X

Seyahat günlükleri: Venedik

2014 yazı için Avrupa planı yaparken ucuz uçak bileti bulunca seyahate Venedik’ten başlamaya karar verdim. Açıkçası geçen sene de Venedik’e gitmiştim, fakat orada hayatımın en heyecanlı 2 gününü geçirdiğim için yine ve yeniden kanallar şehrine gitmeye karar verdim. İnanılmaz derecede ucuza bulduğum uçak biletleri ile rotayı çizdim: İstanbul – Venedik – Barselona – Paris – Brüksel – Bruges – Amsterdam – İstanbul. 16 günde 5 ülke!

Pazar günü Venedik havalimanına indiğimde çıkış kapısında, couchsurfing.org üzerinden tanıştığım, beni 3 gün evinde ağırlayacak olan Andrea bekliyordu. Andrea 35 yaşlarında, Università Cà Foscari di Venezia’da bilgisayar öğretmeni olan çok kibar bir adamdı. Beni havalimanında arabasıyla karşılamanın yanı sıra, Pazar günü otobüs bilet satışı pahalı olduğu için Cumartesi gününden bana bilet alma nezaketini bile göstermişti. Havalimanında, benimle aynı tarihte Andreas’ın evinde kalacak olan Slovak couchsurfer Jakub ile de tanıştıktan sonra şehre geçtik. Andrea’nın evi Venedik adasında değildi, ana karada, otobüs ile 20 dakikalık bir mesafedeydi.

Kürek yarışı festivali: Regata Storica di Venezia

Her ne kadar ertelenen uçuşum sebebiyle Venedik Film Festivali finalini kaçırmış olsam da Pazar günü öğleden sonra Grand Canal’da 15.yy’dan itibaren her yıl düzenlenen kürek yarışı festivali, Regata Storica di Venezia vardı. Andrea sağolsun bizleri öğretim görevlisi olduğu Ca Foscari Üniversitesi’nin Grand Canal’daki kampüsüne sokarak yarışı en güzel noktadan izlememizi sağladı. Şehirde hala varlığını sürdüren soylu ( royal ) ailelerin reislerinin görkemli Gondola’ları ile Grand Canal’da geçiş yaparak halkı selamlamalarının ardından yarışlar başladı. ‘’8 yaş çocuk’’tan profesyonele, Gondola’dan Gondolina’ya kadar çeşitli kategorilerdeki yarışlar akşam 7’ye kadar sürdü. Venedik aşığı eski kürek sporcusu olan ben, inanılmaz zevk alarak izlediğim yarışa, yerel kulüplere başvurduğum takdirde katılabileceğimi öğrenince havalara uçtum. En kısa zamanda katılmak üzere, aklımdaki ‘’yapılacaklar listesine’’ ekledim Regata’yı.

Mutlaka tadılmalı: fesleğen soslu gnocchi

Yarışlar bittikten sonra sokaklarda dolanarak Piazzale Roma’ya ( Venedik otobüs terminali ) vardık ve otobüse binerek Andrea’nın evine gittik. Akşam yemeğinde Andrea bize tereyağı ve fesleğen soslu gnocchi ( patates hamurlu makarna ) pişirdi. Bir sporcu için fazla yağlı olmasına rağmen tadı harikaydı, İtalya’ya gelirseniz ufak da olsa mutlaka tadın derim!

Grand Canal manzaralı kahvaltı

Ertesi sabah Venedik’e doğru yol aldım. Piazzale Roma’ya vardıktan sonra ilk işim, geçen sene Venedik’te hayatımın en huzurlu kahvaltısını yaptığım anı yeniden canlandırmak oldu. Rio Tera Farsetti caddesindeki Rizzo Pane e Dolci isimli marketten (Latteria di) Treviso isimli harika bir peynir ile ekmek aldım ve iki sokak ötedeki Campo san Marcuola isimli mütevazi meydanda Grand Canal manzaralı kahvaltımı yaptım. O günlerde okuduğum ‘’tourist vs. traveller’’ isimli bir yazıdaki felsefeye göre Venedik’teki en güzel yer San Marco meydanı değil San Marcuola meydanıdır. Çünkü San Marco’ya daha çok turistler gider, San Marcuola’ya ise sadece Venedik sokaklarında kaybolmayı arzulayanlar ulaşır. Çünkü San Marcuola’da turistlerin çıkardığı gürültüyü değil, kanalda dalgalanan suyun şıpırtısını duyarsınız.

Waterbus’la civar adalara gidiş

Kahvaltımı bitirip, kırıntıları da güvercinlere atarak güvercinlerin çekişmelerini keyifle izledikten sonra, meydanın bir köşesindeki WaterBus durağına gözümü diktim. Venedik’te yol olmadığı için şehir içi ve civardaki Murano, Burano ve Lido gibi yakın adalar ile ulaşım Waterbus isimli feribot seferleri ile yapılıyordu. Biletler 60 dakika içinde sınırsız basım hakkı tanıyor fakat, İtalyanlara €1.30 olan tarife turistlere €7 gibi yüksek fiyattan sunuluyordu. Waterbus girişinde kontrol olmamasına rağmen, feribotlarda dolaşan polisler yakaladıkları biletsiz kişilere €50 civarı ceza yazıyorlar. Durum böyle olunca, adrenalin arayışındaki ben iskeleye girdim ve feribot beklemeye başladım. İskelede tanıştığım Steve isimli İngiliz turist ile biraz muhabbet ettikten sonra, Murano ve Burano gibi civar adalara beraber gitmeyi teklif ettim ve o da kabul etti. Bu arada, vapura biletsiz bindiğimi gören Steve bana ‘’10 dakika önce bilet kontrolüne denk geldim, çok tehlikeli değil mi yaptığın?’’ diye sorunca, ben de ‘’risk bu işin eğlencesi, dostum ;)’’ diyerek vapura atladım. Açıkçası 2 gün boyunca yaklaşık 30 kere Waterbus’a biletsiz binmeme rağmen ne yakalandım ne de bilet kontrolüne denk geldim. Çok mu şanslıyım acaba? Bunu Paris’te göreceğiz…

Adalarda gezinti

Venedik’teki cam sanatlarının yapıldığı büyülü dünyayı görmek üzere Murano Adası’ndaki atölyeleri dolaştıktan sonra, civardaki bir diğer küçük ada olan Isola di San Michele’ye uğradım. Yeşillikler içindeki bu adaya vardığımda buranın mezarlık adası olduğunu öğrendim. Adada mezar yeri kalmayınca son zamanlarda ölüleri 9-10 katlı lahit duvarlara defnetmişler.

İpad’den kahve hazırlamak iyi bir fikir değilmiş

Couchsurfing üzerinden tanıştığım Jades isimli kızdan mesaj aldım ve tren istasyonunun önünde buluştuk. iPad üzerinden makinalara kendi kahveni kendin hazırlattığın konsept üzerine kurulmuş yeni bir kahveciyi denedik, fakat açık konuşmak gerekirse hayatımda içtiğim en kötü kahveydi. Jades bana seni Venedik’in en güzel yerine götüreceğim dedi ve Rio Tera Farsetti caddesi üzerinde ilerlemeye başladık. Yolda ilerlerken Jades’in oda arkadaşı Daria ve onun erkek arkadaşı Christian ile karşılaştık ve onlarla da tanıştım. Jades ile yola devam edip Campo San Marcuola’ya vardığımda çok şaşırmıştım. Venedik’te benim için en huzurlu olan yerin, yerel biri tarafından da tasdik edilmesi gerçekten onurlandırmıştı beni.

Tekneyle kanallarda gezinti

Meydanda oturup sohbet ederken bir anda iskeleye bir tekne yanaştı ve içinden Daria ve Christian çıktı. Christian, ‘’tekne ile kanallarda dolaşmak ister misin?’’ diye sorunca heyecan ile ‘’evet!’’ diye atıldım ve tekneye bindim. Önceki sene gece vakti sokaklarını arşınladığım şehrin, bu sene de kanallarını arşınlama fırsatı elde ettiğim için çok şanslıydım. Yaklaşık bir 10 dakika dolaştıktan sonra fark ettik ki benzin bitmek üzereydi, bu sebeple gezintimiz ne yazık ki yarıda kesildi. Fakat yine de hiç tanımadığım insanlardan böylesine nazik bir teklif almak çok mutlu etmişti beni… O an şunu fark ettim, cebimde Gondola gezintisine verecek param yoktu ama beni kanal gezintisine çıkaran arkadaşlıklara sahiptim.

Tekneden indikten sonra Jades ile beraber Venedik sokaklarında kaybola kaybola gece yarısındaki son otobüsü yakaladık ve ben eve dönmek üzere bindim. Gece 1’de son durakta indikten sonra ay ışığı altındaki 1.5 km’lik yürüyüşe başladım. Kimilerine göre ürkünç gelse de uzun yürüyüşlerin gezgin olmanın bir zevki olduğunu düşünüyorum.

Lido plajı

Ertesi gün evden ayrılıp, Piazzale Roma’ya varınca hemen plajları ile ünlü Lido adasına giden bir waterbus’a atladım. Waterbus’ların sefer sistemi biraz karmaşık olduğu için Grand Canal’dan geçen, en fazla durak sayılı sefere binmiştim ve Lido’ya varmam 1 buçuk saat sürdü. ( Eğer Venedik’in çevresinden dolaşan seferlere binerseniz süre yarıya iniyor, aklınızda bulunsun. ) Lido’ya vardığımda, ücretsiz olan plajın, giyinme kabini ve duş gibi diğer tüm servislerinin paralı olacağını tahmin ederek yol üstündeki mağazalardan birindeki deneme kabinini kullanarak mayomu giydim ve plaja gittim. İçinde cüzdan ve telefonumun olduğu çantamı bırakacak kilitli dolap bulamayınca plaja bir göz attım ve güvenilir bir profil aradım. 50 yaşlarında, çocuğu ( veya torunu ) ile kumlarda oturan bir teyzeyi görünce ‘’işte budur!’’ diyerek yanına yanaştım, İngilizce bilmediği için işaretlerle derdimi anlattım ve çantamı emanet ettim.

Venedik Bienali

Saat 4’e gelirken, vapurla Arsenale’ye geçerek hızlı adımlarla Architecture Biennale di Venezia’ya vardım. Hemen bilet alarak pavyonlara giriş yaptım. Venedik Bienali’nde ilk defa bu sene açılan Türkiye Pavyonu’nda ‘’Reflecting Modernity, 2014’’ isimli Taksim AKM sergisini ziyaret etmek, gerçekten çok mutlu etti beni. 2 saate sığdırmak zorunda kaldığım gezintide en çok dikkatimi çeken çalışma ise şuydu: ‘’What would you say if you woke up one morning and there wasn’t anymore the Tower of Pisa?’’ ( Bir sabah uyandığınızda Pizza Kulesi yok olmuş olursa ne yaparsınız? )

Bienal biletinin Giardini bölgesindeki pavyonlara giriş kısmını hiç kullanamadığım için şehirden ayrılmadan önce bileti Jades’e hediye ettim. Evet, arkadaşlıklar önemli. Hava kararırken uçağıma yetişmek üzere aceleyle otobüse bindim, son duraktan indikten sonra yürüyerek eve vardım, çantamı aldım ve yine yürüyerek durağa gittim ve havaalanına giden otobüse bindim. Eğer ucuza aldığınız uçak biletinize sadece el bagajı servisi dahilse, ve sizin çantanız hacim ve ağırlık limitlerini aşıyorsa, işte size bir taktik: Online check-in yaparak direk uçak kapısına gidin. Bu sayede ağırlık sorunundan kurtulursunuz ( Uçak kapılarında ağırlık ölçümü yapacak bir mekanizma yok zaten. ) Kapılarda hacim ölçümü yapan kafesler bulunmasına rağmen genelde kontrol yapılmıyor (Özellikle gece uçuşları rahat oluyor çünkü görevliler o saatte hiç bir şeyle uğraşmak istemiyor. ) Olur da kontrol olursa çantanızın (kumaş veya bez çanta olduğunu varsayıyorum) içindeki tüm kıyafetlerinizi üstünüze giyin, çantanızı büzün ve kapıdan geçince yeniden çantanızı doldurun. Fakat sert dış cepheye (hardcase) sahip bir çantaya sahipseniz görevliye karşı ikna yeteneğinizi konuşturmaktan başka çareniz yok.

Uçağı beklerken Barcelona’da kalmak üzere couchsurfing.org’dan tanıştığım adamın şehir dışındaki evine gece yarısı gitmenin imkansızlığını kavrayarak hemen booking.com’dan merkezi bir hostel rezervasyonu yaptım ve ‘’yeni şehir yeni macera!’’ diyerek uçağa atladım…

 

*Barcelona maceralarımı da çok yakında sizlerle paylaşıyor olacağım. Takipte kalın!

Göktuğ Kral: Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü öğrencisiyim, aynı zamanda Boğaziçi Triathlon Takımı Kurucu Kaptanı’yım ve BÜMK Klasik Müzik Korosu’nda koristim. 16 Ağustos 2014’te IRONMAN İsveç Triathlonu’na katılarak 3.8 km yüzme + 180 km bisiklet + 42 km’lik maraton koşusunu 11 saat 56 dakikada tamamlayarak ‘’En Genç Türk IRONMAN’’ ünvanı aldım. Seyahat etmeyi, görülmemiş yerleri keşfetmeyi, yeni lezzetleri tatmayı çok severim. Seyahatlerimde ‘’turist’’ değil ‘’gezgin’’imdir. Adrenalin ve macera bağımlısıyımdır. Piyano, Kürek, Tenis, Kick-Box, Kaya Tırmanışı ve Bikram Yoga hobilerim arasındadır. En büyük hayalim ’’80 Günde Devr-i Alem’’ yapmak.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale