Tekrar başladığın yer, eskiye mi ait yoksa senin yarattığın yeni dünyanın taşı mı?

Yorulduk, yorulduğumuzu dillendirmeden yorulduk. Gönüller, zihinler, bedenler paramparça. 
Doğru bir cevap, doğru bir adım için kerteriz alacağımız vicdanımız delik deşik. Hani onunda şimdiye kadar nerede nasıl kullanıldığı veya nasıl okunduğundan şüpheler duyduk. Tutunacak bir dalı bırak, zerre kalmadı yaşama dair.
Aşık olsan, büyük başarılara imza atsan, çok paran olsa, çok sağlıklı olsan… Sanki hepsi bir köşede, atıl, donuk sahte gerçeklikler.
Çünkü hepsinin bir başkasına, bir başkalarına, kendimiz dışındakilerine olan bağlantılarında kalakaldık.
Hırsız bir tavşan gibi, kendimizden bile saklı hırsızlığımız yanan kocaman bir flaş ile görünür oldu kendimize.
Şaşkınlık; “Benim burada bu halde ne işim var?”
Bir sahte hurdalıkta, altın sandığımız teneke tellerin içinde her şey rengini bir paslı görüntüye, çiğ tıngırtılara bırakıverdi. 
Kaldık. 
Öylece kaldık.
Hiçbir ateş bizi sonuna kadar götürecek güçte değilmiş. 
Yakıtımızın ne kadar kısıtlı olduğunu gördük. Köşeyi dönmeden bitecek olan, kendini sürekli yenilemeyen yaşam yakıtımızla tanıştık. 
Vazgeçemedik de, gidemedik de. 
Öfke bile sahipsiz kaldı…
Biz de öylece kaldık.
Bağırsaklarımız düğümlendi, midemiz köpürdü, gözlerimizin feri söndü, kalbimizin atışı bir duaya kaldı. 
Hepimiz öldük. Hepimiz arafta asılı kaldık.
Aslında hepimiz boyumuzun ölçüsünü aldık.
Her şeyi yeniden yaratmak isteyen hallerin elindeki sermayesi ile baş başa kaldık. 
Üretmeyi öğrenmemiz gereken zamanın başlangıcında…
Topraktan bir şeyler, sanat ile yapıtlar da elbet ama en çok; kendimizden, kendimizi üretmeyi öğrenmemiz gereken zamanın kapısında…
Umudu üreten, çözümü üreten, huzuru üreten, güveni üreten kapının eşiğinde…

Kendi kendinden doğuran, kendinden yaratan, kendinden dönüşüp evrilen…
Dişil enerjinin kaynağından. 

Alıştırmalarımız hep dışarıdan oldu, bir ürün yarattık, bir bakış yarattık, bir eser yarattık, yaratıcılığı, üretkenliği denedik dünya marketinden. Şimdi üstadlar, kendinden yaratma zamanı geldi. 
Elinde neler var?
Kendine yaptığın yatırım ne imiş?
Sandığında neler biriktirmişsin, gerçekliğe dair?
Altın diye sakladıkların, hala altın mı?
Yoksa dönüştü mü tenekeye?

Tekrar başladığın yer, eskiye mi ait yoksa senin yarattığın yeni dünyanın taşı mı?

Her şey değişti. Hiçbirimiz aynı insanlar değiliz. Hiçbir ağaç, hiçbir canlı aynı değil. Hepimiz bir gecede değiştik.
Şimdi, değişenleri izlediğimiz, şoktan oluşan buzlarımız erirken yavaş yavaş görmeye başladığımız, acı ile, gerçekle yüzleşmeye başladığımız yerdeyiz. 
Öncesi derseniz, öncesi bir varsayımdı. 
Gelip geçenlere alışmış, hızla tüketen dünyanın aksine, yavaş yavaş iyileşen ve zamanı kendine kullananın gerçeği ile yüzleşiyoruz. 
Geçmiyor, bir anda tükenmiyor. Süreci izliyoruz ama bitsin de gidelim istiyoruz, hep yaptığımız gibi. Bitmiyor, başka bir şeye evriliyor ama üzeri örtülmüyor. Katman katman, an’ı yaşıyoruz. Katman katman kaçmak isteyen hallerimizi, yok saymaya çalışan, alışkanlıklarına bağımlı hallerimizi yaşıyoruz. 
Elimizi koyduğumuz yerden tekrar yapışıyoruz. 
Görmeden, öğrenmeden bitmeyecek. 
Bizi bağladı, büyük şifacı bizi bir halin önüne bağladı. Anlayanın çözülüyor ipleri, anlayan yaşama dönüyor. Artık o hangi yaşamsa…

İlginizi çekebilir: Yaşam üzerine: Kimseye kalmayan dünyada, kendine kalabilecek misin?

Esra Uyman
Lise yıllarında başlayan kişisel gelişim, ruhsal gelişim ve metafizik konularına duyduğu yoğun merak onu yurt içi ve yurt dışında birçok özel eğitim çalışmalarına katılmaya ... Devam