X

Shadow Work: Aradığın şeyi gölgende bulacaksın

Lisans eğitimimi de sayacak olursak, 20 yıldır insanın gerçek potansiyelini nasıl gerçekleştirebileceğinin izinde birçok psikoterapi yaklaşımının eğitimini aldım ve hayatımın bu aşamasında bir ruh sağlığı profesyoneli olarak diyebilirim ki, mutlu ya da “bütün ve tam” hissedememenin en temel sebebi “gölge” ile yüzleşememek.

Gölge (Shadow) terimi ilk defa İsviçreli psikiyatrist ve Analitik Psikolojinin kurucusu Carl Jung tarafından, kendimizde olduğunu reddettiğimiz özellikleri tanımlamak için kullanılmış bir kavram. Gölge tarafınız muhtemelen çocukluk döneminde bastırmaya karar verdiğiniz ve bilinçsiz olarak hala bastırdığınız taraflarınız. Çocukken yaşadığınız travma ve zorluklarla, çocuk olarak baş etme stratejileriniz olan gölge yanlarınız, yetişkin halinizde size artık hizmet etmez. Aksine, sizin kendinizi bütünüyle ortaya koymanızı ve potansiyelinize ulaşmanızı engeller, enerjinizi tüketir ve asla gerçekte kim olduğunuzu bilemezsiniz.

Carl Jung, “kişiliğin karanlık yönlerini” tanımlamak için psikolojik bir terim olarak “gölge”yi kullanmıştır. Tanımı gereği gölge, belirsiz, bilinçli farkındalığın ve ışığın dışında kalanla ve aynı zamanda da kötü veya zararlı olanla ilişkilendirilir. Gölgenin içindeki psikolojik materyal, aktif olarak yıkıcı veya zararlı olma potansiyeline sahiptir. Ancak bu sadece bir potansiyeldir ve gerçekleşip gerçekleşmeyeceği kesin değildir. Hiçbir zaman ifade edilmeyebilir ama gölgenin bir yönünün amaçlı ve yaratıcı bir şekilde kullanılması ve yönlendirilmesi mümkündür.

Karanlığın belirsizliğine ek olarak, gölgenin doğasında başka bir nitelik daha vardır, yani gölgenin bir karşılığı vardır. Fiziksel düzlemde bir gölge, yalnızca bir nesnenin üzerine düşen ışığın bir sonucu olarak var olur, böylece gölge o nesnenin ikincil bir işlevi olarak kalır. Bu ölçüde psikolojik gölge işlevi fiziksel olana benzer: Bir “öteki” ile ilişkili olarak var olur. Bu durumda diğeri, Jung’un (1971) “ego” terimini kullandığı ve Rogers’ın (1951) “benlik yapısı” olarak adlandırdığı kişiliğin bilinçli yönlerini içerir.

Ancak fiziksel alemde bildiğimiz gölge ile gölgenin psikolojik işlevi arasında bir fark vardır. Bir nesnenin üzerine düşen ışığın oluşturduğu gölge, o nesnenin doğrudan bir temsilidir. Bozulabilir ve parçalanabilir, ancak esasen gölge, ilgili olduğu üç boyutlu nesneyi iki boyutlu olarak yansıtır. Psikolojik düzlemde, ego ve gölge arasındaki ilişki kesinlikle daha karmaşıktır. Gölge sadece egonun bir aynası değildir, ancak egonun içinde doğrudan karşılıkları olacak gölge unsurları olacaktır. Ayrıca, kişiliğin bilinçli olarak kabul edilen yönlerinde kökleri o kadar kolay görünmeyen gölgenin başka yönleri de olacaktır.

Kişisel gölgenin temelleri erken yaşta atılır, ancak tezahürler genellikle yetişkinliğe kadar ortaya çıkmaz. Bir çocuk olarak büyürken değer verilen davranışlar, nitelikler, beceriler, duygular ve arzular teşvik edilir ve bilinçli olarak deneyimlenen benlik duygunuzla bütünleşme eğiliminde olursunuz. Genellikle, çocukken üzerinizde etkisi olanlar tarafından tercih edilen yönleriniz ve içinde bulunduğunuz sosyal ve kültürel bağlam tarafından yönetilen kişisel bir kimlik veya benlik duygusu oluşturursunuz. Bu arada bir yandan gölge tarafınız oluşur ve böylece, üzerinizde etkisi olan kişiler tarafından sevilmeyen veya kabul edilemez olduğunu öğrendiğiniz yönlerinizi bastırarak gölgeye gönderirsiniz ve benliğiniz bir çeşit bölünme yaşar.

Ancak böyle bir bölünmenin psikolojik bir bedeli vardır: İfade edilmemiş duygular psişik enerjinizi önemli derecede tüketir. Bunu Bly’ın (1988) gölge tanımından gayet iyi anlayabiliriz: “Gölge sürekli sürüklemek zorunda olduğumuz ve karşılaştığımız tüm istenmeyen yönlerimizi doldurduğumuz ağır bir çantadır.” Bu tanımdaki görüntü, gölgeye sahip olmanın etkisini daha iyi anlamamızı sağlıyor: Ağır bir çantayı sürekli sürüklemek zorunda kalırken, yaşam boyunca ilerlemek zordur! (Page, 1999).

Buraya kadar sadece gölgeyi tanımlamak bile, onunla ilgili bir şeyler yapmamız gerektiğine işaret ediyor. Çünkü doğası gereği ifade edilmemiş gölge, bilinç dışında gittikçe büyümeye devam eder. Sadece bu sebeple bile gölge üzerinde çalışmak çok önemli. Gölge taraflar benlikle birleştirildikçe, onun yıkıcı olduğu kadar yaratıcı ve ilham verici olma potansiyeline de sahip olduğunun farkına varırız.

Shadow Work (Gölge Çalışması) nedir?

İşte Shadow Work, İsviçreli psikiyatrist ve Analitik Psikolojinin kurucusu Carl Jung’un insanın gölge yanlarına işaret etmesiyle ortaya çıkmış derin bir çalışmadır. Klinik psikolog Jennifer Sweeton Shadow Work, “Hepimizin kendine ait farklı parçaları var. Bu parçaların bir kısmı sürgüne gönderilmiştir ve işte bunlar gölge yanlarımızdır” diyor. Bütünsel bir klinik sosyal hizmet uzmanı olan Djuan Short da, herkesin tipik olarak çocuklukta gelişen bir gölgesi olduğunu söylüyor. Short, “Çocukken birçok kez size bir şeyi yapmayı bırakmanız söylenir, bu şekilde ya da herhangi bir nedenle kabul edilemez olduğunu düşündüğünüz parçalarınızı bastırırsınız” diyor ve devam ediyor: “Pek çok insan kendisinden parçalar halinde bahsediyor. Danışanlarla ‘parçalarıyla’ çalıştığımda bu onların bir bütün olabileceklerini ve her zaman öyle olduklarını anlamalarına yardımcı oluyor ve aslında bu kendilerini parçalanmış hissetmelerine neden olan şeyin, paradigması değişmemiş yaşam deneyimleri olduğunu görüyorlar.”

İşte Shadow Work, bir kişi olarak parçalarınızın entegre olduğunu hissetmenizi, başkalarıyla daha iyi etkileşim kurmanızı, kuşak travmalarınızı iyileştirmenizi, ihtiyaçlarınızı karşılamanın sağlıklı yollarını öğrenmenizi ve kendinizi daha bütün hissetmenizi sağlıyor. Başkalarıyla etkileşim kurma biçiminize yardımcı oluyor. Öz farkındalığınız arttıkça kendinize daha fazla güveniyor ve bu iç gözlemi ilişkilerinizde kullanabiliyorsunuz. Örneğin, çocukluğunuzda size “cevap vermemeniz” söylendiyse ve bir yetişkin olarak kendinizi savunmakta zorlanıyorsanız, Shadow Work ile sınırlarınızı geliştirerek gerçeğinizi söylemeye başlıyorsunuz.

Shadow Work ile özellikle son zamanlarda oldukça popüler olan “kuşak travmasını” da çalışabilirsiniz. Bu çalışmayla genellikle ebeveyn gibi birincil bakıcılarla ilgili çocukluk yaralarınızı iyileştirmeniz mümkün. Short, “Özellikle gölge deneyimi içinde kuşak travmalarını ele almaya başladığınızda, hem kendinizi, hem ebeveynlerinizi, hem de soyunuzu iyileştirebilirsiniz” diyor ve devam ediyor: “Shadow Work aile dinamiklerinize bakarak, bu ailemle devam ettirmek istediğim bir şey mi diye düşünmenize yardımcı oluyor, yani ihtiyaçlarınızı daha sağlıklı yollarla karşılayabileceğinizi görmenizi sağlıyor.”

Jennifer Sweeton, gölge benliğimizin yıkıcı davranışlara neden olabileceğini söylüyor. Örneğin, biriyle yakın olmak istemenin “yapışkanlık” olduğu öğretilen kişiler, gelecekteki ilişkilerinde sorun yaşayabiliyor ve partnerlerini aldatabiliyorlar. Bu nedenle kişi başkasına yansıttığı gölgesini keşfederek daha yapıcı ilişkiler ve alışkanlıklar buluyor ve daha da önemlisi kişi “dürüstleşiyor.” Sweeton, “Kendinizden hiçbir şey saklamadığınızda ve kendinizi tam olarak görebildiğinizde, kendinizi kontrol etmeniz çok daha kolay olur” diyor (healthline.com).

İşte gerçek benliğinize ulaşmanın yolu başkalarına yansıttığınız ama bilinçli olarak farkında olmadığınız gölge yanınızla yüzleşerek onunla bütünleşmekten geçiyor. Shadow Work bunu yapmanın en etkili yolu diyebilirim. Gölge ile yüzleşmenin önündeki en büyük engel ise ego. Adeta bir “düşünce üretme makinesi” olan ve size hikayeler anlatan bu ego makinesinin esaretinden çıkmak için eninde sonunda gölge ile yüzleşmek gerekiyor.

Analitik Psikoloji ile çalışan bir psikolojik danışmandan online psikolojik danışmanlık almak ve detaylı bilgi edinmek isterseniz bana ayselkeskin2004@yahoo.com üzerinden ulaşabilirsiniz.

Kaynak
Bly, R. (1988). A Little Book on the Human Shadow (edited by William Booth), San Francisco: Harper & Row.
Jung, C.G. (1971). Psychological Types, Collected Works Volume 6, London: Routledge & Kegan Paul.
Page, S. (1999). The Shadow and The Counsellor: Working with darker aspects of the person, role and profession. London and NewYork: Routledge.
Rogers, C.R. (1951). Client Centred Therapy, London: Constable.
healthline.com

İlginizi çekebilir: Altın karanlıkta bulunur: Kendini keşfetmek için önce gölgeni tanı

Aysel Keskin: Merhaba ben Aysel Keskin. Psikolojik Danışman ve Psikoterapistim. 2006 yılında Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık bölümünden mezun olduktan sonra, Türk Deniz Kuvvetlerinde yedi senelik bir kurumsal hayat deneyimim oldu. Kurumsal hayat deneyimimin ardından, çocukluk tutkum olan psikolojiye bir de seyahat tutkum eklendiği için okyanus ötesine giderek bir süre Amerika’nın Kalifornia ve Oregon eyaletlerinde yaşadım. Tüm psikoterapi yaklaşımlarını bilmekle beraber uzmanlaşmanın gerekliliğine inanarak, kanıta dayalı terapi yaklaşımlarından Süre Sınırlı Psikanalitik Psikoterapi (SSPP), Jungian Psikoterapi ve Rasyonel Psikoloji Enstitüsü Preferred Partner of The Albert Ellis Institute onaylı, APA (American Psychological Association) Kredili Rasyonel Duygucu & Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimlerini (süpervizyonlar dahil) tamamladım. Sorunların bütüncül ele alınması gerektiğine, beden ve zihnin dengesini kurduğumuzda hayatımızda olumlu değişimler olacağına inanıyorum. Beden ve zihin sağlığınız her şeyden önemli. Bana ayselkeskin2004@yahoo.com eposta adresinden ulaşabilirsiniz. Sağlık ve sevgi ile kalın. Instagram: ayselkeskin.psk.dan

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale