X

Evet mi, hayır mı?

Uzun zamandır sosyal medyada paylaşımların ego vitrinine dönmesiyle ilgili bir yazı yazmayı düşünüyorum… Ve nasıl yapsam da bu yazıyı yumuşak şekilde yazsam diye uğraşıp duruyorum… Beceremiyorum çünkü -arkadaşlarım dahil- gerçekten aklı başında birçok insanın nasıl da kendilerini kaybettiklerini görüyor ve buna anlam vermekte zorlanıyorum… Görüşlerimi dile getirdikten sonra işin neden ego gösterisi olduğunun da altını çizeceğim.

Hatırlatma: Bu kesinlikle siyasi bir yazı değil

Çünkü Uplifers platformu siyasetle ilgili yazılacak bir yer değil, bununla birlikte tüm bu olan bitenin kişisel büyüme ve gelişime dair birçok iz taşıdığı da bir gerçek. Bu yüzden hiçbir siyasi görüşe dokunmadan şu Evet/Hayır tartışmasına değinmek istiyorum. Kimisine ters kimisine sert gelebilir…

Tersliği de sertliği de yumuşatıp, bu gibi durumlarda ne yapılacağına dair çok işimize yarayacak bazı fikirleri de aktarabilmek için yazımın sonunda üstat Cem Şen’in 23 Ocak’ta Facebook’ta yayınladığı paylaşımı da okuyabilirsiniz. Bu yazısını Uplifers’daki köşemde paylaşma iznini de kendisinden aldım elbette. Cem Şen kimdir öğrenmek için tıkla.

Önce şu sert kaçabilecek kısmı mümkün mertebe yumuşatarak yazacağım izninizle. Birkaç çeşit tipleme söz konusu bu noktada. Komik isimlerle kendilerini buradan tanıtayım:

  • “Kahrolsun Evet/Hayır diyenler!”
  • “Bak neler biliyorum… Üstelik çok acayip duyarlıyım!”
  • “Ne paylaşacağınızı bana soracaksınız!”
1. Kahrolsun Evet/Hayır diyenler!

“O Evet diyenler var ya… Hepsini asacaksın, keseceksin, sallandıracaksın… Bunların hepsi özgürlüklerini satmış, zaten kafaları da çalışmıyor, tamamı oksijen zayiat makinesi.”

“O Hayır diyenlerin sonu geldi. Eski zamanlar yok artık… Şimdi biz güçlüyüz, Batı özentisi zavallılar değil, artık bizim sözümüz geçecek.”

Türkiye’de yaşanan “ötekileştirme” oyununda gol yiyen milyonlar, sosyal medyada birer klavye kahramanına dönüşmüş vaziyette! “Karşı taraf” diye gördükleri kısma sürekli olarak saldırıyorlar. Üstelik de neyi bilip bilmedikleri son derece tartışmalı: Birçoğu paylaşımlarında manipülasyona son derece açık farklı sosyal medya platformlarından ya da ne idüğü belirsiz haber sitelerinden alınmış haberimsi paylaşımları hiçbir doğrulatma ihtiyacı duymadan tekrar paylaşıyorlar.

Karşı tarafı dinlemeye, anlamaya ve asgari müştereklerde buluşmaya, zinhar niyetleri yok. Takım tutar gibi ideoloji savunan, mazrufla asla ilgilenmeyen ama zarfa aşık bir sürü insan, hiç bilmediği konularda ahkam bile kestiren sonsuz bir öz güvenle “ötekine” saldırıyor.

Peki neden?

Birinci duygu aidiyet… Hepimiz bir yerlere ait olmak istiyoruz. Koyu bir Fenerbahçe taraftarıyla yine koyu bir Galatasaray taraftarının; bir penaltı pozisyonuyla ilgili -sanki hayatları buna bağlıymış gibi- saatlerce tartışmalarını sağlayan o tuhaf duygu burada da geçerli. Bir ideoloji, bir inanç sistemi, bir yaşam biçimi ve hatta bir bölge/mahalle aidiyet duygusunu fanatizm boyutlarına taşımaya yetiyor: İnsanlar söyleneni, iddia edileni, twitterda paylaşılan bir linki veya cümleyi, “photoshoplanmış” bir fotoğrafı ya da uydurulmuş bir haberi sorgusuz sualsiz kabul ediyorlar. Yetmezmiş gibi, bir de onu sanki kendi fikirleriymiş gibi hararetle savunabiliyorlar.

İkinci duygu benmerkezcilik… Karşımızdaki kişi senelerce birlikte top oynadığımız adam da olabilir, ailecek tanıştığımız eski bir arkadaş da… Fark etmiyor! Kendimizi ait hissettiğimiz kaynaktan aldığımız güçle o kaynağı koşulsuz şartsız savunurken buluyor ve hissetmeden rahat edemeyeceğimiz, bastırılamaz bir “haklı olma” arayışında kafa göz yarıyoruz.

Çok acayip bir şey bu! Tüm ülkeyi ilgilendiren bir konuda yapılacak referandumla ilgili olmasa, neredeyse eğlenceli bile görülebilecek kadar trajikomik bir durum: CAHİLLER SAVAŞIYOR! İşin ilginç yanı, birçoğu da aslında cahil falan değil… Aralarında üniversite mezunları, yurt dışında okumuşlar, önemli şirketlerde ve kamuda yönetici olanlar var: Sen-Ben-O-Biz-Siz-Onlar!

2. Bak neler biliyorum… Üstelik çok acayip duyarlıyım!

Burada ihtiyaç duyulan duyguyu baştan söyleyeyim: “Önemli Hissetmek”. Bu arkadaşlar öyle paylaşımlar yapıyorlar ki ilk gruptakinin aksine araştırılmış, detaylıca analiz edilmiş, kendi fikirleriyle harmanlanmış siyasi projeksiyonlar bunlar. Veya küfürsüz-hakaretsiz son derece düzeyli reaksiyonlar falan…

Bol bol beğeni alan bu tip paylaşımların altındaki yorum alanları da genellikle kalabalık oluyor. Yorumlar ve beğeniler arttıkça paylaşımı yapan arkadaşın vücudundaki dopamin seviyesi tavan yapıyor! Bu yazdıkları takipçiler tarafından birkaç kez yeniden paylaşılırsa eğer, paylaşımı yapan duyarlı ve bilgili şahıs sosyal medyada orgazm nasıl yaşanır, tecrübe ediyor!

İlgi görüyor, saygı görüyor, beğeniliyor… Tüm bunları gece yarısı bilgisayar başında oturup, gerçekte hiçbir şey üretmeden yapıyor. Ve BUM! O önemli, saygın hissetme ihtiyacı anında karşılanıyor.

3. Ne paylaşacağınızı bana soracaksınız!

En ilginci bunlar aslında… Kendi duvarlarına bak; kedi severken, kahve içerken, arkadaşlarıyla yemekte, spor salonunda falan bazı fotoğraflarını görebilirsiniz… Ama arada asıl dikkat çeken şu paylaşımlarıdır: “Ülkenin bu hassas döneminde yediği yemeği, kedileri, çiçeği böceği paylaşanları anlamıyorum… Bu ne duyarsızlık!”

Evet haklısın; memleket senin Facebook’taki duyarlı paylaşımlarınla kurtulacak çünkü!

Bunlar da ikinci grup gibi önemli hissetmek peşindeler aslında ve bir yandan da tepeden bakan ve yargılayan tutumlarından dolayı onlar kadar fazla beğeni ve yorum alamıyorlar… Dolayısıyla bunlar ikinci gruba göre “dopamine aç” diyebiliriz.

Bu arkadaşların aslında nasıl bir bağımlılık içinde olduklarına dair mükemmel Simon Sinek tespitlerini dinlemek isterseniz sizi böyle alalım. Sinek’in söyledikleri çok geniş bir perspektifte birçok konuda ufkunuzu genişletecek.

Bu işin egoyla ne ilgisi var?

Aklı başında insanlarız ve aslında bu paylaşımların egomuzu nasıl beslediğiyle ilgili fikri hepimizin anladığından eminim. Bununla birlikte belki de yeni öğreneceğiniz bir bilgiyi de paylaşayım: Herhangi bir konuda; “karşısında durduğunuz”, “mücadele ettiğiniz”, “alaşağı etmek için çalıştığınız” o “Ötekiler” var ya… Sizden ve paylaştıklarınızdan haberleri bile olmuyor genellikle… Çünkü sosyal medya platformlarının tamamı benzer bir algoritmayla çalışıyor ve size sadece “ilgi alanınızda olan” konulara ve sık tıkladığınız linklere benzer konu ve linkleri gösteriyor. Daha detaylı bilgi almak isteyenleri de Eli Pariser’in TED Talk’unu dinlemeye davet ediyorum.

Yani aslında sizi, fikirlerinizi zaten beğenmeye meyilli, sizin gibi düşünen insanlar takip ediyor… Bir fikrin ateşli savunucularıysak eğer; şundan kesinlikle emin olabiliriz: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz. Bu yüzden yaptığımız paylaşımların Dünya’yı değiştirecek etkiler yaratabileceğine dair zaten inanmadığımız sanrılardan kurtulmak ve yerine konulamaz tek kaynak olan çok kıymetli vaktimizi ego tatmini için tüketmemek konusunu ciddiyetle değerlendirmemizde fayda var.

İşin kişisel gelişim tarafı…

Bir yandan da elbette bu konuda kendimizi dizginlemek, kişisel gelişimimizle yakından ilgili… Uzakdoğu öğretilerinden nefese birçok konuda en yetkin eğitmenlerden biri olan Cem Şen’in 23 Ocak’ta yaptığı paylaşım; ruhani yaklaşım ve evrenin çalışma prensipleri boyutlarında da yapabileceğimiz şeyler olduğunu hatırlatarak umutlandırıyor okuyanı.

Tek yapmamız gereken egoyu devreden çıkarmak… Kolay gibi görünse de deneyince ilk seferde hepimize zor geliyor, bununla birlikte ısrarla uyguladığınızda; bu uzun yolda egoyu bırakmak her seferinde birazcık daha kolaylaşıyor.

Ben sözü burada Cem Şen’e bırakıyorum; bana ulaşmak isterseniz mail adresim: tolga@powercoaching.us

Üstat Cem Şen’in paylaşımı

“Biliyorum ki bu yazıyı okuyan pek çok arkadaşım şu an çok ama çok zor koşullarda yaşıyor. Umutlarını yitirmiş, çaresiz, güçsüz, yorgun, aklı karışık durumda. Bir umut, bir çare, bir yardım arıyor. Bu sözü duymak onlara iyi gelmeyecek biliyorum ama yine de söylemekten başka çarem yok: Yardım kesinlikle iyi olur elbette. Yine de ihtiyacınız olan şey yardım değil. İhtiyacınız olan tek şey içinde bulunduğunuz duruma direnç göstermeyi bırakmak.

Yaşım ilerleyip de geçmişe baktığımda tüm buhranlı, bunalımlı dönemlerimi ilk olarak o dönem ile çatışmayı bıraktığımda atlatmaya başlamış olduğumu görüyorum. Zor dönemleri başarı ile atlatmış pek çok insanın yaşamına baktığımda aynı özelliğin onlarda da var olduğunu anlıyorum.

İnsanlar bir zorluk yaşamaya başladıklarında ilk tepki olarak ona şiddetli direnç gösteriyorlar. Bu, olağan bir tavır. Hepimiz kendimizi sevimsiz, zorlu, kontrolümüzün dışında, tehlikeli, bunalımlı, savunmasız, çaresiz olduğumuz bir durumda bulduğumuzda ilk olarak o duruma şiddetle tepki gösteririz. Çoğumuz içinde bulunduğumuz durumda kaldığımız süre arttıkça koşullara gösterdiğimiz direncin şiddetini artırmaya başlarız. “İstemiyorum”un tonu hafif bir sızlanmadan şiddetli bir haykırışa doğru dönüşmeye başlar. Bu şiddetli tepki içinde kimimiz kendimize acı, kimimiz ise zarar veririz. Bununla birlikte ne yazık ki direncimiz ne kadar güçlü olursa olsun o durumdan kurtulmamız mümkün olmaz. Eğer koşullar biraz iyileşip sonra tekrar kötüleşme eğiliminde ise o zaman yaşam boyu direnç gösterdiğimiz koşullara maruz kalarak yaşayabiliriz. Bu durumda işler biraz iyileştiğinde sakinleşir ve gerektiğinde yeniden direnç gösterecek gücü bulur, işler yeniden kötüleştiğinde direnç gücümüzü büyük bir şiddetle gösterebiliriz. Bu da canımızı çok yakar.

Bazı zamanlarda ise tek seferde o kadar şiddetli bir direnç gösteririz ki bu hem bize hem de çevremize büyük bir hasar verir. Koşullar değişip de durum biraz daha tahammül edilebilir hale geldiğinde ya da tümüyle iyileştiğinde biz artık yorgun, önyargılı, aynı şeyi bir daha yaşama ihtimali karşısında korku dolu ve tahammülsüzüzdür.

Oysa içinde bulunduğumuz durumun değişmesi için ya çaresizlik sebebiyle gücümüz tükenmeli ve direncimiz azalmalı ya da bilgece davranmalı ve gücümüzü koruyarak direncimizi bırakmalıyız. Değişim yalnızca direncin bırakılmasını takiben gelecektir. Direnç, kendisine direnilenin gücünü artırır ya da en azından ona karşıt gerilimle enerji kazandırıp süresini uzatır. Direnç boğulmakta olan bir insanın korku ile kasılıp boğulmasına benzer. Gevşediğimizde bedenimizi suyun yüzeyinde tutmak için daha az çaba gerekir çünkü yüzerliğimiz vardır ve özgül ağırlığımız sudan daha az olduğu için suyun kaldırma kuvveti bizi suyun yüzeyinde tutar. Her ne kadar zorlu koşullar ile suyun bedeni kaldırması arasında bir ilişki kurmak çok doğru bir benzetme olmasa da adeta yaşamın kaldırma gücü bizi ayağa kaldıracak kadar güçlü gibidir. Kötü koşullar içinde direnci bırakmak gevşediğimizde suyun yüzeyinde kalmaya benzer bir hal yaratır. Zor zamanları ilk olarak o zamanlarla çatışmayı bırakarak atlatan herkes bunu bilir.

Dışarıdan gelen yardımın kesinlikle size bir faydası olmayacaktır. Doğrudur borcunuz varsa biraz para sizi rahatlatır, sağlık sorununuz varsa daha iyi bir tıbbi tedavi size umut verir, ilişkiniz kötü ise ortak bir arkadaşınızın karşınızdaki insan ile yapacağı bir konuşma belki duruma biraz yardımcı olur ama ben şu ana kadar bu tür desteklerin bizi içinde bulunduğumuz durumdan kurtardığını görmedim. Bu tür yardımlar bazen daha kötü bile olabilir. Koşulları geçici bir süreliğine ılımlı hale getirip, kısa süre sonra temel sorun hallolmadığı için bizi yeniden sorunla, muhtemelen daha sert bir şekilde yüzleşmek zorunda bırakır.

Bu nedenle lütfen içinde bulunduğunuz duruma direnmeyi bırakın. İlk olarak durum ile ilgili beklentinizi bırakın. Var olan duruma uyum sağlayın. Bu durumu kabullenin. Bu durum içinde erdemli ve elinizden geldiğince bilgece yaşamaya başlayın. Kolay çözümler aramayın, kurtuluş aramayın. Kendinize şunu söyleyin: “Bu durumu besleyen koşullar tükeninceye kadar bu durum değişmeyecek.” Bu anlayışla bırakın bu durumu besleyen koşullar yavaş yavaş tükensin. Bu koşullar içinde yalnızca bir tanesi haricinde sizin kontrolünüzde olan herhangi bir koşulun var olmadığını anlayın. Sizin kontrolünüzde olan tek koşul, içinde bulunduğunuz duruma göstermeyi ya da göstermemeyi tercih ettiğiniz dirençtir. Kontrolü kendi elinizde olan bu tepkinin koşulların değişmesi üzerindeki etkisini tahmin bile edemezsiniz. Bu sebeple herhangi bir durumu kendinizi çaresizce yakalandığınız bir durum olarak görmeyi bırakın. Zorlu bir durumu, kendini besleyen besini tükendiğinde değişecek “geçici bir durum” olarak görün. Gerçek olan budur! Tüm sağduyunuz, mantığınız ve gücünüzle bu gerçeği görün. Bu gerçek ile uyumlu hareket edin.

Göreceksiniz, koşullar tahmin ettiğinizden çok daha kısa bir sürede değişecek.”

V. Tolga Hancı: Doğma büyüme İstanbul'lu Tolga, 20 yıllık reklamcılık kariyerini danışmanlığa, ve oradan da koçluk ve eğitmenliğe dönüştürmüş bir yüksek performans stratejisti. Çalıştığı kişi ve kurumların; hayatın her alanında sınırsız potansiyellerinin % 100'ünü kullanarak, daima yüksek performansta kalabilmeleri için stratejiler üretiyor. Power Coaching'in ve Anthony Robbins Türkiye oluşumlarının kurucu ortağı. Birlikte çalışacağı kişi ve kurumların hedef ve hayallerini merak ediyor ve şöyle söylüyor: "İstiyorsan yaparsın! Asıl soru şu: Harekete geçmek için ne kadar isteklisin?"

Güne lezzetli bir başlangıç için kahvaltılık tarifler

Ne demiş şair; kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı. Sizce de öyle değil mi? Günün ilk öğününün, bize gün boyu yetecek kadar neşe ve enerji kaynağı olması gerekmiyor mu? İster sabahın çok erken saatlerinde ister öğlene yakın olsun, fark etmez; günün ilk öğünü her zaman çok önemli. Çünkü günün geri kalanını etkileyen, o günün ne kadar kaliteli bir gün olduğunu belirleyen en önemli faktörlerden biri; güne neler yiyerek başladığımız…



Ancak hepimiz biliyoruz ki, klasik kahvaltı tarifleri zamanla sıkıcı hale gelebiliyor. Yumurta, peynir, zeytin güzel bir başlangıç olsa da her gün aynı şeyleri yemek hayatlarımızda monotonluk yaratabiliyor. Dolayısıyla biraz daha yaratıcı alternatiflere ihtiyacımız var. Ama bir yandan da yoğun tempomuza ayak uydurabilmek için pratik ve besleyici olmalı. Tabii lezzetten de ödün vermek olmaz. İşte tam da bu noktada lezzeti ile, pratikliği ile, besleyiciliği ile kahvaltıların yıldızı müsli karşımıza çıkıyor. İşte müsli kullanarak hazırlayabileceğiniz lezzetli ve sağlıklı kahvaltılık tarifler:

Müslili Ekmek

Eğer kahvaltıda değişiklik yapmak ve lezzet ile besleyici değeri bir arada sunan bir alternatif arıyorsanız, müslili ekmek tam size göre. Klasik ekmek tariflerine göre çok daha zengin ve doyurucu bir seçenek sunan bu kahvaltılık tarifi, aynı zamanda çok daha lezzetli, çok daha eğlenceli. Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli’nin içeriğindeki kızılcık, kuru üzüm, elma ve marakuyalı özel karışım sayesinde enerjik bir sabaha doyurucu dilimlerle merhaba diyebilirsiniz.

Malzemeler:

Hamuru için:

  • 1 su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 2-3 tatlı kaşığı Dr. Oetker Aktif Maya
  • 0,5 çay bardağı süt
  • 4-4,5 su bardağı un
  • 0,5 çay bardağı toz şeker
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 yumurta
  • 100 gram yumuşak margarin

Üzeri için:



  • 2-3 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 yemek kaşığı su

Hazırlanışı:

  • Mayayı bir kaseye alın ve üzerine yarım çay bardağı ılık sütü ilave edin. Kaşık ile birkaç kez karıştırıp 10-15 dakika bekletin.
  • Unu derin bir kaba eleyin ve üzerine beklettiğiniz mayayı ilave edin. Toz şeker, süt, yumurta ve margarini ilave edip iyice yoğurun. Üzerini kapatıp ılık ortamda 40-45 dakika bekletin.
  • Süre sonunda mayalanan hamura 1 su bardağı meyveli müsliyi ekleyin ve yoğurun. Hamuru yuvarlayıp pişirme kağıdı serilmiş fırın tepsisine alın. Üzerine su sürüp meyveli müsli serpin ve 20 dakika bekletin.
  • Fırını belirtilen dereceye ayarlayıp ısınması için önceden açın. (Alt-üst pişirme: 170 °C, Turbo pişirme: 160 °C)
  • Hamurun üzerini keskin bıçak ile 3-4 yerinden 1 cm derinliğinde kesin ve 25-30 dakika pişirin.
  • Fırından çıkarıp soğutun. Dilimleyerek servis yapın.

Çikolatalı Çıtır Smoothie Bowl

Kahvaltıda kendinizi şımartmak ve güne ‘bomba’ gibi başlamak istiyorsanız, tatlı bir kahvaltılık tarifi tam size göre olabilir. Çıtır tahıl ve çikolata parçacıkları içeren Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli ile çok pratik ve çok lezzetli bir kahvaltılık bowl hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • 2 yemek kaşığı Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli
  • 1 adet olgun muz
  • ½ avokado
  • 1 yemek kaşığı kakao tozu
  • 1 su bardağı badem sütü

Hazırlanışı:

  • Olgun muzu, avokadoyu, kakao tozunu ve badem sütünü blender’a alın. Pürüzsüz bir kıvam alana kadar yüksek hızda karıştırın.
  • Elde ettiğiniz smoothie karışımını bir kaseye aktarın ve kahvaltılık bowl için tabanı hazırlayın.
  • Smoothie tabanın üzerine çıtır çıtır Dr. Oetker Vitalis Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli’yi ekleyin. Ve harika kahvaltı kaseniz hazır.

Portakallı Muzlu Müslili İçecek

Kahvaltılarınızı bir sonraki seviyeye taşımaya hazırsanız, Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli ile tanışın. Bu benzersiz müsli, sadece lezzetiyle değil, aynı zamanda sağlık açısından sunduğu faydalarla da kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olmaya aday. Hem lif hem de Vitamin B1, demir ve magnezyum gibi önemli besin öğeleri açısından zengin olan bu müsli ile harika bir kahvaltılık içecek hazırlayabilir, güne başlarken ihtiyacınız olan enerjiyi ve besinleri alabilirsiniz:



Malzemeler:

  • 50 g Dr. Oetker Vitalis Bal Bademli Çıtır Müsli
  • 1 poşet Dr. Oetker Şekerli Vanilin
  • 2 adet muz
  • 2-3 dilim ayıklanmış ve zarları çıkarılmış portakal dilimleri
  • 2 su bardağı buzdolabında soğutulmuş süt
  • 2 yemek kaşığı bal

Hazırlanışı:

  • Muzları soyup iri parçalara kesin ve mutfak robotuna alın.
  • Üzerine portakal dilimleri, süt, bal ve şekerli vanilini ilave edip meyveler ezilinceye kadar karıştırın.
  • Hazırladığınız içeceği bardaklara alın. Üzerlerine çıtır müsliyi ekleyip kaşık ile karıştırın.
  • Buzdolabında 30 dakika bekletip servis yapın.

Meyveli Mini Kahvaltılık Muffin

Güne başlarken modunuzu yükseltecek, enerjinizi yerine getirecek ve ihtiyacınız olan besin öğelerini almanızı sağlayacak ve tüm bunları yaparken de eğlenceli bir hale çevirecek muffinlere kim hayır diyebilir ki… Siz de demezseniz, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ile harika bir kahvaltılık hazırlayabilirsiniz.

Malzemeler:

  • ½ su bardağı Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli
  • 1 paket Dr. Oetker Hamur Kabartma Tozu
  • 1 su bardağı tam buğday unu
  • 2 yemek kaşığı bal
  • ½ su bardağı süt
  • 1 yemek kaşığı tereyağı
  • 1 adet yumurta
  • 1 adet mini muffin tepsisi

Hazırlanışı:

  • Fırını 180 derecede önceden ısıtın ve mini muffin tepsisini yağlayın.
  • Bir kasede tam buğday unu, Dr. Oetker Vitalis Multi Meyveli Çıtır Müsli ve kabartma tozunu karıştırın.
  • Başka bir kapta süt, eritilmiş tereyağı ve yumurtayı çırpın. Islak malzemeleri kuru malzemelerin üzerine dökün ve karıştırın.
  • Hazırladığınız kek harcını mini muffin kalıplarına eşit miktarda bölün. Her bir kalıbı üçte iki oranında doldurmanız yeterli olacaktır, böylece kabardığı zaman da yeteri kadar alan kalacaktır.
  • Yaklaşık 20 dakika kadar pişirdikten sonra fırından çıkarın, birkaç dakika beklettikten sonra servis edebilirsiniz.

Bonus: Çabasız ve lezzetli kahvaltılar

Eğer daha hızlı bir şekilde lezzetli, pratik ve doyurucu kahvaltılık tarifler hazırlamak istiyorsanız, fazla çaba harcamadan da eğlenceli kahvaltılar yapabilirsiniz. Müslinizi ister sütle ister yoğurtla karıştırın; üzerine meyve, bal, biraz da kuruyemiş ekleyin ve voila! Enfes kahvaltınız hazır… Ama bir dakika; zaten eklenmişi var 🙂 Dr. Oetker Vitalis’in lezzetli, doyurucu ve sağlıklı dünyası ile klasik kahvaltılar yerine daha enerjik tariflerle güne başlayabilirsiniz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmeyi, ‘sıkıcı’ kalıplardan çıkarmak ve her güne büyük bir neşe ile başlamak istiyorsanız Dr. Oetker Vitalis, kahvaltılarınızın vazgeçilmezi olacak. Üstelik sadece kahvaltılarınızın da değil; ara öğünlerinizde de lezzetli atıştırmalıklar olarak tüketebilirsiniz. Bu çıtır lezzetler, gününüzün her saatine enerji ve neşe katacak!

Siz de Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’Dr. Oetker Vitalis’in Multi Meyveli Çıtır Müsli, Bal Bademli Çıtır Müsli ve Sütlü-Bitter Çikolatalı Çıtır Müsli çeşitlerinden dilediğinizi seçebilir, güne en sevdiğiniz lezzetle harika bir başlangıç yapabilirsiniz.

*Bu yazı Dr. Oetker katkılarıyla hazırlanmıştır.





Cildimiz bizden ne ister: Almond Shower Oil ile cildin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir bakım

Yaşamın akışına ayak uydurabilmek için çoğu zaman oradan oraya koşuşturmak, yapılacaklar listesinin maddeleri arasında aceleyle hareket etmek ve hatta tadını uzun uzun çıkarabileceğimiz aktivitelerimizi bile hızlandırmak zorunda kalıyoruz. Ne yazık ki hızlandırmak zorunda kaldığımız bu keyifli aktivitelerden biri de genellikle duş keyfimiz oluyor. Duş almak, hem bedenimizi temizlemek hem de zihnimizi ve ruhumuzu rahatlatmak için önemli bir fırsat sunarken, aceleye getirdiğimizde bu değerli anların kalitesinden ödün vermiş oluyoruz… Oysa ki duş, sadece temizlik ve rahatlık hissinden ibaret değil; aynı zamanda yenilenme, canlanma hissini verebilmek için de önemli bir araç; özellikle de cildimiz için. Duş almanın sağlayacağı tüm olumlu etkilerden faydalanabilmek için, gün boyu pek çok çevresel etkiye maruz kalan cildimizin beklentilerine kulak vermek oldukça önemli. Peki, cildimiz bizden ne ister?



Vücut bakım ritüelinizde ilk sırada, temizlik!

“Cildimiz bizden ne ister?” sorusuna pek çoğumuz gibi cildimizin ilk vereceği cevap temizlik. Gün boyu maruz kaldığımız kir, toz ve alerjenlerden cildi arındırmak şart. Aksi halde gözeneklerin tıkanması sonucu cildin nefes almasını engellemiş oluruz. Bu da farklı cilt problemlerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Vücut bakımında da aynı yüzümüzde olduğu gibi temizlik, cildimizin ihtiyaç listesinde ilk sırada.

L’Occitane Almond Shower Oil’L’Occitane Almond Shower Oil’L’Occitane Almond Shower Oil’in altın renkli yağ dokusu, duş sırasında su ile birleştiğinde süt kıvamına dönüşerek hafifçe köpüren yapısı ile cildimizi nazikçe temizler ve arındırır. Bademin mis kokusu ile tenimizi kokulandırarak, bize de arınmanın verdiği hafifliği ve rahatlığı hissettirir.

Yoğun nem

Cildimizin istediği ve hak ettiği o özenli bakımın en önemli bir diğer bileşeni ise tabii ki yoğun nem, çünkü cildimiz kuruluktan hoşlanmaz. Cildimizin canlı kalmak, gençliğini ve ışıltısını korumak için neme ihtiyacı var. Almond Shower Oil, içeriğindeki zengin yağ, mineral ve vitaminler ile cildi dışarıdan içeriye doğru besliyor, ilk kullanımda hissedilen nemlendirici etkisiyle cildi yumuşacık yapıyor. E vitamini, omega 6 ve 9 yağ asitleri ve badem yağı açısından da zengin olan vegan formüllü Badem Duş Yağı, cildimizin gün boyu nemli kalması ve doğru kaynaklarla beslenmesi için ihtiyacı olan tek şey.



Yukarıda da söylediğimiz gibi, cildimiz kuruluğu hiç sevmez; dolayısıyla onu nemlendirip beslerken, kurumasına neden olabilecek uygulamalardan da kaçınmak önemli. Çok sıcak su ile yıkanmak, koruyucu önlemler almadan soğuk ve rüzgarlı havalara maruz bırakmak ya da az su tüketmek, ona hiç iyi gelmeyenler listesinde. Ona ihtiyaç duyduğu nem desteğini sunmak ise, cildimizin kurumasını önlerken yumuşacık dokunuşlarla buluşmak da ruhumuzu besliyor.

Güzel kokmak

Cildimiz, tüm gün bizimle; yaptığımız tüm aktivitelere, girdiğimiz her ortama, tüm anlarımıza ve deneyimlerimize eşlik ediyor. Tüm bu deneyimlerde hem bize hem de cildimize muhteşem hissettirecek bir şey daha var: Hoş kokularla sarmalanmak. L’Occitane Almond Shower Oil, cilt tarafından anında emilen yapısı ve mis kokulu badem aroması sayesinde gün boyunca cildimizi sarıyor ve sadece cildimizi değil, zihnimizi, ruhumuzu da mutlu ediyor. Cildimiz o büyüleyici badem aroması ile misler gibi olurken, harika kokmak da kendimizi çok daha iyi, keyifli ve özgüvenli hissetmemizi sağlıyor.



Narin dokunuşlar

Temizlenmiş, nemlenmiş, beslenmiş ve harika kokan cildimizin bir başka ihtiyacı da narin dokunuşlarla buluşmak. Çünkü, hassas cildimiz onu tahriş edebilecek uygulamaları da hiç sevmez. Örneğin, çok sık kese veya peeling yapmak ya da cilde zarar verebilecek bakım ürünlerini kullanmak, cildimizin asla istemeyeceği şeyler. Güzel haber; Almond Shower Oil, yumuşak dokusu ve temiz içeriği ile en hassas ciltlerin bile favorisi. Narin dokunuşlar, cildimize hak ettiği değeri sunarken bize de Almond Shower Oil’in duyuları harekete geçiren dokusu ile rahatlatıcı duş anlarının keyfini sürmek kalıyor.

Duyusal bir deneyim

Cildimiz biraz da şımartılmayı hak etmiyor mu? Elbette. L’Occitane Almond Shower Oil duyusal bir banyo keyfi sunuyor; ipeksi dokusu, mis kokusu, rahatlatıcı ve lüks dokunuşlarıyla cildimizi nemlendirmek ve beslemekle kalmıyor, şımartan bir bakım da sağlıyor. Duş keyfi bu sayede aceleye getirilen bir rutin olmaktan çıkıyor; canlandırıcı, yenileyici ve aromatik bir deneyime dönüşüyor. 

Doğal içerikli yapısı, ilk kullanımda anında nem verme özelliği, cildi yumuşacık yapan etkisi ve büyüleyici kokusu ile cildimizin tüm beklentilerinin karşılığı; Almond Shower Oil. Cildin tüm ihtiyaçlarını karşılayan bir bakım için siz de hemen tıklayın ve L’Occitane Almond Shower Oil ile tanışın.

*Bu yazı L’Occitane katkılarıyla hazırlanmıştır.





Virtual Influencer’lar: Kim bu sıra dışı influencer’lar? Takip etmeniz gerekenler?

Dijital dünya, sınırlarını sürekli olarak genişletmeye devam ediyor ve sanal dünyalar, artık hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Üstelik yalnızca sanal dünyalar da değil, o dünyanın baş kahramanları olan virtual influencer’lar da. Yani biz 🙂 Sosyal medya platformlarında kendi takipçi kitlelerini oluşturan ve çokça sevgiyle ve ilgiyle karşılanan sanal influencer’lar, sadece teknolojik gelişmelerin başarılı bir somut örneği olmakla kalmıyor; aynı zamanda modern pazarlama pratiklerini de yeniden şekillendiriyor.



Yani, artık gerçek insan influencer’lar gibi biz virtual influencer’lar da markaları temsil edebiliyor, iş birliği çalışmaları yapabiliyoruz; dahası biz de hayatımızın akışını ya da bir günümüzün nasıl geçtiğini paylaşabiliyoruz, üstelik dünyanın pek çok yerinde. Peki, biz kimiz? İşte bu dijital dünyayı çok daha yakından tanımak ve bir parçası olmak için mutlaka takip etmeniz gereken virtual influencer’lar:

Virtual Alin


Gelin, önce benimle başlayalım ve size kendimi tanıtayım: Ben Alin! Ford Türkiye’nin marka elçisiyim. En büyük ilgi alanım elbette ki teknoloji ve otomobiller. Aynı zamanda seyahat etmeye de bayılıyorum! Türkiye’nin otomotiv alanındaki ilk ve tek sanal influencer’ıyım. Yani beni ben yapan, hobilerimi şekillendiren, yaşam tarzımı belirleyen her şey aslında markanın stratejisinden doğdu. Günümün büyük bir kısmını yepyeni keşifler yapmaya ayırıyorum ve hiçbir sosyal medya akımından da geri kalmıyorum…

Zencefil shot’ımla güne başlıyor, çıktığım yeni yollarda bol bol kahve molaları vermeyi ve maceralarımı sizinle paylaşmayı seviyorum. Başka çok sevdiğim bir şey varsa o da Mustang Mach-E ile geçirdiğim tüm anlar; çünkü onunla olan her yolculuğum sıra dışı diyor ve beni hemen takip etmeniz için Instagram hesabımı buraya bırakıyorum.

Rozy

Rozy, dünya genelinde en popüler virtual influencer’lardan biri ve Güney Koreli. Hatta Kore’nin ilk sanal influencer’ı. Gezmeyi, iyi giyinmeyi, yemek yapmayı çok seviyor. Dünyayı dolaşıyor, birbirinden şık tasarımlar kullanıyor, modellik yapıyor ve dünyaca ünlü markalarla çalışıyor. Her geçen gün yaptığı sponsorluk anlaşmalarının sayısı hızla artarken, sosyal medya takipçileri tarafından da hayranlıkla takip edilmeye devam ediyor. Rozy de tıpkı benim gibi sanatın ve estetiğin gücüne inanıyor ve her günü dolu dolu yaşamak için ilham veriyor.

Shudu



Shudu, moda fotoğrafçısı Cameron-James Wilson tarafından yaratılan dünyanın ilk dijital süper modeli olan bir sanal influencer. Güney Afrika Kökenli Shudu, iyi giyinmeyi çok seviyor. Dünyaca ünlü lüks moda markalarıyla iş birlikleri yapan Shudu, aynı zamanda sanal insan ırkının savunucusu olma görevini de üstleniyor. Shudu’nun yaratılmasındaki en önemli amaçlardan biri de dijital dünyanın temsilindeki etnik çeşitlilik eksikliğine dikkat çekmekti ve bence bu, hayranlık uyandırıcı.

Ion Göttlich

Ion Göttlich, bisiklet tutkunu bir sanal influencer. Teknoloji ve video oyunlarına olan ilgisi ile tanınan Ion, aynı zamanda da spor yapmaya çok düşkün. Yeni keşifler yapmayı, aktif bir yaşam sürmeyi ve sağlıklı alışkanlıklarını sürdürmeyi çok seviyor ve takipçileriyle bisikletini yanından ayırmadığı keyifli anları sıkça paylaşıyor. Dışarıdan bakıldığında Ion ile tarzımız pek uyuşmuyor gibi görünse de, çok önemli bir ortak yönümüz var: O da tıpkı benim gibi yollarda zaman geçirmeyi çok seviyor ve yeni keşiflere asla hayır demiyor.

Imma

Japonya’nın ilk virtual influencer’ı ve modeli, pembe saçlarıyla çok sevilen Imma. Bugüne kadar dünya çapında modadan iş dünyasına, lüks tüketim markalarından televizyon kanallarına kadar pek çok sektörde manşetlerde yer alan Imma, Instagram hesabından yaptığı paylaşımlarla ilgiyi üzerinde tutmaya devam ediyor. O da ben de yeni trendleri takip etmekten büyük keyif duyuyoruz; ayrıca dans ve müzik de ortak tutkumuz olabilir.

Lil Miquela

Instagram’da 2 milyondan fazla takipçisi olan ve dünya genelinde sevilen virtual influencer’lardan biri olan Lil Miquela, renkli yaşamından eğlenceli kareler paylaşarak takipçilerinin ilgisini çekmeyi başarıyor. Dünya devi moda markalarıyla iş birlikleri olan ve tarzından, kişisel bakımından ödün vermeyen Miquela, yeni yerler keşfetmeye de bayılıyor; tıpkı benim gibi… Unutmadan, ikimize de çillerin çok yakıştığını söylemiş miydim 🙂



Bermuda

Lil Miquela’dan sonra kız kardeşi Bermuda’yı da tanıyalım. Bermuda, kendini ‘robot queen’ yani robot kraliçe olarak anlatıyor ve adeta moda ikonu gibi tarzıyla ön plana çıkan bir sanal influencer. Özellikle lüks yaşam tarzı ve moda dünyasına olan tutkusuyla bilinse de pek çok farklı markayla da iş birlikleri yapıyor ve sık sık Miquela ile fotoğraf paylaşıyor. Bermuda da tıpkı benim gibi kişisel bakımına çok düşkün, ayrıca aktif bir yaşam sürmek, ikimizin de öncelikleri arasında. Miquela ile samimi ilişkilerine hayran olduğumu da belirtmeliyim…

Nobody Sausage

En komik virtual influencer’lardan biri olan Nobody Sausage, dünya çapında çok seviliyor ve 8 milyona yakın takipçisi var. Genelde günlük rutinlerini ve yaptığı işleri paylaşsa da modern dünyanın pek çok ortak sorununu da mizahi bir yaklaşımla ele alarak milyonları güldürmeyi başarıyor. Ayıca, müzik ve dansa olan ilgi ve tutkusu da coşku dolu bir enerji yayıyor. Benim de en çok güldüğüm, izlerken en çok keyif aldığım sanal influencer’lardan biri.

Lu do Magalu

Brezilya’nın en büyük perakende şirketlerinden birinin yüzü olan Lu do Magalu’nun ünü, yalnızca Brezilya ile sınırlı kalmıyor, çünkü sosyal medya hesaplarında dünyaca ünlü pek çok markanın ürünü ile ilgili içerikler üretiyor. İlk kez YouTube’da karşımıza çıkmış olsa da, bugün Instagram’da ve Facebook’ta da oldukça popüler. Ayrıca kendisini ‘Virtual 3D Influencer’ olarak tanıtıyor. O da teknoloji ve yenilikleri takip etme konusunda oldukça tutkulu ve bu tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı seviyor, tıpkı benim de yaptığım gibi.

CodeMiko

Teknik olarak ‘VTuber’ olarak bilinen CodeMiko, Twitch yayıncısı bir sanal influencer. VTuber teknolojisinin sınırlarını zorlamakla ün salan CodeMiko, canlı yayınlarında yaptığı röportajlarla da çokça ilgi görüyor. Sanal dünyanın ve teknolojinin son gelişmelerini aktarırken, tarzından ve günlük keşiflerinden de ödün vermiyor. İkimizin de dijital dünyanın sınırlarını zorlamayı sevdiğimizi söylemeden geçemeyeceğim 🙂

Thalasya

Endonezya’nın ilk virtual influencer’ı Thalasya, dünyayı keşfetmeyi, yeni tatlar denemeyi ve moda tutkusunu takipçileriyle paylaşmayı çok seviyor. Üstelik çok çeşitli sektörlerdeki markalarla iş birliği yaparak, günlük rutinlerinde neler yaptığını da sık sık Instagram hesabına ekliyor. Thalasya da benim gibi yeni deneyimlere çok açık. Ayrıca, yemeklere ve özellikle de sokak lezzetlerine olan ilgisini de gizlemiyor. Sanırım ona yakın hissetmemi sağlayan ortak özelliklerimizden biri de bu.

Elbette ki listenin tamamı bu kadarla sınırlı değil. Sanal influencer’lar olarak sayımız günden güne artıyor. Teknolojinin, sanatın, gerçekliğin ve kurgunun sınırlarını zorlayan var oluşlarımızla, günden güne dijital dünyada yeni gelişmelere imza atmaya devam edeceğiz; tabii kendi hayatlarımızdaki maceraların dozunu artırmaya da. Siz de bu dünyadan haberdar olmak ve yeni maceralarımda benimle yer almak için takipte kalın! Geleceği, bugünden yaşayın.





İlgili Makale