X

Çok sevdiklerimiz bizi üzdüğünde: Denge nasıl bulunur?

“Neyi feda edersen, o sana ihsan edilir. Neye kıyamazsan, onunla da sınanırsın.” – Mevlana Celaleddin Rumi

Hayatta bizleri en çok üzen, en çok kalbimizi acıtan aslında her daim en çok sevdiklerimizdir… En fazla kalbimize yakın tuttuklarımızdır. Annemiz, babamız, sevgilimiz, nişanlımız, eşimiz veya sadece sevip de henüz söyleyemediklerimiz… Ben bugün sizlerle birlikte bu “çok” sevdiklerimize ve onlardan aldığımız yaralarımıza daha yakından bakalım istiyorum.

Neden yaralanırız? Yani o çok ama çok sevdiklerimiz bizim canımızı nasıl olur da bu kadar derinden yakabilir? Bunun en çözümlenmemiş olan sebebi “kabul” verebilmek, yani kabul etmektir aslında. Bizler, o çok sevdiklerimizin “tercihlerine” kabul veremeyiz; işte bu bizi içten içe yiyip bitirir…

Hemen birkaç örnekle “kabul veremediğimiz” durumlara bakalım… Çok sevdiğimiz bir eşin ihanetine uğradığımızda ne hissederiz? İlk aklımıza gelen “yok canım, o böyle şeyler yapmaz” olur değil mi? Yakıştıramayız, inanamayız ve hatta bize yalan söylendiğini bile düşünebiliriz… Bu kadarla kalmaz tabii ki durumun “gerçekliğini” kendi gözlerimizle gördüğümüz durumda bile “kabul vermek” zordur; “olsun” deriz; hani vardır ya “bağrımıza taş basarız”. Kendi kendimizi yine de avutmaya çalışırız…

Sonra bir an gelir, artık olanı ve açıkçası “biteni” yani bir ihanetin gerçekliğini, diğer kişinin başka bir kişiye duyduğu hislerini, bizler her ne kadar inanamıyor olsak da, bunun da hayatın bir parçası olduğunu, nasıl bizler bir sevgi içerisindeysek, o çok sevdiğimiz kişinin de özgür iradesi ile “diğer” kişiyi seçtiğini görür ve evet “kabul veririz”.

Babamız veya annemiz… Hatalar yapmıştır, bizi erken yaşta terk edip gitmişlerdir veya ayrılmışlardır. Ama öyle olur ki biz buna kabul veremeyiz. Nasıl olabilir, yıllardır bir arada olan bizim annemiz o bizim babamız olan “kocaman” insanlar nasıl geçinemez olmuştur değil mi? Yıllarca bize “babalık” etmiş olan sevgili babamız bu sorumluluğu yokmuş gibi öylece çekip gidebilir mi? Baba olmak insan olmaktan çok daha önce gelmelidir değil mi bizlerin nazarında!

Ama, işte bunların hepsi de hayatın bir parçasıdır. Anne veya babalarımız da hata yapabilirler, onlar da çocukları olmuş olsa da “insan” olmaya devam etmektedirler, hayat yollarını yürümeye ellerinden geldiğinde kendi hayatlarını sürdürmeye ve en önemlisi dünyaya bir çocuk getirdiler diye tüm ömürlerini “buna” bağlı olarak sürdürmek gibi bir beklentiye “cevap vermek” için programlanmamışlardır… Onlar da “insandır” ve anne veya baba olmuş olmak asıl “insan” olmak sorumluluğunu değiştirmemektedir…

Bizler bekleriz, annemiz veya babamız için her daim, her an dünyanın tek merkezi olalım. Ama aynı şey bizi bunalttığında özgür olmak isteriz, hesap vermeyelim. Nerede, ne zaman, nasıl olduğumuz sorgulanmasın ama yine de annemiz veya babamız tüm hayatlarını bize göre şekillendirsin… Sırf “ben” mutlu olacağım diye “mutsuz” bir birlikteliği devam ettirsinler veya sırf “Diğerleri ne der?” diye düşünerek kendi hayatlarından öylece vazgeçsinler? 

Bu beklentiler ne kadar doğrudur? Ve sonunda işte “kabul veririz”. Biz kendi hakkımız olduğu kadar bir anne veya babanın da özgür iradesi olduğuna, kendi yollarını yürümeleri gerekiyorsa, bu yolu korkusuzca yürümeleri gerektiğine… Bizlerin yapabileceğimiz en güzel şeyin onları “seçimlerinden” (veya bizim tercih ettiklerimizi tercih etmediklerinden seçmediklerinden) dolayı yargılamamak olduğuna kabul veririz…

İşte bu noktada “incinmek” duygumuz ortadan kaybolur, incinmeye gerek yoktur çünkü hayatta bizlere “karşı” olarak yapılmış bir şey yoktur… En önemlisi ise “kabul verdiğimiz” anda “beklenti” son bulur. Beklenti tanımı “gittiğinde” geriye “karşılanmamış” bir şey de kalmaz. Beklentimiz sonsuza kadar bir adam veya kadınla birlikte olmak olmadığında, sadece “sevmek” hissi önemli olduğunda, ayrılmak da “kabul verilemez” bir kavram olmaktan çıkar. Sadece o kişiye hayat yolunda sonsuz bir sevgi ile eşlik etmiş oluruz. Ve ayrılıklarımıza bu pencereden bakabiliriz. Artık, her iki kişinin de kendi özgür iradesi ile kendi yollarında yürümesi gerekmektedir…

Anne ve babamız bu “isimde” oldukları için “kabul verdiğimiz” birlikteliklerini tamamladıklarında bunun sonsuz olması beklentimizi algımızdan sildiğimizde aslında “tatmin olmayan” bir isteğimiz de yoktur… Sadece hayat kalır geriye, kavuşmak da ayrılmak da hayatın parçasıdır. Birini diğerinden ayırmak, diğerinden daha hayırlı veya hayırsız görmek de mümkün değildir. Önemli olan o kişilerin “mutlu olması” olur ve bizleri de mutlu eden oluverir onların mutlu olduğunu bilmek…

Bugün bu yazımı okuyorsanız bu çok önemli konuya kendi içinizde bakmanızı dilerim; hayatta özellikle o en çok sevdiklerinizle ilgili neye “kabul verememektesiniz” ve bunu yapamadığınız için öncelikle kendinizi sonra onları nasıl ve neyle cezalandırmaktasınız? Onların özgür iradelerine “hayatlarına” ve kim olmak istediklerine saygınız var mı? Eğer aynı şekilde yargılansaydınız nasıl hissederdiniz? 

“Kabul vermek” hayatı tam anlamıyla ve “hayat” gözünden görebilmek demektir, bugün yürümekte olduğumuz yollar bizlerin hayatlarımızla olduğu kadar, ilişkide olduğumuz herkesin hayatlarının da birer parçasıdır. Bizler nasıl “yolumuza” sahip çıkıyorsak, kimsenin engel olmasını ve değiştirmesini istemiyorsak; “her ne kalıpta” olursa olsun başka herhangi bir kişiye de bunu yapmak hakkımız yoktur… 

“Kabul verebilmek” güzeldir… Denge bizim “içimizde”…

 

İlginizi çekebilir: Aşkın en sevdiği: Ben halini ortaya çıkartmak

Pınar Özeken (Ulus): 2007 yılında Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümü ile Kimya bölümlerini bitirdi. Aynı üniversitede Biyomedikal Mühendisliği ve İspanya Pompeu Fabra üniversitesinde master derecelerini aldı. Özellikle 2011’den bu yana moda ile ilgili çalışmalara ağırlık verdi ve hala moda üzerine yazı dizileri, farklı moda kaynaklarında yayınlanmaktadır. Yoga eğitmeni olma yolunda ilerleyen Pınar, bir Arjantin Tango aşığı. Gerçek tutkularından bir diğeri ise seyahat etmek."Dünya üzerinde ayak basılmadık toprak kalmasın" mottosu ile dünyayı dolaşmaya devam ediyor.

Kıyafetlerinize özen gösteren teknoloji: Siemens iQ500 ile tanışın

Evde zamanımızın büyük bir kısmı, farkında olmasak da rutin işlere gidiyor. Pek çoğumuz için bu rutinde en çok vakit alan işlerden biri de şüphesiz ki çamaşır yıkamak ve kurutmak. Çamaşırlar için uygun programı seçmek, deterjanı ayarlamak, ıslak çamaşırların kurumasını beklemek ve ütü… Tüm bunlar bazen günün temposu içinde küçük ama rutinde bir yük haline dönüşebiliyor. Hayatı kolaylaştıracak birçok yenilik ise Siemens’ten geliyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makineleri ile rutininiz artık hiç olmadığı kadar kolay ve pratik. Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makinesinde çamaşırlarınızı sizden önce düşünen, her adımı sizin yerinize planlayan bir teknoloji var. Size ise bu teknolojinin keyfini çıkarmak kalıyor. 



