizleri sağlıklı ve mutlu kılan tek şey, kurduğumuz anlamlı ve derin ilişkiler. Pandemi dönemi de bu araştırmanın sonuçlarını destekler şekilde hepimize sosyalleşmenin, bağ kurmanın ve diğer insanlarla iletişimde olmanın nasıl en temel insan ihtiyaçlarından biri olduğunu bir kez daha hatırlattı.

Ancak diğer yandan kalabalıktan ve sosyalleşmekten yorulup kendimize dönmek ve yalnız kalabilmek, en az sosyalleşmek ve anlamlı ilişkiler kurmak kadar doğal ve önemli ihtiyaçlarımızdan. Kimi zaman sosyalleşebilmek için enerji depolamak, bazen de – her sosyalleştiğimizde pozitif enerjiyle yüklenmediğimizi varsayarsak – üstümüzde biriken negatif enerjiyi atmak için yalnız kalıp deşarj olma ihtiyacı hissediyoruz. Başkalarının yanında dinlemekten utandığımız müzikleri son ses açıp dans etmek, kendi kendimize bağırarak şarkı söylemek, meditasyon yapmak, kitap okumak ya da kişisel bakımımıza vakit ayırmak için yalnız kalabilmek istiyoruz.

Yalnızlık kelimesinin sözlük anlamı olan ‘tek başınalık, ıssızlık’ tanımı, aslında yalnızlığa negatif ya da pozitif bir kavram olarak atıfta bulunmayan, son derece nötr bir açıklama. Sosyal bir canlı olan insanoğlu için ‘yalnızlık’ çoğu zaman negatif bir kavram gibi algılansa da, yalnızlığa atfettiğiniz anlamın olumlu ya da olumsuz oluşu ‘neden’ yalnız olduğunuzla doğrudan bağlantılı. Yani, tercihli olarak yalnız kalmak istemeniz ya da yalnız bırakılmış hissetmeniz, yalnızlığın tanımını pozitif ya da negatif anlamda çerçevelendirmenize neden olabiliyor.

Tercihli ve istemli bir yalnızlık tamamen kendi tercihimizken ve fiziksel bir yalnızlığı ifade ederken; yalnızlık hissi çevremizde ne kadar insan bulunduğundan bağımsız deneyimlenen, duygusal ve kompleks bir sürecin ürünü. Bu ikisi arasındaki farkı iyi anlayabilmek içinse, önce her birinin ne anlama geldiğini, nasıl ortaya çıktığını ve deneyimlendiğini anlamak gerekiyor.

Yalnızlık hissi: Duygusal yalnızlık

Yalnızlık, her birey için hem karmaşık hem de benzersiz olan, evrensel bir insani duygu. Yalnızlık duygusu öznelliğe dayalı doğası nedeniyle, pek çok farklı faktörden etkilenebiliyor ve farklı durumlarla tetiklenebiliyor. Bu nedenle hem ‘kalabalıklar içinde yapayalnız hissetmek’ hem de gerçekten çevrenizde iletişim kurabileceğiniz kimsenin olmamasından dolayı hissettiğiniz yalnızlık aynı şeyi ifade edebiliyor. Kişinin dünyayı algılama şekli ve öznel değerlendirmeleriyle şekillenen yalnızlık hissinin en yaygın görüldüğü durumlardan bazıları şöyle:

