Kendine dönebilen ve kendinde kalabilen: İşte o sürekli mutlu

En çok aldığım sorulardan birini sizlerle yorumlayalım istiyorum bu yazımda. “Sürekli mutlu olmak mümkün mü?” Ben neden sürekli mutlu olamıyorum? Sürekli mutlu olsam? Sürekli mutlu olan var mı? Mutlu olduğumda hep korkuyorum bozulacak diye düşünüyorum, neden bu derece endişeliyim bilmiyorum, sürekli olarak mutlu olmak istiyorum ama mutlu olduğumda hemen kaybedeceğim diye de korkuyorum…

“Sürekli mutlu olmak mümkün mü?” Ben neden sürekli mutlu olamıyorum?

Bu paragraf ne derece yorucu bir paragraf oldu! Peki, bugün gelin birlikte bakalım sürekli mutlu kimdir? Sürekli mutlu bizden biri midir? Sürekli mutlu kendine bakar mı? Sürekli mutlu isek hayatta hiçbir gayemiz kalmaz mı? Sürekli mutlu olan “ara ara da olsa” mutsuz olmaz mı?

Öncelikle mutluluk tanımımızı çok ama çok derinden incelememiz gerekiyor. Hepimiz kendimize bir kere soralım isterim, “mutluluk nedir?“, yani bizler hangi anlarda “mutluyuz” yani gerçekten mutluyuz öyle bir anlık mutluluk değil, gerçekten en derinlerimize kadar hani her hücremde hissettim dediğimiz kadar çok ama çok mutluyuz?

Ben sizler yerine de cevap vermeye çalışacağım; her akşam sapasağlam ve yorgun da olsam “huzur” içerisinde sevdiğim ve çok teşekkür ederim ki yine çokça şükür bulduğum evime gelmektir benim mutluluğum… Bu öyle yabana atılacak bir mutluluk değildir ve ne yazık ki “her gün geliyoruz işte, bunun mutlu olunacak nesi var?” dediğinizi duyar gibiyim… Ama bir kez o huzuru kaybettiğinizde öyle incinirsiniz, öyle çok sığacak yer bulamazsınız ve öyle çok yara alırsınız ki o yüzden bu hayatta bulabileceğim en güzel mutluluklardan biridir benim için…

Her akşam sapasağlam ve yorgun da olsam “huzur” içerisinde sevdiğim ve çok teşekkür ederim ki yine çokça şükür bulduğum evime gelmektir benim mutluluğum…

Sonra sadece ayakkabılarımı giyerek kilometrelerce koşabilmek bu dünyayı akciğerlerime doldurabilmektir mutluluk, her hücrem ne yaptığımı anlar, ne kadar muhteşem bir şeydir sağlıkla bir kişiye ihtiyaç olmadan yürüyebilmek ve hatta koşabilmek… Evet, kaybettiğinizde o güzel ayaklarınızın ayak basmak hareketini, ne derece zahmetlerle yaptıklarını anlarsınız, insanlar hızlıca yürüyerek geçiverir yanınızdan ve siz bakar da kalırsınız… O yürümek anı için, o dinamik hareketi yapabilmek ve tekrar sağlıkla sadece bir adım atabilmek için dünyaları vereceksinizdir… İşte bu yüzden sadece spor ayakkabılarımı giyip bir yolu yağmur da olsa, kar da olsa koşabilmek özgürlüğü ve o yollarda sadece ve sadece aldığım nefese odaklanıp aldığım, alabildiğim her nefese şükür edebilmektir… Ve mutluluk “eve döndüğüm andır“. Bu yorgunlukla, bana eşlik eden ayaklarıma tek tek benimle oldukları ve bu hayatımda bana her an eşlik ettikleri için teşekkür edebilmektir…

Bu kadarla bitmez bizi “sürekli mutlu” etmeye yetecek olanlar, bir de çok kolay olan vardır… O da öyle bir sihirdir ki sizden çıkar ve yine size döner. Çok ama çok basittir; vermek fiilidir. Bu sevgi vermektir bir anneyseniz, bu para vermektir bir babaysanız örneğin, bu el vermektir yaşlı bir kadına ve yürümesine yardımcı olabilmektir, bu hizmet etmeyi teklif edebilmektir… Bu saf “vermek” fiilidir, her daim fiziksel olarak bir şey veya bir maddiyat vermeniz de gerekmez, bu evrene verebilmenizdir.

