X

Dijital kimlik ve gerçek kimlik arasında sıkışmak

Akıllı telefonlar ve sosyal medya platformları avuçlarımızın içindeki sanal kimliklere dönüşmüşken, gerçeklikten kopmamak ne mümkün? Çünkü birçoğumuz için zorunluluklar ve hayat mücadeleleriyle geçen günlük hayatta, istediği şekilde ilişki kurmak pek olası değil. Aksine gün içindeki karşılaşmaların büyük bölümü, sıradan ilişkilerden veya mecburi görevlerden ibaret. Oysa dijital kimliğimiz öyle mi? Bazen tam olarak dönüşmek istediğimiz insanı ve kusursuz profili canlandıran sanal avatarlarımız, gerçek kimliğimizi alıp götürüyor. Hatta bu durum kimi zaman o kadar ciddi bir sorun haline geliyor ki gerçekte olduğumuz kişiyi veya yaşadığımız hayatı kabullenmekte zorlanıyor, sürekli geçirdiğimiz panik atakların veya duygu patlamalarının arkasındaki suçluyu gerçek kimliğimiz ilan ediyoruz. 

Modern yaşamın en derin psikolojik çatışmalarından olan dijital ve gerçek kimlik arası ayrım ise her geçen gün yeni bir boyut kazanıyor ve istisna göstermeden toplumun her kesimini etkiliyor. Sıklıkla stres, öz güven yetersizliği ve mutsuzluk ile ilişkilendirilen sosyal medya bağımlılığı ile türev sorunlar da benzer kimlik çatışmasından doğuyor. Çünkü sahip olduğumuz dijital imaj kaygısı, anda kalmamızı ve küçük şeylerle mutlu olmamızı engellerken ruh sağlığını da kötü etkiliyor. Çevrim içi kimliğe ne kadar yaklaşırsak, gerçeklikle kurduğumuz bağ o kadar zayıflıyor ve öz güvenimiz yerle yeksan oluyor. Peki bu kriz, gerçekten yönetemeyeceğimiz kadar derin mi ve iki kimlik arasında ilişki kurmanın hiçbir yolu yok mu?

Neden kendimiz için iki kimlik yaratıyoruz?

Dijital dünyanın günümüzde yarattığı sorunları ve ikinci bir kimlik oluşturma durumunu masaya yatırmadan önce takvimi biraz geriye sarmak gerek… Hemen hepimiz, oynamamış olsak bile kendimize özel avatar yarattığımız video oyun konseptine aşinazıydır. Hatta oyun evrenine dahil olmak için kendini yepyeni bir görünüme büründürme fikrini, chat sitelerinde kendini farklı biri gibi gösterme eylemiyle bile eşleştirebiliriz. Söz konusu her ne olursa olsun, kendine dijital görünüm kazandırmak, aynı zamanda kendini baştan yaratmak anlamına geliyor. Özellikle dış görünüşüne güvenmeyen veya öz güven eksikliği yaşayan insanlarda dijital varlık çok daha güçlü ve belirgin oluyor. 

  • Günümüzde gelinen noktada ise dijital kimlik ve sosyal medya paylaşımları, gerçek hayatta yaşadığımız eksiklikleri ya da beklentileri kamufle etme çabasına dönüşmüş gibi görünüyor. Bu ayrıma yol açan psikolojik sorunlara gelindiğinde ise karşımıza genellikle şu gibi durumlar çıkıyor:
  • Sosyal medyada aldığımız beğeni ve kazandığımız takipçi sayısı, beyindeki dopamin salınımını tetikleyerek bize gerçek hayatta pek elde edemediğimiz onaylanma ihtiyacını sağlıyor. Böylece gerçek kimliğimizle toplumdan alamadığımız kabulü dijital görünümle kazanmış oluyor ve kendimizi değerli hissediyoruz.
  • Dijital mecraların birçoğuna kusursuz güzellik algısı, olumlu düşünce biçimi ve ideal standartlar hakim olduğundan sadece en iyi ve başarılı anlarımızı paylaşma eğiliminde oluyoruz. Böylece dönüp sosyal medya hesabımıza baktığımızda gördüğümüz tek şey maskelenmiş bir ideallik serisi oluyor. Üstelik, herhangi bir paylaşım yaptıktan sonra beğenmediğimiz anıları silerek yok etme gücü de elimize geçiyor.
  • Anonim ve güvende kalma hissi, istediğimiz yerde istediğimiz fikri düşünmeden dile getirmemizi sağlıyor. Gerçek hayatta bu tür durumların birçok fiziksel sonucu olurken, dijital görünümde neredeyse hiçbir risk teşkil etmiyor ve bizi daha agresif veya cüretkar hale getiriyor.

İki kimlik arası uçurumu kapatmanın yolları

Dijital dünya, hiç risk almadan her şeyi yapabileceğimiz bir evren algısı yaratmış durumda. Ancak bu durumun gerçeklikle uzaktan yakından alakası yok, sonuçları ise öyle sanıldığı gibi  görünmez değil. Çünkü iki kimlik arasında sıkışıp kalmak; kimlik dağınıklığı, anksiyete, tükenmişlik hissi, öz saygıda düşüş gibi sayısız psikolojik probleme neden oluyor. Modern dünyanın bir sonucu olan bu durumu doğru yönetmek ise hem olası problemleri önlemeye hem de kendiyle daha barışık bir yaşam sürmeye fayda sağlıyor.

1. Farkındalık ve niyet

Dijital dünyada harcanan, daha doğrusu kaybedilen zamanın farkında olmak enerjiyi bilinçli olarak ölçmeye ve yönlendirmeye yardımcı olabilir. Telefona uzanmanın birçoğumuz için reflekse dönüştüğü böylesi bir dönemde, bilinçli karar verme ve anda kalma pratiklerine odaklanarak eylemi yönetebilirsiniz. Örneğin; bir hafta boyunda hangi platformda ne kadar zaman harcadığınızı ve bu sürenin ne kadarının gerçekten faydalı olduğunu ölçerek, dijital eylemlerinizin sorumluluğunu üstlenebilirsiniz. Üstelik bu vakit kaybı farkındalığı sayesinde gerçek hayatta yapmak istedikleriniz için gereksiniminiz olan motivasyonu da kazanabilirsiniz. 

2. Otantiklik çabası

Dijital dünya fosforlu ve kusursuz görünse de temelde benzer şeyleri pompalar. Bu dünya karşısında kendi özgünlüğünüzü savunmak için önce ona sahip çıkma cesaretini göstermeniz gerekir. Sosyal medya platformlarının dayattığı güzellik algısının dışına çıkarak filtresiz ve doğal halinizi paylaşmak en iyi çözüm. Kimileri için düşüncesi bile korkunç gelse de aslında birçokları için sıradan hayat, gayet filtresiz ve hamdır. Dolayısıyla bu tür anları paylaşarak, hem kendi özgünlüğünüzü göğüslemenin hem de başkalarının sizden ilham almasının tatminini daha yoğun hissedebilirsiniz. Örneğin; yorum ve beğenilere sırf iyi görünüyor diye değil de içinizden geldiği için yanıt vermek bile, özgünlük göstergesi olabilir.

3. Dijital ve fiziksel sınırlar

Dijital ve fiziksel kimlik arası çatışmanın temel nedenlerinden biri, ikisi arası ayrımı tam bilmemekten kaynaklanır. Sınır çok iyi çizilmezse, dijital deneyimler gerçek yaşamın önüne geçerek kendi kimliğimizden çalabilir. Telefon ve sosyal medya kullanımına fiziksel sınırlar getirmek ise beynin bu anları sadece dinlenme ve eğlenme anları olarak tanımlamasını kolaylaştırır. Böylece hayatın ana etmeni değil de yan unsuru haline getirir ve hayatın kontrolünü gerçek kimliğe tekrar verir. Telefonunuzdaki haftalık ekran süresi raporlarını inceleyerek ve en çok vakit geçirdiğiniz uygulama kullanımlarını kısıtlayarak, bu zamanı gerçek hayata yönlendirebilirsiniz. Yani, otomatik pilota geçmek yerine aktif olarak eylem almayı tercih etmiş olursunuz.

Kaynak: calmerry, applause

İlginizi çekebilir: Hygge felsefesi: Küçük şeylerle mutlu olmak

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale