Kendimiz olmak için: Kalıplara sığmaya çalışmadan bir yaşam sürmek mümkün

Geçenlerde dönüp kendime bakmayı hatırlatan kısa bir hikaye okudum. Bu hikayede bir adam yeni bir takım elbise diktirmek için bir terziye gidiyor. Kolunun, boyunun, belinin ölçüleri alınıyor ve bir hafta içinde dikimin biteceği söyleniyor. Tekrar terziye gittiğinde denemek için takım elbisesini giyip aynaya bakınca görüyor ki bir kolu diğerinden kısa, bir paçası diğerinden dar, bedeninde üzerine oturmayan yerler var.

Terziye diyor ki “E hani bu elbise benim için ve bana özel dikilecekti? Bu hiç bana göre değil.” Terziyse soğukkanlılığını bozmadan cevap veriyor “Elbise size göre, ancak siz ona göre durmuyorsunuz. Biraz karnınızı içe çekin, bacağınızı böyle, kolunuzu şöyle tutun. Bakın ne kadar güzel oldu” diyor ve adam bir şekilde ikna oluyor. Dükkandan çıktığındaysa iki yaşlı kadınla karşılaşıyor ve yanlarından geçip giderken konuştuklarına kulak misafiri oluyor. Biri “Ya gencecik adamı gördün mü, bu yaşında hem topal, hem de kambur olmuş” diyor; diğeri de “Evet, gerçekten yazık. Fakat üzerindeki müthiş takım elbiseyi gördün mü?” diye cevap veriyor.

Hayatta bize göre olmayan hangi kalıpların içine girmeye çalışıyoruz acaba? Tahmin ediyorum ki böyle büyük sorular geldiğinde hayatımızın ana parçalarına bakmaya meyilli olabiliyoruz. Yani işimizden, ailemizden, sosyal hayatımızdan etkilenerek cevap vermek mümkün olabiliyor, e onlar da yutulması zor lokmalar olduğundan farkındalık yolculuğunda bize pek cesaret vermiyor olabiliyor. O yüzden bugün hayatındaki detaylarda göz gezdirirken şöyle bir soruyu kendine sormak ister misin: Bana göre olmadığını bildiğim, içinde rahat etmediğim ama bir şekilde ayak uydurduğum neler var acaba?

Bütün içtenliğinle kendine baktığında belki zorunluluklar gözüne çarpabilir, belki başka bir yol olduğunu düşünmediklerin veya kolayına gelenlerle karşılaşabilirsin. Gözlerini gezdirirken içinde kendine olan şefkatini de davet etmeni önerebilirim sana; çünkü ben böyle çalışmalarla ilk ilgilenmeye başladığımda kendime biraz sert davranabiliyordum. “Zaten şurada da, burada da, orada da özgür değilim, bu döngünün içinden nasıl çıkacağım?” deyip paniklediğim zamanları hatırlıyorum. Sonra öğrendim ki değişmenin ilk adımı fark etmek, fark etmek içinse açıklık gerekiyor. Ne cezalandırmayı bekleyen bir öğretmen, ne de övmeye gereğinden fazla hevesli bir ebeveyn olmadan kendine açık ve samimi olmak gerekiyor.

Şimdi sorumuza dönecek olursak, içinde rahat etmediğin hangi kıyafetlerle geziniyorsun hayatında ve bir de üstelik kabul görüyor, belki takdir ediliyorsun? Haydi küçük yerlerden başla, mesela bir arkadaşının pek de karşılaşmadığın annesine nasıl davranıyorsun? Veya trafikte nasıl yol alıyorsun, metronun turnikelerinden geçerken takındığın bir hal var mı? Ya da bir mağazaya girdiğinde kendinde bir şey fark ediyor musun? Üzerindekilerin rahatlığını da rahatsızlığını da tanımaya başladıkça hayatında başka alanlara da yönelirsin belki, arkadaşlarınla olan ilişkine bakarsın; mesajlaşırken, telefondayken veya yüz yüzeyken başka kıyafetler giyiyor olabilir misin? Peki bir partner olarak kendini değerlendirmek ister misin?

Belki bugünü yaşarken aklının bir yerlerinde kendine takım elbise diktiren o adam, o adamı ikna eden o terzi, o terziyi öven o teyze dönüp durur; belki sana ilham olur. Belki bugün hayatının bir detayında kendini elbiseye uydurmaz, giyecek başka şeyler denersin…

İlginizi çekebilir: Mutluluğunuza katkıda bulunmak elinizde: İlham verici 5 öneri

Seza Aslanbaş Yoga Eğitmeni
ODTÜ Siyaset Bilimi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun olduktan sonra 7 yıl kurumsal şirketlerde satış planlama ve pazarlama departmanlarında çalıştım. 2013 yılında dışarıdan her şey ... Devam