Yazı yazmaktır bu yüzden benim en ama en çok mutlu olduğum anlar… Yarın bu evrende olmadığımda sesimin yankılanacağını düşündürür, bir kişinin bile “hayatına dokunabilmektir”, belki cesaret verebilmek, belki sevdiğini söylemesi için yüreklendirmek, belki bir seyahate çıkması için son damla olmak, belki dışarıya dökemediği gözyaşlarını bir cümleyle kalbinden akıtabilmek ve belki de işte bu “verdiğiniz” kelimelerle evreni güzelleştirmektir…

Yazı yazmaktır bu yüzden benim en ama en çok mutlu olduğum anlar…

Bu kadar basit mi?” diyeceksiniz şimdi, cevabım “evet”… Biz her ne kadar görmeyi her türlü reddetsek de, çok daha büyük kazanımlar, olaylar belki bir sevgili, belki bir kız arkadaş, belki çok para beklesek de o “muhteşem” mutluluk anı için, aslında o an her an bizimledir. Bizlerse ısrarla bekleriz, beklemekte “mutluluk yoktur” beklemek onun geleceğinedir…

Oysa sürekli mutlu olmak evet mümkündür, ancak kendimize baktığımızda, bunu yapabildiğimizde işte o zaman sürekli mutlu olabiliriz. Öyle ki aldığımız nefesin muhteşemliğini gördüğümüzde, attığımız adımın olağanüstü tasarımını anladığımızda, belki kalbimizin tek atışının bile ne kadar kıymetli ve “bahşedilmiş olan” olduğunu dinleyebildiğimizde, belki bu evrenin bize sunduğu deniz kokusunu ve bunu “koklayabilmek” gibi büyük bir şeye sahip olduğumuzu görebildiğimizde…

İşte sürekli mutluluk ancak kendimize bakabildiğimizde mümkündür. Ama sıradan bir bakıp da geçmek değildir bu, derinden, gerçekten anlamak için bakmak gerektirir. Bir kez hayatta “mavi” rengi görebildiğimiz her şey için teşekkür etmeyi, bize verilen eller için, güzel dudaklarımız için, yaradılışımızın eşi ve benzeri olmayan tasarımı için ve en ama en önemlisi kalbimiz için, aşık olabildiğimiz için, sevmek yetisiyle donatılmış olduğumuz için ve insan olduğumuz için…

Güzel bir kahve içmeni ve sonra aşkla bir beyaz gülü elinde tutmanı dilerim.

Bugün bu yazımı okuyan sen, hayatında “mutluluk” eksik midir? Kendine dönmeni dilerim, bir yürüyüşe çıkmanı, önce çimleri koklamanı, sonra bulutları izlemeni, sonra güzel bir kahve içmeni ve sonra aşkla bir beyaz gülü elinde tutmanı, onun varlığını “dokunarak” anlayabilmeni…

İşte bu cümle kadar basittir mutlu olmak, mutlu kalabilmek, sürekli dışarıda olacak olanı gelecek bir sevgiliyi, olası bir evliliği, sonraki işi, bundan sonraki tatili, bugün bulamadığın parayı “beklemeden de” sadece bugün olanla mutlu olmak hem de çok ama çok mutlu olmak mümkün…

 

İlginizi çekebilir: Yalnızca kendimizin yazıp yaşayabildiği bir süreç: Hayatta kim olduğumuzun hikayesi

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam