X
    Kategoriler: EXPLORE UP

Hindistan Günlükleri: Evimiz Bollywood’da

Evimiz Bollywood’da

Goa Goa buraları  dolaşıyorum

“Pearl of the Orient” (Doğu’nun İncisi) diyorlar ona. Bir tane lakap yetmiyor, bir de “Queen of the Beaches” (Plajların Kraliçesi)’ı ekliyorlar. 1960’ların sonlarında hippilerin de burayı mesken haline getirmeleri üzerine bir de “Tourist Paradise” (Turist Cenneti) demeye başlıyorlar. Bu Hintliler yememişler, içmemişler şehirleri nasıl analım diye düşünmüşler herhalde! Bütün bu lakaplar; doğal güzellikleri, eğlenceyi, sakinliği, hippileri, bohem yaşam tarzını ve daha bir sürü şeyleri aynı potada eriten Goa için. Hindistan’ın yüzölçümü en küçük, aynı zamanda nüfus olarak da dördüncü en küçük eyaleti olan Goa; 16.yy’ın başlarında Portekiz tarafından işgal ediliyor. Ve 450 yıl boyunca Portekiz sömürgesinde kalıyor. 1961 yılında çıkan Hindistan-Portekiz savaşının ardından özgürlüğüne kavuşuyor Goa. 1500’lerde de Müslüman istilasına uğrayan Goa; bütün bu sebeplerden dolayı Hindistan’ın dinler, diller, kültürler mozaiğinin en küçük eyaleti olarak Hindu, Müslüman ve Hristiyanların ortak yaşam alanı haline geliyor. Bizim yolumuz son anda düşüyor bu tropik cennete. Seyahatimizin son dört gününü Mumbai’de geçirmektense, iki günü de Goa’da geçirelim diyoruz hiçbir araştırma yapmadan, etmeden. Nerden bilelim musonu en kral burada yaşayacağımızı! Daha uçaktayken durum belli oluyor. Fırtınadan dolayı Mangalore’a zorunlu iniş yapıyoruz ve uçakta bir saat bekledikten sonra Goa’ya gitmek üzere tekrar yola çıkıyoruz. Goa’ya indiğimizde öncelikle ufacık, tefecik, içi dolu turşucuk Dabolim Havaalanı’na indikten sonra pazarlıklar eşliğinde taksiye binerek otelimiz Best Western Devasthali (The Valley of Gods)’a ulaşıyoruz. Otelin adının bu kadar havalı olduğuna bakmayın, muson zamanında Allah’ın yazlık yerinde, yağmurda, çamurda bir tek bizi ağırlayan personelin öküzlüğüne ve hizmetin kötülüğüne ne desem bilemiyorum. Onun için booking.com’da detaylı bir şekilde oteli kötülediğimiz yoruma yönlendiriyorum sizleri. ÖSeyahatimizin son dört gününü Mumbai’de geçirmektense, iki günü de Goa’da geçirelim diyoruz hiçbir araştırma yapmadan, etmeden. Nerden bilelim musonu en kral burada yaşayacağımızı! Daha uçaktayken durum belli oluyor. Fırtınadan dolayı Mangalore’a zorunlu iniş yapıyoruz ve uçakta bir saat bekledikten sonra Goa’ya gitmek üzere tekrar yola çıkıyoruz. Goa’ya indiğimizde öncelikle ufacık, tefecik, içi dolu turşucuk Dabolim Havaalanı’na indikten sonra pazarlıklar eşliğinde taksiye binerek otelimiz Best Western Devasthali (The Valley of Gods)’a ulaşıyoruz. Otelin adının bu kadar havalı olduğuna bakmayın, muson zamanında Allah’ın yazlık yerinde, yağmurda, çamurda bir tek bizi ağırlayan personelin öküzlüğüne ve hizmetin kötülüğüne ne desem bilemiyorum. Onun için booking.com’da detaylı bir şekilde oteli kötülediğimiz yoruma yönlendiriyorum sizleri. mer’in yorumumer

Muson’da Goa

Gördüklerimiz, göremediklerimiz…

Goa Goa buraları dolaşıyorum

İnsan bir yere gitmeden önce bir kuple araştırma yapar, iki satır okur değil mi? Normalde biz de öyle yapıyorduk ama bu uzun tatilin tapınakları, barınakları, korunakları bizi artık nasıl yorduysa beynimiz durdu ve sadece Goa’yı da merak ettiğimiz için sorgusuz sualsiz düştük yollara. İşte bizim akılsız başımızın cezasını yağmur yiyen bedenlerimiz ödedi. Her nasıl Aralık ayında Bodrum’a gitmek gereksiz bir aksiyonsa, muson zamanında Goa’ya gitmek de bir o kadar gereksiz. İklimin gereğinden fazla tropik olduğunu da oraya gidince fark ettik, ki internette iki satır araştırsaydık Goa’nın tropik bölgede bulunduğunu, tropik muson ikliminin hüküm sürdüğünü ve Arap Denizi’ne yakın olduğu için sene boyunca sıcak ve nemli havanın etkili olduğunu öğrenebilirdik tabii! Musondan dolayı doya doya buraları dolaşıyorum diyemesem de; gittiğimiz, gördüğümüz ya da gidemeyip, göremediğimiz yerlerle ilgili bir takım bilgiler vereceğim sizlere, merak etmeyin.

Hollant Beach’de köpüşlerle

Plajlarıyla ünlü Goa’da biz sadece Hollant Beach ve Candolim Beach’i görebilmiş olsak da, siz mutlaka yerlilerinin en güzel 6 plajı dediği Colva, Morjim, Baga, Arambol, Calungate ve Anjuna Beach’i görmeden dönmeyin derim. Özellikle Kasım-Aralık aylarında en güzel zamanını yaşayan Goa’nın, bütün bu plajlarda farklı konseptli partilerinden, sessizliğe uzanan geniş skalasında kendinize en uygun olanı seçebileceğinize eminim. Hava oldukça kötü olduğu için biz Hollant Beach’de boydan boya bir yürüyüş yapıp, açık olan köhne barlardan birinde çok güzel bir akşam yemeği yemiştik. Zaten pek fazla da seçeneğimiz yoktu. Ama Goa’da mutlaka deniz mahsulü yemenizi önerebilirim, en küçük restoranda bile hayatınızda yediğiniz en güzel deniz ürünlerini yiyebileceğinize hiç şüphe yok. Daha detaylı atraksiyonlar için bu iki site derdinize derman olacaktır: www.goa.travel  ve  www.goaindiatourism.org.

Terk edilmiş Goa
Gracias abi

Benim tanıdığım bir sürü insan İstanbul’dan sıkılıp, hayatını değiştirmek istediği noktada Hindistan biletini alıp, hiç düşünmeden gitti Goa’ya. Hiçbir plan yapmadan, ileriyi düşünmeden, tek yön biletleriyle yerleştiler bu değişik şehre. Üstlerinde bir bikini, ellerinde biraları, plajda ineklerle kol kola, koşa oynaya geçirdiler aylarını. Herkesin yapmak istediği şeyi en ucuz ve en renkli şekilde geçirebilecekleri yer olarak seçtiler Goa’yı ve hiç pişman olmadılar. Değişim her zaman iyidir diye düşünüyorum; çok bunaldığınızda alın bir bilet ve beyninize, kalbinize bir izin vermek için çekilin Goa’nın bohem plajlarından birine derim…

Mumbai Dumbai

Mum(bam)bai Sari Mum(bam)bai yeeah!

Mahsun Kırmızıgül’ün “Mumbambai sarı Mumbambai yeh” şarkısını söyleyerek Hindistan’daki son durağımız Mumbai’ye varıyoruz. Beklediğimden daha tropik, gelişmiş ve temiz diyebilirim burası için. “Mumbai’de dört gün ne yapacağız?” diyerek iki günümüzü Goa’ya ayırmıştık, bence iyi de yaptık ama Mumbai’de yapılacak şey çok, o nedenle rahatlıkla burada dört beş gününüzü geçirebilirsiniz. Son iki durağımız Goa ve Mumbai’de Portekiz eli değmiş havası daha hakim bana sorarsanız. Mumbai; Hindistan’ın Maharashtra bölgesinde bulunup, Hindistan’ın en büyük, Dünya’nın da 3. büyük şehri. Aynı zamanda Hindistan’ın ticaret, finans, kültür başkenti olduğu için diğer bölgelerden çok fazla göç alıyor. Bunun sonucunda da nüfusu 13 milyon civarına dayanmış durumda. 2009 yılında Mumbai; “Alpha World City” seçilmiş. Bu da global ekonomik sistemde çok önemli bir rol oynadığının göstergesi!

Gateway of India

Kimlik karmaşası!

Hindistan’ın en zengin şehri olarak da geçen Mumbai; bugünlere kolay gelmemiş tabii. Ne vartalar, ne badireler atlatmış bugünkü asaletine ve karizmasına ulaşana kadar. Önce Portekizler vurmuş, ardından İngilizler. Ah neler çekmiş kurban olduğum Mumbai 1947’de bağımısızlığına kavuşana kadar! 16.yy’da Portekizler gel senin adını “iyi körfez” anlamına gelen “Bom Bahia” yapalım demiş, onlar da evire çevire İngilizceleştirerek Bombay haline getirmişler. 1995 yılında da Hint Tanrıçası Mumba’dan türeyerek Mumbai oluvermiş adı. Ay bir rahat vermemişler şehre kardeşim. İyi ki zamanında bir Türk gelip “Bir bumbar, bir bumbara gel beraber bir bumbar dolması yapalım” dememiş de memleketin adını Bumbar yapmaya kalkmamışlar. Ya da “senin de adın Mustafa, benim de adım Mustafa, o zaman sana kısaca Mustafai diyelim” diye adamları ambale etmemişler iyi ki. Kafaları iyice karışırdı, toparlayamazdık vallahi!

Gezelim, görelim, deneyelim ve daha bir sürü şey…

The Taj Palace Hotel

Hindistan’ın her bölgesinde olduğu gibi Mumbai’de de en ucuzundan, en pahalısına kalacak yer bulmanız mümkün. Ama bir otel var ki, The Taj Mahal Palace; hem kaliteli, hem şık, hem lüks, hem sempatik, hem yakışıklı! Yeri de hem Hindistan’ın, hem de Mumbai’nin en önemli noktalarından biri olan Gateway of India’nın hemen karşısında. Gateway of India; zamanında Mumbai’ye denizden ulaşanların gördüğü ilk yermiş. Bu sebepten dolayı Mumbai’nin en önemli turist atraksiyonları arasında bulunarak, Mumbai’nin Taj Mahal’i olarak da anılıyor. Buradan belirli günlerde motor turuna çıkıp şehri denizden de izleyebiliyorsunuz. Mumbai; “Diğer bütün şehirlerde bir Dünya Mirası var, bende niye olmasın, benim başım kel mi? Diyerek “Chhatrapati Shivaji Terminus”u (yani diyor ki; Hindistan’daki en kalabalık tren istasyonu) da UNESCO’nun Dünya Mirasları Listesi’ne ekletmiş. 1887’de inşa edilen bu şaşalı tren istasyonu şu sıralarda Victoria Terminus diye de biliniyor. “Aman ne yapacağım tren istasyonunu?” demeyin, 2008’de çekilen Slumdog Millionaire filmindeki meşhur dans sahnesi de burada geçiyor. Bir görün derim… Biraz sanat derseniz; Jehangir Art Gallery ve Prince of Wales Museum’u, biraz değişiklik derseniz de Mahalaxmi Dhobi Ghat’ı mutlaka görün derim. Dhobi Ghat’ta Mumbai’nin bütün kirli çamaşırları meydana çıkıyor! Dhobi adı verilen çamaşırcılar; Mumbai’nin genellikle bütün otelleri ve hastanelerine ait olan çamaşırlarını günlük 100 rupi gibi cüzi bir rakama yıkıyorlar. “Ekmek aslanın ağzında değil, midesinde” diye boşuna demiyor hemşehrilerimiz! Hava güzelse bir plaj atraksiyonu olarak Juhu Beach ya da Marine Drive’a gidebilirsiniz. Eğer bizim gibi musonun göbeğinde giderseniz de şemsiyenizi açarak, seke seke su birikintilerinden kaçmaktan başka çareniz olamaz. Mumbai’ ye gidip te Colaba Causeway caddesinde dolaşmadan, Regal Sineması’nda bir Bollywood filmi izlemeden, Colaba’daki karakteristik cafe&pub Mondegar’da bir bira içip, Hintlilerle kaynaşmadan, yine aynı caddedeki Leopold Cafe’de muhteşem bir tatlı yiyip, Bollywood camiasından birkaç kişi görmeden,  Behind  Hotel Taj Behind ‘da ayaklarınızı mıncıklatmadan dönmeyin derim. Açık konuşacağım ayak uzvunu sevmem, seveni de sevmem! Ama benim gibi önyargılı olmayın, kırın zincirlerinizi, yıkın tabularınızı ve kendinizi ton ton Taylandlı’ların ellerine bırakın. Enteresan ve keyifli bir deneyim. Çıktıktan sonra ayaklarınız yokmuş gibi hissedeceksiniz. Şimdi bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi bilemedim…

Meşhur tren istasyonu
Tren istasyonu

Unutmadan…

Söylediğim gibi Mumbai’de atraksiyon bol. Burdan Pencaplı kuzenim Sindy’ye, Rajasthan’lı teyze oğlum Singh’e selamlarımı iletmeden, adını unutmadan belirtmek istediğim birkaç yer daha var. Mumbai’de yeterli vaktiniz varsa içki içmeden ya da yemek yemeden ayrılmamanızı isteyeceğim kaliteli yerler; Blue Frog, Shiro Lounge, Olive, Indigo Deli, Cafe Zoe ve Busaba. Brunch için de Colaba’daki Indigo’ya gidebilirsiniz. Mumbai’de Hakkasan ve Hard Rock Cafe olduğunu da belirtir, hepsinin kalitesi ve güzelliği konusunda da kefil olurum…

Mondegar’daki Rio’yu bulun

Önemli Detaylar:

  • Goa’da İsmail Gracias diye bir cadde bulunduğunu söylemeden edemeyeceğim. İsmail Ağabey’e teşekkür etmekten başka bir çaremiz yok galiba…
  • Candolim Beach’de 2007’den bu yana Goa’nın ilk Uluslararası Dans ve Müzik Festivali  Sunburn Festival yapılıyor. Her yıl genellikle 27-29 Aralık tarihleri arasında oluyor. Cozutmayı sevenler kaçırmamalı…
  • Leopold Cafe’de Bollywood yönetmen ve yapımcılarının cirit atıp, toy turistleri figüranlıkla kandırdıkları söyleniyor. Allah’ın Hindistan’ında ünlü olayım derken rejisörün yatak odasını ziyaret etmek zorunda kalmayasınız, aman dikkat.
  • Bandra; Bollywood camiasının anavatanı dediler, yol teptik, gittik ama bir şey göremedik. Çok yağmur vardı diye arayamadık da, siz giderseniz bana da anlatın.
  • Mumbai; Hindistan’ın en zengin şehri dedik diye kızını kapan Mumbai’nin hamamlarında damat ararken bulmasın kendini. Her ne kadar zengin olursa olsun Hintlilerin ne kadar ısrarcı olduğunu bu durumdan dolayı ne kadar bayılma noktasına gelinebileceğini size anlatmıştım. Can çıkar, huy çıkmaz anacım. Demedi demeyin.
  • Mumbai’nin akşam trafiğinin de İstanbul’dan hallice olduğunu unutmayın. Bir buçuk saat boyunca trafikte telefonundan dinlediği korkunç Hint müziklerinden ve oğluyla yaptığı Hinduca konuşmalarından dolayı taksi şoförünü gırtlaklayıp, elinizi kana bulamayın.
  • Gittiğiniz dönemin en meşhur Bollywood filmini izlemeden sakın dönmeyin. Biz Ek Tha Tiger’a gittik. Başrol oyuncusu Salman Khan adamların Tanrısı tövbe ya rabbim. Bir de film başlamadan önce sinemada milli marşları çalıyor, ayağa kalkıp söylüyorlar. Allah akıl fikir versin… 
Pencaplı Sindy

 

Yazarın tüm yazıları için tıklayın.

Irmak Yazım: Irmak Yazım // 1987’de İstanbul’da doğdum ama kendimi Rio’da veya Havana’da doğmuş gibi hisseden değişik bir canlıyım. Rio’nun Irmak demek olduğunu hesaba katarsak çok da garip gelmemeye başlıyor bir yerden sonra. Kapı gıcırtısına oynarım, gülmeyi, spor yapmayı, yemek yemeyi, insanları, hayvanları, kitapları, filmleri ve daha bir sürü şeyleri çok severim. Bir daha mı geleceğiz dünyaya bakış açısından yola çıkarak dünyayı gezmeyi kendime bir borç bildim. Hayatta kendimi en mutlu hissettiğim anların gezilerimi anlatırken olduğunu anlamamla birlikte bu mutluluğu sizlerle de paylaşmak istedim…

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale