X

Hayatı dinlemek ve hayata susmak: Senin terazinizde ağır gelen hangisi?

Makalat isimli eserinde Şems-i Tebrizi şöyle anlatır;

…Benim bir âdetim vardır. Yanıma gelenlere sorarım: “Efendi! Konuşacak mısın yoksa dinleyecek misin?”, “Konuşacağım” derse, üç gün, üç gece arka arkaya dinleyebilirim. Meğerki o kaçsın da ben kurtulayım. Eğer ki “Ben dinleyeceğim,” derse, ben de, “O halde birbirimizle uyuşuruz,” derim. Ben söze başlarım, o da laf arasında konuşur.

Bu yazım dinlemek ve konuşmak üzerine olacak. Bunları genel olarak “yazabilmek” oldukça zordur. Bu konuda toplumsal algımızdan da kaynaklı olarak çok farklı görüşlerimiz olabilir. Fakat ben burada sizlerle birlikte hayatımızda “konuştuğumuz” aslında “konuşmamız gereken” ama konuşamadığımız, bazen de “susmamız gereken” ama susamadığımız noktalara, anlara, oluşlara ve olaylara bakalım istiyorum.

Hayatımızda “konuştuğumuz” aslında “konuşmamız gereken” ama konuşamadığımız, bazen de “susmamız gereken” ama susamadığımız noktalara, anlara, oluşlara ve olaylara bakalım istiyorum.

Öncelikle konuşmayı ve anlatabilmeyi ele alacağız. Bu hepimizin “dinlemek” olasılığına göre çok daha kolay yaptığımız bir şeydir. Bir günümüz boyunca çokça konuşmak fırsatımız olabilir. Konuşmak noktasında öyle bir görüş vardır ki bu “öylesine” konuşmak değildir, ben bu yazımda sizlerle birlikte “tartarak” konuşmaya bakalım istiyorum. Tartarak konuşmak nedir? Bazen düşünmeden söz söyleyebiliriz, canımız yanmıştır, biz de karşımızdakinin canı acısın isteriz. Egomuza dokunulmuştur, biz de karşımızdakini aşağılayıveririz. Bazen öyle üzülmüş oluruz ki haykırmaktan ne söylediğimizin farkında bile olmayız, ağzımızdan çıkanlara sonra hayretle bakarız; “bunları öylesine söyleyen bilen kişi gerçekten ben miyim?” diye sorarız bazen…

Öyle anlar olur ki “gitme” demek isteriz, bu içimizden geçer ama söylediğimiz “git” olarak çıkar, “ne kadar uzağa gidebilirsen o kadar uzağa git”. Bazen de tam tersini yaşarız, konuşuruz ve karşımızdaki bir kere “kal” desin isteriz, sevgilimizdir, sevdiğimizdir, annemizdir, babamızdır, eşimizdir ve hatta çocuklarımızdır, “kal” demelerini bekleriz ama işte söylenmemiş sözler vardır ya o noktadır bu anlar… Gidiyorum “demek” düşer bizlere ve bunu söyleriz, sözümüzü söyler de gideriz…

Hangi örneğimizde olursa olsun “sözlerimiz” hayatımızın sihrini oluşturur. Güzel sözler, güzel söylenmiş sözler, güzel için söylenmiş sözler, güzellikle bir olan sözler işte o sözler elbet yerini bulur… Fakat bu yazımda söz söylemekle sizlerle birlikte bakmak istediğim bir gün boyunca sarf ettiğimiz “iyi” ve “kötü” yönlü sözlerdir. Bir sözü söylerken düşünmemiz gerekir, evet “korktuğumuz”, evet “başıma gelecek üzüleceğim” dediğimiz, evet “dedikodu” olarak sarf ettiğimiz sözler belki “bu kişi çok yalancı”, “bu kişi çok sahte”, “bu kişi sürekli aldatıyor”, “bu kişiden baba olmaz” ,“bu kişi başarısız”, “bu kişi çok yalnız”… İşte kurduğumuz her yargı cümlemizle “o diğer kişinin yerinde bulunmadan, aynı şeyi yaşamadan” tam olarak anlayamayacağımız ama yine sözümü söylediğimiz cümleler gelir ve geçer…

Şimdi biraz da dinlemeye bakalım… Sözde gerçekleştirilmesi oldukça basittir değil mi?

Bir günümüze baktığımızda bunlardan çok daha “derin” sözler sarf etmek de mümkündür; gülümseyerek “günaydın” demenin, içten bir “merhaba”nın, güzel bir “hoş geldin” sesinin de yeri çok ayrıdır… Sonra “seni seviyorum” vardır, bir kişiye söyleyebileceğimiz en içten sözlerdir. “Sana güveniyorum” vardır sonra en güzel bağların kuruluşuna temel olan… İşte bu kadar kıymetlidir aslında “söylenen” her söz…

Şimdi biraz da dinlemeye bakalım… Sözde gerçekleştirilmesi oldukça basittir değil mi? “Dinlemenin nesi zor olur?” diyeceksiniz ama öyle değildir. Candan, kendin gibi, kendine olmuş gibi dinlemek evet bir sanattır. Yerine koymayı gerektirir, sonra asla yargılara varmamayı, kötü veya iyi diye yorumlara varmaktan kendini alıkoymayı en önemlisi “derdine ortak olmayı”…

Bizler ne kadar biliriz dinlemeyi? Dinlemek için önce yapmamız gereken “kendimizden” vazgeçmektir. Yani karşımızdaki konuşurken kendimize değil onun gerçekten ne söylediğine aktif olarak odaklanabilmektir. Birçoğumuz bir soru sorarız ve cevabını dinlerken bile “orada” değilizdir. Bir sonraki soruya geçmişizdir; dinlemeye “tenezzül” etmeyiz…

Hangi örneğimizde olursa olsun “sözlerimiz” hayatımızın sihrini oluşturur.

İlişkilerimizde dinlemek sorunu çokça ortaya çıkar. İki kişi arasında bitmeyen bir huzursuzluk başlar. Kişi “dinlenmediğini” hissettiğinde, bu bir “saygı” belirtisidir. Dinlediğimizi iddia ederiz fakat yaptığımız sadece “kendi fikirlerimize” yönlendirmek, onlar için üstelemeye çalışmaktır. Dinlemeyi bir yana atarız, nasıl olsa yanımızdaki “sevdiğimiz” kişinin ne söylediği değil bizim fikirlerimiz bizim ağzımızdan çıkanlardır önemli olan… İşte “dinlemek” fiili iki kişiyi bu kadar yaklaştırır ve aynı anda bu kadar uzaklaştırabilir – bu özelliği ile dünya üzerinde bizlere verilmiş olan en değişik “kapasitelerden” bir tanesidir “can kulağı” ile dinlemeyi bilmek…

Bugün bu yazımı okuyorsanız kendinize sormanızı dilerim, bir gün boyunca öncelikle ağzınızdan neler çıkıyor? Nasıl konuşuyorsunuz? Söz söylemek bir sanat olsaydı sizin sözleriniz hangi renk olurdu? Konuştuğunuzda kendinizi tam olarak ifade edebiliyor musunuz? Heyecanla ne diyeceğinizi düşünmeden mi hareket etmektesiniz yoksa hayatı biraz olsun kendiniz ve sözünüzü söylediğiniz herkes için “güzelleştirmek” üzere biraz olsun emek sarf etmekte misiniz?

Sonra bir de sustuklarınıza bakmanızı dilerim… Sizi hangi oluşlar susturur, hani anlar vardır ya “söyleyecek sözün kalmadığı” bu anlarda nasıl susarsınız? Susmadan önce kırıp döküp sonra sustum demek kolaydır, siz sustuğunuzda ve karşınızdaki bağırıyorken dinlemeyi biliyor musunuz? Ne kadar dinliyorsunuz gerçekten? Tam anlamıyla o kişinin söylediklerini anlamaya yelteniyor musunuz? Yargılıyor musunuz? İçin için dinlerken alay ediyor musunuz? Yoksa sizin o can kulağı sanatına eğiliminiz var mıdır? Kalbinizle dinlemeye hazır mısınız?

İşte söz söylemek ve dinlemek böyle muhteşem bir terazidir hayatımızda, her sözün bir yolu ve her dinlemenin de boşlukta oluşturduğu bir hatırası vardır… Sizin terazinizde bugün tarttığınız nedir?

Benim sözlerim burada biter, benim susmam dinlemem ise işte yine burada başlar… Şimdi anlatma sırası sizde…

 

İlginizi çekebilir: Her şey zamanını bekler: Sen cesaretle beklemeye hazır mısın?

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Yeni yıl hediyelerinin vazgeçilmezi Sosyopix ile anılarınızı ölümsüzleştirin

Sevdikleriniz için hediye seçmek bazen uzun uzun düşünmeyi gerektirir. Çünkü aslında aradığımız şey, sadece bir eşya değildir; bir duyguyu, bir anıyı, bir hatırlamayı karşı tarafa hissettirmektir. Tam da bu yüzden fotoğrafla kişiselleştirilmiş hediyeler, her zaman daha çok dokunur. Tek bir kare, bir gülüşün ardındaki hikayeyi yeniden canlandırır; yıllar önce çekilmiş bir fotoğraf bile açıldığında ilk günkü kadar sıcak hisseder. Sosyopix işte tam da bu noktada, o paha biçilmez anılarınızı estetik ve yaratıcı dokunuşlarla unutulmaz kılıyor.



Kişiselleştirilmiş takvimlerle zamanı anlamlandırmak

Yeni yıl, hayatımızda yeni sayfalar açmak demektir. Bu nedenle kişiselleştirilmiş takvimler, sadece günleri takip ettiğiniz bir araç olmaktan öteye geçer; umut ve güzellikle dolu bir yılın sembolü haline gelir. En güzel fotoğraflarınızla hazırlanan masa veya duvar takvimleri, sevdiklerinizin her gününe anlam katar. Her sayfa, sadece bir tarih değil, hatırlanan ve paylaşılan özel bir anı olarak kalır. Takvimi her çevirdiğinizde, geçmişin güzel anılarını hatırlamak ve geleceğe dair küçük bir mutluluk hissi yaşamak mümkündür. Bu küçük ama etkili detay, hediyenizi hem estetik hem de duygusal olarak unutulmaz kılar.



Anıların dokunulabilir hali: Fotoğraf baskıları



Bir zamanlar telefon ekranına sığdırdığınız, galeri arşivlerinizde kalan en mutlu kareleri bu yılbaşı yeniden keşfetmenin tam zamanı. Sosyopix fotoğraf baskıları, en özel anlarınızı sıcaklığını ve kalitesini koruyarak dilediğiniz formda hayat bulduruyor. İster yaz tatilinde o hiç bitmesin dediğiniz gün batımı karesini, ister kış tatilinde çekilmiş kar manzarasını seçin; retro tarzda ya da şık bir çerçeveyle hazırlatabilirsiniz.Çalışma masasında duran küçük bir fotoğraf, sizi kış tatilinin huzuruna veya yılın en güzel anılarına götürebilir. Bu yıl sevdiklerinize sadece bir hediye değil, birlikte paylaşılan özel anıları ve mutluluğu hediye edin.

Anıların estetik hali: Fotoğraf albümleri

Fotoğraf albümleri, her dönem popülerliğini koruyan ve hiçbir zaman değerini kaybetmeyen hediye seçeneklerinden biridir. Çünkü bir albüm, yalnızca fotoğrafları bir araya getirmez; aynı zamanda belirli bir dönemin, bir ilişkinin ya da bir yolculuğun hikayesini saklar. Sayfaları çevirdikçe hatırlanan detaylar, yeniden yaşanan duygular ve geçmişten gelen sıcaklık, bu hediyeyi zamansız bir klasik haline getirir.

Kişiye özel tasarlanan fotoğraf albümleri, hem estetik hem de duygusal yönüyle güçlü bir hediye seçeneği sunar. Kapak dokusundan sayfa düzenine, renk seçiminden yerleştirdiğiniz küçük notlara kadar tamamen size ait bir anlatım oluşturma fırsatı verir. Bu, sadece bir hediye değil; kendi elinizle hazırladığınız bir zaman kapsülüdür.



Anıları duvarlara taşıyan çerçeveler

Mutlu anıları saklamanın tek yolu albümlerde biriken fotoğraflar veya fotoğraf baskıları değildir; bazen evin en görünür köşesine yerleştirilen bir çerçeve de aynı etkiyi yaratır. Ölümsüzleştirilen anları çerçeveleyerek yaşam alanlarınıza sıcaklık ve derinlik katarken sevdiklerinizin her baktığında o ana yeniden dönmesini sağlar. Farklı boyut seçenekleri sayesinde ister küçük bir köşeyi canlandırabilir ister salonunuzun atmosferini değiştirebilirsiniz.  Duvarlara zarar vermeyen yapışkanlı çerçeveler ise kolay kullanımıyla, yalnızca bir dekor değil; her gün gülümseten bir anı sunar. 

Bi’kutu anı: Özel hediye kutularıyla yeni yıl coşkusu

Yeni yıl ruhunu tek bir kutuda toplamak istiyorsanız, özenle hazırlanmış hediye kutuları bunun için ideal bir çözüm sunar. İçerisinde not defterleri, yılbaşı ruhunu yansıtan kupalar, kokulu mumlar ve daha pek çok özel hediye, kutuyu açan kişinin yüzünde sıcak bir tebessüm bırakır. Böylece hediyeniz yalnızca bir kutu değil, birlikte paylaştığınız anıların sıcacık bir yansıması olur.

Siz de bu yıl, sıradanlığın dışına çıkarak sevdiklerinizin yüzünde unutulmaz bir gülümseme oluşturmak istiyorsanız, Sosyopix’in sunduğu bu kişiselleştirilmiş dünya tam size göre. Hatıralarınızı canlandırın ve onlara, her baktıklarında sizi hatırlatacak, zamana anlam katan dokunuşlar hediyeler sunmak isterseniz aradığınız her şey Sosyopix’te!





İlgili Makale