X

Mükemmeliyetçiliğin çıkmazlarına girmeyin: “Yeterince iyi”yi kabul ederek hayatı kendiniz için kolaylaştırın

“Hayatım başarısızlıktan başka hiçbir şey değildi.”
Claude Monet

Claude Monet, döneminin en tanınmış ressamlarından biriydi ve yaklaşık 70 yıl boyunca 2000’e yakın esere hayat verdi. Sanat tarihi ile pek ilgilenmeseniz dahi, bir Monet tablosunu kolaylıkla ayırt edebilirsiniz. Monet, 1908 yılında Paris’te şimdilerde büyük üne sahip Nilüferler serisinin bir sergisini açacaktı. Ancak sergi başlamadan önce, gösterime girecek 15 resmini halkın görmemesi için bıçak darbeleriyle parçaladı. Tabi ki bunun sonucu olarak sergi ertelendi. Fakat Fransız sanatçının, eserlerini görmeye gelenlere sürpriz bir notu vardı: “Resimlerimi mükemmel bulacağınızı önceden yeterince biliyorum. Sergilenirlerse büyük bir başarı elde edeceklerini de biliyorum, ancak kötü olduklarını bildiğim için buna daha fazla kayıtsız kalamazdım.

Bu Monet’nin işlerini ilk ya da son yok etmesi değildi. Bazı sanat tarihçileri, yaklaşık 500 Monet resminin yaratıcısının elinde aynı kaderi paylaştığını tahmin ediyor.

Gelin dürüst olalım, bu mükemmeliyetçi Monet’e biraz da olsa hayranlık duyuyoruzdur. Modern dünyada da, mükemmelden daha az olan her şeyi, sunmak yerine yok etmeyi tercih eden dahileri takdir etmiyor muyuz? Peki öyleyse, esnek olmayan, ulaşılamaz yüksek standartlar başarının sırrı mıdır?

-Şart değil.

Başarılı mükemmeliyetçiler buna rağmen başarılıdır, bunun yüzünden değil.

Yanlış “iyi mükemmeliyetçilik” kavramı maalesef o kadar yaygındır ki, birçoğumuz zararlı mükemmeliyetçiliği, başarı arzusu, mükemmelliğe ulaşma çabası ve yüksek performans standartları belirleme gibi olumlu özelliklerden ayırmakta zorlanırız. Psikolog Thomas Greenspon, “Moving Past Perfect” isimli kitabında; mükemmeliyetçiliği, mükemmellik çabasıyla birleştirmenin hata olduğunu söylüyor. Ona göre başarılı olanlar, bu özelliklerine rağmen başarılıdırlar.

Nedir bu mükemmeliyetçilik?

Mükemmeliyetçilik, mükemmel olma arzusu, kusur endişesi ve mükemmel olmanın başkaları tarafından kabul edilmenin tek yolu olduğuna dair duygusal bir inançtır. Hata yapmakla ilgili yoğun endişe, mükemmeliyetçi insanları sadece mükemmelliğin peşinde koşanlardan ayıran bir duygudur. Bir hata yaptığımızda veya hedefimizi gerçekleştirmediğimizde hepimiz hayal kırıklığına uğrayabiliriz; mükemmeliyetçi insanlar ise sürekli eleştiren “yeterince iyi değilsin” iç sesleriyle bundan mahvolabilir.

Çok fazla mükemmeliyetçi olduğunuzun 7 işareti

Çoğu insan yaşamın belirli zamanlarında mükemmeliyetçilikle uğraşır. Mükemmelliğe ulaşma çabası içinde şunları yapıyor olabiliriz.

  1. Her Şeyde Mükemmeliyetçilik: Mesleğinizde mükemmel olmayı istemek anlaşılabilir durum. Ancak bir aşçı değilseniz yaptığınız şef tabağının aynısı olmadığında üzülmemelisiniz.
  2. Ya Hep Ya Hiç: İkinciliğin ilk kaybeden olduğuna inanıyorsanız ve bir iş sizin için mükemmel yapmak ya da hiç yapmamak arasındaki iki uçtaysa mükemmeliyetçi olabilirsiniz.
  3. İşe Başlayamama/Bitirememe: Zararlı mükemmeliyetçiliğin en temel nedeni başarısızlık korkusudur. Bu korku işe başlamayı erteletir. Çünkü başlamazsanız başarısız olmazsınız. Diyelim ki başladınız, teslim edecek kadar iyi olduğuna inanmıyorsunuz. Asla mükemmel olmayacağı için asla da tamamlanmayacaktır.
  4. Herkesten Mükemmeli Beklemek: Çevrenizden gerçekçi olmayan beklentileriniz vardır. Standartlarınıza uymayan insanlara karşı sabırsız ve eleştirel davranabilirsiniz.
  5. Onay İstemek: Mükemmele ulaşma çabanızın sürekli takdir edilmesini bekliyor ve tüm odağınızı buraya veriyorsanız önceliklerinizi gözden geçirmenizde fayda olabilir.
  6. Geribildirime Karşı Savunmacı Yaklaşım: Acımasız bir yorum ile yapıcı eleştiri arasında bir fark vardır. Mükemmeliyetçiler ikisi arasında ayrım yapmakta güçlük çekerler. Tartışma yaşamadan performans görüşmesi yapabiliyorsanız doğru yoldasınız.
  7. Yaşamdan Keyif Alamama: Sınırsız mükemmelliğe ulaşma çabası içinde küçük hatalar dahi önemli bir başarısızlık gibi görünebilir. Bu duygu uzun vadede yetersizlik, suçluluk ve mutsuzluk yaratabilir.

Sen hangi mükemmeliyetçiyi içinde taşıyorsun?

30 yılı aşkın süredir mükemmeliyetçiliği araştıran Gordon Flett ve Paul Hewitt mükemmeliyetçilerin üç farklı profilden birini vurgulayabileceğini keşfettiler.

Kendine Dönük: “Olabildiğince mükemmel olmak için çabalamalıyım” der ve kendisine en zorlayıcı hedefleri belirler.
Dışa Dönük: “Herkesin mükemmel olmasını bekliyorum” der ve etrafındaki insanlara gerçekçi olmayan standartlar yükler.
Toplumsal Baskı: ”Herkes mükemmel olmamı bekliyor” diye düşünür ve başkaları için kusursuz şeyler yapmak adına baskı altında hisseder. (Bu ebeveyni, partneri ya da yöneticisi olabilir)

Pratikte, mükemmeliyetçi insanlar, tek bir profilden ziyade, hayatın içinde belirli bir zamanda bu yönlerden birini veya birkaçını yaşarken görülebilir. Her bir profilin tutum ve davranışları da buna bağlı olarak farklılaşır. Mesela bazı mükemmeliyetçi insanlar hiçbir yere geç kalmaz, hatta çoğu zaman ilk giden olur. Diğerleri ise kronik olarak geç kalabilir çünkü randevuya gitmeden önce her zaman -kusursuz bir şekilde- yapılması gereken şeyler vardır. Kendimden örnek verecek olursam burada yazma işimi o kadar erteledim ki, bir an “galiba hiçbir zaman hazır olamayacağım” yanılgısına düştüm. İşte çoğumuzun bu duygusunun altında yatan kök neden aynıdır: hata yapma ve kabul edilmezlik kaygısı.

Bu mükemmeliyetçilik nereden geliyor?

İçinde bulunduğumuz toplumun birçok yönü mükemmeliyetçiliğin ihtişamını sürdürmesine fırsat tanıyor. Aşağıdaki maddelerle yüzleşmiş ailemizin ve yetiştirilme tarzımızın da önemli olduğunu unutmadan birlikte diğer kaynaklara göz atalım.

Duygular: Duygularımızın kontrolünü ele alabilmek için duygularımızı tanımak, anlamak ve kabul etmek bizi daha sağlıklı yapar. Ama duygularımızla barışamaz, onları reddeder ya da görmezden gelirsek “mükemmel olmalıyım” hissi bize zarar vermeye başlar.

Eğitim: Kabul edelim ki eğitim sistemlerimiz rekabetçi ekonomiye uygun bireyler yetiştirmek üzerine kurgulandı. Çocukken bilinç olarak hata yapmaktan endişe duymazken, okullarda ve devamında hazırlandığımız iş hayatında hata yapmanın aslında büyük bir yanlış olduğunu öğrendik. Tüm değerlendirme sistemlerinin mükemmellik standartlarına göre ölçüldüğü bir yapıda aksini düşünmek zaten imkansız.

Amerikan Rüyası: Yeterince çalışma ile başarı, refah ve şöhretin yakalanabileceği fikrini savunan bu düşünce biçimi bazen ilham verici olabilir. Ama aynı zamanda insanları, her şeyin hatta mükemmelliğin bile ulaşılabilir olduğuna inandırması fazla umut barındırabilir.

Sosyal Medya: Mükemmeliyetçiliğin yükselişinde elbette ki sosyal medya büyük pay sahiplerinden. Özellikle son dönemde yapılan araştırmalar, insanların birbirini ölçme ihtiyacı ve yargılama eğilimlerinin mükemmeliyetçiliği tetiklediğini gösteriyor. En iyi kareyi yakalayabilmek için elli farklı çekim yapmak, farklı filtrelerle fotoğrafı baştan yaratmak ve mükemmele en yakın halini paylaşmak, Monet’nin sergiden önce resimlerini kesmesinin günümüzdeki karşılığıdır.

Gizli Salgın: Mükemmelliyetçiliğin karanlık yüzü

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre mükemmeliyetçilik bir salgın haline geldi. Daha da kötüsü “mükemmeliyetçilik” kavramı, birçok psikolojik hastalığın üstünü örtüyor: depresyon, anksiyete, yeme bozuklukları ve hatta intihar gibi. Bazı mükemmeliyetçi insanlar çevrelerindeki kişilere karşı da dayanılmaz olabileceğinden, aile, iş ve sosyal ilişkileri de zarar görebilir. Bu süreçte yaşanan endişe de ister istemez başarının önündeki en büyük engel olacaktır. Unutmayın ki “Mükemmel, iyinin düşmanıdır!”

Mükemmeliyetçilerin “buna rağmen başarılı olduklarını” söylediğim şeyin bir benzerini de onların nitelikleri için söyleyeceğim. Pek çok mükemmeliyetçi sorumlu, vicdanlı, çalışkan ve yeteneklidir; bu olumlu kişisel özelliklerin hiçbirinin “pozitif mükemmeliyetçilik” anlamına geldiği söylenemez. Mükemmeliyetçilik tamamen ortadan kalktığında, bu kişisel niteliklerin hiçbiri değişmeyeceği gibi kişinin üstünden de büyük bir yük kalkacaktır.

Uyandırma çağrıma lütfen kulak ver!

Şimdi buraya kadar okuduklarından kendinde gördüğün ve değiştirmek istediğin şeyleri düşün.
Bu iki soruyu kendine sor:

  • Şu anki mükemmeliyetçi halimde kalmaya devam edersem 5 yıl sonra hayatım nasıl görünecek?
  • Hayat başta benim ve çevremdeki insanlar için nasıl daha da kötüleşecek?

Cevapların seni rahatsız edebilir. Olumlu değişimi başlatmak ve olumsuz sonuçları zihninde canlandırabilmek için yazmak iyi bir egzersiz olacaktır. Değişim için kişisel nedenlerini aramayı unutma. Bulacağın cevaplar yıllardır reddettiğin, sindiremediğin ve aksiyona geçmediğin mükemmeliyetçiliğin için sadece bir başlangıç. Değişimin sonucunu hayal edebilirsin. Mevcut veya gelecekteki ilişkinde daha rahat ve mutlu olmak ya da çocuğunun özgüvenine zarar veren bir alışkanlığı ona aktarmaktan kurtulmak. Hangisi sana daha iyi hissettirecekse.

Hiçbirimiz mükemmel değiliz. Başarısızlıklarımız bizi güçsüz yapmaz. Yaşamın bizi yeneceğini ve bunun normal olduğunu bilmeliyiz.

“Biraz yanlış davranmak bize daha bir rahatlık sağlar. Bunun da nedeni, mükemmellik denen şeyden yoksunluğumuzdur. Hintliler bir tapınak yaptırdı mı, bir köşesini bitirmeden bırakırdı.”
Carl Gustav Jung

Sağlıkla kalın.

İlginizi çekebilir: Aristo’ya göre mutlu bir hayat nasıl yaşanır?

Yalçın Kaya: Beden Eğitimi Spor Yüksek Okulu ve İşletme mezunuyum. Her gün hastaların hayatını değiştirmek için çabalayan bir şirkette eğitim yöneticisiyim. Mutlu ve sağlıklı bir yaşam için tek bir reçete olmadığına inanıyorum. Kendimizi tanıdığımızda ve bizim için neyin işe yaradığını bulduğumuzda; geçmişten gelen yanlışlarımızı, alışkanlıklarımızı ve buna bağlı olarak yaşamlarımızı değiştirebileceğimizi düşünüyorum. Bu alanda, merak ettiğim, sorguladığım, farkında olma yolculuğumda karşılaştığım uygulanabilir ve keyifli ipuçlarını paylaşmaya çalışacağım. Daha anlamlı bir yaşam sürebilmek için Uplifers'ta her gün yeni şeyler öğrenerek; kişisel gelişim, mutluluk, stresle yaşamak, verimlilik, psikolojik güvenlik ve motivasyon gibi konularda da fikirlerimi genişleterek devam ediyorum. 

Sıra dışı bir gelecek: Otomobil dünyasında bizi neler bekliyor?

Teknolojinin, yapay zekanın ve çevre bilincinin hızla geliştiği günümüzde otomotiv dünyası da bu gelişmelerden geri kalmıyor ve inovasyonlarla ve merakla dolu bir sektöre dönüşüyor. Son yıllarda elektrikli araçlar, otonom sürüş özellikleri, akıllı yol çözümleri gibi konularla pek çok gelişime imza atan otomobil dünyasında gelecekte bizi daha nelerin beklediği büyük bir merak konusu. Hepsi çok heyecan verici olsa da en çok merak edilen sorulardan ve benim de heyecanla beklediğim gelişmelerden biri; uçan arabaların hayatımıza girip girmeyeceği 🙂 Uçan arabalar yakın zamanda hayatımıza dahil olur mu bunu bilmiyorum ama otomotiv endüstrisinin geleceği hakkında kendi perspektifimden ele alacağım pek çok konu var. Gelin, benim de bir parçası olduğum bu sıra dışı gelecekte bizi neler bekliyor olabilir birlikte bakalım.



Elektrikli otomobillerin hızlı yükselişi

Geçtiğimiz yıllarda pek çok otomobil markası, yakın gelecekte elektrikli araç üretimine ağırlık vereceğini açıklamıştı, hatta dünya çapında tamamen elektrikli araç üretimine geçmeyi planladığını belirten markalar da var. Elektrikli araçların hayatımıza dahil olması çok yeni bir gelişme olmasa da yaygınlaşması ve popülerliğinin artması son zamanlarda daha bir artış gösterdi. Gelecekte de elektrikli araçların üretiminin ve kullanıcısının artması sektörünün en beklenen gelişmeleri arasında.

Bildiğiniz gibi ben de elektrikli otomobil tutkunlarından biriyim ve sık sık sizlerle Instagram hesabımdan %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E ile olan maceralarımı paylaşıyorum 🙂 Konumuza dönecek olursak; fosil yakıt tüketimini azaltmak ve karbon emisyonlarını düşürmek için ülkelerin elektrikli araç kullanımına yönelik teşviklerini artırması da beklenenler arasında. Ayrıca, batarya teknolojisinde yeni ilerlemeler, elektrikli araçların menzillerinin artırılması, şarj altyapılarının geliştirilmesi de yine yakın gelecekte bizimle olacağa benziyor.

Sürdürülebilir ve çevre dostu çözümler

Elektrikli araçların yükselişi, otomobil dünyasının geleceğinde beklenen tek çevreci haber değil. Doğa dostu yaklaşımlar ve sürdürülebilir çözümlerle dolu yenilikler de ufukta. Pek çok sektörün son yıllarda önemli bir gündem maddesi haline gelmiş olan çevre bilinci, otomotiv dünyası için de önemli bir konu. Geri dönüştürülmüş malzemelerden üretilen iç dizayn ekipmanları, doğa dostu kumaşların kullanımı, üretim aşamasında yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, daha az karbon salımı yapan motor teknolojileri ve daha nice gelişme, otomotiv dünyasının beklenenleri arasında.

Sektörde yeşil devrim adını verebileceğimiz daha pek çok gelişmenin damga vurması da olası. Araçların iç tasarımdan üretim süreçlerine kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilir çözümler, otomobillerin gelecekteki dünyasını ve tabii ki dünyamızı taçlandıracak gibi. Bir çevreci olarak hızla yaygınlaşmasını görmek istediğim gelişmelerden birisi kesinlikle sürdürülebilir çözümler.

Otonom sürüş özelliklerinde ilerlemeler

Ve tabii ki otonom sürüş özelliklerinden bahsetmemek olmaz. Beni belki de en çok heyecanlandıran konulardan bir diğeri. Hani şu sürücüsüz giden otomobiller var ya, işte tam da onlardan bahsediyorum. Yakın bir gelecekte belki de araçların şoför koltukları hep boş kalacak. Olamaz mı? Bu, çok gerçekçi bir senaryo olmasa da şu an için benzer senaryolarla sık sık karşılaşacağız gibi. Çünkü pek çok dünya devi otomobil ve teknoloji firması, otonom araçlar alanında büyük yatırımlar yapıyor. Ancak, tam otonomiye ulaşmak için biraz daha geleceği beklemek gerekecek. Çünkü birtakım zorlukları aşabilmek için yeni teknolojilerin geliştirilmesi bekleniyor.

Özellikle büyük şehirlerdeki yoğun ve karışık trafik senaryoları, yasal düzenlemeler, kişisel hakların korunması, uygun yol ve altyapı çalışmalarının tamamlanması gibi pek çok faktör var. Yine de bu konudaki çalışmaların hız kazanması ve otonom sürüşün farklı seviyelerinin piyasaya sürülmüş olması, otonom sürüş teknolojilerinin potansiyelini gösteriyor. Gelecekte tam otonom seviyeye de erişilmesi mümkün.



Otonom özelliklerin yanı sıra farklı sürüş modları da ufukta. Hatta, ben şimdiden %100 Elektrikli Ford Mustang Mach-E  ile bu modları deneme fırsatına sahibim 🙂 Mustang Mach-E, sürüş deneyimini kişisel isteklere göre uyarlıyor; Aktive, Whisper ve Untamed modları sayesinde motor seslerini, ortam aydınlatmasını ve hatta aracın tepki verme hızını kişiselleştirmek mümkün. 

Akıllı şehirlerin kurulması

Otonom sürüş özellikleri, farklı sürüş modları, otomobil ve yapay zeka teknolojisindeki gelişmeler, yalnızca bireysel kullanımla sınırlı kalmayacak muhtemelen. Ve önemli bir toplumsal gündem haline de gelecek. Bu da akıllı şehirler gibi bir konseptin hayatımıza girmesi anlamını taşıyabilir. Şehirlerin, otomobillerin geleceği ile ne ilgisi var ki diye düşünmeye başlamadan hemen araya gireyim. Eğer başta otonom sürüş özellikleri olmak üzere otomobiller kendi başlarına -bir sürücünün aracı sürmesine ihtiyaç kalmaksızın- yolda gidebilecekse, bu şehirlerin de birtakım düzenlemelerden geçmesi anlamını taşıyor. Yollardaki alt yapı çalışmalarının bu doğrultuda düzenlenmesi, akıllı şarj istasyonlarının kurulması ve otonom araçların kendi kendini şarja takabilmesi için uygun çevresel yapılanmaların tamamlanması gibi pek çok gelişmeyi de beraberinde getirebilir. Belki de gelecekte şehirlere akıllı taksi durakları kurulacak ve birtakım mobil uygulamalar üzerinden bağlantıya geçilebilecek.

Sosyal dünya ile bağlantı sağlayan araç özelliklerinin geliştirilmesi

Bir düşünelim; otomobiliniz size en yakın kafeyi önerse ya da zevkinize uygun bir restoranda sizin için rezervasyon yaptırsa, nasıl olur? Ya da arkadaşlarınızla buluşma ayarlasa, arabaya bindiğinizde en sevdiğiniz dizinin kaldığınız bölümünü başlatsa? Siz keyifle buluşmalarınıza hazırlanırken veya dizinizi izleyip, müziğinizi dinlerken sizi istediğiniz yere götürse? Yani adeta bir eğlence merkezine dönüşse? Tüm bunlar, yakın gelecekte hayallerimizi süslemenin ötesine geçebilir. Bağlantılı araçlar, yani kendi internet erişimi olan ve verileri başka cihazlarla da paylaşabilen araçlar, otomobil dünyasının belki de gelecekte en çok parlayan yıldızı olabilir. Yalnızca yolculuk vadetmenin ötesinde bağlantılı araçlar, adeta kişisel mobil cihazlarımıza dönüşebilir.

Çoğu macerama tanıklık ettiğiniz Ford Mustang Mach-E de adeta benim eğlence merkezim. Araç içi iletişim ve eğlence sistemi olan Ford SYNC 4A ile konuşma, ses tanıma, kablosuz akıllı telefon entegrasyonu, sezgisel 15,5″ dokunmatik ekran ve çok daha fazlasını deneyimleyebiliyorum. Halihazırda gelişmiş teknolojinin keyfini sürebiliyor olsam da gelecekte bağlantılı araçlar bizi daha pek çok özelliği ile şaşırtacak diyebilirim.

Kısacası, otomobil dünyasının sıra dışı geleceğinde bizi bekleyen yepyeni heyecanlar var. Uçan arabalar yalnızca filmlerin unutulmaz bir parçası olarak mı hafızalarımızda kalır yoksa gerçekten de hayatımıza dahil olur mu bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da otomobil dünyasının hiç olmadığı kadar yenilik dolu olduğu. Kim bilir belki bir gün gökyüzünde bulutların arasında sıkışıp kaldığım bir trafikteyken size yazarım 🙂 Daha fazlası için yazılarımı ve Instagram hesabımı takip etmeyi unutmayın.

İlginizi çekebilir: Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Sürdürülebilir çözümlerin izinde: VitrA’dan dünyanın ilk ve tek %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabosu

‘Biricik’ dünyamız günden güne artan çevreler baskılar ve azalan doğal kaynak sorunları ile karşı karşıya. İklim krizi, küresel ısınma, atık sorunları, hava kirliliği ve daha nice çevresel sıkıntı, hem dünyamızın hem de insanlığın geleceğini tehdit ediyor. Bu nedenle, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına sahip olmanın önemi her zamankinden kat ve kat daha fazla. Böylesi bir gerçekliğin farkında olan tüm endüstrilerde de yenilikçi ve çevre dostu ürünlerin geliştirilmesi oldukça büyük bir öneme sahip. Bu bağlamda VitrA, büyük bir adım atarak çevreye saygısını ve döngüsel ekonomiye olan katkısını gözler önüne seriyor.



VitrA’dan bir ilk; %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo

Çevresel ayak izlerini azaltma yolunda önemli adımlar atan VitrA, sektörün değişim öncülerinden biri olarak bizi yeni çevre dostu lavabosu ile tanıştırıyor. Dünyanın ilk ve tek %100* geri dönüştürülmüş seramik lavabosu özelliğini taşıyan bu lavabo, atık olarak kabul edilen malzemelere yeniden hayat veriyor. Yeni çevre dostu lavaboların içerik olarak yaklaşık %100’ü, kırık seramikler de dahil olmak üzere üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan oluşuyor.

VitrA’nın sürdürülebilirlik konusundaki vizyon ve öncülüğünü yansıtan bu yenilikçi ve çevre dostu lavabolarla, seramik sektöründe sürdürülebilir tasarım konusunda da yeni bir standart ortaya çıkıyor. Tasarım harikası ve fonksiyonel bir ürün olmanın ötesinde geri dönüştürülmüş seramik lavabolar, çevresel bilinç ve sürdürülebilir yaşam tarzlarını da destekleyen güçlü bir mesaj taşıyor.

%30 oranında iyileşen küresel ısınma potansiyeli

ISO 14040:2006 ve 14044:2006 standartlarına uygun yapılan Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi sonuçlarına göre, atıkların kullanılması çevresel etkilerden küresel ısınma potansiyelini %30 oranında iyileştiriyor. Geri dönüştürülmüş lavaboların üretilmesi sayesinde, ürün başına, daha az hammadde kullanılarak %36’lık iyileştirmeyle yaklaşık 5 kilogram hammadde tasarrufu ve %38 iyileştirmeyle 2,48 Kwh elektrik tasarrufu elde edilmesi hedefleniyor.

Sadece bir lavabo olma işleviyle kalmayan, çevresel sürdürülebilirliğe yönelik geniş bir vizyonu temsil eden bu ürün, çevreye duyarlı bir gelecek için atılmış çok büyük bir adım. Eczacıbaşı Yapı Gereçleri’nin çevre dostu lavabolarla benimsediği bu üretim yaklaşımı, döngüsel ekonomiye katkıyı da en üst seviyeye çıkarıyor.

Sürdürülebilir bir gelecek için hijyenik ve şık bir ilham kaynağı

Küresel ısınma potansiyelini iyileştiren, çevre dostu bir tasarım harikası olmasının ötesinde VitrA’nın geri dönüştürülmüş lavaboları, hijyen endişesini de ortadan kaldırıyor; çünkü bu lavabolar VitrA Hygiene teknolojisiyle kaplanıyor. Bakteri gelişimini %99,9 oranında önleyen VitrA Hygiene teknolojisi sayesinde, seramik lavaboların kullanımı sırasında yüzeye bulaşan bakteriler etkisiz hale geliyor. Böylece, bir numaralı önceliğimiz olan hijyenden ödün vermeden çevre dostu seçimler yapmak da kolaylaşıyor.



Ayrıca, her zevke, her alana uygun seçimler yapmak da yine VitrA ile oldukça kolay. Bilecik, Bozüyük’teki VitrA Üretim Kampüsü’nde geliştirilen yenilikçi çözümler sayesinde üretimine başlanan bu çevre dostu çanak lavabolar, ilk olarak mat bej renkte ve 5 formda tasarlanmış olsa da VitrA’nın geri dönüştürülmüş ürün gamına yeni ürün ve renklerin eklenmesi de planlanıyor.

VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabonun hikayesi, gelecekteki çevre dostu ürünler ve teknolojiler için de büyük bir ilham kaynağı. Daha sürdürülebilir bir dünya için gelecekte atılacak tüm adımlara şimdiden ilham olduğu kesin. Siz de yaşam alanlarınızı çevre dostu bir bilinç ile şekillendirmek ve bir eşi daha olmayan dünyamızın geleceği için önemli bir adım atmak istiyorsanız hemen tıklayıp VitrA %100 geri dönüştürülmüş seramik lavabo çeşitlerini keşfedebilirsiniz.

* İçerik olarak yaklaşık %100’ü üretim sürecinde ortaya çıkan ve bertarafa giden atıklardan üretilmiştir.

* Bu içerik VitrA katkılarıyla hazırlanmıştır.

İlgili Makale