X

Tayland’ın Hindistan cevizi adası Koh Samui’de görmeniz gereken yerler

Bu soğuk Şubat sabahında sizi sımsıcak bir yere götürmek istiyorum. Hindistan cevizi adası olarak da tabir edilen, Tayland’ın bence en egzotik adası Koh Samui’ye. Aslına bakarsanız şu an kendimi de bu egzotik adaya ışınlasam ne tatlı olur ama malum euro ve doların hali ortada… Neyse buna çok fazla girip hevesinizi kaçırmayacağım. “Her zaman güzel bir tatil yapmak için zaman ve imkan yaratılmalı” diyenlerdenim çünkü ben.

Bu soğuk Şubat sabahında sizi sımsıcak bir yere götürmek istiyorum. Hindistan cevizi adası olarak da tabir edilen, Tayland’ın bence en egzotik adası Koh Samui’ye.

Tam da muson zamanı bu adaya yolum düştü aslında benim. Meşhur, bayram tatillerini birleştirme huyumuz kurusun, Güney Amerika mı Uzak Doğu mu derken kendimizi Kuala Lumpur’da bulduk önce. Oradan destinasyonumuzu Langkawi – Surat Thani – Koh Tao – Koh Samui ve Bangkok olarak belirledik. Her birinden ayrı ayrı keyif alsam da, gözlerimi kapatıp düşündüğümde en çok iç geçirdiğim yer Koh Samui oldu. Koh Samui’nin insanı kendine çeken farklı ve mistik bir havası kaldı çünkü bende…

Tam da muson zamanı bu adaya yolum düştü aslında benim.

Adaya ayak bastığınız ilk an saçlarınızda farklı bir rüzgar dolaşarak sizi kendine çekiyor. Abartmıyorum tam da böyle oldu bende. Malezya’nın karışıklığından mıdır tam olarak bilmiyorum fakat Malezya sonrası Tayland ilaç hatta bal kaymak gibi geldi bana. 2 günümüzü geçirdiğimiz Langkawi adasından kalkan uçağımız önce Surat Thani adasına indi ve buradan feribota bindiğimizde yaklaşık 4 saatlik yolculuğumuz sonunda Tayland Körfezi’nin en güzel yerine konmuş olan Koh Samui adasına ulaştık. Tamam Türkiye’de de çok ama çok güzel adalar, kıyılar var zaten; deniz tatilinde Ege, Akdeniz sahillerinin üstüne tanımam fakat dedim ya masalsı bir yer burası. Bu yüzden belki de balayı için bu kadar fazla tercih ediliyor olması Samui’nin. Adayı biraz hayalinizde canlandırmanız için size Leonardo Di Caprio’nun Kumsal filmini hatırlatabilirim.

Biz adaya deniz yoluyla geldik fakat eğer havayoluyla gelmeyi tercih ederseniz Kuala Lumpur ya da Bangkok aktarmalı Koh Samui havaalanına inebilirsiniz. Bu hava alanının dünyanın en otantik ve egzotik hava alanı olduğunu söyleyenler oldukça fazla. Fakat deniz ulaşımı da oldukça keyifli. Tek zor yanı uçak iniş biniş saatlerinizi feribotlara göre ayarlama zorluğu. Yine de hiç sıkıntı yapmayın uçakla ilgili herhangi bir rötar yaşadığınızda oldukça fazla yardımcı oluyorlar ve otobüsleri bekletiyorlar siz binene kadar. Hatta internetten feribot biletinizi alırken, size uçağınızın iniş saatlerini sordukları bir alan var, orayı dolduruyorsunuz ve eğer aktarma için yeterli zamanınız yoksa site, size en baştan o bileti satmıyor. Ne muhteşem bir uygulama değil mi? İki aktarma arası maksimum limiti 50 dk olarak belirlemiş sistem. Arada 1 saat varsa eğer o bileti satmıyorlar, fakat sistem manuel, eğer yetişebileceğinizi düşünüyorsanız yanlış bilgi verebilirsiniz ama siz yine de vermeyin derim.

Adada dolu dolu 3 gün geçirdik. Bu 3 gün için arabamız hep altımızdaydı. Gitmeden önce bisikletle tüm adayı dolaşırsınız yazılarını okumuştum fakat o işler pek öyle olmuyor, iyi ki de araba kiralamışız diyoruz. Bu arada oldukça uygun fiyatlı arabalar var, çok lükse kaçmak istemiyorsanız. Trafik sağdan aktığı için direksiyon konusunda biraz sıkıntı yaşamanız muhtemel ilk başta, fakat alışmanız 1 saat. Türkiye’ye döndüğümüzde hiç soldan akan trafik görmemiş gibiydik hatta, o derece alışmışız. 

Konaklama

Kaldığımız yerlerden biraz bahsetmek istiyorum size, hatta uzun uzun anlatasım var çünkü; yazarken bile içimi müthiş bir mutluluk kaplıyor. Son birkaç senedir zaten aşırı huzurlu, sessiz, sakin yerlere çok büyük bir ilgim vardı. Koh Samui’de kaldığımız yerler de üzerine cuk oturdu diyebilirim.

İlk kaldığımız otelin adı Charming Fox Samui’ydi. Çok zor şartlarda bu oteli bulmamıza rağmen (çok alakasız bir tepede, otelin olamayacağını düşündüğümüz bir yerde karşımıza çıktı kendisi) çıkmak istemedik buradan. Kiraladığımız aracı bile ilk başta iade mi etsek diye düşünmedik değil. Kahvaltı, odalar, havuzu, çalışanları, mimarisi neresini anlatsam bilemedim, en iyisi aşağıdaki fotoğraflara bir göz atın siz.

İlk kaldığımız otelin adı Charming Fox Samui’ydi.

Diğer otelimiz ise aylarca ne araştırmalar yaparak bulduğumuz Bandara Resort Samui. Ne yalan söyleyeyim burası da enfesti be dostlar. Biraz şımarıklık yapalım dedik ve upgrade bir oda seçtik, havuzumuz içinde olsun, her şeyiyle bize ait olsun dedik. Değdi de… Hem insan kendini bazen şımartmalı bence, yaşadığımız onca stresi düşünürsek İstanbul’da. Tatil ve seyahat için yaşayanlardanım ben de. Neyse..

Küçük detaylarda tatiliniz farklılaşıyor.

Otel bildiğiniz Antalya’daki 5 yıldızlı tatil köyü konseptinde aslında. Ne farkı var derseniz dediğim gibi adanın mistik havası otellere de ayrı bir dokunuş katmış. Küçük detaylarda tatiliniz farklılaşıyor. Onlarca çeşit egzotik meyveler kahvaltınızı renklendiriyor, diğer tarafta müthiş doğanın içerisinde Thai Box eğitmeni size enerji veriyor, günün diğer kısmında da kendinizi bırakıyorsunuz palmiyelerin altına, Hindistan cevizi suyunuzu yudumlamaya başlıyorsunuz. Gitmiş kadar oldum bak yine, yaşıyorum resmen o anı her anlatışımda. 

Chaweng ve Lamai’ye göre daha lüks otellere sahip bu bölge genelde balayı için tercih ediliyor.

Her iki otel de adanın kuzeyi olan Bophut bölgesinde yer alıyor. Gitmeden oldukça fazla araştırdım, adanın hem en merkezi hem de denizinin en iyi olduğu yer konusunda. Chaweng ve Lamai’ye göre daha lüks otellere sahip bu bölge genelde balayı için tercih edilse de bence her açıdan daha kaliteli. Naçizane ada tavsiyelerim ise aşağıda!

Wat Phra Yai

Adanın en bilinen yeri olan Budist tapınağı. Tam tamına 15 metre yüksekliğinde olan bu Büyük Buddha heykeli 1972 yılında inşa edilmiş ve meditasyon yapan bir Buda resmedilmiş.

Giydiğim miniminnacık şortum yüzünden tabii ki de görevliler merdivenlerden yukarı çıkmama izin vermediler. Malezya’da gördüğüm onca Buda’dan sonra çok da ısrar etmedim doğrusu. Heykelin üzerinde bulunan iki yılan ise, Buda’nın kendisini yoldan çıkartmaya çalışan güçlerle mücadelesine yardım eden Nagaları temsil ediyormuş bu arada. Enteresan.

Plai Laem Tapınağı 

Adanın kuzeydoğusunda bulunan bu tapınağın üzerinde merhamet tanrıçasının 18 kollu heykeli bulunmakta. Gidip görülebilir. Biraz çizgi film gibi bir an yaşıyorsunuz bu tapınağa bakarken. Vaktiniz varsa görebilirsiniz fakat kesinlikle görmelisiniz de demiyorum.

Wat Khunaram

İşte en ilgimi çeken tapınak. Mumyalanmış gerçek bir keşişi, bağdaş kurmuş bir şekilde, bir camekan içinde sergilendiğini görebilirsiniz burada ve gerçekten inanılmaz bir deneyim.

Fisherman’s Village

Burası bizim de kaldığımız ve denize girdiğimiz yer olan Bophut Bölgesi’nde ve sahile oldukça yakın. Kısa bir yürüyüş ve yemek yemek için en doğru adres. Birbirinden farkı mutfakların olduğu restoranlara ev sahipliği yapıyor ve gerçekten kafanız karışıyor nerede, ne denesek diye. Adada seyahatimiz süresince çok farklı mutfakları tercih ettiğimiz için, değişiklik olsun diyerek, İtalyan güzel bir hanımefendinin açmış olduğu ekstra şirin bir İtalyan restoranında müthiş deniz mahsullü pizza ve makarnalar denedik. Kesinlikle tavsiye ederim.

Samui Hayvanat Bahçeleri  

Samui Hayvanat Bahçeleri’ni yazmayacağım, çünkü gerçekten çok üzülüyorum para uğruna hayvanların uyuşturulup görsel malzeme olarak sunulmasına. Çekilmeyin arkadaşım o kaplanla, fille fotoğraf ne olacak. Sanki hayatınız boyunca kaplanlarla iç içe yaşadınız. Yapmayın, etmeyin.

Ben çektirmedim mi evet çektirdim ama tamamen çiftlik ortamında doğal yaşayan fillere birkaç muz verdim, o sırada da hatıra fotoğrafı çekildim ama hiçbir maddi amacı yoktu fil sahiplerinin bu fotoğraflar çekilirken. 

Koh Samui’nin insanı kendine çeken farklı ve mistik bir havası var…
Na Muang Şelalesi 

Ben gitmedim fakat gidenlerin mutlaka gitmeniz gereken yerlerden biri olarak anlata anlata bitiremediği yerlerden biri, gidin bana da fotoğraf yollayın.

Chaweng Beach

Koh Samui’ye gitmeden önce en fazla duyduğum plaj burasıydı, fakat biraz araştırdığımda Bophut’u tercih ettim ve iyi ki de etmişim. Evet adanın merkezi burada, her şey Chaweng’de, fakat çok kalabalık olduğu için plajın tadını çok çıkaramıyorsunuz. Biz 1-2 saat güneşlendik, hızlıca denize girip çıktık. Deniz de çok temiz değildi doğrusu. Buraya akşam yemeği için tekrar geldik çünkü geceleri gerçekten çok hareketli ve ışıl ışıl. 

Lamai Beach 

Adanın batısında bulunan Lamai en az Chaweng kadar popüler adada. Bungalov tarzı otelleri burda tercih edebilirsiniz. Gece hayatı olarak da en az Chaweng kadar hareketli olduğuna dair bolca yazı okudum dostlar. Malum biz balayımsı bir tatil yaptığımız için dımtıs bizi çekmedi ama siz gençsiniz eğlenin. 

Son olarak belki duymuşsunuzdur; Tayland’da her yer masaj salonu dolu, abartmıyorum iki adımda bir masaj salonuna rastlamanız mümkün. Bu salonların iyileri olduğu gibi kötüleri de tabii ki mevcut. Koh Samui yukarıda da bahsettiğim gibi biraz daha özel bir ada olduğu için masaj salonları da tasarım ve konsept olarak daha farklı. Kendimize güzellik yaparak hemen hemen her gün kendimizi masaj için profesyonel ellere teslim ettik, ne de olsa masajın anavatanındaydık. Konsept aynı gördüğünüz gibi, önünüz deniz içerisi çok şık.

Koh Samui, en iyi geçirdiğim tatiller listesinde şu an ilk 3 sıraya girdi efendim kendisi. Daha iyileri gelene kadar şimdilik hepinize kocaman sevgiler.

 

İlginizi çekebilir: Filipinler’in sakin ve huzurlu doğasında büyük bir macera sunan köşesi: Oslob

Merlin Türkyılmaz: 2010 yılında Kadir Has Üniversitesi Endüstri Mühendisliği programını burslu olarak bitirdim 2011 yılında stratejik pazarlama ağırlıklı MBA programını tamamladım. 2011’den bu yana çeşitli firmalarda kategori ve ürün yönetimi üzerine çalışmaktayım. Hobilerim arasında spor büyük yer kaplamakta. Yapmaktan hiç sıkılmadığım, en sevdiğim aktivite diyebilirim. Bunun haricinde yeni ülkeler keşfetmek için her an fırsat kollar şekilde yaşamaktayım. Mottom, “Gez, gör, hareket et, kendini mutlu eden şeylere yoğunlaş, paran mı var seyahate yatır”

Hayatın küçük tatlı sürprizlerini L’Occitane Almond Shower Oil ile yakalayın

Hayat, beklenmeyen güzelliklerle dolu bir dans gibi; eğer görmeyi, fark etmeyi bilirsek hayatın şaşırtıcı güzellikteki tatlı anlarını sık sık yakalayabiliriz. Bazen uzun zamandır görmediğimiz bir arkadaşımızla yolda karşılaştığımız, bazense tatlı bir yağmurun ardından çıkan gökkuşağını gördüğümüz o ‘an’da gizli olabilir mutluluk. Bu, beklenmedik ama her zaman iyi hissetmemizi sağlayan hoş sürprizler, hayatın şaşırtıcı güzellikteki anlarından yalnızca birkaçı olsa da tüm gün yüzümüzü güldürmeye yetebilir.



Yakalamak için istekli olursak hayatın monoton akışına biraz olsun ara vermemizi sağlayan ve yaşamın ne kadar büyüleyici olduğunu hatırlatan pek çok tatlı sürpriz bulabiliriz. Tıpkı L’Occitane Almond Shower Oil’in su ile buluştuğunda yağ kıvamından köpüğe dönüşen sürprizli formu gibi.

Sürprizlerle dolu keyif veren bir deneyim

Mutluluk veren, keyif dolu ve sürprizli anlar dediğimizde şüphesiz ki kendimize ayırdığımız zamanların önemi ve yeri çok büyük. Çünkü, günlük hayatın koşturması içerisinde kendimizi şımartabildiğimiz, bedenimizin ve zihnimizin ihtiyaçlarını karşılayabildiğimiz bu özel anlar, monotonluğun içinden bize göz kırpan küçük sürprizler gibi. Özellikle de kişisel bakım ritüellerini taçlandıran L’Occitane Almond Shower Oil ile sürprizlerin hiç sonu yok. Bu özel duş bakım yağı, suyla buluştuğu anda değişen formu ile bize sıradan görünen anları bile özel kılan küçük sürprizler sunuyor.

Almond Shower Oil’in içeriğindeki badem yağı, su ile birleştiğinde anında yoğun keyif verici bir köpüğe dönüşüyor, bize de tatlı küçük sürprizlerle dolu dokunuşların cildimizde bıraktığı o yumuşacık etkinin keyfini sürmek kalıyor. Tabii, o tatlı ve küçük sürprizler Badem Duş Yağı’nın yalnızca köpüren özel formülünde saklı değil, kokusu da bambaşka bir heyecan.

Kokuların duyuları harekete geçiren büyülü dünyası

Bazen sizin de bir kokunun esintisiyle geçmişe doğru kısa bir yolculuğa çıktığınızı hissettiğiniz oluyor mu? Kabul edelim, hayatın içindeki tatlı sürprizli anlarda kokuların da etkisi oldukça büyük. Belki çocukluğunuzdan keyifli bir anı hatırlatan nostaljik bir koku, belki gençliğinizde kullandığınız eski bir parfümün rüzgarla karışmış hali, belki de taze biçilmiş çimlerin havada dağılan dansı… Kokular da sürprizli anların başrol oyuncusu olabiliyor.



Tıpkı, Almond Shower Oil’in tatlı bademin mis kokusunu cildimizde bırakması gibi. Üstelik vegan içeriği ile tüm cilt tiplerine de uygun olan bu bakım yağı, duyuları harekete geçiren büyülü bir dünyanın da kapısını aralıyor. Hayatın bitmeyen telaş ve karmaşasında her şeyden biraz da olsa uzaklaşıp, o büyülü dünyaları keşfetmek hepimizin ihtiyacı değil mi? Daha fark edilmeyi bekleyen onca tatlı sürpriz varken…

Şaşırtıcı üçlü etki

Köpüren özel formül, büyülü dünyalara açılan mis badem kokusu, tabii bir de şaşırtıcı üçlü etki. L’Occitane Almond Shower Oil ile hayatın sürprizlerle dolu anlarını yakalamak çok kolay. Özel vegan formülü, cildi hem temizliyor hem nemlendiriyor hem de onarıyor. Bu üç etkiyi bir arada bulabilmek de en tatlı sürprizlerden biri.

Badem Duş Yağı, özel köpük yapısı ile cildi temizliyor, içeriğindeki omega 6 ve 9 bakımından zengin tatlı badem yağı ve üzüm çekirdeği yağı ile ilk kullanımda nemlendirme etkisi sağlıyor ve cildi besleyerek ışıl ışıl bir görünüme kavuşturuyor.

Elbette, hayatta daha yakalanmayı bekleyen pek çok şaşırtıcı tatlı an var. Bazıları, bir anda karşımıza çıksa da bazen de bu anları biz yaratabiliriz. Bakım rutinlerimize L’Occitane Almond Shower Oil’i eklemek, tanımadığımız birine iltifat etmek ya da sevdiğimiz birine uzun zamandır istediği bir şeyi satın almak, hayatımızda o tatlı sürprizleri artırmaya ve yaşamın keyfini doyasıya çıkarmaya yardımcı olabilir.

Hiç vakit kaybetmeden birinden başlamak istiyorsanız hemen tıklayıp sürprizlerle dolu L’Occitane Almond Shower Oil dünyasını keşfedebilirsiniz.

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale