Sınırlayıcı, yasaklayıcı beslenme programları ‘out’: En doğru beslenme programı, gerçekçi ve sürdürülebilir beslenme programı

Diyet denilince aklına ilk olarak ne geliyor? Yasakların olduğu, sevdiğin bazı besinleri asla tüketemeyeceğin belki uzun süre kendini tok hissedemeyeceğin, fizyolojik olarak zor olduğu kadar psikolojik açıdan da zor bir süreç değil mi?

Böyle anlatınca oldukça korkunç göründü. Şimdi en sevdiğin yemeği veya en sevdiğin besini düşünmeni istiyorum. Kilo vermeye çalışırken hayatından çıkardığın, kısıtladığın ve yememeye çalıştığın besini. Onu yemezsen kilo verebileceğine inandın, belirli bir süre ondan vazgeçtin ve belki kilo da verdin. Peki ya sonra? O besini tamamen hayatından çıkarmayı düşünebiliyor musun? Mesela ömrün boyunca bir daha asla makarna, çikolata, mantı ya da hamburger yemeden yaşayabilir misin? Bu durumun gerçekçi ve sürdürülebilir olmadığını kabul et. Kendine yasaklar koyma ve seni sınırlayan mutsuz eden beslenme programlarından vazgeç. Unutma ki senin için en doğru beslenme programı sevdiğin besinleri içeren, seni konforlu hissettiren ve ömür boyu sürdürebileceğin program.

Eğer kilo vermek istiyorsan ya da sağlıklı beslenmek istiyorsan bunu yaşam şekli haline getirmekten başka bir şansın yok, çünkü diğer türlü sürekli başa dönüp aynı stresi yaşayacaksın. Sağlıklı beslenmeyi yaşam şekli haline getirmeyi hedeflediğinde ise, bence yapman gereken ilk şey besinleri etiketlemeyi bırakmak. Yasak, kötü, serbest, iyi besin yok. Hiçbir besin tek başına senin fazla kilolarının suçlusu olamaz. Burada kilit kelime; ihtiyaç hep sağlıklı olarak etiketlediğin elmayı da ihtiyacından fazla tükettiğinde sana kilo aldırabilir ve farklı sağlık problemlerine sebep olabilir.

Sadece “kötü” beslenen ya da sağlıksız şeyler yiyen insanlar mı kilolu oluyor?

Eğer ‘Ben hep sağlıklı şeyler yiyorum ama yine de kilo veremiyorum’  diyorsan bu paragraf senin için. Kilo vermenin temelinde aldığın kaloriler ve yaktığın kalorilerin dengesi yatıyor. Gün içinde harcadığından çok daha fazlasını alıyorsan maalesef vücudun bunları depoluyor. Söz konusu enerji dengesi olunca, vücudun o kalorilerin nereden geldiğine bakmıyor. Yani kabaca gün içinde sadece pırasa yiyerek de kilo alabilirsin. Çünkü pırasanın vücudumuzda bir pırasa deposu yok. Kas yapmak için fazladan tükettiğin proteinler vücudunda çok daha fazla kasa dönüşmüyor. Daha çok mandalina yediğinde sonsuz C vitamini deponu dolduramıyorsun. Yani pırasayı, köfteyi, mandalinayı ve vücuduna ihtiyacından fazla aldığın her şeyi yağ olarak depoluyorsun. İşte bu yüzden hem kilo verme sürecinde hem de sağlıklı beslenme de porsiyon kontrolü çok önemli.  Peki ne kadara ihtiyacımız var? Burada da elbette kişisel özellikler devreye giriyor, herkesin ihtiyacı farklı. Kimisi için 1 tabak kimisi için 2 tabak…

300 kalori eşit değildir 300 kalori…

Gün içinde alman gereken bütün enerjiyi sadece çikolatalı pasta yiyerek karşılayabilir misin? Teknik olarak düşünürsek evet. Ama maalesef vücudumuz bu kadar basit çalışmıyor. Yani aldığın kalorilerin nereden geldiğini önemsiyor. 300 kaloriyi sebzeden veya çikolatalı pastadan alıyor olman vücudunda farklı etkiler yaratıyor. Açlık tokluk hormonlarının dengesi, sindirim için harcadığı enerji, aldığı vitamin ve mineraller… Birçok şey değişiyor. Kısacası aldığın besinlerin kalorisinde ziyade kalitesine odaklaman gerekiyor…

 

İlginizi çekebilir: Hem cilt hem vücut için değerli bir protein: Kolajen nedir, ne işe yarar, hangi besinlerde bulunur?

Betül Karakuş Diyetisyen
2014 yılında Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden şeref öğrencisi olarak mezun oldu. Üniversite eğitimi süresince, Hacettepe Üniversitesi Erişkin Hastanesi onkoloji, ... Devam