X

Hayata yer aç: Minimalizm yoksunluk değil, keyiftir

Sizin de içinizde kocaman bir boşluk hissettiğiniz zamanlar oldu mu? Mutsuz, üzgün, hiçbir şey yapmaya halinizin kalmadığı günler? Peki bu anların üstesinden nasıl gelmeye çalıştınız? Kendinizi alışveriş merkezine atmakta mı buldunuz çareyi? Online alışverişin dibine vurarak mı? Netflix’te beyniniz yanana kadar sezon sezon dizi izlemekte mi? Instagram’ın yuvarlak olduğunu fark edene kadar hesaptan hesaba geçip, başladığınız yere geri dönerek mi? Buzdolabında ne varsa yedikten sonra, gecenin bir yarısı abur cubur siparişi vererek mi?


Yukarıdakilerin hangileri size tanıdık geldi bilemiyorum, ama bolca başvurduğumuz kaçış noktalarından birkaçı bunlar. Boşluğu kapamak için debelenirken, aslında onun bizler için sadece bir uyarı olduğunu unuttuğumuzun ise kanıtı. Hayata Yer Aç; Bir Sadeleşme Rehberi kitabına Regina Wong tam da bu konuya ilişkin görüşü ile başlıyor. “Ömür kısa vadeli çözümler için çok kısa, bizim yara bandına değil, tedaviye ihtiyacımız var. Bize bütüncül ve uzun vadeli çözümler gerekiyor.” diyor. Ve ekliyor; “Bu çözüm minimalizm olabilir.”

Açıkcası biraz şaşırıyorum, çünkü minimalizmi bugüne kadar hep eşya azaltmakla ilgili bir kavram olarak düşünmüştüm. Oysa Wong daha geniş bir tanım yapıyor. “Minimalizm yoksunluk değil, bir keyiftir. Fazlalıklardan ve gereksiz şeylerden arınıp; temel olanı, yani bize mutluluk ve değer veren, hayatımıza amaç katan şeyleri damıtma eylemidir.” Kitabının adında da belirtiği gibi tamamen hayata yer açmak üzerinedir.

Yazar yer açma kısmında ise sadece fiziksel şeyleri değil, duygusal ve zihinsel olanları da kapsamaktan bahsediyor. “Hayatımızdaki şeyler, insanlar, deneyimler, durumlar karşısında daha bilinçli, dikkatli ve farkında olmak.” İlk başta göz korkutucu geldiğinin farkındayım. Ama yazar “Minimalizm ile hayatımızdaki bütün karışıklıkları temizlemek, gerekli olana odaklanmak mümkün. Sonrasında istediklerimizi daha net görebilmek ve hedefe ulaşmak.” diye ekliyor. Sizi de heyecanlandırmaya başladı mı minimalizm, yazarın bu anlattıkları ile birlikte?


Hepsi kulağa çok hoş geliyor diyoruz. Ama için için de peki nasıl olacak bunlar diye düşünmeden edemiyoruz. Daha azla, daha fazla yaşamak nasıl mümkün olabilir? Başlangıç noktası olarak yazar, minimalizme bakış açımızı değiştirmek istiyor. Sanılanın aksine ne kadar azla yaşabileceğimize odaklanmaktansa, neler olmadan yaşayamayacağımız üzerine kafa yormanın daha uygun bir yol olduğunu söylüyor.

İsveçlilerin “Lagom” kavramının minimalizmin en iyi tanımı olduğunu düşünüyor. Yeterince, kafi, uygun, tam doğru, ölçülü, dengeli, mükemmel sadelikte olarak çevirisini yapıyor. Minimalizm ile hepimizin kendimize has dengemizi bulabilmemiz için “Bize bir değer katmayan veya herhangi bir amaca hizmet etmeyen her türlü şeyi hayatımızdan çıkarmalıyız” diyor.

Sizin de ilginizi çektiyse bütün bu anlatılanlar ve hazır olduğunuzu düşünüyorsanız; yazar ve benimle birlikte bir minimalizm yolculuğuna başlamaya ne dersiniz? Evet başlayalım da nereden başlayalım? Bu sorular hepinizin ilk aklına gelenler biliyorum. Kendimden örnek vermek istiyorum, benim sadeleşme adına ilk adımım eşyalar ile oldu. O zamanlar ben bunu bilinçli bir şekilde yapmasam da, yazar da kitabında öncelikle fiziksel nesnelerin derlenmesi, azaltılması ve toplanmasını öneriyor. Burada da çok haklı sebeplerini sıralıyor. Fiziksel eşyalardaki bu durum değişikliği daha gözle görülebilir, elle tutulabilir bir şey. Yeni başlayanlar için hem kolay, hem de motive edici olması da artısı.

Kendime dönecek olursam, kurumsal hayatı bıraktıktan sonra her sene biraz daha kıyafet azalttığımı söyleyebilirim. Evet her gün işe farklı kıyafetlerle gitmek gibi bir mecburiyetim yok, ama olanlar da gerçekten bu kadar kıyafet almak zorunda mı sizce? Ben yıllar içinde orada giyerim, şurada lazım olur diye tuttuğum bütün kıyafetlerimi bağışladım. Bu benim için minimalizm sürecinde ilk ferahlama adımıydı. Sonrasında sürdürülebilir olmasını ise kendime şu iki soruyu sorarak başardım. “Buna gerçekten ihtiyacım var mı?” “Bu eşyaya harcayacağım miktarı başka neye harcasam, daha mutlu olurum?” Bu iki sorunun benim sadeleşme yolculuğuma inanılmaz katkı sağladığını söyleyebilirim. Özellikle kıyafet alışverişlerimi hatrı sayılır derecede azaltmayı başardım.


Yazar da kitabında hayatımızı derleyip toplarken bu soruları biraz daha genişletiyor. “Bu nesne, inanış, eylem, ilişki hayatıma bir değer katıyor mu? Bir amaca hizmet ediyorsa tutun, cevabınız hayır ise atın.” diyor.

Madem kıyafetlerle ve eşyalarla başladık ve yazımın yayınlanacağı bu hafta şu meşhur 11.11 gününü içeriyor; bugüne yorumsuz kalamayacağım. Her geçen gün beni daha da çok rahatsız eden bir durum var ki; o da internette her paylaşımını alışveriş linkine bağlayan blogger’lar, influencer’lar. Koşun, stoklar bitmeden alın, sudan ucuz, ben beşinci rengini de aldım gibi yorumları aklım fikrim almıyor. Bu blogger’lar tüketim çılgınlığının katlanarak artmasını sürekli olarak teşvik ediyorlar, çünkü üzerinden para kazanıyorlar. Peki onlara özenen binlerce kişi ne yapıyor? Mağazaya gitmeye bile gerek kalmadan, kapıya teslim alışverişlerle; bilmem kaçıncı kıyafet, kozmetik, ev eşyasını istifliyor. İstifliyor diyorum çünkü normal bir insanın hepsini kullanabilmesine imkan olmadığını çok net biliyorum. Peki bütün bu döngünün insana, çevreye, dünyaya olan negatif etkilerinden artık bahsetmeye başlasak, nasıl olur? Ne dersiniz?

Ayrıca yazarın da tam burada araştırmalara dayanan bir haberi var. Kıyafetlerimizin sadece yüzde 20’sini giyiyoruz, geri kalan onca para akıttığımız her şey dolap bekliyor maalesef. Bir de farklı bir bakış açısı sunuyor bizlere. Yüzde 50 indirimlerde yarı fiyatına aldım, tasarruf ettim diye düşünmektense; almadığınız zaman yüzde 100’ün sizde kalacağını hatırlamanın daha uygun olduğunu belirtiyor. Bir daha o indirimden bu indirime koştururken, bunları unutmasak mı?

Kitabın en sevdiğim yanlarından biri, yazarın sürekli olarak “Minimalizm yoksunluk değil, keyiftir” görüşünü bizlere hatırlatması. Sadece bununla da kalmıyor; “Keyife ve güzelliğe yatırım yapın.” diye ekliyor. Benim de kendi hayatımda “Az ama öz” olarak uygulamaya çalıştığım görüş bu. Paketli, bolca işlenmiş gıda ucuz ve çabuk çözüm; ama ben daha doğalına ve sağlıklısına daha fazla ödüyorum, çünkü bedenime iyi geldiğini biliyorum. Kozmetik için yüzlerce ürün alışverişi yapmıyorum; ama daha temizini, daha doğalını kullanmaya çalışıyorum. Evimi eşyalarımı istifleyebilmek için dolaplarla doldurmadım; ama anılarımı güzel hatırlayacağım fotoğraflarla dolu bir duvarım var. Mumlar bana dinginlik ve huzur veriyor; bu yüzden evimin vazgeçilmezi. Peki hiç düşündüğünüz mü sizin vazgeçilmezleriniz neler?

Yazar “Az ama öz” ile daha mutlu olabilecekken, neden sürekli buradan uzaklaştığımızı çok başarılı bir şekilde paylaşıyor. “Ne kadar çok şeye sahip olursak, o kadar mutlu olacağımızı düşünerek biriktiriyor ve tüketiyoruz.” Ama sizlere kötü bir haberim var, çünkü bütün araştırmalar bunun tam tersini kanıtlıyor. Ayrıca yazara göre “Sahip olduklarımızın bizim kim olduğumuzu belirlediğini düşünüyoruz.” Statülerimiz, mevkilerimiz, arabalarımızın modelleri, evlerimizin büyüklükleri, giydiğimiz markalar gibi gibi. “Gerçek şu ki, birçoğumuz yaşamını pek önemi olmayan insanları etkilemek ve bu nesneleri alabilmek için sevmediği bir işte çalışarak geçiriyor.” şeklinde gözlemini paylaşıyor yazar. Boşa harcanmış hayatlara böyle böyle her gün yenisi ekleniyor. Peki bu durumu değiştirmek için ne yapmalı?


Steve Jobs’un “Zaman sınırlı, onu bir başkasının hayatını yaşayarak israf etmeyin.” sözü, kendi çıkışımızı bulmamıza yardımcı olabilir. Yazar da ”Sorunlarımızla başa çıkmanın yolu, onlardan kaçmaktan değil; yüzleşmekten, farkına varmaktan ve onları yönetilebilir ve yapıcı bir yolla ele almaktan geçiyor.” diyerek bize bir yol haritası sunuyor. Burada zamanın önemine vurgu yapıyor; çünkü zaman bütün insanlığa eşit dağıtılmış tek şey, herkesin bir günde 24 saati var. Kendimize sormaya hazır mıyız, peki biz zamanı nasıl değerlendiriyoruz?

Deneyimlere yeterince odaklanıyor muyuz sizce? Yıllar sonra satın aldığımız şeyleri değil de, eşimizle çıktığımız seyahati hatırlayacağız. Ailecek birlikte yenen yemeklerin, yapılan sohbetlerin tadı kalacak damaklarımızda anımsadığımızda. Arkadaşlarımıza zor gününde nasıl destek olduğumuzun bir anlamı olacak, ona satın aldığımız bir hediyedense.
İşte bu yüzden “Kendi mutluluğunuzu kendiniz tanımlayın” diyor yazar. Başkalarının dikte ettiklerini bir kabus gibi yaşamaktansa, kendi yolunuzu çizme cesareti göstermeye hazır mısınız? Kendinize, sevdiklerinize yeterli zaman ayırdığınızı düşünüyor musunuz? Peki sadece bedeninizle değil, tüm varlığınızla orada olabilmek için elinizinden geleni yapıyor musunuz?

Konu sevdiklerimize ve çevremize gelmişken, yazarın “Sizi olduğunuz kişi olarak seven, size saygı duyan, cesaret veren ve hayallerinize inanan insanlarla doldurun hayatınızı” öğüdünün çok anlamlı olduğunu düşünüyorum. Daha önceki yazımda da bahsettiğim Jim Rohn sözünü hatırlamanın şimdi tam sırası. “Siz birlikte en çok zaman geçirdiğiniz 5 kişinin ortalamasısınız.
Yazarın buradaki önerisi size güç veren ve sizden enerji emenleri ayırmanız. Ben kendi adıma sürekli negatife odaklanan ve şükretmeyi bilmeyen insanları kendimden uzak tutmaya çalışıyorum. Hayatlarının kıymetini bilemediklerine sinirlenmektense, bu kişilerle görüşmemeyi seçiyorum. Çoğunun aşırı tüketim halinde, maneviyattansa maddiyatta olduğunu gözlemliyorum; çünkü elindekilerle mutlu olmayı bilmedikleri için boşluğu bunlarla doldurma telaşındalar anlıyorum.

Benden diğer enerji emenler ise sürekli kendinden bahseden, en küçük olayı bir dramaya çeviren, dünyanın onların ekseni etrafında döndüğünü zannedenler. Ben dışarıdan izlemesi bile fazlasıyla yoran bu insanlarla yollarımı ayırdım ve ayırmaya devam ediyorum.

Bahsetmeden geçemeyeceğim başka bir grup var ki; onlar da yüzüne gülen, canım cicim’leri havada uçuşan, samimiyetsiz insanlar. Onlarla ilgili dileğim ise bana uzak olsunlar, kime yakın olacaklarsa olsunlar. Yıllar içerisinde benden enerji emenlere hayır demeyi öğreniyorum ya da hiçbiri ile ilişkim kalmaması için çaba gösteriyorum; daha hala gidilecek yolum var farkındayım. Ama çok şükür öyle güzel arkadaşlarım var ki; önemli olanın can bağı olduğunu bana tekrar tekrar hatırlatıyorlar.

Son olarak sadeleşmeyi, hayatımıza yer açmayı neden bu kadar istiyoruz; neden bu işe kafa yoruyoruz, bolca emek harcıyoruz? Mutlu bir hayatımız olsun istiyoruz. Bu kadar basit. Mutlu olabilmemiz için hayatımızdan memnun olmamız gerekiyor. Yazara göre “Memnuniyete giden yol, şükürden geçiyor. İyiye odaklanmamızı sağlıyor.” İşte bu yüzden yazarın bir methodunu hayatıma eklemeye niyet ediyorum. Sabah uyanır uyanmaz ve gece yatmadan önce o gün şükran duyduğum 3 şeyi düşünüyorum. Kitapında başarının bu memnuniyet, bu mutluluk ve sürekli gelişme ve katkı sağlama birleşince olduğundan bahsediyor yazar. Ben de her bir alanda kendi payıma düşeni gerçekleştirebilmek için çabaladığımı fark ediyorum.

Yazarın da dediği gibi biliyorum ki ”Olağanüstü bir yaşam başımıza gelivermez. Her ustalık eseri gibi onu da inşa etmek, ustalıkla işlemek ve düzenlemek için zaman ve çaba gerekir.” İşte bu yüzdendir ki kollarımı sıvadım, kendi yolumu açmak için benim bütün uğraşım.

Ve unutmayalım ki “Bir şeyin bedeli, onun karşılığında verilmesi gereken hayat miktarı ile ölçülür. Kısa ve uzun vadede.” Henry David Thoreau’nun dediği gibi. Siz ne bedeller ödüyorsunuz, dilediğiniz hayata ne kadar yakınsınız? Artık bunları düşünmenin, bazı şeyleri değiştirmenin, azaltmanın vakti gelmedi mi sizce de? Siz de hayatınıza yer açmaya, kendi biricik yolculuğunuza başlamaya hazır mısınız?

Not: Az ama özün, doğal olanın, doğanın büyüsünü bize hatırlatan Doğu Karadeniz seyahatimizden fotolar. (Ekim 2019)

İlginizi çekebilir: Şefkatli iletişim: Düşüncelerin ötesine gidip duygulara ulaşmak

Sinem Kocacan: Bir eylül sabahı Denizli'de gözlerimi açmışım dünyaya. Benim hayat yolculuğum küçük bir şehirden üniversite ile İstanbul'a taşınmış. Boğaziçi Uluslararası Ticaret'i tercih etmişim, yurtdışına açılan kapım olsun diye. Gerçekten okul benim bambaşka diyarlarla tanışmama vesile olmuş; gönüllü çalışma kampları, work&travel, değişim öğrenciliği... Hepsi beni insanların hikayelerine yoldaş yapmış. Sino derler bana, heyecan verenlerin peşinden koşarım hep; bol bol samimiyet ve gözlerinin içi gülen insanlar ise en sevdiklerim olur. Kendi dünyamı yaratmak, -meli -malı'lardan kurtulmak için bolca çabalarım. Yeni ve rengarenk olan beni kendine çeker; düşe kalka büyüyen, içindeki küçük kız çocuğunu yaşatmak isteyen biriyim ben. Kurumsal hayatta pazarlama yaparken, bir gün kendime başka yollar yaratma kararı aldım. Sırtçantamla Güney Amerika'nın altını üstüne getirirken, 30'unda Interrail yaparken buldum kendimi. Fark ettim ki yolda attığım her adım kendi özüme yaklaştırıyor beni. Hayat bana göre bir yolculuk; onu dolu dolu yaşamak içinse ihtiyacımız, o ilk adımı atmak ve fark etmeye başlamak. Yolculuklarımızla hep beraber büyümek ve hikayelerimizi birlikte paylaşmak dileğiyle.. Her şey gönlümüzce olsun.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale