Son yazımda duramamak ve yetersizlik hissi hakkında konuştuk. Bu konuyla ilgili sizinle biraz daha konuşmak istiyorum. Yazıya gelen geri dönüşlere baktığımda, bu hislerin sadece bana değil, pek çoğumuza tanıdık geldiğini gördüm.
Artık tamamen performans odaklı ve beklenti içinde olduğumuz bir çağdayız. Çünkü ailemiz, arkadaşlarımız, eşimiz, çocuklarımız, sosyal medya, işimiz…
Hatta biz bile kendimizden sürekli bir performans bekliyoruz.
Bunun hayal kırıklıklarını yaşıyoruz. Özellikle sosyal medya ve internet; dünyanın her yerindeki hayatlara, başarı hikâyelerine, “mükemmel” anlara anında ulaşmamızı sağlarken, her gün yeniden bir uyarı veriyor gibi:
“Daha fazla yap. Daha iyi ol. Daha çok göster.”
Sadece başkalarının bizden performans beklentisi yok;
bizim de herkes ve her şeyden performans beklentimiz var. Arabamızdan, internetten, telefondan, giysilerimizden, arkadaşlarımızdan, sevdiklerimizden, okulumuzdan, işimizden, çocuğumuzdan… aklınıza gelen daha birçok şeyden.
Şöyle bir düşünün:
Karşılıklı performans beklemeden yaptığınız, yaşadığınız kaç şey kaldı hayatınızda?
Bir ilişkide bile…
“İyi sevgili – kötü sevgili”,
“yeterli baba – yetersiz baba”,
“iyi patron – kötü patron”
gibi etiketlerle değerlendirmeler yapıyoruz.
Bu listeyi dilediğiniz kadar uzatabilirsiniz.
Eskiden birçok şeyin değeri daha çok biliniyordu.
Bu bir oyuncak olabilirdi, bir sevgili, bir iş, bir kitap…
Hayatınızda önceden olan ve daha fazla değer verdiğiniz şeyleri bir düşünün.
Onunla vakit geçirebildiğimiz için, o imkana sahip olduğumuz için mutlu olurduk.
Salt sahip olduğumuz için değil, onunla gerçekten yaşayabildiğimiz için değer verirdik. Bugün ise sanki herkes “en iyi, en güzel, en süper insan” olmak zorundaymış gibi.
En azından öyle görünmeye çalışıyoruz. Sosyal medyada ya da kendi çevremizde performans göstermiyorsak, yargılanma ihtimalimiz çok yüksekmiş gibi hissediyoruz. Bu yıl az tatile, az sergiye, sinemaya, yemeğe, alışverişe, spora gittiyseniz…
Az ilişki yaşadıysanız, az sevgiliniz olduysa ya da çok sevgiliniz olduysa…
Hiç evlenmediyseniz ya da birkaç kez evlenip boşandıysanız…
Çocuğunuz olduysa ya da olmadıysa…
Aklınıza gelecek daha pek çok örnekle,
hem kendi performansınızı hem de başkalarının performansını çok kolay yargılayabiliyoruz. Arkadaşlar, hayat sadece bu kadar acımasız bir yer değil.
Evet, hayat bazen çok acı ve bazen çok tatlı.
Ama bunu anlamlandırmak, kendi yolunuzun derslerini ve anlamını okuyabilmek,
öğrenebilmek, tadını çıkarabilmek ve onunla şükredebilmek de sizin elinizde.
Buraya iki örnek koymak istiyorum.
Bunlardan biri Cem Yılmaz’ın bir röportajında söylediği şu söz:
“Siz işi seviyorsunuz ama bakalım iş sizi seviyor mu?”
Yani hayatın her alanında, sadece bizim istememiz yetmeyebiliyor.
Aklınıza gelen her konuda sorulabilecek bir soru bu:
“Ben bunu çok istiyorum ama gerçekten buna uygun muyum?
Vaktim, koşullarım, yolculuğum buna hazır mı?”
Diğer örnek ise sevdiğim bir kitaptan, Dokuz Kehanet ’ten.
Belki aranızda okuyanlarınız vardır. Kısaca, kehanetleri aramaya çıkan insanların yolculuğu anlatılıyor. Her kehanet, hayatla ve ruhsal gelişimle ilgili bir içgörü.
Bu içgörüler, tesadüfen değil; sırayla açılıyor. Kitapta kahramanlar bazen dördüncü kehaneti arıyorlar ama ikinci ve üçüncüyü tam olarak kavramadan,
ne kadar çabalasalar da o kehanete ulaşamıyorlar. Metin orada, işaret orada;
ama zamanı gelmeden, önceki adımları sindirmeden, yanı başında olsa bile onu göremiyorlar, anlayamıyorlar.
Bu bana şunu hatırlatıyor:
Siz ne kadar isteseniz de ne kadar çabalasanız da
zamanı gelmediyse ya da sizin hikayenizde yeri yoksa, bazı şeyler olmaz.
Zamanı değildir.
Siz hazır değilsinizdir.
Belki de o hikaye gerçekten sizin hikayeniz değildir.
Gördüğünüz, imrendiğiniz, “benim de olsun” dediğiniz her hikaye,
sizin yaşamanız gereken hikaye olmayabilir.
Tam da bu yüzden, kendi performansınızı hayatta hiçbir alanda başkasının hikayesiyle kıyaslamayın. Kendinize acımasız davranmayın. Kendinize bir yarış atı muamelesi yapmayın. Sistemin ya da başkalarının da size bunu yapmasına izin vermeyin.
Kendi yolunuzu, kendi zamanınızı, kendi ritminizi keşfetmeye çalışın.
Bazı şeylerin siz durdukça, acele etmedikçe, kendinize alan açtıkça daha anlamlı ilerlediğini fark edeceksiniz.
Hayatın performansından çok,
hayatınızın değerini keşfetmeniz dileğiyle…
İlginizi çekebilir: Bazen hayat zaman ister: Yavaşlayarak güç bulmak