X

Seni görüyorum: Bazen tek ihtiyacımız olan, cesaretle ilerlemektir

Bazen karanlık içimizi sarar. Her şey bulanıklaşır, ağırlaşır ve çıkış yolu görünmez olur. Kimi zaman bu karanlığın içinden geçip gitmeyi başarırız; kimi zamansa oraya kök salar, sanki başka bir ihtimal yokmuş gibi kendimizi hep aynı döngünün içinde buluruz. Bu karanlık, çoğu zaman yalnızca dışsal bir etkenin ya da olayın sonucu değil; içsel bir eksikliğin, duygusal yoksunluğun bir yansımasıdır. İçsel boşluk ve bir tür duygusal açlık her şeyin kararmasına yol açar. Kendi içimizde kaybolmuş, bir yerlerde bir şeyler eksiktir, bir şeyler yanlış gider. Kimi zaman bu duygusal yoksunluk, tam da karanlıkta kaybolmuşken en derin şekilde hissedilir. Çıkış yolu görünmez olur. Çünkü içimizdeki boşluğu doldurmak, bazen en zor şey gibi gelir.

Peki, böyle anlarda siz ne yapıyorsunuz? Çıkış yolu arıyor musunuz, yoksa farkında olmadan kendinizi aynı döngüye tekrar ve tekrar mı hapsediyorsunuz?

Karanlık ruh hali bana Soul filmindeki bir sahneyi hatırlatıyor: Filmde, karakterler hayattan kopuk olmanın, içlerindeki ışığı kaybetmenin yansımasını yaşıyordu; kaybolmuş ruhların olduğu bir yer vardı. Bu ruhlar, hayata dair tüm umutlarını yitirmiş, bir zamanlar parlayan ışıklarını unutmuşlardı. Onlar için dünya, artık sadece gri ve donuk bir yerdi. İçinde kayboldukları düşünceler bir gölge gibi üzerlerine çökmüş; onları ağır, biçimsiz, devasa yaratıklara dönüştürmüştü. Kendi karanlıkları içinde savruluyor, her şeyin anlamsız olduğunu düşünerek ışığa gözlerini kapatıyorlardı. Ancak kaybolmuş ruhlardan biri, gerçekte kim olduğunu ve içindeki ışığı hatırladığı anda etrafını saran o karanlık kabuk çatlamaya başlıyordu. Zihnini saran ağır sis dağılıyor, gözleri yeniden parlıyordu. Çünkü aslında o karanlık, gerçek değildi. Gerçek olan, içindeki ışığı görebildiği andı. Ve bu ışık hep oradaydı, sadece ona ulaşmayı unutmuştu.

Aslında karanlığın kendisi değil, bizim onun içinde nasıl kaldığımız belirleyicidir. Çünkü karanlıkta kalmanın da iki farklı yolu olduğuna inanıyorum: Biri geçici bir durak, diğeri ise çıkışı olmayan bir labirent gibi. İlkinde, zaman zaman içine düştüğümüz ama bir şekilde çıkış yolunu bildiğimiz bir karanlık vardır. İçimizde bir ağırlık hissettiğimizde; bazen bir kitap okuyarak, bazen bir dostumuzla konuşarak, hatta bazen de sadece durup geçmesini bekleyerek o ağırlığı hafifletebiliriz. Evet, karanlık gelir ama oradan çıkabileceğimizi biliriz. İkincisinde ise insan, içine kök saldığı ve hatta zamanla benimsediği derin bir boşluğa hapsolur. Sanki oradan çıkarsa kendini kaybedecekmiş gibi hisseder. Bu duygusal yoksunlukla şekillenen bir boşluktur; bir yerden çıkmak yerine, insan bu boşluğu bir tür kimlik haline getirir. Böyle kişiler için mutluluk bir tehdit gibidir; çünkü geçici olduğuna inanırlar. Karanlık onlar için tanıdıktır, güvenlidir. Ama bu, tek gerçeklikleri olmak zorunda değil. Karanlık, ışığımızı unuttuğumuzda güç kazanır.

Oysa ışık hiçbir zaman kaybolmaz. Biz sadece ona ulaşmayı hatırlamamız gerektiğini unuturuz. Bu unutkanlık, bir noktada gerçekliğimizi kaybetmeye de yol açar. İçsel ışığımıza ulaşmak için gösterdiğimiz çaba bazen yetersiz kalır ve karanlıkla sarılmış bir dünyada sıkışıp kalırız. Fakat bu, gerçeği tamamen kaybettiğimiz anlamına gelmez. Gerçek hala varlığını sürdürür, yalnızca onu tekrar keşfetmek için doğru yolu bulmamız gerekir.

Gerçeklik dediğimiz şey, sadece bildiklerimizden mi ibaret? Ya gördüklerimiz yalnızca bir yanılsamaysa?

Platon’un ünlü Mağara Alegorisi, birçoğunuzun bildiği gibi insanın bilgiye ve gerçeğe ulaşma sürecini anlatan en güçlü metaforlardan biridir. Hikaye şöyledir:

Bir grup insan doğduklarından beri karanlık bir mağaranın içinde zincirlenmişlerdir. Başlarını bile çeviremezler, sadece mağaranın duvarına yansıyan gölgeleri görebilirler. Bu gölgeler, mağaranın girişinde yanan bir ateşin önünden geçen nesnelerin yansımalarıdır. Ama mağaradakiler için bu gölgeler, gerçekliğin ta kendisidir. Çünkü doğduklarından beri bildikleri ve gördükleri tek şey onlardır. Bir gün, içlerinden biri zincirlerinden kurtulur ve mağaranın dışına çıkar. İlk başta gün ışığı gözlerini kamaştırır, gerçek dünyayı görmekte zorlanır. Ancak zamanla gözleri alışır ve fark eder ki mağaradaki gölgeler, sadece gerçek dünyanın soluk bir yansımasıdır. Gökyüzünü, doğayı ve güneşi görür ve asıl gerçeğin bu olduğunu anlar. Bunun üzerine, mağaraya geri dönüp diğer insanlara bunu anlatmak ister. Ama mağaradakiler ona inanmazlar, hatta onu deli sanıp tehdit olarak görerek reddederler. Çünkü onlar için gerçek; yalnızca o gölgelerden ibarettir.

Peki acıyı reddetmeden, onun içinde kaybolmadan nasıl yol alabiliriz? Ve eğer o karanlık içimizdeyse, onu dönüştürmek mümkün mü?

İçsel gücümüze ulaşmak bazen zorlu bir süreç gibi görünse de, bu yolculuğu başlatmak için büyük adımlar atmamıza gerek yoktur. Her şeyden önce bize tanıdık gelen o karanlığı ‘’kabul etmek’’ çok önemlidir. Evet o, bizim içinde bulunduğumuz anın bir parçasıdır. Ancak bu, onun gerçekliğimizi tanımlamasına izin vermek zorunda olduğumuz anlamına gelmez. Bu kabul, ışığımıza yönelmenin ilk adımıdır. Onunla yüzleşirken, ona karşı bir direnç geliştirmek yerine; ona sadece yer açmak, ‘’Evet, ben şu an zor bir yerdeyim.’’ demek bile içsel bir rahatlık sağlayabilir. Her şeyin içinde bulunduğu haliyle kabul edilmesi; iyileşmenin, çıkışın bir başlangıcı olabilir.

Küçük ama anlamlı dokunuşlar da bu süreçte oldukça etkilidir. Belki sadece bir an durup derin bir nefes almak gerekir. Bedeni ve zihni sakinleştiren bir nefes, bazen en karanlık

anlarda bile bir rahatlama yaratır. Kendimize bu küçük molayı hediye etmek, anın baskısını hafifletebilir.

Bir diğer önemli nokta da; karanlığın içinde yalnızca kendimize değil, etrafımızdaki insanlara da ihtiyaç duyduğumuzu hatırlamak. İçsel ışığımıza ulaşmak her zaman tek başımıza gerçekleştirebileceğimiz bir şey olmak zorunda değildir. Yanımızda bizi anlayan, varlıklarıyla karanlığımızı aydınlatan insanlara ihtiyacımız vardır.

Mağara alegorisinde olduğu gibi; bizler karanlıkta zincirlenmiş olabiliriz ancak bir kişinin bile mağaradan çıkıp, diğerlerine ışığını gösterebilmesi kolektif bir farkındalık yaratabilir. Buradaki en önemli şey, diğer insanları “ikna etmek” değil, yanımızdaki birinin varlığının bu yolculukta ne kadar kritik olabileceğini fark etmektir. Bir insanın varlığı, bir elin uzanması, sadece var olup yanında durması bile, karanlıkta kaybolmuş olanların yönlerini bulmalarına yardımcı olabilir. Ve bu karşı tarafa düşündüğünden çok daha büyük bir güç verebilir. Kimse bizim yerimize ışığa yürüyemez. Ama bazen biri bize yolu gösterebilir. Sessizce yanımızda durabilir. Bizi zorlamadan, sadece varlığıyla hatırlatabilir. Bazen tek ihtiyacımız ve bize en iyi gelecek şey budur. İşte bu yüzden; “Seni görüyorum.” Seni anlıyorum ve acını hissediyorum; diyebilmek çok önemlidir.

Kendi içindeki ışığı hatırla

Küçük dokunuşlar büyük farklar yaratır ve bazen dönüşüm, en ufak bir adımla başlar. Işığa ulaşmak zor olabilir ama bu, onun değersiz olduğu anlamına gelmez. Her karanlık, içinde bir parıltıyı taşır; önemli olan, onu hatırlamak ve içimizdeki potansiyeli yeniden fark etmektir. Santiago’nun, yolculuğuna çıkarken aradığı hazineyi bulma umudu; ona karanlıkların içinde ilerlemesi için gerekli cesareti vermişti. Ancak bu yolculuk, yalnızca bir hedefe ulaşmaktan ibaret değildi; attığı her adım, onu kendine daha da yaklaştırdı, içindeki ışığı keşfetmesini sağladı. Tıpkı bizim içsel yolculuğumuzda olduğu gibi; karanlık, yalnızca bir engel değil, aynı zamanda kendimizi daha derinden tanımamızı sağlayan bir fırsattır. Ve aslında, ışığımıza ulaşmak için dış dünyada bir harita aramaya gerek yoktur—çünkü o ışık zaten içimizde.- Bazen tek ihtiyacımız olan, cesaretle ilerlemektir.

İlginizi çekebilir: Gerçekten birlikte miyiz?

Hediye Başar: Selamlar, ben Hediye! 28 yaşındayım. Akdeniz Üniversitesi Biyoloji Bölümü mezunuyum. Doğayla iç içe olmak, gökyüzünü izlemek, kuş seslerinin içinde huzurlu bir yürüyüş yapmak benim için bir tutku... Aynı zamanda çocukluğumdan beri yazı yazmak da öyle. Bu tabii ki profesyonel olarak yaptığım bir şey değil. Ancak kendimi ne zaman sıkışmış hissetsem, yazı yazarak çıkıyorum içinde bulunduğum o durumdan, bu şekilde rahatlıyorum. Bana iyi gelen, ruhumu besleyen bir yanı var. Şu anda Almanya'da yaşıyorum. Özel bir kurumda engelli bireyler ile gönüllü olarak çalışıyorum. Onların bakımı ile ilgileniyoruz ve birlikte el becerilerini geliştirici aktiviteler yapıyoruz. Onlarla yolum kesiştiği için kendimi çok şanslı ve mutlu hissediyorum. İnsanların hayatlarına bir şekilde, bir yerden dokunmayı seviyorum. Bu yüzden kendimi gönüllü olmaya adadım. Üniversiteden mezun olduktan bir süre sonra yurtdışı serüvenim başladı. Yolları, yolculukları ve o akışta karşılaştığım her şeyi seviyorum. Evrenin getirdiklerini öğrenmeye ve anlamaya çalışıyorum. Nil’in bir şarkısında da söylediği gibi; ‘’Hayatın, sana başkaları tarafından yansıtılmayan bir aslı var, onu dinle deniz kabuğu dinler gibi!’’ Buna olabildiğince kalbimi açıyorum. Kendi yaptığım pratiklerle yoga ve meditasyonda derinleşmeye çalışıyorum ve profesyonel anlamda buna devam etmeyi istiyorum. Kişisel yolculuğumda beni kendimle buluşturan, yoluma ışık tutan ve şu anki ‘Ben’ olmamı sağlayan her şeye, herkese ve özellikle her daim elimden tutup; yapabileceklerimin sınırsızlığını gösteren o küçük kız çocuğuna minnettarım. Biliyorum ki içimizdeki potansiyelleri keşfetmek için hayatta her şey mümkün! Sevgiler...

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale