X

Güneydoğu size neden çok iyi gelecek?

2017’nin ilk 3 ayında, eğitim ve koçluk çalışmaları için Şanlıurfa’ya 7 defa gidip gelme şansım oldu… Ve uzun zamandır erteleyip durduğum Güneydoğu Anadolu seyahatini yapmaya da o zaman karar verdim. Kız arkadaşım da “Güneydoğu Anadolu mu, kesin gidelim” dedikten sonra kısıtlı zamanda çok yer görmek üzere Anı Tur’la yola çıktık… Anı Tur hariç harika bir gezi oldu ve size bu coğrafyada neler gerçekten iyi hissettirir, anlatacağım.

Antakya

Neden Anı Tur’la seyahat etmemek gerektiğini öğrenmek isteyenler bu yazıyı okuyabilir: Anı Tur ile asla seyahat etmemek için 7 sebep.

İlk durak hoşgörü

“Dünya Hoşgörü Başkenti” Hatay, durup dururken almamış bu unvanı… Camisi, kilisesi, sinagogu yan yana, hatta neredeyse iç içe bu ilin merkezi Antakya’da keyfinizi yerine getirecek çok şey var. Hiç kimsenin birbirine dinini, dilini, ırkını, kimlerden olduğunu falan sormadığı, herkesin olduğu gibi kabul edildiği bu şehrin havasında huzuru koklayabiliyorsunuz.

Türk Katolik Kilisesi

600 yıl sonra Antakya’ya geri dönen Katoliklerin, 19. yüzyılda Sultan Abdülmecit’ten aldıkları özel izinle eski bir Antakya evinden dönüştürdükleri kilise hemen Sarımiye Camii’nin arkasında yer alıyor ve kilisenin çanıyla Sarımiye’nin minaresini aynı karede görüntüleyen milyonlarca klişe fotoğrafın kendi çekmiş olduğum versiyonunu da bir başka klişe fotoğrafla aynı kare içinde dikkatinize sunuyorum.

Bahçeye girdiğiniz anda içiniz rahatlıyor… “Herkes gitsin ben burada kalayım”… Hatta, “burada ev fiyatları ne acaba, bir ev alsam da buraya mı yerleşsem” sorusunu sorarken buluyorsunuz kendinizi… Nefes aldığınızı, yaşadığınızı ve bunun ne kadar keyifli olduğunu hissediyor, şükrediyorsunuz. Dünyanın başka hiçbir yerinde kolay kolay göremeyeceğiniz; evden kiliseye dönüştürülmüş bu küçük yapı herkesi bağrına basan sihirli bir enerjiye sahip.

Şu bahçeye baksanıza!

Türk Katolik Kilisesi bahçesi

Tarihin 10 Mayıs olmasına rağmen sıcağın kendini yoğun biçimde hissettirdiği bu bölgede Antakya’nın dar sokakları serin mi serin… Ana caddeye, meydana falan çıkasınız gelmiyor. Bir yandan da küçük bir alanda labirent gibi iç içe geçmiş bu sokaklarda kısa süreli kaybolmalar yaşıyorsunuz.

Bu kısa süreli kaybolmalarda Antakya’nın dar sokaklarının size sevimli sürprizleri de oluyor. Karşınıza pencerede oturmuş şarkılar söyleyen ve yaptığınız şakaya tatlı tatlı karşılık veren 4-5 yaşlarında bir çocuk da çıkıyor, bahçesine girer girmez huzurlu bir Anadolu kasabası sessizliğine adım attığınız bir ilkokul da, rengârenk duvarlar ve cenneti andıran bahçesiyle şık ama sade bir butik otel de…

Antakya’nın dar sokakları

Bu dar sokaklarda dolaşırken rastlayacağınız güzel kapılardan açık olan birinden görünen bahçeye dayanamayıp, “Aaa… Ne güzel bahçe.” deyip de içeri daldığımız Jasmin Konak Butik Hotel’in sahibi Yılmaz Bey ve işletmecisi Selma Hanım bütün yüzleriyle gülerek karşılıyorlar bizi ve sanki kırk yıldır tanışıyormuşuz gibi sohbet etmeye başlayınca birer kahve söyleyip oturuyoruz.

Gerçekten cennet gibi bir bahçede, Antakya’da insanların nasıl da eğlenerek ve birbirlerine saygıyla yaşadıklarını dinliyoruz. İçtiğimiz kahveler için para almayı şiddetle reddederek uğurluyorlar bizi. Bir daha sefere geldiğimizde bu 7 odalı butik otelde konaklamayı kafamıza koyarak ayrılıyoruz.

Müzeler sizi şaşırtacak
Hatay Arkeoloji Müzesi

Güneydoğu’da gezdiğimiz ilk müze Hatay Arkeoloji Müzesi oldu… En büyük ve en eski Dünya medeniyetlerine ev sahipliği yapmış bu coğrafyanın tarih ve kültür birikimi açısından ne kadar zengin olduğundan etkilenmemek mümkün değil. Ayrıca bölgedeki müzelerimiz de modern müzecilik açısından da son derece gelişmiş durumda, gerçekten büyük keyif ve gururla dolaştım. Zeugma ve Şanlıurfa Arkeoloji ve Mozaik Müzesi’ne de ayrıca değineceğim.

Gaziantep, Mardin ve Şanlıurfa’nın mutfağı bizi beklerken mide bayramına Antakya’da başladık. Şelaleleriyle meşhur Harbiye bölgesindeki Grand Boğaziçi Otel’in en üst katındaki yemyeşil Harbiye manzaralı restorana gittik. Gitmişken yörenin kendine has içli köftesi Oruk’un, fıstıklı kebabın ve kağıt kebabının tadına baktık. Yemekten sonra da, başta tereyağlı humus olmak üzere mezelerin ve fıstıklı künefenin tadı damağımızda Harbiye şelalelerinin arasına serpiştirilmiş hediyelik eşya dükkânları ve restoranların arasında serinliğin keyfini çıkardık.

Antakya Şelalesi

Tur şirketinden kaynaklanan bütün tatsızlıklara rağmen yüzümüzden kocaman gülümseme hiç eksik olmadı… Bulduğu her delikten fışkıran serin suyun sesi, yemyeşil ağaçların gölgelediği vaha gibi bu yerde kendimizi neredeyse kutsanmış hissediyorduk. Güneydoğu Anadolu, daha ilk günden bizi bağrına basmış, güzelliklerini gözlerimizin önüne sererek “Hoş geldin” diyordu.

Beş günde beş şehir gezeceğimiz bu yoğun programa sahip turun ikinci günü Nemrut ve civar bölgelerine ayrılmıştı; ertesi gün sabahtan Birecik baraj gölü üzerindeki Halfeti’ye gidecek, gün içinde hala kullanılan 1900 yıllık Cendere Köprüsü’nü görecek ve Nemrut’ta güneşi batıracaktık. Bu heyecanlı günden evvel dinlenmek için Adıyaman’daki otele doğru hareket ettik.

En iyi zaman

Bölgeyi ziyaret etmek açısından bizim için en doğru zaman olan ilkbahar aylarında bu yolculuğu yaptığımız için mutluyum çünkü Mayıs ayı başından itibaren havalar ısınıyor ve doğa da en yeşil haline bürünüyor. Bu yüzden Güneydoğu Anadolu gezimizin ikinci günü benim için müthiş eğlenceli bir deneyimdi.

Kelaynakları sevmek

2. günün ilk durağı Birecik’teki kelaynak çiftliğiydi. Aslında Koruma Alanı ve Üreme İstasyonu demek daha doğru olur… Nesilleri tehlike altında olan bu kuşların güvenli ortamlarda üreyip yetişebilmeleri için bu doğal parkı oluşturmuşlar. Parkın benzerleri Irak, Suriye ve İran’da da var ve hepsi birbiriyle haberleşiyor. Kendini gerçekten bu kuşlara adamış bir idealist olan Mustafa Çulcuoğlu’nun kelaynaklara sevgisi anlatılamaz… Onun bu kuşları bu kadar sevmesinin de etkisi olsa gerek, kısa turun sonunda sadece uzaktan görebildiğimiz bu hayvanları gönülden seviyorduk.

Çoğalmaya başladıklarını duymaktan mutlu olduğumuz kelaynaklara veda edip; Halfeti’ye yola çıktık. Uzun yıllar evvel Birecik Baraj Gölü’nün oluşturulup yükseltilmesi sırasında, kendisi su altında minaresi su üstünde bir camiye dair haberi okuduğumdan beri merak ettiğim bu kasabayı daha da cazip kılan başka bir sebep vardı.

Cittaslow

Halfeti, Türkiye’de Cittaslow unvanını almış 12 şehirden biri. Cittaslow kavramını öğrenmek ve Türkiye’nin diğer Cittaslowları hakkında detaylı bilgi sahibi olmak için tıklayın: Cittaslow Türkiye web sitesini ziyaret edebilirsiniz.

CittaSlow unvanı alan camii

Fırat’ın sularından biriken Birecik Baraj Gölü’ndeki tekne gezintisi insana gerçekten yavaşlamanın ne kadar iyi olabileceğini hatırlatıyor. Sakin dalgasız bir su, tertemiz hava, sükunet ve binlerce yıllık tarihin ortasında telaşla akan hayat sakinleşiyor, kısa bir süreliğine zaman duruyor ve kendinizi harika hissediyorsunuz!

Doğanın içinde tarih

Öğle yemeğinden sonra 14 kişilik iki minibüsle hayatımda yaptığım en keyifli minibüs yolculuğu diyebileceğim bir tecrübe için yola düşüyoruz: Tüm gün boyunca geçtiğimiz yerlerde alabildiğine uzanan geniş alanlar, dağlar, akarsular ve yemyeşil bir doğa bize sürekli eşlik edecekti.

Nemrut’a doğru

İnsana huzur veren doğanın güzelliklerine hayran hayran bakarken, hiçbir yerin ortasında devasa anıtların kalıntılarıyla çevrili Karakuş Tümülüsü’nü görmek için duruyoruz. Uçsuz bucaksız bir arazinin ortasında M.Ö. 36-38 yıllarında inşa edilen bu anıt mezar iki bin yılı aşkın bir zamandır bu topraklarda olan bitene şahitlik ediyor.

Tümülüs’ün tepesine çıkıp sonsuzda bekleyen ufka uzanan yemyeşil topraklara bakıyorum… Özgürlük hissim gerçek bir sonsuzluğa karışıp önemsizleşiyor; bir, tam ve bütün hissediyorum. 360 Panoramik bir fotoğrafla o sonsuzluk hissini dijital dünyaya hapsetme yersiz gayretinden sonra Cendere Köprüsü’ne doğru yola çıkıyoruz.

1900 yıldır kullanılan köprü

Neredeyse iki bin yıldır kim bilir kimlerin kullandığı Cendere Köprüsü’nün üstünden geçmek eğer biraz özen gösterirseniz gerçekten insana varlık sebebini ve burada ne yaptığını sorgulatan benzersiz bir duyguya dönüşebiliyor… Düşünün; öyle bir yapı ki bundan 1900 yıl önce yapılmış olmasına rağmen sadece yaya köylüleri değil, yakın bir geçmişe kadar ağır kamyon trafiğini de sırtlamış… Adıyaman’ın Kahta ilçesinde, bölgede binlerce yıl hüküm sürmüş medeniyetlerin bıraktığı tek iz bu köprü değildi şüphesiz.

Karakuş Tümülüs

Nemrut’a tırmanmadan önceki son durak yine muhteşem doğa manzaraları eşliğinde yol kat edip, kısa bir yürüyüşle tırmanarak ulaştığımız dağlara oyulup işlenmiş Arsemia Tapınağı oldu…

Adıyaman’ın Kahta ilçesinin en değerli tarihi yerleşim bölgelerinden biri olan Arsemia Antik Kenti, kendi döneminde krallığın yazlık başkenti ve idare merkeziymiş.  İl merkezine 63 kilometre uzaklıkta olan antik kent, M.Ö ll. yüzyılda Kommagene’lerin atası olan Arsemia tarafından kurulmuş bu antik kentte, Anadolu’nun bilinen en büyük Grekçe yazıtı bulunuyor. 

Tepe üzerinde konumlanmış olan Mithridathes Callinichos’un mezar tapınağı ile sarayın yanı sıra çok sayıda heykel, bir kraliçe ve Antiochos başı da görebileceğiniz önemli kalıntılar arasında… Arsemia Antik Kenti’nde Alman Arkeolog tarafında keşfedilen 158 metrelik tünelin girişinde ki yazıtta Komagene Kralı 1. Antiochos babasına ait mezar olduğu yazsa da tünelin sonunda herhangi bir mezara rastlanmamış.

İnsan merak ediyor: Acaba doğanın ortasında, doğayla iç içe ve onunla uyumlu böyle bir medeniyette yaşamak nasıl olurdu? Hiçbir zaman kesin bir cevabını bilemeyeceğim bu sorunun cevaplarına dair varsayımlarla güneşi uğurlamaya Nemrut’a yola çıkıyoruz. Nemrut’un benzersiz manzarasında güneşi batırmadan evvel bir temiz sopa yiyeceğimizi henüz bilmiyoruz…

Gün batımından evvel dayak

Nemrut’un zirvesine kalan son 150-200 metreyi yaya olarak tırmanıyorsunuz. Özel olarak düzenlenmiş patika nedeniyle bu yürüyüşün bir tehlikesi yok bununla birlikte nefes alıp verişimize dikkat etmemiz gerekiyor çünkü artık 2150 metre yüksekteyiz ve basınç da oksijen değerleri de alıştığımızdan çok daha farklı.

Zirvede farklı olan bir şey daha var: Rüzgar… Esmiyor, bildiğin dövüyor! Bir o yandan bir bu yandan, yer misin yemez misin? “Böyle gün batımını izleyeceksen bedeli bu, işine gelirse” der gibi.

Nemrut

Nemrut’un manzara konusunda hiç de cömert olmadığı; misafirlerini sisle, bulutla yağmurla ağırladığı geçmiş zaman turlarını anlatan rehberimizi dinlerken masmavi açık gökyüzünde yavaş yavaş alçalan güneşi görebildiğimiz için şanslı hissediyoruz. Bu, rüzgarı biraz daha katlanılabilir hale geliyor. Nemrut zirvesindeki Tümülüs’ün iki tarafında yer alan teraslarında bulunan muhteşem heykelleri ve zirvenin dört bir yanında göz alabildiğine uzanan sınırsız araziyi görünce, yine o -özgürlük hissini de içinde eriten- huzurlu duygu gelip yüreğinize yerleşiyor… Ondan sonraysa bırakın bu sert rüzgara katlanmayı, rüzgar eğlenceli bir hale bile geliyor.

Güneş ufka yaklaştıkça; rüzgâr, soğuk, manzara, keyif, yorgunluk, huzur hepsi karışıp bir oluyor. Kâinatı ve o sınırsız gücünü hissediyorsunuz. Siz o güce bağlanırken güneş masmavi gökyüzünü portakal rengine ve asılı tek tük bulutu da eflatundan menekşeye, yavru ağzından mora olmadık türlü renge boyayarak ufukta kayboluyor… Unesco Dünya Kültür Mirası listesinden yer alan Nemrut’un neden ölmeden önce yapılacaklar listesine de girmesi gerektiğini yüreğinizin derinliklerinde anlıyorsunuz.

Nemrut

Yoğun programı nedeniyle sabah yedide otelden çıkıp, akşam dokuzda-onda başka bir şehirde başka bir otele girdiğimiz bu turun temposuna rağmen; durup gördüğümüz her yerde zamanın daha yavaş aktığı, her daim huzurlu hissettiğimiz bambaşka bir ruh halinde geçen bu gezinin kalan 3 gününü de gelecek hafta yazacağım.

Siz de o tarihe kadar size çok iyi gelecek yerlerde size çok iyi gelecek şeyler yapmaya bakın. Bana ulaşmak isterseniz: tolga@tolgahanci.com 

V. Tolga Hancı: Doğma büyüme İstanbul'lu Tolga, 20 yıllık reklamcılık kariyerini danışmanlığa, ve oradan da koçluk ve eğitmenliğe dönüştürmüş bir yüksek performans stratejisti. Çalıştığı kişi ve kurumların; hayatın her alanında sınırsız potansiyellerinin % 100'ünü kullanarak, daima yüksek performansta kalabilmeleri için stratejiler üretiyor. Power Coaching'in ve Anthony Robbins Türkiye oluşumlarının kurucu ortağı. Birlikte çalışacağı kişi ve kurumların hedef ve hayallerini merak ediyor ve şöyle söylüyor: "İstiyorsan yaparsın! Asıl soru şu: Harekete geçmek için ne kadar isteklisin?"

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale