Hayatımın hikayesi, seni her gün yeniden yazan “benim”

Bir gün boyunca kaç “olumlu” kaç “olumsuz” ifade kullanırsınız? Peki nasılsın sorusuna verdiğiniz cevabın tonu nedir? “İyiyim, çok iyiyim, bomba gibiyim”… Hemen farklı bir örneğe geçelim, bu senaryoda yeni biriyle tanıştınız ve kendinizi anlatıyorsunuz. İşte tam şu anda kendiniz hakkında neler söylemektesiniz? “Ben böyle sıradan biriyim” veya “ben genel olarak hep aynı şeyleri yaparım” veya bir diğer örnek “hayatım genelde sıkıcıdır, monotondur, aynı düzlemde ilerler”

Her anlatımımızda bizler aslında bir hikaye yazarız evrene, kendi hikayemizi. Bu diğer bir açıdan kendi kendimize bakışımızdır. Hayatımızın monoton olduğunu düşünmemiz gibi. Veya sıkça karşımıza çıktığı üzere şöyle hikayelerimiz de vardır; “o bana bunları yaptı, onun yüzünden günlerce bekledim, o ilişkimizde ne olacağına ve ne olmayacağına karar veremedi” veya “onun seçimleri nedeniyle bugün bu noktadayız”

İşte tüm bu ifadelerin “öznesi” olan “o” aslında “ben” ne yaptım sorusundan gizlenmeyi kapsamaktadır. Hikayemizi anlattığımız veya kısaca çokça suçladığımız “o” bizlerin hayatının gerçek öznesi olabilir mi? Yani bizler muhteşem “kurbanlar” olurken, muhteşeme “edilgen” kişi olurken, cümlelerimizin “özne”lerine gönül rahatlığı ile yerleştirdiğimiz “o” adeta başımıza gelen her şeyin sorumlusu oluverir… Peki sizce bizler aynı cümleleri “ben” öznesi ile kurmaya başlasak her şey farklı olabilir miydi?

Aynı noktada “ben” onun tüm sorumuzluklarına rağmen bu ilişkiye devam etme kararı aldım ve hayatımı buna göre düzenledim… Başka bir örnek, ben onun bana ihanet etmiş olmasını kabul edemezdim ve onunla ilişkimi sonuçlandırdım. “Ben” yaşadığım şehri değiştirmek istiyordum ve bu değişikliği gerçekleştirdim. Yani “ben”, hayatımın yegane ve tek hikaye anlatıcısı olarak ancak “ben” öznesi ile hikayemi yorumlamaya başladığımda gerçekten anlattığım bir “kurbanın” hikayesinden “güçlü” bir ben tarafından anlatılan bir hikayeye dönüşebilecektir…

Bakın başka nasıl hikayelerimiz vardır; ilişkilerimiz çokça zaman anlatımımızın çok önemli bir kısmını oluşturur. “Öyle adam kaldı mı, istediklerim asla karşıma çıkmaz, herkes bulur da ben bulamam, ben ilişkilerimde hep üzüldüm yine üzüleceğim ve üzülmeye devam edeceğim, neden hep sorunlu kişiler ile karşılaşıyorum neden hep huzursuz ilişkiler benimle” gibi birçok kez hikayelerimize karıştırdığımız yakarışlarımız, şikayetlerimiz, “olmaz” inançlarımız ve kısacası “olumsuz” kodlamalarımız vardır. Sizce hikayesinde çoktan “ben zaten böyle bir insan ile karşılaşamayacağım” cümlesini yazan biri bu kişi ile karşılaşacak olsa bile bunu anlayabilecek düzeye gelmiş olabilir mi veya “yine ihanete uğrayacağım, sürekli aldatılıyorum ben sevilmeye layık değilim” şeklinde anlatımı olan bir kişinin aldatılması veya kendine değer vermeyecek eşlere çekilmesi ne kadar doğal bir akıştır farkında mısınız?

Bakın sevgili Jen Sincero Var Olmak Senin Elinde isimli güzel eserinde “hayata anlattığımız” hikayelerimizi nasıl yorumluyor:

“…Örneğin, diyelim ki hikayen ilişkilerde berbat olduğun üzerine yazılmış. Özgürlüğe kavuşuyorsun. Birisine bağlanmak zorunda değilsin. Başka fırsatlara bakabilirsin. Savunmasız olarak kendini incitme riskini göze alamazsın. Her zaman yalnız olduğun için şikayet eder ve insanlardan sempati toplarsın. Bütün yatak sana aittir, hiçbir zaman uzlaşmak zorunda kalmazsın ve yaz olmadıkça bacaklarını jiletle almak zorunda kalmazsın.

Farkına varmıyoruz ancak hikayelerimiz yoluyla iyi hissetmeyi, istediğimiz şeyi almaktan daha önemli bir konuma getiriyoruz. Çünkü daha tanıdık geliyor, hoşnut oluyoruz ve bunu geride bırakmaktan korkuyoruz. Eğer çocukluğumuzdan beri depresyondaysak, mağdur bir haldeysek ya da başka bir şey olduysa “ödülleri” toplamaya devam etmek adına yetişkinler olarak bu durumun gerçekten biz olduğuna inanarak kendimizi kandırıyoruz.

…Örneğin diyelim ki Kalbi Boş Sally artık o kadar çok bıktı ki gerçek, güçlü yanıyla tanışmak ve ilişkiler konusunda problemleriyle yüzleşmek istiyor. Bunu yaparken hikayelerinin neler olduğuna açıklık getirerek işe başlıyor:

  • Bir erkekle tanışamıyorum çünkü artık iyi erkek kalmadı.
  • Flört etmeyi beceremiyorum.
  • Bir erkeğe ne diyeceğimi asla bilmiyorum.
  • Erkekler beni çekici bulmuyor. En azından iyi olanlar.
  • Erkekler benden korkarak uzaklaşıyor.
  • Onlara güvenmiyorum.
  • Benim için gerçekten uygun birisi olduğuna inanmıyorum.

…İyi adamların olmadığını söyleyerek niye hiçbir erkekle görüşmediğim gerçeğinin sorumluluğunu almak zorunda kalıyorum. Kendimi mağdur hissedebiliyorum ve yalnız olmamın haklılığını gösteriyorum. Erkeklerin ne kadar korkunç olduklarını iyi bir tanesi ile birlikte olmayarak kanıtlıyorum.

…Hikayeleriniz de dahil bu dünyada hiçbir şey kalıcı değildir. Yine de en sonunda acıya ve kayıplara neden olan sahte bir güvenlik hissi için bu hikayelere tutunuyoruz. Bunları bir kenara bırakmak için hevesli ol. Büyümeye devam ettikçe hikayeni yeniden yazmayı sürdür.”

Bugün bu yazımda bana eşlik eden sevgili sen, hayata anlatmakta olduğun hikayelerin nedir, nelerin ardına kendini saklamaktasın veya bugün hayatta almayı ertelediğin kararlarını nelere dayandırarak saklanmaktasın? Hangi yolları aslında kendince kapatmaktasın, sana ulaşan yeni arkadaşlara yeni kişilere yeni oluşlara yeni iş fırsatlarına ve belki de yeni aşklara kalbini ve kendini o hikayelerin ardına gizlenmeden açabiliyor musun? Sen bugün nefes alışınla bu dünyaya hangi mesajı hangi hikayeyi yansıtmaktasın?

İşte her an ve her gün hikayemizi yeniden yazmak fırsatı bizlerin elindedir; bu yüzden kendinizi anlattığınız her cümlenizi derinden inceleyin… Sizi siz yapan durumlar kendinizi özdeşleştirdiğiniz acılar, korkular, terk edilmeler, aldatılmalar, kayıplar, başarısızlıklar sadece “hikayeden” ibarettir… İşte hikayelerimizi yeniden yazmak gücü, sadece ve sadece bizlere bahşedilmiştir…

Pınar Özeken (Ulus)
2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini ... Devam