Kelimelerin gücü: Sorunlarla başa çıkmak için sihirli bir cümleniz var mı?

Yazın gelmesiyle beraber havanın da getirdiği sıcaklık ile hem bedenen hem de ruhen birazcık rehavete kapılıyorum itiraf etmeliyim.

“Bedenen rehavete kapılmayı anladık da ruhen rehavete nasıl kapılır insan?” sorularınızı duyar gibiyim.

Açıklamaya çalışayım; yazılarımı okuyanlar bilir, genel yapı itibarıyla gereğinden fazla mükemmeliyetçi oluşum, her konuyu, her olayı ince eleyip sık dokumam ve her şeye çok fazla anlam yüklememle meşhurumdur. Tüm bu özelliklerimin pek çok alanda faydasını görmemle beraber, zaman zaman benim parazitim olduğunu, adım atmamı çokça kez zorlaştırdığını da vurgulamak isterim.

Tabi tüm bunlar benim için geçerli. Peki ne oldu da duygularım rehavete kapıldı yaz ile beraber?
Bir konuyu defalarca enine boyuna düşünürüm genelde, özellikle de gerilimli bir süreç yaşamışsam. “Karşımdaki kişi ne dedi, nasıl tavır sergiledi, ben bundan kendime nasıl bir ders çıkardım, bir daha bu durumla karşılaşmamak için ne yapmalıyım?” ve bunun gibi onlarca soru dolaşır durur kafamda… Çoğu zaman bir dersle ayrılırım bu kafamdaki açık oturumlardan. Ancak yaz ile beraber, pek enine boyuna sorgulayacak gücüm ve zamanım olmuyor nedense… Zihnimdeki mahkeme de tatile çıkmak, birazcık rahatlamak istiyor sanırım. Hal böyle olunca duygularıma biraz dinginlik gelmesine de izin vermiş oldum.

Sadece bu da değil tabi ki… Bu zihin mahkemesine izin vermemle, olaylar karşısında gösterdiğim tutumun beni ne kadar yorduğunu da fark ettim. Sadece yorulmak da değil çoğu zaman benim bu sorgulamamla konunun gereğinden fazla büyüdüğünü, benim aşırı sorgulayıcı tavrımın, olayların derinine inerek “asıl konudan” beni genellikle uzaklaştırdığını fark ettim.

O kadar zorluyormuşum ki kendimi şöyle sakin kalıp, derine inmeden manzaraya tepeden baksam çok daha fazla keyfine varacakmışım, anladım. Deepak Chopra’nın dediği gibi; “Herhangi bir şeye sıkı sıkıya tutunmak, nefesini tutmaya benzer. Sonunda boğulursun. Madde evreninde bir şeyi elde etmenin tek yolu onu serbest bırakmaktır. Bırakın, o sonsuza dek sizin olsun.

İşte ben de bu kadar derine inmeden bazen bir sorun karşısında nefesimi de serbest bırakarak, kendime bir seyir tepesi yaptım ve oradan bakıyorum manzaraya. Detaya inmeme gerek kalmadan, yukarıdan keyfine varacağım ne çok durum varmış onları seyrediyorum böylece.

Böylece, yaz ile gelen rehavet benim içimdeki suların da durulmasını sağladı. Artık daha sakinlikle, kendimi yormadan bakabiliyorum hayatıma. Çok da keyif alıyorum, neden ben, neden böyle oldu soruları yerine… Böyle olduysa mutlaka benim iyiliğime bir durum var, teşekkür ederim bunu yaşadığım için diyorum ve bırakıyorum onu sonsuzluğa karışsın diye.

Kelimelerin gücü de böyle zamanlarda bana çok iyi gelir. Bazen uzun uzadıya kafamızı yorduğumuz bir konuyu sadece basit bir kelime ile çözebiliriz. Bunu da çok yakınlarda yaşadığım bir örnekle anladım. Yine, bir olay karşısında uzun uzun düşünürken soruları bu sefer sesli sordum. Zihin mahkemem yerine, yanımdaki insanların da yargılamalarını istedim. Konuyu anlattım ve daha sorguya geçemeden, 11 yaşındaki tatlı yeğenim, “hala olur öyle” dedi… El ele tutuşmuş yürüyorduk. Bir anda durdum. “Olur öyle” bana o kadar güçlü geldi ki, sindirmek istedim.

İşte benim büyülü cümlem bana gelmişti, hem de bir çocuğun gözünden bakma şansını bana vererek.
Sahi neden bu kadar düşünüp kendimi yormalar? Bırakmalı bazen bizi yoran her varsa…
Neden mi? Hayat bu, olur öyle… 

Peki sizin var mı böyle sihirli kelimeleriniz? Yoksa, “olur öyle” deyip geçin sizi yoran her ne varsa, nasıl hafiflediğinize inanamayacaksınız.

Sevgimle…

İlginizi çekebilir: Bir yanım bahar bahçe, bir yanım fırtına: Yolumuzu kaybettiğimizde bize ne yol gösterir?

Pınar Tümkaya
Selamlar, ben Pınar Tümkaya. 1984 senesinde sevimli bir Akdeniz kenti olan İskenderun’da doğdum. Çukurova Üniversitesi İktisat Bölümünden 2007 senesinde mezun olmadan hemen önce hep ... Devam