X

De-influencing nedir: Tüketim çılgınlığının içerisinde bilinçli tüketici olmak

‘Influencer’lar artık hepimiz için tanıdık bir kavram. Hepimiz sosyal medya aracılığı ile ‘influence’ ediliyoruz; yani bir şeyleri satın almak, uygulamak, takip etmek konusunda fenomenlerden, ünlü isimlerden, ‘influencer’lardan etkileniyoruz. Peki benzer bir şekilde ‘de-influence’ edilebilir miyiz? Yani bir şeyi yapmamak, satın almamak, kullanmamak konusunda da birilerinden etkilenebilir miyiz? Evet… Bir mekana gitmemek, bir menüyü denememek, bir markayı satın almamak, bir ürünü kullanmamak, kısacası yap-ma-mak için influence edilebiliriz. Sosyal medyanın en son akımlarından biri; ‘de-influencing’. İçinde bulunduğumuz tüketim çılgınlığını göz önünde bulundurduğumuzda bu kavram daha da önemli bir hal alıyor. Gelin, ‘de-influencing’ nedir yakından bakalım:

‘De-influencing’ nedir, nasıl fayda sağlayabilir?

En son ne zaman bir influencer’dan etkilenip bir ürün satın aldığınızı ya da bir mekana gittiğinizi düşünün… Muhtemelen üzerinden çok uzun bir süre geçmemiştir. Ya da bu etkilenişinizin ne kadar sık olduğunu bir hatırlayın… Sosyal medya kullanımı bu denli hızlı arttıkça, alışveriş alışkanlıklarımız da son yıllarda büyük ölçüde değişti. Sosyal medya hesaplarımızdan takip ettiğimiz, çok fazla takipçisi olan kişilerin kararlarımızı nasıl etkilediğini görmek artık çok kolay. Öyle ki, bu konuda yapılan pek çok araştırma da var. Sprout Social’ın raporu, TikTok kullanıcılarının %55’inin sosyal medyada önerilen bir markayı gördükten sonra onu satın aldığını gösteriyor. Yani, insanların yarısından fazlası sosyal medya sayesinde ‘influence’ ediliyor ve bir şeyler satın alıyor.

Ancak, dönem değişiyor… Artık sadece ‘influencer’lar yok, bir de ‘de-influencer’lar var. Yani bir şeyi satın almamak üzerine paylaşım yapan kimseler. Ve onların bu yaptıklarından doğan ‘de-influencing’ kavramı. Aslında adından da anlaşılacağı üzere, de-influencing, etkilemeyi azaltma ile ilgili. Yani, sosyal medya kullanıcılarının, takipçilerine neleri satın almamalarını, hangi markalardan uzak durmaları gerektiğini söyledikleri bir akım. Bu konuda, influencerlar, gerçekçi ve sert eleştirilerde bulunabiliyor ya da abartılmaya değmeyen ürünleri paylaşabiliyorlar. Amaç ise, insanları bilinçli tüketime teşvik etme. Yani, gereksiz ve bilinçsizce yapılan satın almaları azaltmak ve aşırı tüketimi mümkün olduğunca sınırlamak.

Peki, ‘de-influence’ edilmemiz, yani bir şeyleri satın almama konusunda teşvik edilmemiz, yaşamlarımıza nasıl katkı sağlayabilir? Bir düşünelim… Hiç hesapta olmayan bir harcama yaptığınızda kendinizi nasıl hissediyorsunuz? Tam aylık gelir-gider dengesini kurmuşken, ayın başında ihtiyaçlarınızı karşılayıp, hatta birikim için de bir bütçe ayırmışken, bir sonraki ayı daha rahat bir şekilde geçirecekken, ayın son günlerinde sosyal medyada gördüğünüz ve o ‘çok’ övülen, herkesin konuştuğu ürünü satın aldığınız zaman, harcama dengeniz bozulduğunda ne olur? Muhtemelen ilk başta o herkesin dilindeki ürünü aldığınız için heyecan duyarsınız, ancak kısa bir süre sonra -hele ki anlatıldığı kadar iyi çıkmadığını fark ettiğinizde- ‘keşke almasaydım’ demeye başlarsınız. Ya da en azından tüh ya almasam da olurmuş diye hayıflanırsınız. Bir sonraki ay için yaptığınız bütçe planının bozulmuş olması da ekstradan canınızı sıkar… Kısacası, plansız harcamalar, kaygı ve olumsuz düşüncelere neden olabileceği için zihin sağlığınızı tehdit edebilir. Bu durum çok aşırı harcamaları içeriyor ve sık sık tekrarlanıyorsa, durum daha kötü bir hal de alabilir. Sosyal medyada herkes tarafından övülüyor diye aldığınız ama ihtiyacınız olmayan ya da size iyi gelmeyen şeylerin, evinizde gereksiz yer kaplayan kalabalıklara dönüşmesi de an meselesi.

Biraz daha geniş açıdan ele alacak olursak; bu tür gereksiz satın alımlar, yalnızca bireysel anlamda sizi etkilemekle kalmayacak çevreye de ciddi zarar verecek. Bir ürünün kutulanıp, poşetlenip, size kargolanması, onun size ulaşana kadar geçirdiği zaman, paketi açtıktan sonra oluşan atıklar… Kısacası, neden olduğu karbon ayak izi ve çöpte biten yolculuğu, ‘influence’ edilerek satın aldığınız o ürünün çevreye olan kümülatif zararını anlatıyor… Peki, tüm bunlara değer mi?

Gerçekten ihtiyacınız yoksa, sırf birileri onun hakkında çok konuşuyor diye, o ürünü alıp çevreye, bütçenize ve zihin sağlığınıza zarar vermeye değer mi? İşte tam da bu sebeple ‘de-influence’ oldukça önemli bir akım. Herkesin öve öve bitiremediği bir ürünü, bir markayı, bir eşyayı, birisi daha gerçekçi bir şekilde ele alsa ve ‘bu kadar para harcanmaya değmeyecek’ bir şey olduğunu söylese, ondan etkilenmez miyiz? En azından bir durup düşünmeye, ürünü biraz daha araştırmaya karar veririz, öyle değil mi? Ya da her popüler ürün için bu yaklaşımı benimsediğimizde, alacağımız 3 ürün varsa, belki birinden vazgeçebiliriz -ki bu da iyi bir başlangıç olur.- Dolayısıyla ‘de-influeincing’in önemini yadsımamalıyız.

‘De-influencing’ ile ilgili dikkat edilmesi gerekenler

De-influeincingin önemini görmezden gelmemeliyiz, ancak bazı hususlarda da dikkatli davranmamız gerektiğini unutmamalıyız. Şöyle ki, yapılan de-influencing’in, aslında rakip marka için bir influence etme stratejisi olup olmadığını iyi analiz etmemeliyiz. Yani, takip ettiğiniz sosyal medya kullanıcısı, ‘bunu almayın’ derken bir yandan da ‘şunu alın’ diyor mu demiyor mu, buna bakın. Ya da bu konuda ne kadar güvenilir, gerçekten doğruları mı paylaşıyor yoksa rakip markalar ile mi bir iş-birliği içinde? Ne yazık ki bazı çok takipçili fenomenler, başta güvenilir görünmek için ‘de-influencing’ yaparken, sonrasında yine ‘influence’ etmek için çalışıyor olabilir.

Bunlar kimseye güvenmeyin, kimsenin dediği ürünü satın almayın demek değil elbette ki, ancak biraz daha bilinçli hareket etmeniz ve gerçekten bir şeyi satın almadan önce iyice araştırıp, duyduklarınızı, gördüklerinizi analiz etmeniz için bir çağrı. Dolayısıyla özellikle popüler ürünlerin tüketim çılgınlığına dahil olmadan önce, gerçekten ihtiyacınız var mı, size uygun mu, hangi kullanıcılar bu ürün hakkında neler diyor, parasına değer mi, daha iyi bir alternatifi var mı vb. sorular üzerine düşünebilirsiniz. Önemli olan, bilinçli bir tüketici olabilmeyi başarabilmek ve bu tüketim çılgınlığında satın alma alışkanlıklarımızı iyileştirebilmek.

Sosyal medyanın etkisinde bilinçli tüketici olmak

Sosyal medyada zaman geçirirken kendinizi sonsuz bir satın alma girdabına sokmamak için bazı konuları göz önünde bulundurabilir, daha bilinçli bir tüketici olarak bütçenizi ve doğayı koruyabilirsiniz:

1. Trendlerin farkında olun

Eğer, takip ettiğiniz tüm influencerlar, hatta takip etmedikleriniz bile, kısacası tüm sosyal medya alemi belli başlı ürünleri tanıtıyor, sürekli onlar hakkında konuşuyor ve onları övüyorsa, bunlar muhtemelen bir iş birliğinin sonucu ve sosyal medya pazarlamasıdır. Dolayısıyla, o ürünü almadan önce bir kez daha düşünmenizde fayda var. Birkaç gün sonra reklamlar sona erdiğinde kimse o ürünü konuşmuyor olabilir ve siz o akıma kapılmayıp almadığınız için sonradan memnun olabilirsiniz. Bu nedenle trendlerin farkında olmanızda fayda var.

2. Satın almadan önce duraklayın

Sosyal medyada bir ürünü gördünüz ve almak istiyorsunuz. Örneğin, rahatlatıcı uyku spreyi, ihtiyacınız da var, çünkü rahat uykuya almayı arzu ediyorsunuz. Ürünü sepete eklemeden önce bir durup düşünün; onun yerine ne yapabilirsiniz? Sizi rahat bir uykuya hazırlayacak, para vererek satın almanıza gerek olmayan bir şeyler yok mu? Mesela günlük yazmak, yoga hareketleri ile bedeninizi rahatlatmak ya da meditasyon yaparak zihninizi olumsuz düşüncelerden uzaklaştırmak… Önce bunları denemek isteyebilirsiniz. Benzer bir yaklaşımı farklı ürünler için de deneyebilirsiniz. Sosyal medyanın bir anlık etkisine kapılıp ürünü satın almadan önce duraklamayı alışkanlık haline getirirseniz hem bütçenizi hem de doğayı koruyabilirsiniz.

3. ‘Satın almadıklarım’ listesi yapın

Hani hep yapılacaklar listesi ya da alışveriş listesi gibi listeler yapıyoruz ya, gelin bu kez de ‘satın almadıklarım’ listesi yapmayı deneyin. Sosyal medyada etkisi altında kaldığınız ama gerçekten ihtiyacınız olup olmadığına, size uygun olup olmadığına karar veremediğiniz ve sonuç olarak o an satın almadığınız ürünlerin bir listesini tutun. Bir hafta ya da bir ay sonra listeyi gözden geçirin, sosyal medya akımları geçmiş olsa da eğer içinde hala almayı düşündükleriniz varsa, gerçekten size hitap eden bir ürün olabilir. Hiçbirini almayı artık istemiyorsanız da cebinizde kalan parayı hesaplayabilir ve ne kadar para biriktirebildiğinizi görerek motive olabilirsiniz.

4. ‘De-influencerlar’ı keşfedin

Şüphesiz ki influencerları bulmak çok kolay, sosyal medya hesaplarınızda kolayca önünüze takipçisi olan fenomenler çıkabilir, ancak ‘de-influencerlar’ için yani sizi bir şeyi satın almaya değil de almamaya teşvik eden hesapları bulmak için biraz çaba harcamanız gerekebilir. Farklı hesapları inceleyebilir, #deinfluence ya da #deinfluencing etiketlerini takip edebilir, çevre dostu alışkanlıkları benimseyen ve yaygınlaştırmaya çalışan kişilerin paylaşımlarına göz atabilirsiniz. Bu sayede sosyal medya hesaplarınızda zaman geçirirken daha bilinçli tüketim yapmak için ihtiyacınız olan ilhamı keşfedebilirsiniz.

5. İhtiyaçlarınızı ve satın almayı düşündüğünüz ürünün detaylarını değerlendirin

Gördüğünüz bir ürünü satın almadan önce gerçekten ihtiyacınız olup olmadığını düşünün. Size, yaşam tarzınıza, alışkanlıklarınıza, bütçenize uyuyor mu, daha uygun fiyatlı ve daha çevre dostu bir alternatifi var mı, sırf indirimde ya da herkeste var diye mi almak istiyorsunuz yoksa gerçekten uzun süre kullanacağınız, ihtiyacınıza karşılık gelen bir ürün mü, tüm bu soruları düşünün. Ürünün içindekilere, üretildiği malzemeye, örneğin bir tekstil ürünü ise hem cildinize hem de doğaya dost olup olmadığına göz atın, etiket okumayı, içindekiler kısmını incelemeyi alışkanlık haline getirin.

6. “Black friday” ve “Kasım” ayında güçlü kalın

Malumunuz 11.11 gelmek üzere… Kasım ayı, ülkemizde ve dünyanın pek çok yerinde alışveriş zamanı olarak biliniyor. Hatta, ‘alışveriş çılgınlığı’ zamanı demek daha doğru olabilir. Aslında ilk olarak yıllar önce Amerika’da, Şükran Günü’nden (Thanksgiving) sonraki Cuma gününde mağazaların indirim yapması ile başlamış ‘Black Friday’, Türkçesi ile ‘Kara Cuma’ geleneksel Noel alışverişinin de başlangıç sezonunun açıldığını göstermek için bir gelenek haline gelmiş. ABD’de birçok mağaza uygun fiyatlarla, büyük indirimlerle ellerindeki ürünleri satmak için adeta yarışa girmiş. Ancak yıllar içerisinde diğer ülkelerde Black Friday uygulamasına başlamış ve bu gelenek yalnızca Amerika’nın dışına da taşmış. Ülkemizde de son yıllarda oldukça popüler bir dönem haline gelen Kara Cuma, sadece bir günle sınırlı kalmayıp Kasım ayını komple ele geçirdi. Bu nedenledir ki Kasım ayı, başta sosyal medya mecralarından başlamak üzere tüm platformlarda ve fiziki yerlerde de (AVM’ler, dükkanlar, mağazalar, marketler vb.) indirimlerle geçiyor. Bu indirimlerin bir kısmı, ‘gerçek’ indirimler olsa da bir kısmı ‘sahte’ indirimleri -yani önce fiyatların artırılıp, sonra artan fiyatların düşürülmesini- içerebiliyor. Ancak, indirimlerin gerçek ya da sahte olması pek fark etmiyor, çünkü bu alışveriş ayı herkesi bir şekilde etkisi altına alabiliyor ve çoğu insan aslında ihtiyacı olmayan şeyleri bu ayda satın alabiliyor.

Etrafınızda sürekli indirim tabelalarını görmeniz, her mecrada karşınıza indirim haberlerinin çıkması, sizi de farkında olmadan ihtiyacınız olmayan ürünleri satın almaya yönlendirebilir. Dolayısıyla, bu sürecin farkında olmanız ve hem Kara Cuma’nın hem de Kasım ayı boyunca süren indirimlerin, gerçekten ihtiyacınız olan ürünlerde olup olmadığını analiz etmelisiniz. Sırf indirimde diye, reklamı yapılıyor diye, başkalarında var diye ya da çok popüler diye yeni ürünler satın almayın. Böylesi gereksiz harcamaların, bütçenize, çevreye, zihin sağlığınıza vereceği zararı düşünün. İhtiyaçlarınızı, bütçenizi ve doğanın iyiliğini düşünerek satın alma alışkanlıklarınızı iyileştirebilirsiniz.

Sonuç olarak, bütçenizi önceliklendirerek, daha çevreci ve doğa dostu yaklaşımlar için daha az tüketmeyi, satın almayı benimseyerek, sosyal medya karşınıza çıkan güzellemeleri, süzgecinizden geçirerek ve bir ürünü almadan önce yeterince araştırma yaparak sosyal medyanın tüketim çılgınlığında bilinçli bir tüketici olabilirsiniz.

İlginizi çekebilir: Doğaya dost alışkanlıklar kazanmanıza engel olabilen sürdürülebilirlik mitleri

Uplifers: Kaliteli ve mutlu yaşam koçunuz!

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 

Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 

Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale