Kendini sevmenin kısa tarihi: Kendini sevmek lüks değil, ihtiyaçtır

İçinde bulunduğumuz zamanın en sık duyduğumuz konularından biri herhalde “kendini sevmek.” Yazılarımı uzun süredir okuyorsanız, kendini sevme konusuna benim de sık sık yer verdiğimin farkındasınızdır. Peki nedir bu kendini sevmek ve neden bu kadar önemli? Gelin isterseniz birlikte kendini sevmenin tarihçesine kısaca bir göz atalım.

Kendini sevme hakkındaki en eski fikirleri Aristoteles’in “Nikomakhos’a Etik” adlı eserinde bulabiliriz. Filozof bu kitabında insanın kendi benliğiyle (autos) bir dostluk (philia) ilişkisi görmektedir. Aristoteles’e göre kendini sevmek başkalarını sevmek için bir ön şarttır. Kişi kendini, başkalarına faydalı olmak için sevmelidir. Aristoteles’ten bu yana birçok filozof ve düşünür kendini sevme hakkında görüşlerini bildirmişlerdir. Ancak kendini sevmek genelde bencillikle eşdeğer görülmüştür. Örneğin Fransız teolog Jean Calvin, kendini sevmeyi “en tehlikeli veba” olarak tanımlamıştır.

Kendine sevmeye yönelik bu olumsuz bakış açısı 1950’li yıllarda Erich Fromm gibi psikologlar tarafından değiştirilmeye başlanmıştır. Fromm “Sevme Sanatı” adlı kitabında başkalarını sevmeyle kendini sevmenin birlikte olamayacağı görüşüne şu şekilde karşı çıkar: “Başkalarını sevmekle kendimizi sevmek birbirinin seçeneği değildir; aksine başkalarını sevebilen herkesin kendisini de sevdiği görülür. Esas itibarıyla sevgi bölünemez; diğer sevgi “nesnelerine” duyduğumuz sevgi, kendimize duyduğumuz sevgiden ayrılamaz.“(Fromm, 1956)

Kendini sevme konseptinin tarihini incelerken onun hippilikle olan ilişkisini de unutmamalıyız. 1960’lı yılların ortalarında Amerika’dan tüm dünyaya yayılan hippilik, Budizm ve Zen Budizm gibi Doğu felsefeleriyle çok ilgilenen bir alt kültürdü. Şu an sık sık duyduğunuz öz şefkat, bilinçli farkındalık gibi konseptler işte bu Doğu felsefelerinin Batı üzerindeki etkilerinin bir sonucudur.

Örneğin “Bilinçli Farkındalık” akımının öncülerinden Prof. Dr. Jon Kabat Zinn’in 1979 yılında Massachusetts Üniversitesi Tıp Fakültesinde (UMMS) Stres Azaltma Kliniği kurması, Nobel Barış ödülü sahibi Vietnamlı Zen Budist rahip Thich Nhat Hanh ile olan çalışmaları neticesinde olmuştur. Bilinçli farkındalığın ve öz şefkatin temelleri Budist felsefeye dayanıyor olsa da, onlar şu anki halleriyle hiçbir dini ya da felsefi akımla bağlantılı değillerdir.

1998 yılında Psikolog Martin Seligman Amerikan Psikoloji Derneği’nin (APA) başkanı olunca Pozitif Psikoloji popüler hale gelmeye başlamış ve bu sayede de esenlik, şükür etme, ve öz merhamet gibi konular daha da gündeme gelmiştir. Özellikle son yıllarda hayatımıza giren sosyal medyanın da etkileriyle, tüm bu saydığım konularla birlikte kendini sevme de çok bahsedilen bir hale gelmiştir.

Kendini sev hashtag’lerinin adeta havada uçuştuğu sosyal medyaya girdiğimizde kendini çok sevdiğini iddia eden insanlarla karşı karşıya geliyoruz. Ancak dünyanın haline baktığımızda kendini gerçekten seven insan sayısının azınlıkta olduğunu görüyoruz. Buda “Eğer kendimizi gerçekten sevseydik, birbirimizi incitmezdik” demiş. Buda’nın da dediği gibi eğer kendimizi gerçekten sevseydik, birbirimizi incitmezdik. Oysa dünya durmadan birbirini inciten, doğaya ve hayvanlara zarar veren insanlarla dolu. Dünya bu haldeyken biz kendimizi gerçekten sevdiğimizi iddia edebilir miyiz?

Kendini sevmek deyince çoğu insanın aklına narsisizm geliyor. Ben burada kendimizi, kendi önemimizi abartmadan sağlıklı bir şekilde sevmekten bahsediyorum. Kendini en iyi şekilde yaşatmaya çalışmaktan, kendine bir bebeğe bakar gibi özenle bakmaktan… Bedenimize, ruhumuza iyi gelen aktivitelerde bulunmaktan.

Kendini sevmek bencillik değildir. Sağlıklı öz sevgi kendi kendinin en iyi arkadaşı olmaktır. Kendini gerçekten seven insan, kendi değerinin farkındadır. Aslında kendimizi ne kadar sevdiğimizi sözlerimizle değil, hareketlerimizle belli ederiz. Yani sadece “Kendimi çok seviyorum” demiş olmak, kendimizi sevdiğimizi göstermez.

Kendimize duyduğumuz sevgi hareketlerimize de yansımalıdır. Kendini gerçek bir şekilde sevmek, kendine özen göstermektir. Kendini seven kişi fiziksel, ruhsal ve zihinsel iyiliğine yönelik aktivitelerde bulunur. Örneğin yıllık sağlık kontrolü yaptırır, uyku düzenine dikkat eder, sağlıklı beslenir, spor yapar, kendisine iyi gelen arkadaşlarıyla vakit geçirir, stresi ve öfkeyi doğru bir şekilde yönetir, gün içinde ruhsal bakımına zaman ayırır.

Kendini sevmek bir trend, gelip geçici bir moda gibi algılanmamalıdır. Unutmamak gerekir ki birçok psikolojik problemin kökeninde kişinin kendini yeterince sevmiyor oluşu yatmaktadır. Kendini sevmek lüks değil, bir ihtiyaçtır. Bu temel ihtiyacı kendinize vermeniz dileklerimle.

Bu arada size bir eğitim haberim var. WhatsApp ya da FaceTime üzerinden birebir görüşmeler şeklinde ilerleyen üç haftalık Öz Sevgi eğitimimle ilgileniyorsanız bilgi için [email protected] adresine yazabilirsiniz. Psikoloji ile ilgili egzersizler paylaştığım Instagram hesabım ise @ranakutvan.

Bu yazının tüm hakları Rana Kutvan’a ve Uplifers’a aittir. İzinsiz ve uygun şekilde referans verilmeksizin kopyalanması, çoğaltılması ve başka mecralarda paylaşılması kesinlikle yasaktır.

Kaynaklar:
Fromm, E. (1956) The art of loving. New York, NY, US: Harper Perennial.

İlginizi çekebilir: Bir yeni yıl hedefi olarak kendine iyi davranmak

Psikolog Rana Kutvan Psikolog
İstanbul doğumlu olan Rana Kutvan lise öğrenimini Nişantaşı Kız Lisesi’nde tamamladı. Önce LCC’de bir sene akabinde de İstasyon Sanat Merkezi’nde iki sene süren bir ... Devam