Her günümüze kalpten teşekkür edebilme sanatı

Ne kadar basit gelir hepimize; gözlerimizi açtığımız sabahların hepsi birer rutindir değil mi? Hepimiz gece uykuya dalarken “zaten sabah kalkabileceğimizi” ve aynı bütünlükle, aynı şekilde aynı kolaylıkla uyanabileceğimizi düşünürüz. Bu bize “zaten verilmiş olan”, “zaten elimizde olan” ve çoktan elde ettiğimiz bir durumdur ne de olsa… Nefes alabiliyoruz bir kere, bir diğer sabah oldu diye içimizden geçiriyoruz, bizim sağlıkla uyanabildiğimiz, her istediğimizi yapabilecek kadar özgür olduğumuz ve kimseye muhtaç olmadığımız bir sabah daha.

Ta ki kaybedinceye kadar… Örneğin bir sabah muhteşem sağlıklı bir şekilde spor yapabiliyorken, aynı gece ateşler içerisinde yanıyorsak, ertesi sabah için planladığımız şehirler arası seyahate değil gitmeye, gözümüzü bile açmak için halimiz kalmamışsa, veya bir cumartesi sabahını muhteşem bir kahvaltı keyfi ile yaşamayı planlarken, bir hastahanenin acil servisinde geçiriyorsak, kolumuzda yakıcı serumlar, kan tahlilleri, kulağımızda hastanenin diğer misafirlerinin varlığı varsa… Bu iki resim arasında sizce bizler hangi noktada durmaktayız?

Yaşamınızda farkında bile olmadığınız küçük ayrıntıların her biri ayrı bir teşekkürü hak ediyor.

Daha da ileri gidelim, hepimiz için oldukça basittir değil mi su içmek, sadece bir bardağa su koymak ve oradan içmek gerekir. Peki ya o içmenin bile çok acı verici olduğu anlar gelip çattığında, öncelikle bir başkasına “ihtiyaç” duyuyorsanız yani bir suyu içecek kadar bile gücünüz kalmadıysa, sonra her damla boğazınızda muhteşem bir acıya dönüşüyorsa, siz ağrılar içinde kahroluyorsanız… Su içmek halen bu derece basit midir, bu derece kolay mıdır, öyle ‘su içmek işte ne olacak kim bunun için “teşekkür” eder ki’ diyebileceğiniz kadar önemsiz bir eylem olabilir mi?

Bu hafta, benim için son derece zorlu geçti sağlık anlamında, bu yazı benim çok daha önce, bundan yaklaşık beş yıl önce kaçınılmaz şekilde yaşadığım ameliyat, kanser başlangıcı ve hayatın dalga dalga muhteşemliği ile beni akışına dahil ettiği birçok üzüntülü durum geçirdiğim zamanlara benzerlik gösteren şeyler yaşamama değindiğim bir yazı oldu. ‘Pınar nereye varacaksın, ne anlatmak istiyorsun, evet hastalık var sağlık var’ diye düşünebilirsiniz…

Ben bu yazımda bana eşlik eden sizlerle bu yazı boyunca hayatımızın, günümüzün, “o bizlere çok olağan” gelen bir sabahımızdan başlayarak uykuya dalıncaya kadar geçen o “çok kolay ben bunu her zaman yapıyorum’’, “benim için bu çok doğal bir şey bana bahşedilmiş bir olanak değil nasıl olsa gücüm yetiyor, benim kimseye ihtiyacım yok”, “bunu yapmak ne kadar kolay canım bu da bir şey mi” dediğimiz her şeye; örneğin kaşıkla yemek yiyebilmek gibi kendi kendimize yapabildiğimiz fakat işte o “her gün” diye nitelendirdiğimiz, o her gün içerisinde muhteşemliğini “unuttuğumuz”, bizlere “bahşedilmiş” olan sağlıklı olmak durumunda “teşekkür etmeye” tenezzül etmediğimiz her şeye teşekkür etmek istiyorum.

Bu yazıya eşlik eden, bu yazımı şu anda soluyan, okuyan, öylesine bakan, belki sadece bir kelimesine denk gelen herkes için sesli olarak, sonuna kadar, teşekkür ediyor olacağım, “bana, bize, yaşayan varlıklara” bahşedilmiş sağlık için, muhteşemlik için ve “özgürlük” için…

Sabah uyanma anıma teşekkür ederim

Sabah uyanma anıma teşekkür ederim, sağlıkla nefes alabiliyor olduğum için, bu nefes sağlıkla ciğerlerimi dolduruyor olduğu için, bu nefes kalbimin sağlıkla atmasını sağlıyor olduğu için, kalbimden geçen tüm güzel düşüncelerin beynime taşınmasını sağlıyor olduğu için… Bu nefesi şu anda aynı “sağlıkla” alamayan binlerce hatta on binlerce kişi için şifa dileyerek, sadece bir nefesi “sağlıkla” içime çekebildiğim, ve aynı “sağlıkla” ateşler içinde yanmadan, öksürmeden, tıkanmadan, herhangi bir hastalık ile kavrulmadan sadece “sağlıklı olma” hali ile bir nefesi daha verebildiğim için teşekkür ederim…

Sabah uyanma anıma, gülümseyerek güne başlayabildiğim için, gözlerimi açabilecek enerjim olduğu, o günün güzelliğini henüz daha güneş doğmadan uyanan ben olarak “sağlık” ile bilmek halinde olduğum için, gece 3:15’te başlayan meditasyonumu, her nefesimi, her anımı, “sağlıkla” yanan mumların ışığındaki netlik, güzellik ve sadelik kadar olağanüstü olan hayatımın bu anı için teşekkür ederim.

Sabah uyanma anıma, bu sabaha başlarken, kalbime “sağlıkla” pompalanan kan için, kendi kendime hazırlanabildiğim, sabah henüz saat 5:00 olmadan evden çıkabildiğim, kendi ayakkabılarımı yine kendi kendime bağlayabildiğim, heyecanla spor yapmaya koşabildiğim, bu bir saatimi sadece kendi kendime kendi bedenimin akışında yine dakikaları kendimce, kendi gücümle geçirerek “kimseye ihtiyaç duymadan” tamamlayabiliyor olduğum için, teşekkür ederim…

Sabah uyanma anıma, sağlıkla varabildiğim işimin başına, gün boyunca bana sorulan binlerce soruya, binlerce sevgili karmaşık duruma, karşılaştığım tüm insanlara, kendimce kendi gücümle kimseye ihtiyaç duymadan yapabildiğim tüm paylaşımlara, kendi kendime içebildiğim çayıma, kahveme, gülümseyebildiğim her şeye, ıslandığım yağmura, altında yürüdüğüm güneşe, karıştığım toprağa, üşüdüğüm rüzgara, gündüzün geceye varışına, emek harcadığım her şeye, göz yaşıma ve insan olmaya teşekkür ederim…

Sabahları uyandığınızda sağlığınıza teşekkür edin.

Sabah uyanma anıma, kendimce faydalı olmaya çalıştığım tüm annesiz çocuklara, ailesi olmayan tüm güzel çocuklarıma, çocuk olup da kanser gibi çok yorucu bir hastalıkla savaşmak durumunda kalan tüm çocuklarıma, hayatta dokunabileceğim, ömürlerinde bir anı değiştirmek ateşiyle yanıp tutuştuğum muhteşem güzellikteki belki ismini bile bilmediğim gencecik insanlara, gecenin bir saati oturup yazmak aşkıma, bir kişinin bile okuduğu bir cümle ile hayatının değişebilmek olasılığına, bu olasılığın beni “sağlıkla” kitaplar defterler yazılar arasında kaybolmama, gecenin bir yarısında yılmadan yine yazmak üzere bu sayfaların başında olabilmeye, teşekkür ederim…

Sabah uyanma anıma, ben yaşadım, başka insanlar aynı şeyleri yapmasınlar, belki bir arkadaş bulsunlar yanlarında, hayatlarında tutunacak bir dalları olabilsin, bir dost onları dinlesin, kalplerinden geçenlere tercüman olsun, en yakın olsun, nefeslerine eşlik etsin, dertlerini hafifletsin, hayatlarını güzelleştirsin, güç versin, değerlerini yeniden inşa etsin, güzelliklerini göstersin, aynalarla barıştırsın, yol olsun, gün olsun, gece olsun diye kendimi ter dökmeye vurduğum ve her yorulmanın ardından sayfalara döktüğüm geceler için “sağlıkla” dünyada tezahür etmiş olan binlerce kelimeye, teşekkür ederim…

İşte hayatımızda her günümüzün o bizim “çok bulunabilir”, “kolayca zaten elde edilir”, “kaybedilemez” dediğimiz her şey, “varlığının ne kadar değerli olduğunun bile farkında olmadığımız” her an ve en önemlisi bugün şu anda nefes alırken sahip olduğumuz “sağlığımız’”aslında her zaman kalpten teşekkür etmemiz gereken en önemli varlıklarımızdır. Bizler hayatın akışında “yarın yapacaklarımız”, “öbür gün için planladıklarımız” gelecek ay gideceğimiz seyahatler, bizi bekleyen projeler derken bugün en küçük işimizi bile “tek başımıza”, “sağlıkla” ve herhangi bir şeye ihtiyaç duymadan gerçekleştirebiliyor olmanın ve muhteşem bir sağlık durumuna sahip olmanın ne derece kıymetli bir değer olduğunu unutuveririz…

Oysa hayat her sabah, her akşam ve her an “kalpten bir teşekkürü” hak eder. “Hayat, ben sana teşekkür ederim” diyebilmenin muhteşemliği bizi işte böyle saracaktır. Sadece “beklediklerimiz” gerçekleştiğinde değil, olduğumuz halde sabah sağlıkla gözlerimizi açabildiğimizde, sağlıkla su içebildiğimizde, bir arkadaşımız ile kavuşabildiğimizde, bir aşkı görebildiğimizde, bir çocuğu kucaklayabildiğimizde veya deniz kokusunu içimize çekebildiğimizde…

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam