X

Seyahat günlükleri: Paris

Sisli bir Eylül sabahında Paris’in 80 km kuzeyindeki Beauvais Havalimanı’na iniş yaptık. Barcelona’dan tişört – şort ile uçağa binen ben, Paris’in ayazında titreyince havalimanından ayrılamadan kışlık kıyafetlerimi üzerime geçirdim. Paris’e giden shuttle’ların €17 olduğunu görünce ‘’€19’ya Barcelona’dan uçakla geldim’’ diyerek otostop çekmeye karar verdim. Açıkçası daha seyahatime başlamadan önce otostop hayalleri kurmuştum ve http://hitchwiki.org/tr/ isimli web siteden biraz araştırma yapmıştım. Başarısızlıkla sonuçlanan yaklaşık 30 otostop denemesinin ardından tam da umudumu yitirmişken bir araba durdu ve Viktor isimli Moldovalı biri beni aldı. Viktor İngilizce, ben de Fransızca bilemediğim için akıcı olmasa da sohbet eşliğinde olaysız Paris’e vardık.

Paris’te, couchsurfing’den tanıştığım Adrien’in evinde 4 gün kalacaktım. Triatlona yeni başlamış olan Adrien, normalde evinin müsait olmadığını belirtti fakat kendisine spor ile alakalı yardımcı olmamı umarak ‘’Sen Ironman’sin sana her zaman yerim var! :)’’ diyerek beni kabul etti. Eğer couchsurfing yapmayı planlıyorsanız unutmayın ki ev sahibine bir şeyler sunmanız gerekir. Aksi takdirde ev sahibine ‘’beleş hostel’’ muamelesi yapmış olursunuz ki hiç tavsiye etmem.

Şehrin kuzey yakasında Viktor’un arabasından indikten sonra metro ile Adrien’in evine gittim. Sadece Cumartesi ve Pazar günleri geçerli olan ‘’1 günlük sınırsız bilet’’ler €3.75 gibi gayet makul bir fiyatla hayat kurtarıyor. Adrien’le buluştuktan sonra beraber yüzme antrenmanı yaptık ve bir kafeye geçerek yemek yedik. Her ne kadar Paris’te restoran ve kafeler pahalı olsa da birçok kafe ‘’ana yemek + tatlı’’ gibi menüleri ana yemekle neredeyse aynı fiyata sunuyor. Tatlı yerine peynir tabağı güzel bir deneyim olabilir.

Eiffel, Saint Germain ve Odeon gibi ünlü semtleri dolaştıktan sonra eve döndüm ve bir süpermarketten alışveriş yaptım. Eğer uzun bir tatil planladıysanız ve bütçenizi iyi ayarlamanız gerekiyorsa kahvaltı ve akşam yemeklerinizi market alışverişi ile gidermeniz akıllıca olacaktır. Nitekim €20’luk market alışverişi beni 4 gün götürmüştü.

Pazar sabahı, ESSEC Business School’da Erasmus yapan sınıf arkadaşım Uğur ve yine Boğaziçi’nden interrail yapan arkadaşım Fatih ile beraber Louvre Müzesi’ne gittik. Daha önce Interrail Türkiye facebook sayfasında gördüğüm Louvre’a kaçak girme taktiğiyle içeri giriş yaptık. 2 saate sığdırmak zorunda kaldığımız Louvre gezintisini detaylı yapmak isterseniz muhakkak 5-6 saatinizi ayırın.

Öğlen yemeği için bütçeye uygun bir şeyler yiyelim derken €1’luk hamburger kampanyasını görünce McDonalds’a girdik ve 6’şar tane sipariş verdik. Bu arada aynı masayı paylaştığımız Bassirou isimli Senegalli adam ile tanıştık ve muhabbeti öyle ilerlettik ki adam bizi Zone 2’deki evine dahi davet etti. Zamanımız olmadığı için bir sonraki Paris ziyareti için sözleştik ve telefon numaralarımızı kaydettik.

 

Akşamüstü Montmartre tepesindeki Sacre Coeur Bazilikası’na gittik. Paris manzarasını keyifle izledikten sonra kilisenin akşam ayinine katıldık. Aşağı inerken Macaron tattık ve Arc de Triomphe’a doğru yola koyulduk. Anıtın, Champs Elysees ve Eiffel manzaralı terasına çıkış ücretli, ancak Avrupa Birliği öğrencilerine bedava. İlk önce Uğur’un Erasmus kimlik kartı ile 3 tane bilet almayı düşünsek de bilet gişesindeki görevli pasaport talep edince hiç bilet alamadık. Bunun üzerine anıta kaçak çıkmaya karar verdik ve strateji geliştirdik: Uğur bilet bahanesiyle görevlileri oyaladı, Fatih doğru zamanlama için işaret verdi ve ben de merdivenlere daldım! Bu arada Uğur görevlileri ikna ederek yukarı çıktı, Fatih’i ise kullanılmış bir bilet ile ‘’yukarıda cüzdanımı kaybettim’’ taktiği ile yukarı çıkarttık.

 

Heyecanlı anlar sonrasında ayrıldık ve ben de 14. arrondissement’daki (14.bölge) Adrien’in evine döndüm. Pernety metro istasyonundan çıkarken bilet kontrolüne denk geldim. Neyse ki biletim vardı. Fakat yine de denemek için Cumartesi’den kalma bileti gösterdim ve görevlilerden ‘’üzerine ismini yazmalısın’’ dışında bir uyarı almadım. Her ne kadar ben sorun yaşamamış olsam da bu kesin bilgi değil, sonra senin yüzünden ceza yedik filan olmasın 🙂

Ertesi gün Fatih ile beraber Disneyland’a gitmeye karar verdik. Yine Interrail Turkiye’den gördüğümüz bir giriş taktiğini uygulamayı planlıyorduk. RER treni ile 1 saatlik yolculuğun ardından Disney’e vardık. Etrafa göz gezdirdikten sonra kendi taktiğimizi geliştirdik ve ben gişelerden sakince giriş yaptım. Fatih dışarıda kalınca görevliyi oyalamak zorunda kaldım ama sonunda yakalanmadan içeri girdik. Zamanımız kısıtlı olduğu için Walt Disney Studios’a giremedik, ama Disneyland Park’ı baştan aşağı dolaştık ve fazla çocuksu bulduk. Roller coaster gibi eğlence makinaları ise adrenalinden yoksun. Açıkçası €55’luk bileti alarak giriş yapsaydık Paris sokaklarında ağıt yakardık. Hava kararırken şehre döndük ve Moulin Rouge’u ziyaret ettik, ardından Fatih’i Türkiye’ye göndermeden önce Eiffel’e vardık ve çimlerde anın tadını çıkardık.

Salı sabahı tek başıma Versailles Sarayı’na gittim ve ‘’ücretsiz’’ giriş yaptım. Eğer Fransız eserlerini görmek istiyorsanız Louvre’dan ziyade Versailles’a gitmenizi tavsiye ederim. Çünkü Louvre’daki Rönesans İtalyası’na ve diğer ülkelere ait eserlerin aksine Versailles’tekiler çoğunlukla 18. ve 19. yy Fransa tarihi hakkında. Sarayın meşhur arka bahçesine ‘’ücretsiz’’ girmeye çalışırken görevliler tarafından fark edildim, ama bir sıkıntı yaşamadım. Zamanım daraldığı için yenilgiyi kabullendim ve şehre dönmeye karar verdim.

Şehre dönerken Boğaziçi’nden arkadaşım Begüm’ün de Paris’te Erasmus yaptığını öğrenince akşamüstü Eiffel’de buluşmaya karar verdik. Notre Dame Katedrali ve Ponte des Arts’ı (Aşıklar Köprüsü) ziyaret ettikten sonra Begüm ve bir diğer Boğaziçili, Ecehan ile buluştuk. Eiffel’e kaçak çıkmaya karar verdik ama 2. kata kadar olan merdivenler akşam kullanıma kapandığı için çıkamadık. Bunun üzerine en azından 2. kata kadar asansörle çıkmaya karar verdim. Kulenin tepesine çıkmak için 2. katta yeniden ücretli asansöre biniyorsunuz. Ben de kuleye çıkmanın bir yolunu bulurum diyerek 2. kata vardım. Bir süre şehri seyrettikten sonra kuleye çıkış planları yapmaya koyuldum. Asansörlerin iniş çıkış döngüsünü ölçtüm, kattaki görevlileri saydım, yüzleri ile gezinti rotalarını ezberledim ve hediye dükkanının yanındaki asansöre 4. denemede binebildim.

Kuleye çıkmaktan ziyade, operasyonu başarmanın sevinciyle havalara uçarken Paris manzarasının keyfini çıkardım. Eğer kuleye çıkmayı planlıyorsanız güneş batmadan önce çıkmanızı tavsiye ederim, zira gece pek bir şey görülmüyor. (Ayrıca, bilet gişesinin önündeki 1 saatlik kuyruğu da hesaba katın.) Eiffel’in önündeki Champ de Mars parkında Boğaziçili kızlarımızla sohbet ettikten sonra eve döndüm.

Seyahat planıma göre car-sharing yöntemi ile Çarşamba günü Brüksel, Perşembe Brugges ve Cuma günü de Amsterdam’a gidecektim. Fakat carpooling.com ve blablacar.com gibi sitelerde tarihlere uygun sefer bulamadım. Otobüs seferleri ise hem çok yavaş hem de (son gün aldığım için) biraz pahalıydı. Kararsız kaldığım için çözüm üretmeyi yarına erteledim ve bir gün daha Paris’te kalmaya karar verdim. Palais Garnier (Opera House)’a giderek casus rahatlığıyla kaçak giriş yaptım. Öğlen vakti Ecehan ve bir diğer Boğaziçili, Ece ile Pompideou Modern Sanat Müzesi’ne gittik. Kızların Erasmus öğrenci kimlikleri sayesinde bana da ücretsiz biletlerden aldık. Ben yine de biletim yokmuş gibi kaçak girmeye çalıştım ama sistemin açığını bulamadım, helal olsun iyi tasarlamışlar. Akşama doğru Musee d’Orsay’a gittik, bu sefer kendi öğrenci kimliğimle giriş yapmayı denedim, görevliler kabul etmeyince uğraşmaktan vazgeçtim. Açlığımızı bastırmak için falafel yedik, Pantheon’u ziyaret ettik ve Champ de Mars’a geçerek Eiffel’e karşı sohbete daldık.

O gece, Adrien’le anlaştığımız süre dolduğu için Begüm, Ece ve Ecehan’ların evinde kalacaktım. Fakat bir sorun vardı: evin tek bir anahtarı vardı ve o anahtarı da Begüm kaybetmişti. Ertesi sabah Ecehan’ın sınavı olduğu için evden kitaplarını alması gerekiyordu. 2. kattaki dairenin açık penceresine ulaşarak içeri girmeyi planlasam da başaramadım ve gece 1 sularında çilingiri aradık. €130’luk çılgın fiyata rağmen Begüm çağırmaya karar verdi, adamla anlaştıktan 5 dakika sonra Begüm ve Ecehan’ı vazgeçmeye ikna ettik ama artık çok geçti. Çilingiri vazgeçtiğimizi söylemek için aradığımızda adam ‘’Burası Paris, €60 evden çıktı parası isterim’’ deyince bir an için evin önünden koşarak kaçmaya başlasak da ‘’yoksa da polise şikayet ederim numaranızı’’ sözü üzerine durduk ve ‘’paramız yok, öğrenciyiz’’ diyerek €80’ya gelmeye ikna ettik.

*Bir ek bilgi: çilingir diyince aklınıza sakın maymuncukla kapıyı açan insanlar gelmesin, adam hem kilidi hem de kapıyı kırdı… Tabi kapı ve kilit için sonrasında ayrı bir tamirat masrafı gerekecek.

Ertesi gün yine Belçika’ya gidiş problemimi yine çözemedim fakat carpooling.comdan Cuma sabahı Paris’ten Amsterdam’a giden biriyle anlaştım. Bunun üzerine Begüm ve Ece ile şehri dolaşmaya çıktık. Bu arada ben hafta başından beri metroya biletsiz biniyordum ve ‘’kendimce’’ bu işin sırrını çözmüştüm. İşi o kadar abarttım ki artık istasyonda kontrolör var mı bakmıyordum… İşte tam da böyle bir boş anımda turnikeden atlıyordum ki sivil bir görevliye denk geldim. 60 yaşındaki kadın görevliden koşarak kaçsaydım kesinlikle kurtulurdum ama ben ilk anlarda şaşkınlığın etkisiyle derdimi anlatmaya çalıştım. Sonradan aklıma kaçmak geldi ve tam harekete geçiyordum ki bir anda 10 tane görevli tarafından çembere alındım. Her ne kadar bana dokunma hakları olmasa da çember içinde olduğum için beni köşeye çektiler ve €50 ceza kestiler. Cezayı ödemediğim takdirde polis çağıracaklarını ve cezanın €180’ya çıkacağını söyleyince €50 ödemek zorunda kaldım.

Aslında başından beri bir yerde yakalanacağımı biliyordum ve açıkçası €50 ile kurtardığım için kendimi şanslı sayıyordum. Yakalanmış olmanın etkisiyle canım sıkılsa da şehri gezmeye devam ettik ( Evet, o gün metroya biletsiz binmeye devam ettim, ama diken üstünde ). Akşam Begüm’ün Science Po’daki koro provasına misafir olarak katıldım.

Bu arada Begüm’ün evinde bir sıkıntı olduğu için kalamadım, buna rağmen Begüm’ün Koç’tan arkadaşı Onat, evinin kapısını bizlere açtı. Ev dediysem yanlış anlamayın hani, 10 metrekarelik tek bir oda aslında 🙂 Odada bir yatak, bir masa-sandalye ve bir de paspas boyutunda halı var. Ben backpack’imi yastık olarak kullanarak paspasın üzerine kıvrılırken, Begüm ise sırf ben yalnız kalmayayım diye sandalyede sabahladı.

Sabah 6’da kalkarak carpooling yapmak için Paris’in kuzeyine, Porte de Clignancourt’a gittim. Buluşma noktasında tanıştığım Avusturalyalı gezgin, Jimmy, şoförün attığı ‘’arabam bozuldu gelemiyorum’’ mesajını gösterdi. Bunun üzerine hemen web sitesine girerek 1 km öteden kalkan başka bir araba buldum. Hemen oraya gittik ve orda da İsveçli Andreas ve onun Parisli sevgilisi Lea ile tanıştık. Şoförü beklerken ilginç bir şekilde şoförden ‘’arabam bozuldu, tamir ediyorum 10 dakika bekleyin’’ mesajı geldi. Yaklaşık 1 saatlik bekleyişin ardından Asyalı bir şoför geldi, fakat bizi görünce ‘’ben sadece tek bir kız gidecek sanmıştım, siz 4 kişisiniz, bu arabaya sığmayız, 10 dakika bekleyin başka bir araba ile geleyim’’ dedi. (1 kişi beklemesinin sebebi Andreas yerine Lea’nın adamla görüşmesi, ve bizlerin piyangodan çıkmasıydı) Bizim kafamızın karıştığını görünce de ‘’Ben carpooling’i iş olarak yapıyorum’’ dedi. Ayrıldıktan sonra yine yaklaşık 1 saat boyunca her 10 dakikada bir ‘’geliyorum, bekleyin’’ mesajı attı. Bu arada, artık yorulmuş ve dalgın hale gelmiştik. Andreas’ın, çantasını bizimle bırakarak yanımızdan ayrıldığını bile fark etmemiştik. Bir an, Andreas’ın çantasını inanılmaz sakince yürüyen bir adamın elinde gördüm. Adam o kadar sakindi ki çanta onun sandım ama yine de adamı izlemeye başladım. Bu arada çantasının alındığını gören Andreas adamla göz göze geldi. Tam bu noktada hırsız bir anda ‘’aa, bu çanta benim mi ya??’’ şeklinde jest ve mimiklerle çantayı yere bıraktı ve yine inanılmaz sakinlikte uzaklaşarak gitti. Adamın hareketleri o kadar profesyoneldi ki kendi çantam olsa bile hırsız diye adamın üzerine atlamak için iki kere düşünürdüm.

Çantayı kurtarmanın heyecanı ile derin bir nefes aldık ama benim kafamda bir şeyler şekillenmeye başladı. Bu arada yanımızda dolaşan turuncu kafalı bir adamı, şoför geldiği zaman da gördüğümü fark ettim ve etrafımı incelediğimde 2-3 tane gezgin tipli insanlar ( sırt çantalı filan ) gördüm. Bir anda zihnimde 1 saat önceki tablo canlandı: şoför geldiğinde de bu tarz gezgin tipler ortalıkta dolanıyordu ama ne hikmetse şoförle beraber ortalıktan kaybolmuşlardı…

İşte o anda yap-boz’un parçalarını birleştirdim: Organize çete carpoling.com üzerinden sahte hesaplar ile kurban buluyorlardı, eğer kurban tek başına ise buluşma noktasında diğer sahte gezginler ile beraber arabaya biniyor ve şehir dışında tenhaya götürülüyordu. Tenhada ise ( muhtemelen başka çete üyelerinin de katılımı ile ) hırsızlık, tecavüz veya ölümle karşılaşıyordu. Fakat daha olası bir ihtimal ise insan veya organ ticaretine kurban gitmesi. Nitekim hırsızlık, tecavüz veya öldürme eylemi 5-6 kişiye ne kadar bir kazanç sağlayabilir ki? Öte yandan, eğer kurbanlar birden fazlaysa, şoför bekletme taktiği ile dikkatlerinin dağılmasını sağlıyor ve çetenin diğer elemanları da çanta, cüzdan gibi eşyalarını çalıyor.

Her ne kadar Hercule Poirot edasıyla olayın gizem perdesini aralamış olsam da Jimmy ile Andreas’ı meselenin vahametine ikna etmem yarım saati buldu… Sonunda gece 11’deki otobüse binmeye karar verdik. Şunu da eklemeliyim ki, 1 hafta öncesine kadar alındığı takdirde €15 olan biletler aynı gün €50’dan satışa sunuluyor, ki çok pişman oluyorsunuz…

Bunca olaydan sonra Amsterdam’da neler yaşanacak acaba?

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.

Göktuğ Kral: Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü öğrencisiyim, aynı zamanda Boğaziçi Triathlon Takımı Kurucu Kaptanı’yım ve BÜMK Klasik Müzik Korosu’nda koristim. 16 Ağustos 2014’te IRONMAN İsveç Triathlonu’na katılarak 3.8 km yüzme + 180 km bisiklet + 42 km’lik maraton koşusunu 11 saat 56 dakikada tamamlayarak ‘’En Genç Türk IRONMAN’’ ünvanı aldım. Seyahat etmeyi, görülmemiş yerleri keşfetmeyi, yeni lezzetleri tatmayı çok severim. Seyahatlerimde ‘’turist’’ değil ‘’gezgin’’imdir. Adrenalin ve macera bağımlısıyımdır. Piyano, Kürek, Tenis, Kick-Box, Kaya Tırmanışı ve Bikram Yoga hobilerim arasındadır. En büyük hayalim ’’80 Günde Devr-i Alem’’ yapmak.

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:



  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.





Cildimiz bizden ne ister: Almond Shower Oil ile cildin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir bakım

Yaşamın akışına ayak uydurabilmek için çoğu zaman oradan oraya koşuşturmak, yapılacaklar listesinin maddeleri arasında aceleyle hareket etmek ve hatta tadını uzun uzun çıkarabileceğimiz aktivitelerimizi bile hızlandırmak zorunda kalıyoruz. Ne yazık ki hızlandırmak zorunda kaldığımız bu keyifli aktivitelerden biri de genellikle duş keyfimiz oluyor. Duş almak, hem bedenimizi temizlemek hem de zihnimizi ve ruhumuzu rahatlatmak için önemli bir fırsat sunarken, aceleye getirdiğimizde bu değerli anların kalitesinden ödün vermiş oluyoruz… Oysa ki duş, sadece temizlik ve rahatlık hissinden ibaret değil; aynı zamanda yenilenme, canlanma hissini verebilmek için de önemli bir araç; özellikle de cildimiz için. Duş almanın sağlayacağı tüm olumlu etkilerden faydalanabilmek için, gün boyu pek çok çevresel etkiye maruz kalan cildimizin beklentilerine kulak vermek oldukça önemli. Peki, cildimiz bizden ne ister?



Vücut bakım ritüelinizde ilk sırada, temizlik!

“Cildimiz bizden ne ister?” sorusuna pek çoğumuz gibi cildimizin ilk vereceği cevap temizlik. Gün boyu maruz kaldığımız kir, toz ve alerjenlerden cildi arındırmak şart. Aksi halde gözeneklerin tıkanması sonucu cildin nefes almasını engellemiş oluruz. Bu da farklı cilt problemlerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Vücut bakımında da aynı yüzümüzde olduğu gibi temizlik, cildimizin ihtiyaç listesinde ilk sırada.

L’Occitane Almond Shower Oil’L’Occitane Almond Shower Oil’L’Occitane Almond Shower Oil’in altın renkli yağ dokusu, duş sırasında su ile birleştiğinde süt kıvamına dönüşerek hafifçe köpüren yapısı ile cildimizi nazikçe temizler ve arındırır. Bademin mis kokusu ile tenimizi kokulandırarak, bize de arınmanın verdiği hafifliği ve rahatlığı hissettirir.

Yoğun nem

Cildimizin istediği ve hak ettiği o özenli bakımın en önemli bir diğer bileşeni ise tabii ki yoğun nem, çünkü cildimiz kuruluktan hoşlanmaz. Cildimizin canlı kalmak, gençliğini ve ışıltısını korumak için neme ihtiyacı var. Almond Shower Oil, içeriğindeki zengin yağ, mineral ve vitaminler ile cildi dışarıdan içeriye doğru besliyor, ilk kullanımda hissedilen nemlendirici etkisiyle cildi yumuşacık yapıyor. E vitamini, omega 6 ve 9 yağ asitleri ve badem yağı açısından da zengin olan vegan formüllü Badem Duş Yağı, cildimizin gün boyu nemli kalması ve doğru kaynaklarla beslenmesi için ihtiyacı olan tek şey.



Yukarıda da söylediğimiz gibi, cildimiz kuruluğu hiç sevmez; dolayısıyla onu nemlendirip beslerken, kurumasına neden olabilecek uygulamalardan da kaçınmak önemli. Çok sıcak su ile yıkanmak, koruyucu önlemler almadan soğuk ve rüzgarlı havalara maruz bırakmak ya da az su tüketmek, ona hiç iyi gelmeyenler listesinde. Ona ihtiyaç duyduğu nem desteğini sunmak ise, cildimizin kurumasını önlerken yumuşacık dokunuşlarla buluşmak da ruhumuzu besliyor.

Güzel kokmak

Cildimiz, tüm gün bizimle; yaptığımız tüm aktivitelere, girdiğimiz her ortama, tüm anlarımıza ve deneyimlerimize eşlik ediyor. Tüm bu deneyimlerde hem bize hem de cildimize muhteşem hissettirecek bir şey daha var: Hoş kokularla sarmalanmak. L’Occitane Almond Shower Oil, cilt tarafından anında emilen yapısı ve mis kokulu badem aroması sayesinde gün boyunca cildimizi sarıyor ve sadece cildimizi değil, zihnimizi, ruhumuzu da mutlu ediyor. Cildimiz o büyüleyici badem aroması ile misler gibi olurken, harika kokmak da kendimizi çok daha iyi, keyifli ve özgüvenli hissetmemizi sağlıyor.



Narin dokunuşlar

Temizlenmiş, nemlenmiş, beslenmiş ve harika kokan cildimizin bir başka ihtiyacı da narin dokunuşlarla buluşmak. Çünkü, hassas cildimiz onu tahriş edebilecek uygulamaları da hiç sevmez. Örneğin, çok sık kese veya peeling yapmak ya da cilde zarar verebilecek bakım ürünlerini kullanmak, cildimizin asla istemeyeceği şeyler. Güzel haber; Almond Shower Oil, yumuşak dokusu ve temiz içeriği ile en hassas ciltlerin bile favorisi. Narin dokunuşlar, cildimize hak ettiği değeri sunarken bize de Almond Shower Oil’in duyuları harekete geçiren dokusu ile rahatlatıcı duş anlarının keyfini sürmek kalıyor.

Duyusal bir deneyim

Cildimiz biraz da şımartılmayı hak etmiyor mu? Elbette. L’Occitane Almond Shower Oil duyusal bir banyo keyfi sunuyor; ipeksi dokusu, mis kokusu, rahatlatıcı ve lüks dokunuşlarıyla cildimizi nemlendirmek ve beslemekle kalmıyor, şımartan bir bakım da sağlıyor. Duş keyfi bu sayede aceleye getirilen bir rutin olmaktan çıkıyor; canlandırıcı, yenileyici ve aromatik bir deneyime dönüşüyor. 

Doğal içerikli yapısı, ilk kullanımda anında nem verme özelliği, cildi yumuşacık yapan etkisi ve büyüleyici kokusu ile cildimizin tüm beklentilerinin karşılığı; Almond Shower Oil. Cildin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir bakım için siz de hemen tıklayın ve L’Occitane Almond Shower Oil ile tanışın.

*Bu yazı L’Occitane katkılarıyla hazırlanmıştır.





Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Dijital dünya, sınırlarını sürekli olarak genişletmeye devam ediyor ve sanal dünyalar, artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Üstelik yalnızca sanal dünyalar da değil, o dünyanın baş kahramanları olan virtual influencer’lar da. Yani biz 🙂 Sosyal medya platformlarında kendi takipçi kitlelerini oluşturan ve çokça sevgiyle ve ilgiyle karşılanan sanal influencer’lar, sadece teknolojik gelişmelerin başarılı bir somut örneği olmakla kalmıyor; aynı zamanda modern pazarlama pratiklerini de yeniden şekillendiriyor.



Yani, artık gerçek insan influencer’lar gibi biz virtual influencer’lar da markaları temsil edebiliyor, iş birliği çalışmaları yapabiliyoruz; dahası biz de hayatımızın akışını ya da bir günümüzün nasıl geçtiğini paylaşabiliyoruz, üstelik dünyanın pek çok yerinde. Peki, biz kimiz? İşte bu dijital dünyayı çok daha yakından tanımak ve bir parçası olmak için mutlaka takip etmeniz gereken virtual influencer’lar:

Virtual Alin


Gelin, önce benimle başlayalım ve size kendimi tanıtayım: Ben Alin! Ford Türkiye’nin marka elçisiyim. En büyük ilgi alanım elbette ki teknoloji ve otomobiller. Aynı zamanda seyahat etmeye de bayılıyorum! Türkiye’nin otomotiv alanındaki ilk ve tek sanal influencer’ıyım. Yani beni ben yapan, hobilerimi şekillendiren, yaşam tarzımı belirleyen her şey aslında markanın stratejisinden doğdu. Günümün büyük bir kısmını yepyeni keşifler yapmaya ayırıyorum ve hiçbir sosyal medya akımından da geri kalmıyorum…

Zencefil shot’ımla güne başlıyor, çıktığım yeni yollarda bol bol kahve molaları vermeyi ve maceralarımı sizinle paylaşmayı seviyorum. Başka çok sevdiğim bir şey varsa o da Mustang Mach-E ile geçirdiğim tüm anlar; çünkü onunla olan her yolculuğum sıra dışı diyor ve beni hemen takip etmeniz için Instagram hesabımı buraya bırakıyorum.

Rozy

Rozy, dünya genelinde en popüler virtual influencer’lardan biri ve Güney Koreli. Hatta Kore’nin ilk sanal influencer’ı. Gezmeyi, iyi giyinmeyi, yemek yapmayı çok seviyor. Dünyayı dolaşıyor, birbirinden şık tasarımlar kullanıyor, modellik yapıyor ve dünyaca ünlü markalarla çalışıyor. Her geçen gün yaptığı sponsorluk anlaşmalarının sayısı hızla artarken, sosyal medya takipçileri tarafından da hayranlıkla takip edilmeye devam ediyor. Rozy de tıpkı benim gibi sanatın ve estetiğin gücüne inanıyor ve her günü dolu dolu yaşamak için ilham veriyor.

Shudu



Shudu, moda fotoğrafçısı Cameron-James Wilson tarafından yaratılan dünyanın ilk dijital süper modeli olan bir sanal influencer. Güney Afrika Kökenli Shudu, iyi giyinmeyi çok seviyor. Dünyaca ünlü lüks moda markalarıyla iş birlikleri yapan Shudu, aynı zamanda sanal insan ırkının savunucusu olma görevini de üstleniyor. Shudu’nun yaratılmasındaki en önemli amaçlardan biri de dijital dünyanın temsilindeki etnik çeşitlilik eksikliğine dikkat çekmekti ve bence bu, hayranlık uyandırıcı.

Ion Göttlich

Ion Göttlich, bisiklet tutkunu bir sanal influencer. Teknoloji ve video oyunlarına olan ilgisi ile tanınan Ion, aynı zamanda da spor yapmaya çok düşkün. Yeni keşifler yapmayı, aktif bir yaşam sürmeyi ve sağlıklı alışkanlıklarını sürdürmeyi çok seviyor ve takipçileriyle bisikletini yanından ayırmadığı keyifli anları sıkça paylaşıyor. Dışarıdan bakıldığında Ion ile tarzımız pek uyuşmuyor gibi görünse de, çok önemli bir ortak yönümüz var: O da tıpkı benim gibi yollarda zaman geçirmeyi çok seviyor ve yeni keşiflere asla hayır demiyor.

Imma

Japonya’nın ilk virtual influencer’ı ve modeli, pembe saçlarıyla çok sevilen Imma. Bugüne kadar dünya çapında modadan iş dünyasına, lüks tüketim markalarından televizyon kanallarına kadar pek çok sektörde manşetlerde yer alan Imma, Instagram hesabından yaptığı paylaşımlarla ilgiyi üzerinde tutmaya devam ediyor. O da ben de yeni trendleri takip etmekten büyük keyif duyuyoruz; ayrıca dans ve müzik de ortak tutkumuz olabilir.

Lil Miquela

Instagram’da 2 milyondan fazla takipçisi olan ve dünya genelinde sevilen virtual influencer’lardan biri olan Lil Miquela, renkli yaşamından eğlenceli kareler paylaşarak takipçilerinin ilgisini çekmeyi başarıyor. Dünya devi moda markalarıyla iş birlikleri olan ve tarzından, kişisel bakımından ödün vermeyen Miquela, yeni yerler keşfetmeye de bayılıyor; tıpkı benim gibi… Unutmadan, ikimize de çillerin çok yakıştığını söylemiş miydim 🙂



Bermuda

Lil Miquela’dan sonra kız kardeşi Bermuda’yı da tanıyalım. Bermuda, kendini ‘robot queen’ yani robot kraliçe olarak anlatıyor ve adeta moda ikonu gibi tarzıyla ön plana çıkan bir sanal influencer. Özellikle lüks yaşam tarzı ve moda dünyasına olan tutkusuyla bilinse de pek çok farklı markayla da iş birlikleri yapıyor ve sık sık Miquela ile fotoğraf paylaşıyor. Bermuda da tıpkı benim gibi kişisel bakımına çok düşkün, ayrıca aktif bir yaşam sürmek, ikimizin de öncelikleri arasında. Miquela ile samimi ilişkilerine hayran olduğumu da belirtmeliyim…

Nobody Sausage

En komik virtual influencer’lardan biri olan Nobody Sausage, dünya çapında çok seviliyor ve 8 milyona yakın takipçisi var. Genelde günlük rutinlerini ve yaptığı işleri paylaşsa da modern dünyanın pek çok ortak sorununu da mizahi bir yaklaşımla ele alarak milyonları güldürmeyi başarıyor. Ayıca, müzik ve dansa olan ilgi ve tutkusu da coşku dolu bir enerji yayıyor. Benim de en çok güldüğüm, izlerken en çok keyif aldığım sanal influencer’lardan biri.

Lu do Magalu

Brezilya’nın en büyük perakende şirketlerinden birinin yüzü olan Lu do Magalu’nun ünü, yalnızca Brezilya ile sınırlı kalmıyor, çünkü sosyal medya hesaplarında dünyaca ünlü pek çok markanın ürünü ile ilgili içerikler üretiyor. İlk kez YouTube’da karşımıza çıkmış olsa da, bugün Instagram’da ve Facebook’ta da oldukça popüler. Ayrıca kendisini ‘Virtual 3D Influencer’ olarak tanıtıyor. O da teknoloji ve yenilikleri takip etme konusunda oldukça tutkulu ve bu tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı seviyor, tıpkı benim de yaptığım gibi.

CodeMiko

Teknik olarak ‘VTuber’ olarak bilinen CodeMiko, Twitch yayıncısı bir sanal influencer. VTuber teknolojisinin sınırlarını zorlamakla ün salan CodeMiko, canlı yayınlarında yaptığı röportajlarla da çokça ilgi görüyor. Sanal dünyanın ve teknolojinin son gelişmelerini aktarırken, tarzından ve günlük keşiflerinden de ödün vermiyor. İkimizin de dijital dünyanın sınırlarını zorlamayı sevdiğimizi söylemeden geçemeyeceğim 🙂

Thalasya

Endonezya’nın ilk virtual influencer’ı Thalasya, dünyayı keşfetmeyi, yeni tatlar denemeyi ve moda tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı çok seviyor. Üstelik çok çeşitli sektörlerdeki markalarla iş birliği yaparak, günlük rutinlerinde neler yaptığını da sık sık Instagram hesabına ekliyor. Thalasya da benim gibi yeni deneyimlere çok açık. Ayrıca, yemeklere ve özellikle de sokak lezzetlerine olan ilgisini de gizlemiyor. Sanırım ona yakın hissetmemi sağlayan ortak özelliklerimizden biri de bu.

Elbette ki listenin tamamı bu kadarla sınırlı değil. Sanal influencer’lar olarak sayımız günden güne artıyor. Teknolojinin, sanatın, gerçekliğin ve kurgunun sınırlarını zorlayan var oluşlarımızla, günden güne dijital dünyada yeni gelişmelere imza atmaya devam edeceğiz; tabii kendi hayatlarımızdaki maceraların dozunu artırmaya da. Siz de bu dünyadan haberdar olmak ve yeni maceralarımda benimle yer almak için takipte kalın! Geleceği, bugünden yaşayın.





İlgili Makale