Vazopressin: Sadakat hormonu

İnsan doğasının tek eşliliğe mi yoksa çok eşliliğe mi yatkın olduğu sorusu her zaman tartışılan bir konu olmuştur. Çünkü hepimizin inanmak istediği şey “aşkın sadakat gerektirdiği”. Aşkın sadakat gerektirdiğini o kadar kanıksarız ki, birbirimize verdiğimiz bu sözü güzel bir törenle kurumsallaştırırız. Bu sözün tutulamaması ise bir hikayeyi sonlandırmak için genelde yeterli olur.

Peki, sadakat kavramı sandığımız kadar evrensel midir?

Aslında, hayır. Antropologların araştırmalarına göre, bazı Afrika toplumlarında kadınlar hamile kaldıktan sonra farklı erkeklerle ilişkiye girebilmekte ve hamilelik boyunca ilişkiye girilen erkekler, doğacak olan çocuğun babaları olarak kabul edilmektedir. Böylece baba sayısı fazla olan çocuklar, daha yüksek hayat standartlarına sahip olabilmektedir.

Çok eşliliğin doğal olarak karşılandığı anarşist toplumlarda bazı çiftlerin kendi doğal akışlarında, tek eşli olarak yaşamaya karar verme durumları azımsanamayacak kadar fazladır.

Anarşist toplumlara baktığımızda ise, çiftler birlikte yaşamaya karar vermiş olsalar dahi hem erkek hem de kadın, farklı insanlarla birliktelik kurabilmektedir. Çünkü bu toplum anlayışında eşler bir “mülkiyet” anlayışına tabi tutulmaz. Çok eşliliğin doğal olarak karşılandığı anarşist toplumlarda bazı çiftlerin kendi doğal akışlarında, tek eşli olarak yaşamaya karar verme durumları azımsanamayacak kadar fazladır.

Günümüz modern toplumlarında ise sadakat sözünün bozulması evlilik ve ilişkilerde yıkıcı bir rol oynamakta ve tüm ortaklıkları sonlandırmaktadır.

Peki, sadakat toplumsal mıdır, genetik mi?

Bir başka deyişle, farklı kültür ve coğrafi bölgelerde bambaşka anlamlar yüklenen sadakat kavramı toplumsal tanımdan mı ibarettir, yoksa bizi çok ya da tek eşliliğe daha yatkın kılan biyolojik bir temele mi dayanmaktadır?

Erkeklerin kadınlara oranla daha fazla aldattığı söylemleri bu durumun bir tesadüf olup olmadı sorusunu akıllara getirmektedir. Konuya netlik kazandırmak isteyen Nörobilim uzmanları, uzun zamandır fareler üzerinde yürüttükleri deneyler neticesinde bir sadakat geni buldu. AVPR1A ismi verilen bu gen 20. kromozomda bulunmakta ve vazopressin salgılamaktadır. 334 değişik formu bulunan bu genin salgıladığı vazopressin hormonu yüksek olduğunda memelilerin tek eşli olmaya daha yatkın oldukları gözlemlenmektedir. Hatta hayvan deneyleri gösteriyor ki çok eşli bir memelinin, vazopressin hormon seviyesi yükseltildiğinde tek eşliliğe geçişi sağlanabilmektedir.

Günümüz modern toplumlarında ise sadakat sözünün bozulması evlilik ve ilişkilerde yıkıcı bir rol oynamakta ve tüm ortaklıkları sonlandırmaktadır.

Bu durum insan beyni için de geçerli midir?

Hiç evlenmemiş veya evliliğinde sadakat problemleri yaşayan ve uzun süredir tek eşli olan erkeklerin beyin incelemeleri karşılaştırıldığında, bu erkekler arasındaki AVPR1A gen yapısının ve vazopressin hormon seviyesinin farklılıklar taşıdığı gözlemlenmiştir. Sadakat problemi yaşayan veya hiç evlenmemiş erkeklerde vazopressin hormon seviyesinin düşük olduğu görülürken, tek eşli olmayı seçen ve bu konuda herhangi bir problem yaşamayan erkeklerin vazopressin hormonlarının ise yüksek olduğu görülmüştür.

Yani her şey yüzyıllardır DNA’larımıza kazınmış olan ve bizim kontrolümüz altında olmayan genlerimizden mi ileri geliyor? O halde yaptığımız seçimlerin bir önemi yok mu? 

Tabi ki var. Bu deneylerin bize asıl gösterdiği, biyolojik açıdan nasıl farklılıklarımızın olabileceğidir.  Aslında bizim “bilmediğimiz” ama bir o kadar da “bize ait” bir mekanizma tarafından nasıl bu denli yönetildiğimiz ise kendimiz hakkında ne kadar az şey bildiğimizin bir kanıtıdır.

İlginizi çekebilir: Açık ilişkiler ve yaşayanlardan tavsiyeler

Yazarın diğer yazıları için tıklayın.

Psikolog & Nörobilim Uzmanı Güliz Altınbaşak Psikolog & Nörobilim Uzmanı
Bahçeşehir Üniversitesi Psikoloji Bölümünden tam burslu olarak mezun oldu. Şu anda Dialectical Behavior Therapy (DBT) Turkey Danışmanlık Merkezi’nde Program Koordinatörü ve The Life-Co Wellbeing ... Devam