  • Yeni başlangıçlar: Kimseyi tanımadığınız yeni bir işe ya da okula başlamak, kimseyi tanımadığınız bir etkinliğe katılmak, farklı bir şehre taşınmak gibi yeni başlangıçların ve kimseyi tanımamanın verdiği yalnızlık hissi.
  • ‘Diğerlerinden farklıyım’ düşüncesi: Sizi çevrenizdeki diğer insanlardan farklı kılan bir kişilik özelliğine, fiziksel farklılığa ya da duruma sahip olmak ve kendinizi farklı hissederek izole olmanızın yarattığı yalnızlık hissi.
  • Derin ilişkiler kuramamak: Çok fazla sayıda arkadaşınız ya da uzun süreli bir partneriniz olsa da bu kişilerle derin ve anlamlı ilişkiler kuramamaktan kaynaklanan yalnızlık hissi.
  • Zamansızlık: Sosyal çevrenizdeki insanların size eskisi kadar zaman ayıramamasından ya da yeni tanıştığınız biriyle ilişkinizi derinleştirebilmek için gerekli olan zamanı yaratamamanızdan kaynaklanan yalnızlık hissi.
  • Güvensiz ilişkiler: Birlikte zaman geçirdiğiniz çok sayıda arkadaşınız olsa da, sizinle kurdukları ilişkinin derinliğinden ya da samimiyetlerinden şüphe duymanız durumunda ortaya çıkan yalnızlık hissi.
  • Sessiz zaman ihtiyacı: Sosyal çevreniz çok geniş olduğu için sevdiğiniz ve derin bağlarınızın olduğu insanlarla baş başa, sessiz, sakin ve yavaş bir ortamda zaman geçirememenin  beraberinde getirdiği yalnızlık hissi.

Duygusal yalnızlık olarak bahsettiğimiz yalnızlık hissi temelinde kişinin kendisini işe yaramaz, istenmeyen, sevilmeyen ve değer görmeyen biri gibi görmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Güvenli ilişkiler kuramayan, kurduğu ilişkilerde samimiyet ve derinlik hissini deneyimleyemeyen ve bu nedenle yalnız hisseden kişiler ilişki kurmakta zorlandıkları için kalabalık bir sosyal çevreye sahip olsalar dahi bağlanma ve iletişim kurma ihtiyaçlarını gideremiyorlar. İletişim becerilerinden insanların ne kadar güvenilir olduğuyla ilgili varsayımlarına kadar sosyal ilişkiler konusundaki kalıplaşmış düşüncelere ve davranışlara sahip olan bu kişilerin yalnızlık hissiyle başa çıkabilmeleri için öncelikle yalnız hissetmelerine sebep olan düşünce ve davranışlarını fark edebilmeleri gerekiyor.

Yalnızlık hissinin sebepleri yukarıdaki örneklerde olduğu gibi fiziksel izolasyon, yeni bir yere taşınmak ya da boşanmak gibi durumsal olabilirken depresyon gibi psikolojik problemler de yalnızlık hissinin ortaya çıkmasına zemin hazırlayabiliyor. Ayrıca kişinin özgüvenin ve benlik saygısının düşük olması da diğer insanların sevgisine ve ilgisine layık olmadığını düşünmesine, dolayısıyla güvenli ve derin bağlar kuramamasına ve kendisini izole etmesine neden olarak kronik bir yalnızlık hissi oluşmasına zemin hazırlayabiliyor.

Yalnızlığı tercih etmek: Fiziksel yalnızlık

Tercih edilen yalnız olma durumu olarak adlandırılabilecek ‘fiziksel yalnızlık’, yalnızlık hissinin tam tersine kişinin kendisini bilinçli şekilde sosyal çevresinden bir süreliğine izole ederek kendine vakit ayırması, iyi hissedebileceği aktivitelerle kişisel gelişimine katkıda bulunması, kendisiyle daha derin bağlar kurarak öz farkındalık kazanması için yalnızlığı tercih etmesinden oluşuyor. Kalabalık bir grupla beraberken grup zihniyetiyle düşünmek, herkesi memnun edecek seçimler yapmak gibi sürekli iletişim içinde olmayı gerektiren davranışlar bir süre sonra yorgunluğa dönüşebiliyor. Bu yorgunluktan kurtulmak, yenilenmek ve tükettiğiniz enerjiyi geri kazanmak için kendi adınıza karar verebileceğiniz, sadece kendiniz için bir şeyler yapabileceğiniz, kendinizle baş başa kalıp iç sesinizi dinleyebileceğiniz bir zaman aralığı yaratabilmeniz gerekiyor. Sosyalleşme ve iletişim kurma gibi temel ihtiyaçlardan biri olan yalnız kalmak, kişisel tercihiniz olduğu sürece iyi oluşunuza katkı sağlıyor. 

Yalnız olmak ve yalnız hissetmek arasındaki farklılıklar

Yukarıdaki tanımlamalardan da anlayabileceğiniz üzere yalnız olmak en basit anlatımıyla fiziksel ve gözlemlenebilir bir ‘tek olma’ hali. Kişinin fiziksel olarak diğer insanları dışarıda bırakarak odağını kendine çevirmesi, tek olması gibi bir ‘izole olma’ halini temsil ediyor. Diğer taraftan yalnızlık hissi olarak adlandırılan durumsa, duygusal bir süreç. Somut olarak gözlemlenebilir olmaktan çok kişiye özel, öznel yargıları ve değerlendirmeleri içeriyor. Yalnızlık duygusu üzüntü, terk edilmişlik, dışlanma, unutulmuş olma, değersiz hissetme gibi birçok farklı olumsuz duyguyla birlikte kendini gösterirken, tercihli bir yalnızlık kişinin hem sosyal ilişkilerine hem de kendisiyle olan ilişkisine pozitif getirileri olan bir yalnızlık hali.

Yalnızlığa genelde olumsuz bir anlam atfedilmesinin sebebi de aslında yalnızlık hissiyle baş etmeye çalışan herkesin zorunlu olarak fiziksel yalnızlığı deneyimlediğini, terk edildiğini, sevilmediğini ya da dışlandığını düşünmemizden kaynaklanıyor. Ancak yalnızlık hissi, fiziksel yalnızlığın çok daha ötesinde, çok daha derin anlamlar barındırıyor.

Görmüş olduğunuz gibi yalnızlık hissinin çevrenizde ne kadar arkadaşınız bulunduğundan, sosyal medyada kaç takipçiniz olduğundan ya da zamanınızın ne kadarını başkalarıyla geçirdiğinizden bağımsız olarak, çok farklı nedenleri bulunabiliyor. Tıpkı yalnızlık hissinin ortaya çıkması her zaman fiziksel bir yalnızlığa bağlı olmadığı gibi, fiziksel olarak yalnız olmanın ya da yalnızlığı tercih etmenin de yalnız hissetmenize sebep olacağı gibi bir çıkarım yapmak söz konusu değil. Sonuç olarak yalnızlık hissi çok daha öznel ve kişinin olayları algılama şekli, ilişkilenme durumu, bağlanma şekilleri gibi pek çok psikolojik faktörle ilişkiliyken tercih edilen bir ‘yalnızlık’ kendinizle olan bağlantınızı güçlendirmeniz konusunda pozitif getiriler sağlayabilecek güce sahip olabilir. 

Yalnız kalarak yalnız hissetmemek, tek başına olmanın tadını çıkarabilmek ve yalnızlıktan keyif almak mümkün. Yalnızlık hissinizin ‘neden’ olduğunu keşfettikten ve bu hissi kabul edip yalnız kalmayı olumlu bir deneyime dönüştürdükten sonra yalnızlık hissinden kurtulduğunuzu fark edeceksiniz. Yalnızlığın sizin için ne anlama geldiğini, tercih edilir mi yoksa zorunlu bir yalnızlığın içinde mi olduğunuzu, yalnızlığa ya da sosyalleşmeye hangi anlarda daha fazla ihtiyaç duyduğunuzu anlayabildiğinizde hem yalnızlıkla hem de sosyal çevrenizle olan ilişkinizi çok daha iyi yönetebildiğinizi göreceksiniz. Sizin yalnızlığınız hangisi?

Kaynaklar: Psychology Today, Muse

İlginizi çekebilir: Kendinizi yalnız hissetmeden yalnızlığın tadını çıkarabilmenin yolları

Uplifers
Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!