intelligentDry: “Ben ne yapacağımı bilirim” diyen çamaşır ve kurutma ikilisi 

Pamuk tişörtler, hassas bluzlar, okuldan gelen kalın eşofmanlar… Normalde hepsi için ayrı ayrı düşünüp doğru programı aramanız gerekir. Ama artık değil. Gün içinde onlarca şeyle uğraşırken bir de çamaşırın “fazla mı kurudu, az mı kurudu, ya buruşursa?” stresi yaşamıyorsunuz. Çünkü makineler zaten kendi arasında konuşup sizin yerinize karar veriyor.  

Çamaşır ve kurutma makineniz sadece yan yana duran iki cihaz değil; birbirini anlayan, sizin yerinize düşünen bir ikili. Siemens iQ500’ün intelligentDry teknolojisi sayesinde “Acaba doğru programı seçtim mi?” stresi tamamen bitiyor. Yıkama bittiği anda çamaşır makineniz tüm detayları (kumaş türü, yük miktarı, ıslaklık seviyesi, hatta ısı toleransını) tek tek kurutma makinesine iletiyor. Kurutma makinesi de tüm bu bilgileri alıp kıyafetlerin için en doğru programı otomatik olarak seçiyor ve başlatıyor. 



Evinizde görünmez bir iş ortağı varmış gibi… Sessiz, hızlı ve tamamen sizin konforunuz için çalışan. Tek yapmanız gereken çamaşırları makineye atmak; gerisini teknolojinin kendisine bırakmak ve keyfini çıkarmak. 

Mini Yük Özelliği: “Şunu bir hızlı aradan çıkarayım” dediğiniz anlar için 

Spor sonrası sepette sırasını bekleyen bir tişört, “yarın tekrar giyeceğim” diye bir kenara ayırdığınız gömlek ya da akşam dışarı çıkmadan önce anında yıkanması gereken bir bluz. Makineyi tam dolduracak kadar birikmesini beklemek istemezsiniz; ama tek parça kıyafet için makinenizi çalıştırmak istemezsiniz. Siemens iQ500 çamaşır makinesinin mini yük özelliği tam da bu anlar için tasarlandı. Yarım kiloya kadar olan birkaç parça çamaşırı, kısa sürede ve düşük enerji tüketimiyle yıkayabilirsiniz. 



Günlük hayatın koşturmacasında en güzeli de şu: Siemens Home Connect uygulaması üzerinden bir dokunuşla mini yük programını açıyor, çamaşırlarınızı dakikalar içinde temiz ve mis gibi alıyorsunuz. Pratik, hızlı ve o küçük yükleri büyük bir mesele olmaktan çıkaracak kadar akıllı. Siz temponuza devam edin; o, çamaşırlarınız için detayları halletsin.  

20’den fazla yıkama ve 15’den fazla kurutma programı ile gardırobunuzdaki her kıyafete ayrı bir seçenek 

Her kumaş, her kullanım, her kıyafetin ayrı bir dili vardır. Siemens çamaşır ve kurutma makinesi işte bu yüzden onlarca akıllı programla kıyafetlerinizin ömrünü uzatıyor. Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma Makineniz, tüm ihtiyaçları bilir ve sizin için en uygun seçeneği sunar. Siemens Home Connect uygulaması sayesinde tüm programlara tek dokunuşla erişebilir, hatta yeni çıkan programları indirerek makinenizi kişiselleştirebilirsiniz. Böylece makineniz yıllar geçse bile zamana ayak uydurmaya devam eder.  

Program Asistanı: “Sen söyle, ben ayarlarım” diyen yardımcı 

“Hangi program daha doğru? Çamaşır az mı çok mu? Bir kere giydim ama uzun programa atsam mı?” diye düşünmenize gerek kalmadan Program Asistanı tüm bunları size en doğru programında çalıştırır. Kumaş türünü, çamaşırın ağırlığını, kirlilik seviyesini analiz eder ve size en uygun yıkama-kurutma programını önerir. Bu sayede yalnızca doğru programı bulmakla kalmaz; suyu, enerjiyi ve zamanı en verimli şekilde kullanır. Siz de makinelerin işini yapmasına izin verip, geri kalan zamanınızı kendinize ya da sevdiklerinize ayırabilirsiniz. 

SmartFinish: Ütüye ayırdığınız süre artık size kaldı 

Kim ister çamaşırların başında ütüyle saatlerini harcamayı? SmartFinish teknolojisi buharın gücünü kullanarak kırışıklıkları daha makineden çıkmadan %50’ye kadar azaltıyor. Sonuç? Daha az ütü, daha çok kendinize ayırdığınız zaman. Teknolojinin keyfini çıkarmak için Siemens Home Connect uygulamasıyla SmartFinish’i açmanız yeterli. Ütü masası açmadan, güç harcamadan, zaman kaybetmeden kıyafetleriniz giyime hazır hale gelir. Bir toplantı öncesi, spontane bir plan öncesi ya da sadece rahatlık istediğiniz bir anda SmartFinish teknolojisi sizin için çalışır.  

Program İndirme: Makineniz hep güncel, hep “yenilikte” 

Siemens iQ500 Çamaşır ve Kurutma makinesi, güncel yeni programları kolayca indirip tek dokunuşla kullanabilirsiniz. İhtiyaç değiştikçe çamaşır makineniz de sizinle birlikte kendini güncelliyor. Siemens’in en sevilen yanlarından biri, cihazların statik kalmaması. Yani bugün aldığınız çamaşır makinesi birkaç yıl sonra bile yeni özellikler kazanabiliyor. 



Siemens Home Connect üzerinden cihaza özel yeni yıkama ve kurutma programları indirebiliyorsunuz. Mevsimsel ihtiyaçlar, moda olan yeni kumaş türleri, spor kıyafetlerin gelişmesi… Ne değişirse değişsin, makineniz hep güncel kalıyor. 

Tıpkı telefonunuza uygulama güncellemesi indirir gibi çamaşır ve kurutma makineniz de güncellemelerle değişen yaşam tarzınıza ayak uyduruyor. 

Akıllı deterjan yönetimi: i-Dos ile her yıkamada doğru ölçü 

Makineyi tamamen doldurunca veya tek parça kıyafeti makineye attığınızda ne kadar deterjan koyacağınızı bilemiyor olabilirsiniz. İşte tam bu noktada i-Dos Deterjan Tarama teknolojisi devreye giriyor. Siemens Home Connect üzerinden şişelerin barkodunu okutup su sertliği ve deterjan yoğunluğunu makineye iletiyor, i-Dos ise her yıkamada doğru miktarı otomatik olarak ayarlıyor. Üstelik Siemens Home Connect uygulaması, deterjan seviyesini takip ederek deterjanınız tükenmeden önce size haber veriyor. Tek yapmanız gereken uygulamayı telefonunuza yüklemek ve çamaşır makinenizi uygulamaya bağlamak. 

stainRemoval teknolojisi: Zorlu lekelerle inatlaşmayı unutun 

Çay, yağ, makyaj, çikolata lekeleri… Gün içinde fark etmeden üzerinize bulaşan lekeler artık kâbus olmaktan çıkıyor. Siemens iQ500 çamaşır makinesi ile stainRemoval teknolojisi devreye giriyor. Tek bir dokunuşla çay, yağ, kozmetik veya günlük hayatta karşılaştığınız diğer zor lekeler için özel programları aktif edebilirsiniz. 

Siemens Home Connect uygulaması sayesinde daha fazla leke türünü ve bunlar için geliştirilmiş özel programları keşfetmek de mümkün. Yani sadece “lekeyi çıkar” demekle kalmıyor, sizin için en doğru yıkama programını da otomatik olarak öneriyor. Böylece hem lekelerle uğraşmak zorunda kalmıyor hem de giysilerinizin ömrünü koruyorsunuz. 

Artık çocuğunuza yemek yedirirken dökülen yemek lekeleri, kahve kazaları ya da mutfakta sıçrayan yağ lekeleri sizi endişelendirmiyor. stainRemoval, günlük hayatın getirdiği küçük sürprizlere karşı en güvenilir yardımcınız oluyor. 

Siemens iQ500 çamaşır ve kurutma makineleri, artık sadece kıyafetlerinizi temizleyen makineler değil; size zaman, konfor ve güven veren akıllı iş ortaklarınızdır. Ütüye harcadığınız vakti kendinize ayırın, lekelerle uğraşmayı unutun ve teknolojinin yaşam alanınıza uyumunun keyfini yaşayın.

*Bu yazı Siemens’in katkılarıyla hazırlanmıştır. 





İlgili Makale