Neden seyahat ettiğimiz yeni yerlere yerleşme arzusu duyarız?

Tatil için gittiğiniz yeni bir şehirde, yeni bir ülkede gezerken aklınızdan hiç ‘keşke buraya taşınsam’ düşüncesi geçti mi? Ya da ‘burada çok mutlu yaşarım’ dediniz mi? Eminiz ki gittiğiniz ve özellikle de sevdiğiniz yeni yerler, içinizi kıpır kıpır etmiş, oraya taşınma düşüncesini bir anlığına bile olsa aklınıza düşürmüştür. Hemen söyleyelim; bu konuda pek de yalnız sayılmazsınız. Çünkü, seyahat ederken ‘burada yaşayabilirim’ diye düşünmek, aslında oldukça evrensel bir olay…

Farklı toprakların üzerinde dolaşırken, etrafımızı saran manzaraların, damaklarımıza kazınan tatların, yeni insanların, ilgi çekici kültürlerin büyülü etkisi altına giriyoruz. Ve bu büyülü anların içinde, ‘sıradan’ ‘olağan’ ya da ‘gündelik’ hayatımızdan kaçmak için daha iyi bir fırsat olamayacağını düşünmeye başlıyoruz. Çünkü, o sıkıcı gelen hayatımızın kürü gezdiğimiz topraklardaymış gibi hissediyoruz. Ondan ne kadar uzaklaşırsak, kendimizi o kadar bulabileceğimizi, hayatımızı o kadar mutlu kılabileceğimizi hissediyoruz.

Peki, bu yarı uçuk kaçık yarı romantik taşınma hayali, o an için inanılmaz iyi hissettirse de gerçekten hayatımızda vuku bulduğunda da aynı büyülü etkiyi sürdürür mü? Gerçekten ‘oraya’ taşındığımızda her şey çözülür mü? ‘İdeal’ mutluluğun sırrı o yabancı topraklarda mı? Yoksa bu zahiri düşüncenin olumsuz yanları da var mı? Gelin önce, bu düşüncenin altındaki psikolojik nedenlere, sonra da bu soruların cevaplarına birlikte bakalım.

Seyahat ederken neden ‘buraya taşınsam’ diye düşünürüz?

Columbia Üniversitesi’nde profesör olan psikiyatrist Dr. Ryan Sultan, “Seyahat etmemizin nedenlerinden biri yeniliği deneyimlemektir, yeni ortamlar beynimizi harekete geçirerek bize hayata yeni bir bakış açısı kazandırır.” diyor ve yenilik duygusunun abartılı bir mutluluk yarattığını, bu mutluluğun da bizi orada yaşamanın bu duyguları sürdüreceğine inanmaya yönelttiğini söylüyor. Yani, seyahat etmenin verdiği, yeniliklerden doğan o mutluluk hissi, bizi orada yaşarsak hep aynı mutluluğu yaşamaya devam edeceğimize inandırıyor. Bu yüzden de seyahat ettiğimiz yeni yerlerde aklımızdan sürekli buraya taşınsam mı, buraya yerleşmeliyi miyim, burada yaşayabilirim, gibi düşünceler geçiyor.

Dr. Sultan’a göre, bunun da ötesinde tatillerin verdiği rahatlama hissi, yaşattığı macera, sevdiklerimizle kurmamızı sağladığı olumlu bağlar, pozitif duygusal deneyimler biriktirmemizi sağlıyor ve beynimiz de bu olumlu duyguları o seyahat ettiğimiz yer ile ilişkilendiriyor. “Bu duygusal bağlılık, orada kalma ve orada bir yaşam kurma arzusunu besleyebilir.” diyen Dr. Ryan, bu nedenle seyahat ettiğimiz yerlerin yaşamak için de çekici geldiğini söylüyor.

Bu konuyu Instagram’da paylaşan ve ‘Should I move here?’ (Buraya taşınmalı mıyım?) etiketiyle eğlenceli seyahat videolarını yayınlayan fenomen hesaplar da var, konuya devam ederken onlardan da birini paylaşmak istedik:

 

 
 
 
 
 
Bu gönderiyi Instagram’da gör
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

Beck | Wisconsin Beer & Travel (@redhead.in.wisco)’in paylaştığı bir gönderi

Peki, başka olası sebepler de bu dürtüyü besliyor olabilir mi? Aslında evet. Günlük yaşantımızdan, yani halihazırda düzenimizin kurulu olduğu, yaşadığımız yerden uzaklaştığımızda, rutin streslerden, sorumluluklardan, işlerden de uzaklaşmış oluyoruz. Dolayısıyla bu mevcut kaostan, karmaşadan kaçış arzusu, gittiğimiz yerde kalma, orada kök salma isteğini doğuruyor olabilir. Diğer yandan, seyahat ettiğimiz şehri, ülkeyi, oradaki insanların yaşam tarzını, tarihi yerleri, kültürü, yerel lezzetleri keşfetmekle o kadar meşgul oluyoruz ki, yalnızca seyahat ettiğimiz yerin iyi yanlarına, güzelliklerine odaklanıyoruz -sanki orada hiç olumsuz bir şey yokmuşçasına-. Dolayısıyla da hep güzel hayaller kuruyor, oranın adeta bir harikalar diyarı olduğuna bir şekilde inanıyoruz. E yaşamak için bu kadar ‘mükemmel’ bir yer bulduğumuzu düşünürken de haliyle, orada temelli kalmak isteyebiliyoruz.

Fakat bu hayaller aleminin, o geçirdiğimiz büyülü anların, orada gerçekten yaşama deneyimi ile aslında pek de ilişkisi yok. Çünkü, başta taşınmanın gerçeklerini göz ardı ediyor, sonra da o gezdiğimiz yerin kötü yanlarını görmezden geliyoruz. Ama ne yazık ki perdenin arkasında pek çok sorun bizi bekliyor olabilir.

Tropik adada yaşama fikri güzel de, kasırgalara da hazır mıyız?

Yeni bir yerde, yepyeni bir hayat kurma fikrinin hissettirdiği güzel duyguların listesi sonsuza kadar uzayıp gidebilir, ancak gerçekten o seyahat ederken bayıldığımız şehre taşındığımızda işler pek de başta hayalini kurduğumuz gibi gitmeyebilir.

Bir kere şunu fark etmek önemli; seyahat ettiğimiz yeni yerlerin popüler, turistik yanlarıyla ilgileniyoruz. Güzel restoranlarda yemekler yiyor, harika manzaralar keşfediyoruz… Ev kiralarına bakmıyoruz ya da trafikte saatler geçiren insanları, sağlık sisteminin bozukluğunu, iş bulma ve geçim zorluğunu, eğitim sisteminin eksikliklerini, güvenlik sorunlarını, vergileri, kısacası iyi olmayan hiçbir şeyi fark etmiyoruz. Çünkü ilgimiz, algımız hep şehrin iyi-güzel yanlarında oluyor. Ne de olsa sadece gezmek, eğlenmek, keyifli anılar biriktirmek için seyahate çıkıyoruz. Ama iş gerçekten orada yaşamaya geldiğinde, o zaman farklı gerçekler bizi karşılayabiliyor. Ve bunlar da genelde pek hoş olmuyor.

Austin TX Realty’nin operasyon müdürü Bailey Moran, konu ile ilgili şöyle bir soru soruyor: “Tropik ada kaçamağı kulağa hoş geliyor ama kasırga mevsimleriyle başa çıkmaya hazır mısınız?” ve aslında bu fantastik taşınma fikrini de çok güzel açıklıyor.

Mesela, Venedik, İtalya’nın en gözde şehirlerinden biri ve kesinlikle muazzam güzellikte, romantik, hayran olunası bir yer. Eminiz ki giden herkes, bir anlığına bile olsa orada yaşamayı dilemiştir. Ama bu büyüleyici şehir, yılın önemli bir bölümünde sular altında kalıyor. Ulaşım sağlayabileceğiniz pek fazla alternatif de yok. Yağmur çizmeleri ile sular altında kalmış yolları aşmaya çalışmak tek çare. Buna gerçekten hazır olabilir mi sizce orayı görür görmez aşık olan ve oraya yerleşmeyi dileyen herkes? Gerçekçi olalım; hayır… Her ne kadar Venedik’te yağmur fikri ya da gondolla suların üzerinde salına salına gezmek kulağa çok hoş gelse de kimsenin yılın çoğunu sular altında kalmış bir şehirde zorla yürümeye çalışarak geçirmek isteyeceğini pek sanmıyoruz. Tabii ki her güzelin bir kusuru var… Venedik hala pek çoğumuzun göz bebeği olabilir, ona bir lafımız yok. Ancak, hayali bir taşınma fikri, sürekli sel altında kaldığı gerçeğini göz ardı ediyor olabilir.

Kısacası Venedik, Prag ya da Bora Bora Adası… Hiç fark etmez. Seyahat ederken biriktirdiğimiz güzel anıların yanında, gerçekten orada yaşama deneyimi biraz ‘acı’ kalabilir. Şehrin zorlukları, kültürel farklılıklar, arkadaş edinme süreci, resmi prosedürler, finansal sıkıntılar, trafik ve daha pek çok olumsuzluk, seyahat ederken bayıldığımız şehrin çekiciliğini gölgede bırakabilir. Dolayısıyla, taşınma gibi ciddi bir kararı vermeden önce, seyahat ederken kapılıp gittiğimiz büyülü rüzgarların etkisinden çıkmayı beklemek ve o şehrin tüm yönlerini araştırdıktan ve iyisiyle-kötüsüyle tüm gerçekliklerini öğrendikten sonra bir karar vermek, en iyisi olacaktır.

İlginizi çekebilir: Seyahat tutkusunu evden çıkmadan beslemenin yolları

Kaynak: apartmenttherapy

Uplifers
Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!