Karanlığın ortasında açan çiçek olabilir miyiz?
Ülke gündeminin her bir yanı elimizde kalırken… Siz, bireysel gündemlerinizde nasılsınız?
Geçen gün, yoga eğitmenlik programımdan mezun bir öğrencim -aynı zamanda arkadaşım- beni aradı. Telefonda konuşurken seneler önce yaşadığım bir anı gözümde canlandı.
Annesinin aslında basit sayılabilecek sağlık sorunu, birkaç aydır ciddi bir boyuta ulaşmış. Sürekli hastaneye gidip geliyorlarmış. “Senin ameliyat sürecinde ne hissettiğini şimdi daha iyi anlıyorum.” dedi. Telefonda ağlaştık. Ve o konuşma içimde yeniden bir yazma açlığı uyandırdı.
Diliyorum ki kimse kuyunun ne kadar derin olduğunu, oraya atlamak zorunda kalmadan öğrenmek zorunda kalmaz. Herkes için en büyük duam bu olabilir.
Evet, ülkedeki sorunlar bitmiyor. Ama siz ya da sevdiğiniz biri bir sağlık mücadelesi veriyorsa, dikkatinizin ülke gündeminde olmaması çok normal.
O telefon konuşması beni 21 Haziran 2018’e götürdü. Beynimde tümör olduğunu ve durumun ciddi olduğunu öğrendiğim gün… O yüzden bu tarihi ikinci doğum günüm olarak kutluyorum.
İki hafta içinde alanında çok iyi sekiz profesörle görüştüm. Bazıları, gözümün içine baka baka ameliyat masasında ölebileceğimi söyledi. Bu, tarif edilemez bir dehşetti.
O gün kendime şöyle dedim: Eğer bu olaydan fiziksel, ruhsal ve sağlıklı çıkmayı başarırsam, bir parçamı da kaybedeceğim. Çünkü sonradan idrak ettim ki yeniden doğmak için bazı parçalarınızı bırakmanız gerekiyormuş.
Doğru doktora karar verdikten sonra, ameliyat gününe kadar her günü “tek gün” gibi yaşadım. Kendime güvenli bir alan kurdum. Güvendiğim arkadaşlarımın desteğini aldım.
Ve dedim ki, eğer bu süreci tek parça atlatırsam bir “yapılacaklar listesi” yapacağım. Hemen hemen hepsini yaptım. Sadece bir tanesi hala yapılmayı bekliyor.
Ameliyathaneye giderken hissettiğim şey ise bambaşka bir deneyimdi. Ne olursa olsun, ne kadar destek alırsam alayım, o kapıdan yalnız geçecektim. Bedenimin her yerinin titrediğini ve bunu kontrol edemediğimi hatırlıyorum.
Ameliyat dokuz saat sürdü. Arkadaş çevrem rahat bir nefes aldı. Ama benim rahat nefes almayı öğrenmem senelerimi aldı. Düzenli doktor kontrolleri, zihin oyunları, yüz felcim için iki yıl süren fizik tedaviler, duygusal sallanmalar, değersizlik hissi… Anlatmaya gerek var mı bilmiyorum.
Bir gün, bu ruh hallerinden birindeyken yolda yürüyordum. Kaldırımda açan bir çiçek gördüm. En olmayacak yerde, her şeye inat açmıştı. Durup fotoğrafını çektim. Gözlerim yaşlarla doldu. Çünkü o küçük çiçek bana ilham oldu.
Dedim ki: “Neden ben de karanlığın, imkansızlığın olduğu yerde kendim açmayayım ki?”
O günden bu yana en ileri pratiğim, o çiçeğin yapabildiğini yapabilmek oldu.
Büyük acılar öyle kolay geçmiyor, üzgünüm… Bir parçanızı sizden alıyor ve ruhunuzun ortasına bir karanlık gibi yerleşiyor. Ama o karanlığı yaşam ilhamına dönüştürecek olan da, etrafını yeniden renklendirecek olan da biziz.
Bu yüzden benzer süreçlerden geçenlere en önemli hatırlatma: Her şey insanlar için.
“Benim başıma gelmez” demeyin. “Neden ben?” ya da “Neden annem?” gibi soruların dansına kapılmayın. Nedenler, bu dünya için değil.
Bunun yerine kendinize kaynaklar yaratın. Böylece o süreçten geçmek belki kolay olmaz, ama daha mümkün olur.
Her şey eninde sonunda geçiyor. Ama nasıl geçeceği, o acıyı nasıl sarıp sarmaladığınıza bağlı.
Ve ben hepimiz için karanlığın ortasında açan bir çiçeğin gücünü diliyorum…
İlginizi çekebilir: Değişik zamanlardan geçiyoruz, değil mi?