“Sadece bana mı gelir tüm dertler?”: Hayat akışında kişiye özel olan bir şey var mıdır?

Çokça yakındığımız bir durumdur… Evet, itiraf edelim hepimiz için de geçerlidir. Hepimiz için dünyalar yerle bir olur. Bir gün bir haber alırız “Ama bu bana kocaman bir haksızlık” diyerek hayıflanırız. Bir gün istediğimiz bir iş için verdiğimiz onlarca emekten sonra yine de kabul edilmediğimizi görürüz… Veya sadece paramız o çok istediğimiz evi veya arabayı almaya bir türlü yetmeyecektir…

İşte bu durumların hepsinde ne düşünürüz? Bu konuya biraz daha yakından bakalım istiyorum sizlerle birlikte… Birçoğumuz konuyu, durumu, olayları, akışı “kişiye özel” algılarız. Yani tüm dünya dönüyormuş da bu aksiliklerin hepsi sadece bizi buluyormuş gibi… Yani tüm dünya çok muhteşem yaşıyormuş, başka kimsenin kaybı, derdi, hüznü, endişesi yokmuş da sadece en büyük hüzünler bize yazılmış gibi… Başka kimse bir hastane koridorunda sabahı etmemiş de, tüm yitirmişlikler gelmiş de bizi bulmuş gibi… Sanki başka kimse belki ay sonunu getirmeye gayret etmiyor, belki okul harcı denkleştirmeye çalışmıyor da, paranın hesabını düşünmek durumunda olan sadece bizlermişiz gibi…

Peki bu ne kadar doğrudur? Gerçekten durum böyle midir? Yani dünya bize karşı mıdır? Sınavlara giren sadece bizler miyiz? Biraz olsun sabır göstermesi gereken, biraz olsun emek göstermesi gereken, biraz olsun dirayet ile durması gereken sadece ben miyim?

O zaman sormak isterim sizlere, ben burada alamadığım bir arabanın uğruna üzülürken, diğer tarafta bir diğerimiz canını, annesini, babasını veya çocuğunu kanserden dolayı kaybedebiliyor, hangimiz daha “fazla” kişisel algılamayı hak ediyoruz? Hangimiz daha fazla üzülmeyi hak ediyoruz? Hangimizin acısı daha ağır?

O zaman sormak istiyorum ben burada bugün sahip olamadığım o hayallerimin çantasına, ayakkabısına veya tatiline üzülürken bir diğerimiz orada yaşam savaşı veriyor, her an bir kriz geçirip de felç kalmanın eşiklerinde dolaşıyor veya çoktan bedeninin bir bölümünü kaybederek yatağa bağımlı olarak yaşıyor veya bir daha gökyüzünün mavisini bile göremeyecek duruma geliyor. İşte bu karşılaştırmada sizce hangimiz daha “kişisel” algılamalıyız? Hangimiz “hayata” haksızlık diye bakmalıyız? Hangimizin acısı bir diğerine kıyasla daha büyük veya küçük? Hangimiz şikayet etmeyi hak ediyoruz? Veya sorumuzu başka bir şekilde soralım; hangimiz halimize şükretmeyi bilmiyoruz?


Hayat, bize getirdikleriyle “kişiye” özel bir muamele yapmamaktadır. Karşılaştırılabilir değildir. Dertler, hüzünler, kederler sadece “ben” için gelmemektedir. Aslında hayat herkes için akmaktadır; iniş ve çıkışlarıyla, kayıp ve kazançlarıyla, eski ve yenisiyle… Buna “yorum” katan sadece bizleriz. İyi veya kötü gören, özel veya nesnel gören, istediğim gibi oldu veya olmadı diyen sadece bizleriz.

Bugün bu yazımda bana eşlik ediyorsanız hayatınıza dışarıdan bakmanızı diliyorum. Neyi kaybettiğinize inanıyorsunuz? Neyi kazanmak mümkün değil? Ne size “sizce” çok uzak? Ne size “sizce” yapılmış bir haksızlık? Bence yeniden değerlendirmeye değer çünkü hayatta hiçbir an bize karşı değil, hiçbir olay bize “özel” değil. Çünkü hayat akar, değişir, farklılaşır ve yol yürümek içindir. Korkup saklanmak, hüzünlenip bunalmak için değil. Çünkü bu yol, evet, yürümek içindir…

İlginizi çekebilir: Akıntıya karşı gidebilme gücü: Tüm potansiyel senin içinde

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam