Stres, bedenin ve sinir sisteminin bir tehdit algıladığında devreye giren doğal hayatta kalma cevabıdır. İçimizdeki kadim alarm zili…
Tehlike görünce beden hızla organize olur: Kalp atışı artar, kaslar gerilir, nefes daralır. “Hazır ol. Ya kaçacağız ya da savaşacağız” der. Bu mekanizma, gerçek tehlike olduğunda hayat kurtarıcıdır. Ama bugün stres birçoğumuza ağır geliyor.
Modern stresin tuzağı
Modern yaşamla birlikte tehditlerin türü değişti, fakat beden hâlâ taş devri biyolojisiyle çalışıyor.
Bugünün stres kaynakları artık koşan yırtıcılar değil; bitmeyen işler, performans baskısı, sosyal karşılaştırmalar, ilişkisel gerginlikler, ekonomik belirsizlikler, kendini sürekli kanıtlama çabası…
Gerçek bir tehlike yok ancak, sinir sistemi bunu ayırt edemiyor ve sürekli alarm hâlinde kalıyor.
Bu kronik alarm hâli; nefesi yüzeyselleştiriyor, sindirimi zorluyor, uykuyu bozuyor, hormon sistemini şaşırtıyor, kasları ve zihni yoruyor. Böyle olunca da stres koruyuculuktan çıkıp, bedeni ve ruhu eriten bir hayatta kalma moduna dönüşüyor. Aslında mesele stresin kendisi de değil; mesele sürekli stres moduna takılı kalan sinir sistemi ve modern tetikleyicilerin hiç durmaması.
Hemen bir örnekle konuyu biraz daha netleştirelim: Binlerce yıl önce kabileden dışlanmak neredeyse ölüm demekti. Çünkü tek başına hayatta kalmak zordu. Bugün ise sosyal dışlanma, eleştiri, ilgisizlik ya da beğenilmeme hâli çok sıklıkla yaşanan şeyler. Eskiden belki de çok çok az yaşanan, gerçekleştiğinde de ciddi bir tehlike yaratan bu durum; bugünün normali.
Ama işin gerçeği şu: Beden hala eski kodla çalışıyor: “Sevilmiyorsam, kabul görmüyorsam, güvende değilim.”
Yani birinin sizi görmemesi, dikkate almaması, eleştirmesi, bırakması sinir sistemi için hâlâ ciddi bir tehdit olarak algılanabiliyor.
Bu yüzden bu konuyu anlamak çok kritik.
Doğa, insanı, duygu ve bedensel sinyallerle yönlendiriyor. Modern çağda, zihin sürekli uyaran altındayken, beden arkada bir fısıltı gibi kalıyor. Oysa tehlikeyi doğru okuyabilmek için önce bedeni duyabilmek gerekiyor.
Günümüzde güven sinyallerinden de oldukça uzağız: Doğayla temas, gerçek sosyal yakınlık, şefkatli ilişkiler, yavaş nefesler, sakin hareketler…
Sistem bunları az aldıkça, tehdit modunda kalmak dışında bir seçeneği de kalmıyor.
Çok önemli bir gerçek de şu: Güven duygusu düşüncede değil, önce bedende yeniden inşa ediliyor.
Neden bazıları daha şanslı?
Eğer bir çocuk dünyaya geldiği ortamda, güven yerine daha çok tehlikede olduğu hissini deneyimlediyse, bedeni şu inançla yola çıkıyor: “Dünya güvenli bir yer değil.” Bu kod yetişkinliğine taşınıyor ve deneyimlerini hep bu filtreden okuyor. Böyle anlarda mantık tek başına yetmiyor ve sinir sisteminin yeniden öğrenmesi gerekiyor.
Çözüm: Bedeni ve zihni birlikte desteklemek
1. Bedeni güvende hissettirecek pratikler:
Nefes çalışmaları, bedensel farkındalıklar, vagus siniri aktivasyonları, yavaşlamak, duyguları hissetmeyi öğrenmek, doğru sınırlar koymak, güvenli ilişkiler inşa etmek, doğada vakit geçirmek…. Sinir sistemi güvenli alanlarda bulundukça, gerçek tehlike de daha net ayırt edilebilecektir.
Mini pratik: “Şu An Güvendesin”
- Dur: Elini kalbine koy ve fark et: “Evet, şu an tetiklendim.”
- Nefes al: 4 saniyede nefes al, 6 saniyede yavaşça ver. Vermeyi uzatmak, vagus sinirini aktive eder, yani “tehlike geçti” mesajını verir. Bunu 5–6 kez tekrarla. Her nefes verişte içinden “güvendeyim” de. (Nefes, bedenimizle en hızlı iletişime geçmenin yoludur.)
- Köklen: Ayağının altını hisset. Sırtının yaslandığı yeri fark et. Bedeninin ağırlığını, dünyanın taşımasına izin ver.
- Kendine söyle: “Evet, korkuyorum. Bu geçmişin yankısı. Şu an tehlike yok. Yalnız değilim. Bedenim, bana güvenmeyi öğreniyor.”
2. Bilinçaltını yeniden kodlamak:
- Eski düşünce kayıtlarını fark et
- Bugünün koşullarına uygun destekleyici inançlar yarat
- Yeni inançları tekrar ederek içselleştir
Kaygılandığında kendine nazikçe hatırlat: “Şuan taş devrinde değilim. Durum sandığım kadar vahim olmayabilir. Bir olasılık kapandıysa, diğerleri için yer açılır.”
Bugün seni strese sokan pek çok şey, taş devrinde yaşansaydı, haklısın gerçekten tehlike olabilirdi. Ama şimdi hem tehditler hem de çözümler bambaşka.
Yeni deneyimler ve öğretiler, sinir sisteminde yeni anlamlar üretir. Ve unutma: Her gün küçük bir adım.