X

Villa Ephrussi Rothschild: “Bana ihtişamın resmini çizebilir misin Abidin?”

Aileden zengin, asil bir genç kızın, kendisinden yaşça büyük bir adamla evlenmesi ve paranın mutluluk getirmemesi yalnızca Türk filmlerinde mi olur?

Hikayenin 19.yüzyılda geçen Fransız versiyonu için buyurun Saint Jean Cap Ferrat’a…

Saint Jean Cap Ferrat, Cote D’Azur’un 3 büyük burnundan biri.

19. yüzyılda Riviera’yı keşfeden ünlü zenginler, sadece denizden görülebilen Belle Epoque tarzı villalar inşa ederek buraya yerleşmişler. Dolayısıyla bu burun, emlak değeri açısından sahil şeridinin göz bebeği.

Villaların en belirgin ve halka açık olanlarından biri de bu hikayenin konusu; Villa Ephrussi Rothschild. 1905 ve 1912 arasında Beatrice Ephrussi de Rothschild tarafından inşa ediliyor.

Denize hakim konumuyla, doğuda Beaulieu ve İtalya kıyılarına, batıda Villefranche Körfezi’nin derin suları ve antik limanına doğru nefes kesici manzaralar sunuyor.

Peki kim bu Beatrice Ephrussi de Rothschild?

Béatrice, bankacı ve tanınmış sanat koleksiyoncusu olan bir baronun kızı. Rus asıllı, Parisli bir  bankacı olan Maurice Ephrussi ile 19 yaşında evleniyor. Maurice ciddi bir kumarbaz, bu yetmezmiş gibi Beatrice’e çocuk sahibi olmasını engelleyen bir hastalık bulaştırıyor ve evlilikleri hızla kötüye gitmeye başlıyor. 1904’te Maurice ve Beatrice boşanıyor.

Beatrice evli olduğu dönemde, kocasının kuzeninin Yunan tarzı Villası Kerylos’u görüyor ve kendi İtalyan esintili villasını yapmaya karar veriyor. Boşandıktan sonra da Cap Ferrat’ı keşfediyor. Sanat ve pembe gül sevgisini birleştirerek, Venedik’in büyük Palazzios’undan esinlenerek villa ve bahçeleri yaratıyor, aynı zamanda küratörlüğünü yapıyor.

Beatrice’in pembe sevgisi dillere destan. Villa’nın dış cephesi pembe boyalı, iç dekorasyonda da pembeler kullanmış, kıyafetlerinde de pembe her zaman var. Bu arada en sevdiği çiçek pembe gül. Kendisi aynı zamanda ciddi bir porselen koleksiyoneri. Dünyanın değilse de, Fransa’nın en büyük porselen koleksiyonlarından biri kendisinin. Yemek odasındaki tüm porselenler Paris yakınlarındaki Kraliyet Sevres Manufactory’den gelmiş. Porselen oda olarak geçen kısımda sergilenen porselenler ise Vincennes Manufactory’ye ait. Son derece nadir görülen ve Béatrice’nin babasına ait olan “üç çağın vazoları” ise tam anlamıyla hayranlık verici.

Villa

Beatrice’in koleksiyonerliği ve sanat sevgisinden bahsetmiştim. Bu sevgi sadece sanatı desteklemekle kalmıyor, evin dekorasyonuna da tamamen yansıyor. Evin dekorasyonu yapılırken, dünyanın dört bir köşesinden toplanan antika eşyalar, Roma sütunları, eski kapılar vs. trenlere yüklenip Fransa’ya getiriliyor. Beatrice trendeki eşyalar arasından beğendiklerini seçiyor, beğenmedikleri ise başka alıcılara gönderilmek üzere yola çıkıyor.

Bu nedenle villa baştan aşağıya bir ihtişam tablosu.

Louis XVI dönemi mobilyalar, paha biçilemez tablolar ve heykeller, ünlü bir porselen koleksiyonu, goblen salonu, Fragonard salonu… O dönemde ne salonlar bitiyor, ne yatak odaları. Ve sevgili hayvan yoldaşlarına adanmış (onlarca köpeği ve bir de maymunu var) gerçeküstü maymun odası. Barones Beatrice’in biraz tuhaf olduğunu söylemiş miydim?

Villa her ne kadar muhteşem olsa da, beni asıl cezbeden kısım bahçelerdi. Bu nedenle içerideki turu kısa tutup, asıl zamanı bahçeye harcadım. Şimdi gelelim bahçelere…

9 bahçe, yüzlerce farklı bitki

Béatrice 9 tematik bahçe inşa ettirmiş, Fransız, İspanyol, Florentine, Taş, Japon, Egzotik, Gül ve Provençal.

Fransız Bahçesi; ana bahçe. Şelaleler ve göletlerle süslenmiş. İçindeki Aşk Tapınağı ile birlikte gemi güvertesi şeklinde tasarlanmış. Beatrice geçmişte yaptığı unutulmaz bir yolculuğun anısına Villa’ya “Ile de France” ismini vermiş ve buraya bakıp gemide olmayı hayal edebiliyormuş. Bahçede yüz yıllık zeytin ağaçları, servi çitleri ve Halep çamı gibi ağaçlar yer alıyor. Masalsı hissi artırmak için, büyük bir gölde fıskiyeler her 20 dakikada bir klasik müzikle birlikte akıyor. Biz gittiğimizde Mozart çalıyordu, turistler için bu kısım oldukça eğlenceli.

İspanyol Bahçesi’ne ulaşmak için bitkilerle dolu dar bir kanaldan geçerek üstü kapalı bir verandaya geliyorsunuz. Hardal renkli duvarları ve kemerleri oryantal bir ortam yaratıyor. Yaz aylarında datura, arum nilüferleri ve hanımeli misler gibi kokuyor. Havuzların etrafında Mısır’dan papirüs ve yaygın olarak “İsviçre-peynir bitkisi” olarak adlandırılan Monstera deliciosa’nın büyük delikli yaprakları yetişiyor.

Florentine bahçesi, Béatrice’nin diktiği büyük İtalyan bahçesinin tek kalıntısı. Büyük bir at nalı merdiveni, nişinde neoklasik bir mermer meleği barındırıyor. Bu bahçede filodendronlar ve su sümbülleri büyüyor.

Taş Bahçe, bir kafur defnesi ve bir California defne ağacının gölgelediği dini binalardan gelen kabartmalara ve garnitürlere sahip. Bu bahçeyi ziyaret etmek için en iyi zaman, açelyaları, Japon kamelyaları, orman gülleri, fuşyaları ve sıradışı solandraları görmek için Şubat-Nisan arası.

Japon Bahçesi “Cho-Seki-Tei” olarak biliniyor ve “sakin bir şekilde dalgaların keyifli sesini alacakaranlıkta dinleyebileceğiniz bir bahçe” anlamına geliyor. Profesör Shigeo Fukuhara tarafından tasarlanan ve yaratılan bu bahçe, bin yıllık Japon geleneğini yansıtan geleneksel ahşap köşk, köprü, fenerler ve havzalara sahip.

Egzotik Bahçe, eskiden Meksika Bahçesi olarak adlandırılıyormuş. 1985’teki ağır donlar sırasında neredeyse yok olmuş. Burası tam anlamıyla agave ve kaktüs krallığı. Eğer benim gibi kaktüs delisiyseniz burada aklınızı kaybedebilirsiniz. Baştan uyarayım, koparmak yasak.

Gül Bahçesi, Barones’in muhtemelen en sevdiği bölümdü. Burada yüzlerce gül çeşidi var, hatta biri Barones adını taşıyor. Bahçenin bu bölümünü ziyaret etmek için yılın en iyi zamanı, çiçeklerin tam çiçeklenme ve en kokulu olduğu Mayıs-Temmuz arası.

Provençal Bahçe lavanta, zeytin ve çam ağaçları içeren bir alan. Burasının açıkçası pek bir özelliği yok. Fotoğrafını çekme gereği bile duymamışız.

Çok gezdik, yorulduk, ne yemeli, ne içmeli?

Bu akıl almaz zenginlik, ağaç, bitki, börtü böcek sizi yoracak. Saat 16.00 gibi gezintinizi bitirip, Tea Room’a geçin. Hafif bir öğle yemeği (biz yazın gittik ve salatalar oldukça lezzetli görünüyordu ama 17.00’de servis kapanıyor) ya da hamur işi ile birlikte güzel bir ikindi çayı ile kendinize gelin. 12 €’a bir çay ve hamur işi alabilirsiniz.

Günün sonunda Villa Ephrussi Rothschild, estetik zevk ve zenginliğin son derece başarılı bir birleşimi. Ben paranın saadet getirmediği klasik bir romantik hikaye ile karşılaşacağımı düşünmüştüm. Ama 19.yüzyılda üstelik yalnız olmasına rağmen kendine ve gelecek nesillere muhteşem bir miras bırakan, güçlü ve vizyoner bir kadının hikayesine tanıklık ettim.

İçimizdeki Beatrice’lere…

Ulaşım için pratik bilgiler
  • Otomobil ile: En kolay yolu, Cap Ferrat ana yoldan aşağı gidin ve Villa için tabelaları izleyin. Trafiğe bağlı olarak Monako veya Nice’den arabayla yaklaşık 20 dakika uzaklıkta.
  • Trenle: Beaulieu sur Mer istasyonunda inin. Cap Ferrat sahilini takip edin ve plaja doğru yürüyün. Yaklaşık 30 dakikalık yürüme mesafesinde ama ancak Beaulieu’deki Baie des Fourmis’in manzaraları görmeye değer.
  • Otobüsle: Nice’ten 81 no’lu otobüse binin ve Cap Ferrat’a geldiğinizde “Office du Tourisme” durağında inin. Villa yaklaşık 5 dakikalık yürüme mesafesinde.

 

İlginizi çekebilir: Mavi ve eflatunun buluştuğu büyülü yer: Villefranche-sur-Mer

Didem Tekin: 1985 Hatay doğumluyum. Anadolu Üniversitesi Reklamcılık ve Halkla İlişkiler bölümünden mezunum. Türkiye’nin büyük global reklam ajanslarında yaklaşık 11 sene kadar müşteri ilişkileri departmanında farklı pozisyonlarda çalıştım. 2017 yılında, klasik anlamda reklamcılığı bırakmaya karar vererek, sene sonunda About Us isimli organizasyonu kurdum. Reklam geçmişimi kullanarak markalarla yetenekli insanları buluşturduğum ve iletişim çözümleri sunduğum bir iş yapıyorum. Yeme, içme ve seyahat kendimi bildim bileli en büyük tutkum. Seyahatlerimi planlarken, sıradan tavsiyeleri okuyup, farklı bir yolculuk yaratmaya çalışmayı hiçbir zaman sevmedim. Bu yüzden buradayım, gezdiğim yerlerin birilerine farklı bir bakış açısı sunmasını sağlamak istedim. Onlyforeaters isminde, yeme içmeye dair deneyimlerimi paylaştığım, mütevazı bir Instagram hesabım var. Yurt dışı seyahatlerimi planlarken “nereye gitsem?” yerine önce “ne yesem?”i düşünürüm. Bu yüzden daha çok yiyebilmek için spor yapıyorum.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale