X

Solist Ne Diyor?

Geçtiğimiz sezon Kadıköy Emek Sahnesi’nde Uyumsuz Tiyatro yapımı çok güzel bir oyun izledim ama yoğun tempodan dolayı metni hem uyarlayan hem yöneten İlknur Güneş ve tek kişilik oyunun kahramanı Gamze Bayraktaroğlu ile röportaj buluşmamız ancak aylar sonra gerçekleşti. Oyunun sürecini ve onların metne bakışlarını esprili bir atmosferde samimiyetle konuştuk, keyifli okumalar!

Solist’e sadece kadın oyuncusu olduğu için değil, meselesi ile de feminist bir oyun diyebilir miyiz?

İlknur Güneş: Tam olarak feminist bir oyun yaptım diyemem ama benim için aykırı bir oyun. Yazarı Jean Cocteau 1900’lerde yazıyor bu oyunu. Oyunun hikayesi de bir kadının duygusal açıdan bir erkekten ayrılmaya çalışması ve telefon konuşması etrafında şekilleniyor. Finalde de o telefonun kablosuyla kendisini boğuyor. Ancak sonrasında Almadovar aynı oyunu The Human Voice ismiyle kısa film yapıyor, Mubi’de de var, orada Almadovar kadının güçlenme çabasını ortaya koyuyor, beni de bu yorum etkiledi.

Kadının hayatını sonlandırdığı değil de hayatına devam etmekle ilgili bir yere gelmesi gerektiğini düşündüm ben de. Sadece bireysel olarak sorgulamakla ilgilendim, birinin birine bu kadar bağlı olması günümüzde bana ne düşündürüyor sorusu ile ilişkilendim. Çünkü yaşadığımız dünya ilişkiler ve birini sevme konusunda oldukça sertleşti bana kalırsa. Bu hikayedeki kadın ise günümüz dünyasının tam tersi. Biri ile ortak bir hayat sürdürebileceğine inanan ve terk edilmesine rağmen sevdiği şeyi kaybetmemek için elinden geleni yapan birini çok marjinal buluyorum. Hiçbirimiz bu duygularla hayata bakmadığımız için bu karakteri kıymetli de buluyorum sanırım. Tüm bunlardan dolayı da belki yüzde 60’ını Cocteau’dan etkilenerek kurguladığım bu oyun aykırı.

Bu oyunu seçmenizdeki sebepleri de sıraladınız sanki? Jean Cocteau’nun “La voix Humaine” u Türkçe’ye çevirme motivasyonunuz da böyle mi doğdu?

İ. G.: Bununla ilgili okumalar yaptığımda aynı Beckett oyunlarındaki gibi, bazen her şeyin gördüğümüz gibi olmadığını düşündüm. Bu metinin üç noktalarla dolu oluşu, kadının telefonda konuştuğu kişiyi duymadığımız ve görmediğimiz için sadece bir aşk meselesi üstünden okunabilmesi, daha çok kişinin iniş çıkışlarıyla kadının sesinin bir müziğe benzeyişi biçimsel olarak da, matematiksel olarak da benim çok hoşuma gitti. Bu müzik beni çok ilgilendirdi ve müzisyen arkadaşım Burak’a giderek, bu karakteri Gamze’nin oynamasını ve onun oynadığı oyun üstünden baterinin onu taklit etmesini rica ettim. Böylece bu oyunda benim hem bir oyuncum hem de bateristim olmuş oldu.

Oyunun isminin Solist olması da bununla ilişkili sanıyorum…

Gamze Bayraktaroğlu: Evet, ben solistim aslında oyunda, bateri de orkestra gibi ben hangi ritimde ve duyguda kendimi ifade ediyorsam, bateri de öyle çaldı. Tekstin solosunu atıyorum, bateri de yer yer sessizlikle, yer yer sesle eşlik ediyor bu sololara. Bir de hareket de bizim için enstrümandı. İlknur bedeni de üçüncü enstrüman olarak düşündü.

I.G.: Kesinlikle! Hareket, ritim ve sesin oluşumundan bir müzik çıkarttık biz bu oyunda. Bunun da romantik aşk dolu bir müzik olması üstünden bir problemim yok işin açıkçası ama bu müzik rock konserini daha çok anımsatıyor, çünkü başta da söylediğim gibi kadının güç kazanması ve karar vermesi ile ilgili noktaları taşıyor.

Oyuncu olarak siz ne kattınız oyunun çevirisine ve İlknur Güneş’le çalışmak nasıldı?

 G.B.: Sondan başlayayım. İlknur’la çalışmak oldukça konforluydu çünkü yönetmenlerin genelde bir kalıbı vardır ve o kalıbın içinden görünürlüğü belli olur. Ama İlknur‘la böyle bir kalıp yoktu ve onunla her şeyi tartışabiliyorduk. Bizim masa başı çalışmamız biraz uzun sürdü çünkü ben benim tam zıttım olan bu kadını gerçekten iyi anlamak istedim. Sonrasında da oyuncu olarak çürüdüğümü, yok olduğumu hissettiğim yerler oldu ama İlknur bu zamanda da beni çok destekledi. Çünkü bu rol, tek kişilik olduğu için değil, ama kadın karakteriyle benim açımdan en zor oyun oldu.

“Seni sevdiğim için sen varsın.” diyen bir kadından bahsediyoruz. Belki de onu kıskandım, çünkü ben hayatta bu kadar emek vermem, hemen git derim. (Gülüyor.)

İ.G.: Gördünüz mü artık bir şeyi sevmenin çok marjinal olduğu bir dönemdeyiz. Birine git demek olağan bir durum ama sevmekle ilişkimiz çok değiştiği için böyle bir sorgulamayı yapmak zor geliyor artık…

Bateri sesinin neyi sembolize ettiğini uzun uzun konuştuk, peki hem tekrarlayan köpek sesi hem de bateri ile atışmalar karaktere nasıl hizmet etti?

Bateri gelmeden önce, ezber kısmını yapıp artık eylemsel olarak sahnelemeye başladığımızda, oralarda eksik bir şeyler buluyordum. Ne zaman ki bateri kayıtları gelip oyuna entegre ettik ve acapelladan çıkıp o şeye dönüşme haline büründük, burada eksik tarafımı görmeye başladım çünkü İlknur’un anlattığı yol aslında o müziğin içinden geçiyor. Anlattığı yol o müzikle bütünleşti ve benim de oyuncu olarak bu oyunla bütünlenişimi sağladı. Hem İlknur’u hem metni hem de kadını da anlamama daha çok yardımcı oldu. İkna olamadığım yerlerde de durum beni içine çekip ikna etti ve tamamlandım böylece…

Peki yönetmen olarak sizin için Gamze Bayraktaroğlu ile çalışmak nasıldı?

Gamze hiçbir şeyi kişisel algılamayan biri, bu sebeple çalışmaktan çok keyif aldım. Ayrıca yönetmeni de çok dinleyen ve anlamaya çalışan biri olması da benim için çok konforlu oldu. Bu da yaratıcılığa katkı sağladı çünkü ruhsal anlamda. İletişimimiz kesinlikle sağlıklıydı kısacası.

Köpek havlaması neyi sembolize ediyor?

G.B.: Adam giderken köpeği de ona bırakmış, kadının onu hatırlamasına sebep oluyor ve de adamın sorumsuzluğunu gösteriyor.

Oyunun metninde 30’lu, 40’lı yaşlardaki kadınların sıkışıp kalmasından bahsediliyor, bu sadece o yaşlara ait mi sizce de, yoksa genel bir sıkışmadan bahsedebilir miyiz?

I.G.: Hayır, burada genel bir sıkışmışlıktan bahsedemeyiz çünkü 20’lerde o kadar sorgulamıyoruz, kadınların kendini sorgulaması biraz daha 30’lara denk geliyor. Ben öğrencilerimde de gözlemliyorum, 30’lu yaşlarında genel olarak umudu olmayan ve yalnız çok kadın var.

Bu arada bu oyun metnini sevme sebeplerimden biri olarak şunu da söylemek isterim. Günümüzde gaslighting, ghosting gibi problemli insan davranışlarını legalize eden bir takım terimler çıktı mesela. Bu kadının sadece telefonda konuşuyor olmasını, yaratılan psikolojiden kurtulma çabasını da günümüzle uyumlu buldum ve kadının tavrını da, konuşma bağını da buradan anlamlandırdım.

Oyundaki bu arada kalmışlık durumu Türkiye’deki kadınlarla da benzerlik taşıyor mu sizin gözünüzde? Yoksa tamamen evrensel bir bakışla mı ele aldınız?

Evet, evrensel bir durum, evrensel bir bakış var burada. Biz kadın üzerinden anlattık ama bu durumu, insana dair bir şey olduğu için bir erkek de olabilir elbette. Karakterin yaşadığı süreci belki ele alıp bakmak, cinsiyet olarak düşünmemek gerekir.

Bu sıkışmışlıkları ve dijital dünya içinde kendisine yabancılaşan, var olmaya çalışarak arayışta olan insana sizce neler yardımcı olabilir?

İ.G.: Bence, insanlar kendilerine ait olması gereken etik değerler yaratmıyor artık. Yemek, içmek, barınmak, sevişmek gibi çok temel dürtüler dışında etik değerler kavramını içselleştirmeyip kolay olanı tercih ediyorlar. Bebek insanlara doğru geri dönüşüm geçiriyoruz ya da bir anlamda ilk çağa doğru gidiyoruz. Yani etik değerler anlamında piramidin tepesine doğru gitmiyoruz. Bu tüketim çağında insanın yoğun tüketim çılgınlığıyla kısa süreli mutluluklar yaşayarak doyuma ulaşabileceğini düşünmüyorum.

Oyun genelde nasıl bulunuyor? Unutamadığınız bir seyirci geri dönüşü oldu mu?

G.B.: Açıkçası başlarda oyunun anlaşılıyor-anlaşılmıyor kısmına çok takıyordum. İkili ilişkilerimizde bile karşımızdakini anlayamadığımız durumlar olmuyor mu? Kişinin yaşantısını ya da hayatı anlamlandırması, ne aradığına, neyi aradığına da bağlı olmuyor mu? Bakış açısına göre değerlendiriliyor mu? Bu nedenlerle o kısmı düşünmeyi bıraktım. Anlayan ya da anlamayan demiyorum da kendinden bir şeyler bulabilen ya da bulamayan diyorum artık. Çünkü hikâye çok yoruma açık bir yerde duruyor.

Anlıyorlar mı anlamıyorlar mı noktasında kaldığımda git gide oyunun anlaşılıyor mu sorusundan ileriye gidememeye başladım. Önemli olanın oyunda anlatılan dünyanın, hayatın ya da kişilerin seyredende, kendi düşünsel yorumuyla bıraktığı etki olması gerektiğini anladım. Seyredenin hüngür hüngür ağladığına da şahit oldum mesela. Kimisi de kahkahadan kırılıyor. Yan yana insanlar izliyor yani birisi ağlarken diğeri gülüyor. Dediğim gibi seyircinin kendi bakış açısına göre ruh halini yakalayan bir oyun oldu diye düşünüyorum.

Birçok tiyatronun maddi yetersizlikler içinde kapatıldığı günümüzde Kadıköy Emek önemli ve mücadeleci bir değerimiz. Bağımsız tiyatroların neye ihtiyacı var, kısaca tanımlayabilir miyiz?

G.B.: Biz gerçekten elimizden geleni yapıyoruz. Günümüz şartlarında ve tüm zorluklara rağmen, çalışıyor, üretiyoruz. Geriye seyircinin de bizden elini, ayağını, gözünü, desteğini çekmemesi kalıyor.

Oyunun künyesi:

  • Uyarlayan: İLKNUR GÜNEŞ
  • Yöneten: İLKNUR GÜNEŞ
  • Oyuncu: GAMZE BAYRAKTAROĞLU
  • Müzik Tasarımı: BURAK TAŞDEMİR
  • Işık Tasarımı: AYŞE SEDEF AYTER
  • Dekor / Kostüm Tasarımı: EDA AĞAOĞLU
  • Hareket Tasarımı: İLKNUR GÜNEŞ
  • Reji Asistanları: GÖKÇE BAYRAKTAOĞLU, ZEYNEP CEYLAN, ÇAĞATAY GEREHAN, EMEL GİZEM SELVİ, ZEHRA ŞAHİN
  • Fotoğraf: BATUHAN PEHLİVAN, AYDENİZ ÇAMDİBİ
  • Mix-Mastering: ALİHAN SEZER SELÇUK
  • Movement Coach: UTKU DEMİRKAYA
  • Afiş Tasarımı: SİDAR İNAN ERÇELİK, MALHUN TOSUN
  • Yapım: DEĞİRMEN, UYUMSUZ TİYATRO
  • Sponsorlar: Kadıköy Emek Tiyatrosu, Bonjour Madame

İlginizi çekebilir: Türkiye sahnesinde yeni bir alan: Khora ne anlatıyor?

Günsu Özkarar: 1987 Ankara doğumluyum. 2008 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Viyola Ana Sanat Dalı’ndan mezun oldum. Ardından İsviçre’de Hocshule der Künste Bern’de yüksek lisansımı tamamladım. Yüksek lisansım sırasında Orchester der HKB, Schweizer Jugend Sinfonie Orchestra, The Women Orchestra of Switzerland’da çalarak, Christopher Warren­Green, Bruno Weil, Daniel Klajner, Jos van Immerseel, Kai Baumann gibi orkestra şefleriyle Avrupa’nın farklı şehirlerinde konserler verme deneyimi edindim. Tatjana Masurenko, Michael Kugel, Ruşen Güneş, Çetin Aydar, Danel Quartet, Marco Misciagna, Michel Michalakakos, Apple Hill Quartet, Siegfried Führlinger gibi hocaların ustalık sınıflarına katıldım. The World Youth Orchestra, The World Orchestra, Greek Turkish Youth Orchestra, Bilkent Youth Symphony Orchestra, Bilkent Youth Virtuosos, Jungenc Philharmonic Orchestra, AIMA Festival Orkestrası gibi ensemble/ orkestralarda ve Young Euro Classic, Schloss/Beuggen International Music Fest, Schlern International Music Fest, Bayreuth Youth Talented Artists ́s Music Fest, The Turco-British Association Bach Günleri, Datça Uluslararası Müzik Akademisi, T.R.N.C. Malta Dostluk Günleri, Klasik Keyifler Oda Müziği Festivali, Uluslararası Istanbul Müzik Festivali, Uluslararası D - Marin Klasik Müzik Festivali, AIMA Ayvalık Müzik Festivali ve Cervo International Music Fest gibi etkinlik ve festival konserlerinde yer aldım. İstanbul’a taşındıktan sonra CRR, AIMA Orkestrası, Orkestra Sion’da çalıştım. Ayrıca İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Doçent Beste Tıknaz Modiri ile Sanatta Yeterlilik çalışmalarımı tamamlayarak, Okan Üniversitesi’nde öğretim görevliliğine başladım. Bitirme tezim “Tarihsel Süreçte Gelişen Viyola Ekolleri” kitap olarak yayınlandı. Trio Pax, Trio Tını gruplarının yanı sıra Okan Üniversitesi Orkestrası’nda üç yıl öğretim görevlisi olarak çalıştım. Psikoloji ve edebiyat her zaman ilgi alanım oldu. Çeşitli yaratıcı yazarlık kursları ile birlikte psikanaliz de gördüm ve bu sürecin ardından farklı dergilerde yazılarım yayınladı. Şimdi Milliyet Sanat, SanatAtak dergilerinde düzenli yazmaktayım ve Mayıs'ta İkinci Adam Yayınları’ndan çıkacak Küflü Virgül isimli ilk öykü kitabımı beklemekteyim.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale