X

Öz’gürlüğe Öz’lem: İçimizdeki zorbalar ve kurban bilincinden uyanış

Özgürlük… En derin özlemimiz! TDK’ya göre, “Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbestî.” Bu tanımdan yola çıkarak özgürlüğü ve nasıl özgürleşebileceğimizi anlamaya çalışalım.

Düşünce ve davranışlarımızın kısıtlama, zorlama ve şartlanmalardan bağımsız olma durumuysa özgürlük, bizi kısıtlayan, zorlayan ve koşullayan içsel ve dışsal etkenlerin farkına varırsak ve etkilerini azaltırsak özgürleşebilir miyiz? Bu etkenler neler peki?

Günümüzde olduğu gibi tarihte de özgürlüğe duyulan özlemin arttığı dönemler olmuştur. 103 yıl önce ataları gibi özgürlük ve bağımsızlık aşkıyla yaratılmış bir ADAM vatanını kurtarmak ve özgürleştirebilmek için bağımsızlık savaşını başlatmıştı. Özgürlüğün başlıca düşmanlarına ise şöyle işaret etmişti:
“Hepinizce bilinmektedir ki, milletimiz yüzyıllardan beri iki kuvvetin, iki zorba kuvvetin, iki yok edici kuvvetin baskısı altında üzüntü ve elem duymakta idi. O kuvvetlerden birisi, doğrudan doğruya memleket ve milleti yönetmek iddiasında bulunan zorbalar, ikincisi, bütün bir emperyalist ve kapitalist âlemidir.”

Türk milletinin başına geçenlerin zorbalaşmalarını ve zorbalaşanların başına gelenleri de şöyle özetlemişti:
“Türk milleti, en eski tarihlerinde ünlü kurultaylarıyla, bu kurultaylarda devlet başkanlarını seçmeleriyle demokrasi fikrine ne kadar bağlı olduklarını göstermişlerdir. Son tarih dönemlerinde, Türklerin kurdukları devletlerde başlarına geçen padişahlar, bu yoldan ayrılarak zorba olmuşlardır.”
“Millet, kişilerin saltanat tutkusundan, zorbalık tutkusundan, yayılma tutkusundan başlayarak yarar ve rahat sağlama ve aşırı zevk düşkünlüğü ve rezilliklerini, bol bol savurganlık gibi insanı küçültücü amaçları için aracı ve güç kaynağı yapılmak yüzünden kendi benliğini unutacak ölçüde uğradığı aymazlıkların acı sonuçlarını net olarak kavrayabilecek erginlik ve olgunlukta idi. Artık milletin en akla yakın ve en haklı ve en insanca yetkisini kullanma zamanı geldiğinde duraksaması kalmamıştı. Dünya tarihinde bir Cengiz, bir Selçuk, bir Osman Devleti kuran ve bunların hepsini olaylarla deneyen Türk milleti bu kez doğrudan doğruya kendi adını ve sanını taşıyan bir devlet kurarak bütün felâketlerin karşısında yaratılışındaki yetenek ve güçle yerini aldı. Millet, kaderini doğrudan doğruya eline aldı ve millî saltanat ve egemenliğini bir kişide değil, bütün bireyleri tarafından seçilmiş vekillerden oluşan yüce bir Mecliste özümledi. İşte o Meclis, Yüce Meclisinizdir; Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve bu egemenlik makamının hükûmetine Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti derler. Bundan başka bir saltanat makamı, bundan başka bir hükûmet kurulu yoktur ve olamaz.”

Ve Türk milletinin gelecekteki çocuklarını da zorbalara karşı uyarmıştı:
“Cumhuriyet kurumunun bir zorba eline geçeceğini mezarımda bile duysam, millete karşı haykırmak isterim.”

Zorbaların manipülasyon teknikleri

Özgürlüğün önündeki en önemli engeller olan zorbaları ve zorbalığın doğasını anlamaya çalışalım.

Platon, MÖ 380 civarında yazılan Cumhuriyet’te (Republic), demokratik devletlerin tiranlığa (bir diktatörün başta olduğu ve halkın hiçbir söz hakkının bulunmadığı bir yönetim biçimi) düşmeye mahkum olduğunu savundu. Demokratik hükümet biçimlerinin, arzularını tatmin etme sanatında yetenekli, düzgün konuşan politikacılar için kolay av olan ahlaksız ve disiplinsiz bir halk yarattığına inanıyordu. Cumhuriyet ile aynı dönemde yazılan Gorgias’ta, bize bu tür politikacıların kamu yararını beslemekten ziyade kitleleri sağlıksız vaatlerle kandırdıklarını söyler. Bunu nasıl becerdiklerini ise Hitler ve Goebbels’i eylem halindeyken gözlemlemiş psikanalist Roger Money-Kyrle ortaya koyuyor. Money-Kyrle’a göre siyasi propagandanın işe yaraması için propagandacıların ilk önce izleyicilerinde bir çaresizlik duygusu (zehir) uyandırması ve ardından onlara sihirli bir çözüm (panzehir) önermesi gerekir.

  • İlk olarak, seyirciyi son derece iyi ve değerli bir şeyi kaybettiklerini veya yok ettiklerini hissetmelerini sağlamak için depresyona sokarlar. Diz çöktürülen kalabalığa “davaya ihanet ettikleri için”, kendilerine acımanın doruklarını yaşattırırlar.
  • İkinci adım bir azınlığı veya bir grup yabancıyı kişinin çektiği acıların faili olarak belirlemektir. Onlar, bize dışarıdan zulmeden veya bizi içimizden tüketen kötü güçlerdir.
  • Üçüncü adım, çaresizliğin dehşetine manik bir tedavi sunmaktır: “Kendine acıma ve nefret yeterli değildi. Korkuyu kovmak da gerekliydi… Böylece konuşmacılar hakaretten kendilerini övmeye başladılar. Küçük başlangıçlardan itibaren Parti yenilmez hale gelmişti. Her dinleyici, her şeye kadirliğinin bir parçasını kendi içinde hissetti. Yeni bir psikoza sürüklendi. Tetiklenen melankoli paranoyaya ve paranoya megalomaniye dönüştü.”

Kurban üçgeni ve kurban tuzağından kurtulmak

Zorbaların manipülasyon taktiklerine ışık tutmuş olduk, şimdi de kendi karanlıklarına ışık tutalım biraz da. Kurban Tuzağından Kurtulmak kitabında Diane Zimberoff, çok önemli bir olguyu ortaya koyuyor ve diyor ki:

“Şimdi sizi kurban üçgeniyle tanıştıracağım. Kurban üçgeni; eş bağımlı, işlevsel olmayan ailelerin ve bağımlılıkların temelidir. Bu üçgenin en üstünde kurban yer alır. Kurban kendini çaresiz hisseden ve kendine acıyan kimsedir. Kendi sorunları için başkalarını suçlar. ‘Senin yüzünden mutsuzum. Devlet yüzünden zengin olamadım.’ Herkesi ve her şeyi suçlamaya devam ederek aslında kendi gücünden vazgeçer. İşte kurbanı çaresiz ve güçsüz hissettiren de budur. Kurban üçgeni, kişisel güç eksikliğiyle ilgilidir.

Çizimin sol alt köşesinde bizim kurtarıcı dediğimiz kişi yer alır. Kurtarıcının içinde de kurban bilinci vardır… Dışarıdan görülen ‘yardımseverin’ altında kurtarıcılar kendini kurban gibi hissetmemek için de başka bir kurbanı kurtarmaya çalışır. Kendilerinden biraz daha güçsüz, biraz daha yardıma muhtaç birini bulurlar. Eş Bağımlılık işte bu şekilde gelişmeye başlar. Duygusal ihtiyaçlarını gidermek için her kişi/rol diğerine bağımlı hale gelir. Kurtarıcı kurbanın çaresiz kalmasına, kurban da kurtarıcının ona bakmasına bağımlıdır. Kurban ve kurtarıcı birbirine giderek daha da eş bağımlı hale gelir. Kurtarıcı, kurbanı ‘düzeltmeye’ çalışmayı sürdürür. Bu durum kurbanın kendini daha çaresiz hissetmesine, hatta sonunda kurtarıcıya içerlemesine sebep olur. Bu içerleme işlerin akışını değiştirir ve kurban zorbaya dönüşür. Ancak yine de en temelde zorba, kurban gibi hissetmeye devam eder.

Zorbalığın pek çok şekilde yapıldığını görebiliriz. İnsanlar fiziksel, duygusal ya da cinsel taciz yoluyla zorba olabilir. Karşısındakinden sevgiyi, cinsel tatmini veya maddi güvenceyi geri çekip esirgeyerek zorbalık yapabilir. Öfkenin üstünü örtme veya pasif agresyon durumu da bir zorbalık yapma yoludur. Bir başka yöntem ise diğerlerini kontrol altına almak ve manipüle etmek için onlara kendini suçlu hissettirmektir. Zorba, kurtarıcıya zorbalık yapar; kurtarıcıysa kendini kurban gibi hissetmeye başlar. Zorba kurbana acır ve onu kurtarmaya girişir. Kurban kurtarılmaktan dolayı hissettiği çaresizliğe daha çok içerler ve kurtarıcıya zorbalık yapmaya başlar. Bir pozisyondan diğerine, bu kısır döngü içinde sürekli dönüp dururlar. Kişi bu üçgendeki rollere başka kimseye ihtiyaç duymadan tek başına da girip çıkabilir. Örneğin yemekle ilgili kontrolü olmadığını hisseden biri çaresiz bir kurban gibi hisseder. Kendini kurtarmak için diyete başlamaya karar verir. Bu adım işe yaramayınca öfkelenir. Kendini suçlu hissedip moralini bozar ve kendine zorbalık yapmaya başlar. Kendine yeterince zorbalık yaptıktan sonra da yine en başa, tamamen kontrolden çıkmış ve çaresiz hissettiği kurban pozisyonuna döner. Yani bu döngüde sizinle bu oyunu oynayacak başka kimseye gerek kalmadan kendinizi bütün pozisyonlarda bulabilirsiniz. Kurban üçgeni bağımlılık yaratır. Kurban pozisyonundaki kişiler, her zaman kurtarıcıları ve zorbaları kendilerine çekerler. Kurban kendini ne kadar çaresiz ve kontrolsüz hissederse acıyı uyuşturmak için bir o kadar uyuşturucu, yemek ya da alkol kullanma eğilimi gösterir.”

Kurban psikolojisinden kurtulup nasıl özgürleşeceğiz?

Nasıl özgürleşeceğimizi araştırırken, özgürlüğün önündeki en büyük engel olan zorbalığın ve zorbalığın özündeki kurban bilincinin anlaşılması gerekiyor. Bilinçdışı olarak aile içinde ve nesilden nesile aktarılan kurban oyununun bireysel ve toplumsal düzeyde nasıl yıkıcı olabileceği daha iyi anlaşılmıştır umuyorum. Zimberoff’un dediği gibi kurban oyunu tek başına da oynanabilen bir oyun. Kendimize, duygularımıza, bedenimize hiç zorbalık yapmıyor muyuz? Şiddet, sömürü ve zulüm içimizde, düşüncelerimizde başlıyor ve hepimiz bu düzenin parçası ve sorumlusuyuz! Ancak sorumluluk alarak ve değişime kendimizden başlayarak bütünü dönüştürebiliriz. İç dünyamızdaki kurban bilincini dönüştürüp asıl zorbayı devirmedikçe, dış dünyada toprağın, hayvanların, ağaçların, çocukların, kadınların ve değerlerimizin zorbalar tarafından sömürülmesini, zulme uğramasını izlemeye devam edeceğiz!

Millet ve bireyler olarak kurban oyununu oynamayı bırakmanın zamanı geldi. Kurban bilincinden uyanmanın, gerçek gücümüzle bağlantı kurarak sorumluluk almanın zamanı geldi.

Buda’nın dediği gibi: “Kendinize ışık olun; kendinizi hiçbir dış sığınağa vermeyin. Gerçeğe sımsıkı sarılın. Kendinizden başkasına sığınmayın.”

Krishnamurti’nin dediği gibi: “İnsan zihninde köklü bir devrim meydana getirmenin ne kadar önemli olduğunu söylüyorduk. Kriz bir bilinç krizidir. Eski kuralları, eski kalıpları, eskiden kalma gelenekleri artık kabul edemeyen bir kriz. Ve bütün acısı, çatışması, yıkıcı acımasızlığı, saldırganlığıyla dünyanın ne halde olduğuna bakıyoruz. İnsan hala eskiden olduğu gibi acımasız, vahşi, saldırgan, açgözlü, rekabetçi ve bu çizgiler üzerine bir toplum inşa etti. Bütün bu tartışmalarda ve konuşmalarda yapmaya çalıştığımız, zihni kökten dönüştüremiyor muyuz, bunu görmektir. Her şeyi olduğu gibi kabul etmemek fakat anlamak için, içinde olmak için, incelemek için, bütün kalbinizi ve aklınızı, sahip olduğunuz her şeyle birlikte, keşfetmeye verin! Farklı yaşamanın bir yolu… Fakat sadece size bağlı ve asla bir başkasına değil. Çünkü burada öğretmen yok, öğrenci yok, lider yok, yol gösterici yok, efendi yok, kurtarıcı yok. Kendiniz için öğretmensiniz ve öğrencisiniz, efendi, yol gösterici, lider sizsiniz, siz her şeysiniz! Ve anlamak olanı dönüştürmektir.”

Şimdi de özgürlüğü daha da özden kavramaya çalışalım. Müsaadenizle kendime söyleyeceklerim var…

Canım kendim, gel muhabbet edelim seninle. Öz’gürlükten, öz’güvenden, öz’lemden, kısacası öz(ün)’den bahsedelim. Çok öz’ledin, çok aradın biliyorum.

“Öz’lüyorum O’nu
Yitirdiğim öz’ümü
Arıyorum ne zamandır
Neredesin öz’üm
Çık gel buradayım
Çok öz’ledim seni.”

Çok özledin biliyorum özünün gürlüğünü, özüne güvenebilmeyi, BİR olduğumuz halleri. Ve duyuyorum çağrını, zamanı geldi beliriyorum. Küçüktün, seni terk ettiğimi sandın, oysa ben hep yanındaydım. Küstün biliyorum, güvenin sarsıldı, kendini kapattın. Ama asıl kızdığın, kırıldığın kendindin. Özüne sırtını dönen, kulak tıkayan, hissetmemek için uyuşturan, kendini terk eden sendin, fark et. Dışarıda kimse yok, sen ve illüzyonlardan başka… Özlemini duyduğun, kaybettiğini sandığın her şey özünde, dön ve bak özüne. Duy sesini, gör onu ve er öz’üne. Sesi ol öz’ün, gürleşsin sesi, güven öz’e, sev ve çağla öz’gürce…

Öz’gürlük ve bir’lik dileğiyle…

İlginizi çekebilir: Ayrılık, dert ve derman: Ayrılık acısına farklı bir bakış

Özgür Çağlar Çelik: 1982 doğumlu Özgür Çağlar Çelik, ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği mezunudur. Uluslararası şirketlerde satış ve proje yöneticiliği görevlerinde bulunmuştur, bir detoks ve bütünsel sağlık merkezinde genel koordinatörlük yapmıştır. 2000 yılından beri ilgilendiği kişisel gelişim çalışmalarını, 2014 yılından beri eğitmen olarak sürdürmektedir. Çin, Türkiye ve Avrupa’da çigong ve savunma sanatları eğitimleri almıştır. Tanrılar Okulu kitabının yazarının kurduğu, European School of Economics Üniversitesi'nin, Master in Leadership programını 2017 yılında, TPC Leadership Koçluk ve Mentorluk Sertifikasyon Programıyla Kahkaha Yogası Liderliği Eğitimini 2018 yılında tamamlamıştır. Çigong ve kahkaha yogası eğitimlerinin yanı sıra, bireylere bütünsel sağlık ve performans koçluğu yapmakta, kurumlara wellbeing, liderlik ve motivasyon eğitimleri vermektedir. Doğa, Esenlik ve Farkındalık odaklı etkinlikler ve kamplar düzenlemektedir. BARIŞ SANATI adlı bir kitabı bulunmaktadır.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale