Ne dışarıda ne başkasında: Aradığımız ama bulamadığımız mutluluk, sen neredesin?

“Eğer bulunduğunuz yerde gerçeği göremiyorsanız, nerede bulmayı umuyorsunuz ki?” Dogen

Hayatımız boyunca arayışta kalırız; belki de en fazla aradığımız şey olur mutluluk, mutlu olmak, mutlu olabilmek… Özellikle yetişkinliğe adım atmamız ile birlikte bu arayış daha fazla ortaya çıkacaktır. İyi bir işimiz olduğunda, iyi bir gelirimiz olduğunda bunun bize “mutluluk” verebileceğini düşünürüz. Zaman geçtikte içimizde dolmayan boşluklar büyüdükçe, anlarız ki tek başına iyi bir iş sadece gerçekten mutlu olmak için yetmiyor. Evet, sevdiğimiz bir kadın veya adamla birlikte olabilmek, hatta evlenebilmek sürecini de deneyimleriz. Bir süre boyunca mutluyuzdur. Peki sonra ne olur? Tek başına evli olmanın, başka bir kişi ile bir birliktelik içerisinde olmanın gerçekten mutluluk için yetmediğini kavrayıveririz.

Bugün ben bu yazımda sizlerle birlikte soralım istiyorum, eğer mutluluk işte değilse, eğer mutluluk aşkta değilse, eğer ki mutluluk bu aradığımız şeyler hayatımıza geldiğinde de bulunamayacaksa, mutluluk gerçekten nerededir? Mutluluğu nerede aramak gerekir? Bunun bir yolu varsa, bir tarifi varsa ve eğer mutluluk gerçekten “varılması mümkün” bir noktaysa bu yere nasıl gidebiliriz?

Ne dışarıda ne başkasında: Aradığımız ama bulamadığımız mutluluk, sen neredesin?

Şimdi sorularımız üzerinden basamak basamak ilerleyelim istiyorum sizlerle birlikte. Öncelikle mutluluk konusunda hayatımızda nasıl bir tanımlama mevcut bunu inceleyelim. Mutluluk tanımlarımız aslında arayışlarımızın boyutlarını da belirliyor. Eğer ki mutlu olmak bizim için çok para kazanmaya eşdeğerse evet, bunun için “o çok paraya sahip olacağımız” zamanı bekleyeceğiz. Burada hızlıca bir soru geliyor aklımıza; “Peki ben o çok paraya giden yolda hiç mutlu olamayacak mıyım? Eğer bundan on yıl sonra elde edeceğim o çok para bana bu kadar fazla mutluluk getirecekse, bir on yıl daha daha az mutluluk haliyle yaşayabilir miyiz?

Mutluluk tanımı bizim için kendimize ait olan bir evde yaşamaktan geçiyorsa, rüyalarımızı süsleyen bu evi edininceye kadar mutlu olmaya hakkımız olmayacak mı? “Yok, ben o zamana kadar beklerim, ancak bu isteğim gerçekleştiğinde gerçekten mutlu olmuş olacağım” mı diyeceğiz? Ya gerçekten beş yıl sonra bu gerçekleştiğinde artık kendimize ait bir ev bizi yeterince mutlu etmeyecekse? Ya gerçekten beş yıl daha yaşayabilmemiz mümkün olmayacak ve belki de bir ay sonra bu dünyadan yanımızda o “muhteşem” gelecek mutluluk hayallerimizle birlikte mi göçüp gideceğiz? Bugün mutluluk tanımımıza aldığımız o kocaman evlerin, arabaların veya paranın, sırf elimizde olmadıkları için mutlu olmak hakkımızı bu şekilde mi feda ediyor olacağız?

Mutluluk tanımı birçoğumuz içinse -evet itiraf edelim- bir ilişki yaşamaktan, belki evli olmaktan geçiyor. Bugün tek başımıza, can-ım varlığımız ile baş başa olduğumuzda gerçekten mutluluğa erişemediğimizi düşünüyorsak, yarın yanımızda olacak kişi ile birlikte buna gerçekten ulaşmamız mümkün müdür? Kendi içerisinde gerçekten mutlu olmayan bir kişiye bir diğer kişi dünyaları bile sunduğunda, sizce gerçekten tatmin olup gerçekten mutlu olabilir mi? Kendi özü ile bulamadığı mutluluğu, dışarıdan yapay çareler ile üretebilir mi?

Evliliklerimiz… Beklentilerimiz üzerine kurulduklarında, “sen bana mutluluk vereceksin” temeline oturtulduklarında, sizce alacaklı ilişkisinden bir farkı kalıyor mu? Hayatı paylaşmak dediğimiz tanım bu mutlu etmek beklentisinin neresinde kalıyor? Şikayet ettiğimiz şey “Beni hiç mutlu edemedi” olmuyor mu? Beni anlamadı, beni mutlu edemedi diye söylenirken, kurduğumuz cümlenin ne derece acı verici olduğunun farkında mıyız? Sizce evliliklerimizin amacı bir diğer kişinin bizleri mutlu etmesi mi? Aynı beklenti sizin omuzlarınıza yüklendiğinde ne hissederdiniz? Sürekli sizin onu mutlu etmenizi bekleyen bir eş bir süre sonra gerçekten hayat arkadaşınız olabilir miydi? Paylaşacak bu “derin beklenti” dışında istediğini ona veremediğiniz sürece birlikte ve gerçekten mutlu olmanız mümkün müdür?

Ne dışarıda ne başkasında: Aradığımız ama bulamadığımız mutluluk, sen neredesin?

Bakın sevgili Chris Prentiss güzel eseri Zen ve Mutluluk Sanatı’nda mutluluğu nasıl yorumluyor:

“…Mutluluk içeriden gelir. Mutlu olmamıza etki eden dış objeler ve durumlar olsa da, bu öğeler mutlu olmamızın sebebi değildir. Mutluluğumuzun sebebi, bu obje ve durumlarla ilgili hissettiklerimiz, zihnimizin onlarla ilgili düşündükleridir.

İki basit örnek durumu açıklamaya yardımcı olacaktır. Birinci örnek, binlerce insanın spor etkinliğini izlediği bir stadyumda gerçekleşiyor. Maç bittiğinde, tuttukları takımın kazanmasına ya da yenilmesine bağlı olarak bazı insanlar mutlu, bazıları mutsuzdur. Bir spor müsabakasının sonucunda mutlu ya da mutsuz olmak, dışarıda olana içsel bir tepki vermektir.

Ne mutluluk ne de mutsuzluk etkinliğin içinde var olan bir şey değildir.

Yorumcular kendi takımlarına bağlılık gösteriyordur, maç sonucundan maddi bir beklentileri vardır, kimileri bir oyuncudan gurur duyuyordur ya da takımın temsil ettiği şehre veya okula sadakat besliyorlardır. Bu hisler müsabaka sonucunda hissedilene sebep olabilir ama etkinliğin kendisini etkilemez. Eğer etkinliğin özü mutluluk ya da mutsuzluk olsaydı herkes maç sonucuyla ilgili aynı şeyi hissederdi. Bu yüzden, bir insanın mutlu ya da mutsuz olma halini belirleyen şey olaylar değil, insanlara ne ifade ettiğidir.

Hayattaki her olay böyle işler.

Bu şekilde bakar ve mutlu ya da mutsuz olma kararını olaylarla ilişkilendirerek alırız. Olayın kendisi bunu belirlemez.

…Mutluluk ve mutsuzluk olayları yorumlayan zihnimizin durumudur (görmeyi seçtiğimiz şeyler).”

Bugün bu yazımda bana eşlik eden sizler, zihninizde tanımladığınız mutluluk kavramına yeniden bakmanızı dilerim… Mutlu olmak, mutlu kalabilmek, mutlu hissetmek, kısacası sizin “mutluluk” haliniz bir diğer kişiye, olaylara, sahip olduklarınıza ne kadar bağlanmış durumda? Bu inandıklarınız gerçekten mutsuz olmanıza yetecek sebepler midir? Mutluluğu bekliyorsanız, dışarıda arıyorsanız veya bir türlü hayatta mutlu olamadığınıza inanıyorsanız bu gerçekten doğru mudur yoksa sadece sizin bakış açınızdan gelişen bir sonuç ürünü müdür?

Mutlu olmak mümkün, önce tanıma sadece ben kavramıyla başlayabilirsiniz, sonra yine özünüze, içinize ve evet sadece kendinize dönerek yepyeni bir mutluluk tanımı geliştirebilirsiniz… Gerçekten mutlu olmak “gerçekten” mümkün…

 

İlginizi çekebilir: Hayatınızı yönlendirecek en derin amacı bulun: Her şey bir yana sen bir yana

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam