X

Slow-carb (yavaş karbonhidrat) diyeti

Slow-carb (yavaş karbonhidrat) diyeti

Bugün Tim Ferris’in geliştirdiği alternatif bir diyet yaklaşımından bahsedeceğim. Ama ondan önce Tim Ferris’ten biraz bahsetmeliyim galiba.

Tim Ferris, 1977 doğumlu genç bir Amerikalı yazar, girişimci, konuşmacı ve yatırımcı. İsminin önünde diyetisyen, beslenme uzmanı, fitness antrenörü gibi profesyonel unvanların hiçbiri yok; bununla birlikte Slow-Carb diyetini anlattığı 4-Hour-Body kitabı New York Times Bestseller listesinde 1 numara oldu. Her gün bir yenisi geliştirilen diyet trendlerini, vaatlerini ve etkilerini yakından takip ettiğim için bu popüler yaklaşımı da araştırdım, bizzat denedim ve değerlendirdim.

Öncelikle diyetin yapısından ve temel birkaç kuralından söz edeyim. Tim Ferris’in 5 kuralı şöyle:

Kural 1: Beyaz (ya da beyaz olabilecek) bütün karbonhidratlardan uzak durun. Un, pirinç, şeker ve bunları içeren tüm ürünler; esmer pirinç, kepekli makarna, tam buğday ekmeği, kahvaltılık gevrek, patates vs. bunların hiçbiri yok.  

 Kural 2: Yaşam tarzınıza uygun, hızlı ve pratik bir şekilde hazırlanabilecek birkaç öğün belirleyin ve tekrar tekrar aynı yemekleri yiyin. Bunu uygulayan kişilerin diyetlerinde daha başarılı olduğu görülmüş. Yemekler alttaki 3 besin grubunun her birinden bir içerik seçilerek hazırlanıyor.

Slow-carb (yavaş karbonhidrat) diyeti

Kural 3: Kalorileri içmeyin. İçeceklerde kalori olmamalı. Bol bol suyun yanı sıra, şekersiz çay, kahve ve bitki çayları içilebiliyor. Süt ve süt ürünleri bu diyette yer almıyor. Bunun yanı sıra her türlü şekerli içecekten uzak durmak gerekiyor. Diyet kola gibi tatlandırıcılı içecekler ise tavsiye edilmiyor ama vazgeçilemiyorsa günde 250 mL ile sınırlandırılıyor. Alkole gelince; sadece günde 2 kadehi geçmemek şartıyla sek kırmızı şarap içilebilir. Bunun haricinde alkol tüketimi yok.

Kural 4: İçeriğinde basit şeker (meyve şekeri; fruktoz) olan ürünler de yok; dolayısıyla Tim Ferris meyve yenmemesi gerektiği görüşünde. Bunun tek istisnası bizim çoğunlukla sebze olarak bildiğimiz ama botanik olarak aslında bir meyve olan domates. Bir de yine meyve gibi görülen ama beslenme uzmanlarının yağ grubuna dahil ettikleri avokado. Geri kalan meyveler ve meyve suları, haftanın 6 günü yasaklılar listemizde. Haftanın 6 günü demişken diyetin en çılgın kuralına geliyoruz.

Kural 5: Haftada bir gün (6. günün sonunda) kendinize izin veriyorsunuz ve istediğiniz her şeyi yiyorsunuz. Her şeyi mi? Evet. Miktar sınırı? Yok. Ama sadece haftada bir gün. Hatta Tim Ferris bu 1 günde canınız çok yemek istemese bile kendinizi zorlayıp kıtlıktan çıkmış gibi yemeniz gerektiğini öneriyor. (?)

Yani özet olarak;

Slow-carb (yavaş karbonhidrat) diyeti

 

“30 günde 9 kilo”

 

Tim Ferris’in geliştirdiği diyete dair vaadi “20 pounds in 30 days”. Yani 30 günde yaklaşık 9 kilo. Üstelik spor yapmadan! Bu çekici vaadiyle Tim Ferris’in yöntemi Amerikan diyet endüstrisinde hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde kısa sürede kült oldu ve binlerce kişi tarafından denendi. Hakkında olumlu-olumsuz yüzlerce yorum yapıldı. Diyetin takipçileri tarafından kişisel bloglar oluşturuldu. Before/After (Önce/Sonra) fotoğrafları çekildi. Uzman görüşleri paylaşıldı. Kimileri için işe yaradı, kimileri için yaramadı. Kendi deneyimlerime geçmeden önce birkaç uzman görüşüne yer vermek istiyorum.

George Washington Üniversitesi Kilo Yönetim Programı eş başkanı Scott Kahan’a göre 4 Hour Diet ‘anlamsız moda diyetlerinin bir diğeri’. “Karbonhidratları dramatik bir biçimde kestiğiniz için elbette hızlı bir şekilde kilo vereceksiniz; peki sonra ne olacak? Hayatınız boyunca haftanın 6 günü bir daha asla bir parça bile ekmek yemeyecek misiniz? Bunun arkasında mantıklı bir yaklaşım olması gerekiyor. Kilo vermek için yaptığınız şey her ne olursa olsun sürdürülebilir olması esastır. ‘Kaçamak’ diyeti daha sürdürülebilir ve uygulanabilir hale getirebilir; ancak haftada 6 gün canınızı çıkarıp bir gün tıka basa yemenin hiçbir mantıklı tarafı yok.”

Aile hekimi, Integrative Wellness Program medikal direktörü ve ‘Integrative Wellness Rules: A Simple Guide to Healthy Living’ kitabının yazarı James P. Nicolai’a göre hızla şekere dönüştükleri için beyaz karbonhidratlardan kaçınma fikri bütünsel olarak doğru. Ayrıca Nicolai aynı sağlıklı öğünlerin tekrar tekrar yenmesinin alışkanlık haline getirilmesini zihni sürekli yemek düşünmekten alıkoyabileceği için faydalı görüyor.

Barry Sears (biyokimyager, araştırma görevlisi ve Zone diyetinin yaratıcısı) ise bu kadar kısa sürede verilen 9 kilo için biraz şüpheli. Sears’a göre “vücudunuzdan hızlı bir şekilde su ve kas dokusu kaybedebilirsiniz; ama yağ kaybetmek oldukça yavaş bir süreçtir ve çaba gerektirir.”

Ülkemizde Slow Carb Diet ya da 4-Hour-Diet henüz çok popüler olmadığından bizim uzmanlarımızdan bu yaklaşıma yönelik spesifik görüşler bulamadım. Ancak genel olarak düşük karbonhidrat-yüksek protein diyetleri yaparken kişiyi zorlayan, kısa vadede işe yarar görünen, kilo kaybettiren ama sürdürülebilirliği pek olmadığı için uzun vadede etkili olmayan, kişiyi yo-yo (sürekli kilo alıp verme) girdabına sokabilen bir yaklaşım olarak bahsediliyor.

Örneğin Dilara Koçak’a göre: “Diyet yapan kişilerin düştüğü en önemli hatalardan biri vücuda yeterli miktarda karbonhidrat vermemektir. Diyete başladığı zaman ekmek, pilav, makarna, patates, mısır gibi besinleri tamamen kesen kişilerin metabolizması ihtiyacı olan karbonhidratı glikojen deposu ve kandaki şeker bitince kas içerisindeki karbonhidrattan kullanmaya başlar, bu da kas kaybı anlamına gelir ve vücut beraberinde su kaybeder. Yani diyette karbonhidratı kesen kimse tartıdaki sonucu görünce kilo verdiği yanılgısına düşer ancak gerçek olan vücudun kaybettiği yağ değil, kas ve sudur.”

Diyetisyen Ayça Kaya ise yüksek protein tüketimini farklı bir yönden değerlendiriyor: “Bazen de proteinler ihtiyaçtan fazla alınır. Özellikle bazı protein diyetlerinde, karbonhidratlar çok kısıtlanır, kişilere yüksek oranda protein verilir. Bu diyetleri yapan insanlarda hızlı ve yüksek miktarda kilo kaybı görülür. Bunun nedeni proteinlerin vücutta sindirilirken metabolizmanın hızlanmasıdır. Ancak bu diyetlerle kişiler kilo verse bile bazı problemler yaşanabilir. Şöyle ki, proteinler vücuttan atılırken kemikten kalsiyum çeker ve bu durum osteoporoza yani kemik erimesine neden olur. Proteinli gıdalar genelde yüksek miktarda doymuş yağ asitleri içerirler, bu da kan yağlarını yükseltir ve kalp-damar hastalıklarına neden olabilir. ”

Gelelim benim sonuçlarıma. Şimdiye kadar birkaç diyet denedim. Hobi olarak diyet yapan ve sonuçlarını izleyen ilginç bir insanım. Son dönemde kısa sürede radikal değişiklikler vaad eden diyetlerden vazgeçip, 3 ay gibi bir sürede Akdeniz/İtalyan tipi beslenmeyle çoğu diyetisyenin de tavsiye ettiği gibi, 3 ana 3 ara öğün olmak üzere 6 öğünle, yaklaşık 6 kilo vermiştim.

Biraz kilo verip ideal kilosunu yakalayan çoğu kadın gibi kilo verdikçe daha da vermek istedim ve aslında gerek olmamasına rağmen o meşhur “son 3 kilo”yu vermek için bu yöntemi denemeye karar verdim. 1 gün sınırsız özgürlük, geri kalan günlerde de izin verilen yiyeceklerle istediğin miktarda yeme özgürlüğü! Ve vaad edilen 1 ayda 9 kilo! Daha ne olsun deyip başladım. İlk 5 gün çok rahat geçti. Normalde haftada 2-3 kez yumurta yerden günde 3 yumurtalı ‘proteinli’ kahvaltılar, her öğün tavuk et, bol bol bakliyat, sebze yemekleri, salata, miktarda kısıt yok, içine giren yağda kısıt yok, her şey mükemmel.

Ama bir yandan da eski düzenimden o kadar farklı bir düzendeyim ve (ekmek şeker ve meyve yemememe rağmen) o kadar çok yiyorum ki bu şekilde 1 ayda nasıl 9 kilo vereceğimi aklım almıyor.

En sonunda beklenen gün geliyor; haftada 1 gün ne istersen yeme günü. Sabah uyandığımda o gün canım aslında o kadar da yemek istemiyor ama Tim Ferris ye dedi diye yiyoruz. Kahvaltıdan sonra 2 kurabiye, dondurma, öğleden sonra bir paket cips, biraz şundan biraz bundan derken o günü gerçekten de (Amerikalıların binge eating dediği beslenme bozukluğundan muzdarip insanlar gibi) aşırı yemekten karnın ağrır vaziyette kapatıyorum.

Ertesi sabah uyandığımda her şey daha farklı geliyor gözüme. Yediğim bütün her şey olduğundan lezzetsiz, miktarları olduğundan az görünüyor. Dünkü gibi çok yemek istiyorum. En yüksek kalorili şeyleri yemek istiyorum ve kendimi zor tutuyorum. Zavallı ilkel benliğim “Dün yemiştim bugün niye yiyemiyorum?” diye sorup duruyor durmadan, neye alışacağını şaşırmış şekilde. Haftada bir gün sınırsız yemenin vereceği vadedilen motivasyonun zerresi yok. Tam tersine oldukça zorlanıyorum.

Bir hafta daha dayanıyorum bu sisteme ve iki haftanın sonunda nihayet tartılıyorum. Kilo kaybı? Yok. Yüz gram bile yok. Hatta kendi diyetimle verdiğim ve bir süredir koruduğum 6 kilonun 2’sini geri almışım. Müthiş (!)

 Kısacası bu diyet benim için kesinlikle işe yaramadı… 

Evet; Amerikan diyet piyasasını son dönemde kasıp kavuran SlowCarb/4-Hour-Diet diyetini genel olarak tanıtmaya çalıştım. Söylemek istediğim son bir şey daha var.

Bütün bilimsel araştırmalar ve değerlendirmeler bir yana, diyet ve fiziksel aktivite işinin büyük oranda kişisel bir iş olduğuna inanıyorum. Besinlerin vücudumuz ve hormon dengelerimize olan etkileri üzerine her gün yeni bir keşif yapılsa da; diyet ve egzersiz rutini, içerisinde yaşam stili, davranışlar ve alışkanlıklar gibi tamamen öznelliğini yadırgayamayacağımız faktörler barındırıyor. Bu sebeple kilo kontrolü her ne kadar teoride (alınan kalori) – (yakılan kalori) gibi son derece basit bir matematiğe dayansa da pratikte ‘herkes için tek ve en iyi method’ gibi bir iddiadan bahsedemeyiz diye düşünüyorum.

İnsan vücudun çeşitli protein, vitamin, mineraller, karbonhidrat, su ve yağ gibi besin öğelerine ihtiyaç duyduğu ve fiziksel aktivitenin sağlığımız için yararlı olduğu elbette genel-geçer. Ancak bunun nasıl sağlanacağı kişiden kişiye değişir. Tim Ferris’in 4-hour-body diyeti benim için başarılı sonuçlar vermedi. 6 gün katı kurallar ve 1 gün sınırsız özgürlük fikri benim iştah mekanizmamı alt üst etti. Ama belki bazılarının ihtiyaç duyduğu ve hoşlanacağı stil tam olarak budur. Kimileri geniş zaman aralıklarıyla yemekten hoşlanır, kimileri az az sık sık yemekten, kimileri günde üç öğün yemekten, kimileriyse sadece acıkınca yer.

Yemek yeme dürtümüze, daha çok yeme isteğimize ve modern yaşamın bizi sürüklediği hareketsizliğe karşı koymak pek kolay değil. Bunun için diyet sektöründe her geçen gün yeni bir yöntem mükemmel vaatlerle lanse ediliyor. Kilo kontrolüyle ilgili mücadelede mantığı elden bırakmamak, sizi takip eden doktorlarınızla birlikte çalışmak, uzman görüşlerine kulak vermek ve belki biraz da deneyimci olup kendinizi gözlemleyerek en iyi hissettiğiniz sistemi bulmaya çalışmak iyi olabilir.

Tabi ki sağduyuyu kaybetmeden!

 Not: Bu yazı yalnızca bilgilendirme amaçlıdır ve herhangi bir bilimsel nitelik taşımaz. Değerlendirmeler sadece benim şahsi tecrübelerim üzerinedir ve genellenmesi doğru olmaz.

 

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız. 

Seda Çukurova: İflah olmaz bir iyi-yaşam tutkunu. Yenilikçi, kıpırtılı ve duygusal. Öğrendiklerinden etkilenen, tabiri caizse kendini kaybeden, kapılıp gidiveren bir wellness aşığı. Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesinden mezun oldu. Pazarlama ve inovasyon yönetimi ağırlıklı dersler aldı. Anadalını sürdürürken Psikoloji bölümünden Social Psychology, Cognitive Psychology, Brain and Behavior, Developmental Psychology gibi dersler alarak yandal programını tamamladı ve sertifika aldı. Florida’daki Walt Disney World’de çalıştı, Almanya’daki Goethe Universitat’te değişim öğrencisi oldu. Şimdilerde sağlık iletişimi ve davranışsal sağlık alanlarında kazandığı yükseklisans bursuyla Amerika’ya gitmek üzere hazırlıklarını sürdürüyor. Sağlıklı yemekler pişirdiği, tenis oynadığı, sağlık üzerine belgeseller izlediği anlar onun en mutlu anları..

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale